1. HABERLER

  2. HABERLER

  3. Sevgi Erhalaç, Sol ve Kıbrıs Sorunu 7. Yıllık Konferans’ta KTÖS’ü temsil etti
Sevgi Erhalaç, Sol ve Kıbrıs Sorunu 7. Yıllık Konferans’ta  KTÖS’ü temsil etti

Sevgi Erhalaç, Sol ve Kıbrıs Sorunu 7. Yıllık Konferans’ta KTÖS’ü temsil etti

İnsan Hakları ve Eşitlik Sekreteri Sevgi Erhalaç, Dayanışma Evi’nde düzenlenen ‘Sol ve Kıbrıs Sorunu 7. Yıllık Konferans’ta KTÖS’ü temsil etti.

A+A-

İnsan Hakları ve Eşitlik Sekreteri Sevgi Erhalaç, Dayanışma Evi’nde düzenlenen ‘Sol ve Kıbrıs Sorunu 7. Yıllık Konferans’ta  KTÖS’ü temsil etti.

Erhalaç, “Artan Küresel Barbarlık Koşullarında Kıbrıs’ta Yaşam Standartlarının Düşmesi ve Derinleşen Eşitsizlikler” temalı bir konuşma yaptı.

Erhalaç konuşmasında “Küresel krizlerin yarattığı otoriterleşme ve ekonomik yıkım, Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşam standartlarını düşürüp eşitsizlikleri derinleştirirken, KTÖS bu yapısal krize karşı eşitlik, demokrasi ve kamusal hizmetler temelinde mücadeleyi sürdürmektedir.” ifadelerini kullandı.

 

Konuşmanın tam metni:

“İnsanlık bugün savaşların genişlediği, otoriter politikaların normalleştirildiği ve sosyal devlet kazanımlarının hızla aşındığı bir dönemin içinden geçmektedir. Ukrayna’da üçüncü yılına giren savaş, Gazze’de süregelen soykırım, militarizmin küresel ölçekte güç kazanması ve iklim krizinin hızla hissedilmesine rağmen devletler önlem almaktan uzak durmaktadır. Küresel barbarlık artık istisna değil, yeni bir norm haline gelmiştir.

Bu atmosfer, yalnızca savaşların ve çatışmaların olduğu coğrafyaları değil, tüm dünyada çalışanların yaşam koşullarını, gelir dağılımını ve demokrasiyi doğrudan etkileyen bir dinamiğe dönüşmüştür.Kıbrıs’ın kuzeyi de bu dinamiklerden bağımsız değildir. Ekonomik kırılganlığın yapısal bir hal aldığı, siyasal özerkliğin daraldığı, kamu hizmetlerinin gerilediği bir bağlamda, yaşanan küresel barbarlığınetkileri fazlasıyla hissedilmektedir.

KTÖS açısından bu süreci analiz etmek, yalnızca bir sendikal sorumluluk değildir. Aynı zamanda toplumsal mücadelenin zorunlu bir parçasıdır. Bugün burada, yaşam standartlarının düşüşünü ve eşitsizliklerin derinleşmesini küresel eğilimlerle birlikte ele almayı amaçladık.

Kıbrıs’ın kuzeyinde ekonomi uzun yıllardır dışa bağımlı, üretim kapasitesi sınırlı ve döviz baskısına açık bir yapıdadır. TL’nin değer kaybı ve mali kriz özellikle son sekiz yılda korkunç bir hız kazanmış, maaş ve ücretlerin satın alma gücü her ay gerilemiştir. Asgari ücret ve kamu maaşları açıklanan resmi enflasyona göre güncellenmesine rağmen, gerçek enflasyon karşısında erime kaçınılmaz hale gelmiştir.

Bu çerçevede öğretmenler, kamu çalışanları ve özel sektörde çalışan binlerce emekçi, giderek daralan gelirleriyle temel ihtiyaçlarını dahi karşılamakta zorlanmaktadır. Kira, temel gıda ürünleri, ulaşım ve enerji gibi kalemlerdeki artışlar neoliberal ekonomik politikalar ile birleştiğinde, toplumun büyük bir kısmını kalıcı bir yoksullaşmayahapsetmiştir. Yaşananlar geçici bir ekonomik dalgalanma değil, büyük ölçekte yapısal bir çöküş haline gelmiştir.

Ekonomik krizin bir diğer yüzü ise sosyal devlet anlayışında yaşanan geriye gidiştir. Eğitim, sağlık ve sosyal hizmet bütçelerindeki daralmalar, toplumsal eşitsizliği derinleştirirken emekçileri güvensiz bir geleceğe mahkum etmektedir.

Eşitsizlikler artık rastgele yaşanmıyor. Açık ve kurumsallaşmış bir politik tercih olarak yaşanıyor. Bunun en belirgin örneğini, bir bütün olarak ele alınması gereken Göç Yasası (47/2010 sayılı yasa) ile 1 Ocak 2008 tarihinde yürürlüğe giren Sosyal Güvenlik Yasası oluşturmaktadır. Bu iki yasal düzenleme, öğretmenleri ve kamu çalışanlarını kuşaklar arasında bölerek yapısal bir ayrım yaratmaktadır. Bir tarafta 2011 sonrasında kamuya giren genç öğretmenlerin daha düşük maaşla ve zayıf özlük haklarıyla istihdamı var. Diğer tarafta sözde 2008 reformu sonrası ağır sosyal güvenlik yükleriyle istihdam edilen, daha yüksek prim ödeyip daha düşük emekli maaşı ve ikramiyesi alacak bir kuşağın yaratılması var. Bu iki yasa eşitsizliğin yalnızca bugünü değil, geleceği de rehin alan çok katmanlı bir düzene dönüştüğünü göstermektedir. KTÖS’e göre bu sistem, ücret skalalarının ötesinde, eşit işe eşit ücret ilkesini yerle bir eden, dayanışmayı bölen, öğretmenlik mesleğinin toplumsal saygınlığını erozyona uğratan, genç kuşakları güvencesiz koşullara mahkum eden ve çalışma barışını ortadan kaldıran bir eşitsizlik rejimidir. Bu nedenle sendikamız, söz konusu yasaları yalnızca maddi hak kayıpları olarak değil, toplumun eşitlik ve adalet duygusunu aşındıran ideolojik bir tercihin parçası olarak değerlendirmektedir. Tam da bu nedenle bu düzenin kaldırılmasını mücadelesinin odak noktasına yerleştirmektedir.Eşitsizliğin bir diğer boyutu kamusal eğitimdir. Okulların fiziki koşulları, kaynak eksiklikleri, öğretmen ihtiyaçlarınınkarşılanmaması, nüfus artışının plansız yönetilmesi ve göçmen öğrencilerin sistem içinde yeterince desteklenmemesi gibi meselelerçocuklar arasında sınıfsal ve kültürel farkları derinleştirmektedir. Özel okulların büyüyen alanı ile kamusal eğitimin zayıflaması, çocuklar arasında eğitim yoluyla toplumsal eşitsizliğin yeniden üretildiği bir hale gelmiştir. KTÖS, eğitimde eşitlik mücadelesini bu nedenle emek mücadelesinin ayrılmaz bir parçası olarak değerlendirmektedir.

Ekonomik eşitsizliklerin derinleşmesi, demokratik aşınmanın güçlenmesiyle de doğrudan ilişkilidir. Geçtiğimiz 5 yılda hazırlanan ekonomik protokoller, bütçe yönetimi ve kamu politikaları üzerinde belirleyici hale gelmiştir. Yerel demokratik iradenin etkisi sınırlanmış, hatta zaman zaman sıfırlanmıştır. Karar alma süreçlerinin şeffaf olmaması, sendikal haklara yönelik baskılar ve toplumsal muhalefetin hedef haline gelmesi demokratik alanın daralmasına ve toplumsal eşitsizliklerin görünmez hale gelmesine yol açmaktadır.

KTÖS olarak demokratik temsilin zayıfladığı bir toplumda sosyal adaletin güçlenmesinin mümkün olmadığı kanaatindeyiz. Demokrasi ve eşitsizlik arasındaki bu döngü, toplumun geleceğini şekillendiren kırılma noktalarından biridir.

Kıbrıs Sorunu’nun çözümsüzlüğü, ekonomik gerilemenin ve sosyal eşitsizliklerin arka planındaki en önemli faktörlerden biridir. İzolasyonlar, sınırlı pazar, düşük üretkenlik, uluslararası hukukun dışında kalan ekonomik yapı gibi sorunların tümü birleştiğinde toplumun hem bugünkü yaşam standardı hem de geleceğe dönüköngörü kapasitesi zayıflamaktadır. KTÖS, federal çözümü yalnızca siyasi bir tercih olarak değil, aynı zamanda ekonomik adalet, demokratikleşme ve toplumsal barışın ön koşulu olarak görmektedir.

2017 yılında Crans Montana sonrası çözüm sürecinin tıkanması, toplumun kendi kaderini tayin etme gücünü zayıflatarak uzun vadeli bir umutsuzluk iklimi yaratmıştır. Bu nedenle KTÖS, Kıbrıs Sorunu’nun çözümünü de emek mücadelesinin merkezine yerleştirmektedir.

KTÖS’ün mücadele hattı yalnızca talepleri dile getirmekten ibaret değildir. Aynı zamanda toplumun bütününe yönelik bir vizyon sunmaktadır.

Sendikamız:

i. Göç Yasası ve Sosyal Güvenlik Yasasına karşı kararlı bir mücadele yürütmekte,

ii. Kamusal eğitimi güçlendirecek bütçe politikalarını savunmakta,

iii. Sosyal güvenlik reformlarının eşitlikçi temelde yeniden düzenlenmesini talep etmekte,

iv. Laik, bilimsel ve kapsayıcı eğitim anlayışını korumakta,

v. Çocuk haklarını, toplumsal cinsiyet eşitliğini ve insan haklarını bütünlüklü bir sendikal çizgiye taşımakta,

vi. Ekonomik paketlere karşı toplumsal ittifaklar kurmakta,

vii. Barış perspektifini toplumsal mücadeleyle birleştirmektedir.

KTÖS, örgütsel gelenekleri ve toplumsal sorumluluk anlayışı ile yalnızca öğretmenlerin değil, toplumun tamamının insanca yaşam hakkını savunan bir güç olarak hareket etmeye devam edecektir.

Sonuç olarak, dünyada artan barbarlık koşulları Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşam standartlarını geriletmekte, toplumsal eşitsizliği kurumsal yapılarla pekiştirmekte ve demokrasiyi zayıflatmaktadır.

KTÖS’ün değerlendirmesi nettir. Sorun ekonomik olduğu kadar siyasal, toplumsal ve kültürel bir yapısal krizdir. Çözüm ise kamusal hizmetlerin güçlendirildiği, gelir adaletinin sağlandığı, demokratik iradenin güçlendiği ve müzakere sürecinin yeniden canlandığı bir eşitlik paradigmasında mümkündür.

KTÖS, bu vizyon doğrultusunda kararlılıkla mücadele etmeye devam edecek, öğretmenlerin olduğu kadar toplumun tüm kesimlerinin insanca yaşam ve adalet taleplerinin sesi olmayı sürdürecektir.

Bu haber toplam 434 defa okunmuştur