
RÜZGARA YAZILANLAR…
YENİ BİR YILA ADIM ATIYORUZ…
Yarın gece, yeni bir yıla adım atıyoruz…
Ama sanıyorum kimsenin yüreği tıklamıyor.
Sizler gibi benim de kafam ve yüreğim, çok uzun ve çok ağır seyreden bir yılın yükünü taşımaktan ağır ve ağrılı…
Masamda
YENİ BİR YILA ADIM ATIYORUZ…
Yarın gece, yeni bir yıla adım atıyoruz…
Ama sanıyorum kimsenin yüreği tıklamıyor.
Sizler gibi benim de kafam ve yüreğim, çok uzun ve çok ağır seyreden bir yılın yükünü taşımaktan ağır ve ağrılı…
Masamdaki takvime bakıyorum… Bitmiş!
Keşke zaman da, bütün yıl kullanıldıktan sonra attığımız takvimler gibi olsaydı! Yeni bir yıla girerken, eskisini, tüm sorunlarıyla birlikte arkada bırakabilseydik…
“Her bu tür olgu gibi, 2013 de bir başlangıçtır aslında” diye düşünelim. Gelin…
Ve başlangıçları değerlendirmek de her zaman elimizdedir…
***
Biliyorum…
Evet, biliyorum ki, bayram ya da yılbaşı gibi günlerde, karamsarlıktan uzak, hafif, eğlenceli yazılar yazmak medyada kuraldır… Hem de, iyi bir kuraldır…
Onun için yazımı iyi bir son’la bağlamak istiyorum:
2012’yi – 2013’e bağlayan süreçte… elimdeki kadehi, dünyanın neresinde olursa olsun… “İNSANIN AYDINLIĞI – MUTLULUĞU İÇİN emek ve uğraş veren, tanıdığım ve tanımadığım tüm o güzel insanlar / dostlar onuruna kaldıracağım…”
Yurdumun ve dünyanın her yanına serpilmiş ya da ölmüş sevgi ve aydın yürekli akraba – dost ve arkadaşlarımı anacağım…
Evet, biliyorum… Yılbaşı hepimiz için aynı yılbaşı değil…
Hepimiz farklı koşullardayız…
Ama, duygularımızın bütün uzaklıkları aşarak, aynı anda kesiştiğini bilmek mutluluğunu paylaşabiliriz…
ÇARE ve UMUT BİZİZ…
Gelin, birlikte düşünüp karar verelim:
Ve, sadece: “Yeni yılınızı kutlar, mutlu ve başarılı bir yıl dilerim.” Ve bu gibi “beylik sözlerle” geçiştirmeyelim bu yılbaşını da…
Öncelikle; kendimiz – toplumumuz ve tüm insanlığın mutluluğu konularında biz de katkı koyalım… Elimizden geleni yapalım…
Ama…
Yine aynı şeyleri, “mış” gibi yaparak sürdürmeden…
Hep boyun eğip, biad ederek, sadece beklemeden…
***
Bugün, salt insanlık ve insanımız adına… Salt gelecek kuşaklar adına: Duralım ve düşünelim…
2013 yılını “düşünme ve doğru kararlar alıp işbirliği içinde uygulama” yılı ilan edelim…
Ve, unutmayalım: “İnsan sorgulamıyorsa dünyayı, biraz boşuna yaşamış” olmuyor mu!!!
***
Yine mi düştük karamsarlığın içine…
Oysa, yeni yıl yazısı umut vermeli insana…
Öyle mi…
Umut, kalmışsa verilir…
Ya, çoğumuz için tükenmişse
Ama…
UMUDU ve SEVGİYİ ASLA TÜKETMEYELİM…
***
Hepinize,
Kendinizle, çevrenizle, içinde yaşadığınız toplumla, ülkemiz ve dünyayla barışık bir yıl diliyorum…
RÜZGARA YAZILANLAR…
(369)
Gecen bir yılın özetini sadece tek bir sözcükle vermek isterim: SEVGİSİZLİK…
Keşke, sevginin kanseri bile gerilettiğini öğrenebilsek…
Bedenimizle, sevgi ile diyalog kurarak, geriletemeyeceğimiz hiçbir hastalık yoktur; “Çünkü beden, ihmal ve sevgisizlikten hastalanır…”
(370)
Ne yazık ki insan denen en saldırgan yaratık türünün en kötü örneklerindeniz. Yerine başkalarını koyamayacağımızı bile bile… en güzel ve bize en yararlı dağlarımızı delik deşik etmeyi sürdürüyoruz…. Ağaçları durmadan kesiyor, yakıyor, yok ediyoruz. Hayvanlarımızı da !
Zavallılara yaşayacak yer bırakmadık. Yenilebilenleri tutarkenden mideye indiriyor, diğerlerini de, o güzelim kuşlarımızı keklik, tavşan ve doğada yaşayan tüm hayvanlarımızı yok ediyoruz.
Ne bitki bıraktık, ne de hayvan…
Ama farkında değiliz ki… “yok ettikçe, yok oluyoruz biz de…”
(371)
Günümüzde yalnızca kavramların, anlamların, kelimelerin; hatta, duyguların, düşüncelerin, aşkların bile içi boşalttırılıyor.
Bilerek yapıldı… Yapılıyor…
Her şeyin içi boşaltılıyor…
İnsanın da dahil…
(372)
Çok az başarı, tek başına kazanılabilir…
(373)
Yurt dışına tatile çıkmak giderek zorlaşıyor; özellikle de yaşamları günün ekonomik koşulları ve kültürel yozlaşmaları ile sınırlı kadrolar için…
Ama, yaşamı 2. Elden zenginleştirmek de olanaklıdır.
Bol bol okumaya ne dersiniz ?
(374)
Nicedir, ‘bellek’ sorunum var; ama, bir bakıyorum ki tüm toplumda yaygın bir sorun bu…
Aslında, ‘belleği bellenmiş’ bir toplumun insanlarıyız biz… Bu yüzden:
Unutkanlık, günlük yakınmalarımız içinde sürüp gidiyor…
(375)
Ölüm, bir sonrasızlık duygusu mu…
Bir insanı bir daha göremeyeceğimize inanmak mı? Yoksa hiçbir olayın aynı özelliklerle tekrarlanmadığı şu “dünya” denilen mekanda özlediklerimize, çaresiz bir özlemin daha katılması mı…
(376)
Bazıları, “halkın hamisi” pozunda… durmadan ipe sapa gelmez şeyler yumurtluyorlar…
Oysa halkın hamisi olmak bizim gibi toplumlarda hiç de kolay değil; Hatta imkansız; çünkü, geçmişi – geleceğe bağlayan zincirin kaderine tek bir halka hükmeder: Alev Alatlı’nın da altını çizdiği gibi:
“Tarihi olay dedikleri, o ‘tek halkanın’ insan sevgisinin emniyet altına alınması olmalı…”
(377)
Lise hocamdı… Ona büyük saygım vardı. Eşi Kıbrıslı kendi Türkiyeliydi… O kadar çok emeği oldu ki üzerimizde… hala arıyorum onu, sevgisine çok özlem duyduğumda… Her zamanki gibi önce hatırımı sordu; sonra da, tedirginliğimi… Anlattım… Görür gibiydim başını sallayarak şu cümleleri sıraladı:
“Eğer herkes tek bir yere bakıyorsa ve onları esas bakmaları gereken yere baktıramıyorsan… Baktıkları yere git ve lafını orada söyle kızım…”

















