
Özne, Kıbrıslı Türklerdir...
1950'li yılların sonundan itibaren Kıbrıs'ta kurulan ve temel anlayışı Kıbrıslı Türklerin kendi ayakları üzerinde durması, yönetmesi yerine, ayrılıkçılık ve Türkiye'ye bağımlılık üzerine kurgulanan sistem ve anlayış çökmüş, geçerliliğini yitirmiştir.
Kı
1950'li yılların sonundan itibaren Kıbrıs'ta kurulan ve temel anlayışı Kıbrıslı Türklerin kendi ayakları üzerinde durması, yönetmesi yerine, ayrılıkçılık ve Türkiye'ye bağımlılık üzerine kurgulanan sistem ve anlayış çökmüş, geçerliliğini yitirmiştir.
Kıbrıslı Türklerin kendi siyasi ve ekonomik kapasitelerini geliştiren, üretken kılan, çözüm yanlısı, dünyaya entegre olma hedefi olan bir sistem yerine, Türkiye ve Kıbrıs’taki ayrılıkçı hükümetlerin, ekonomik ve siyasi tecihlerine göre şekillenmiş olan siyasi ve ekonomik modeller ile süreçler, Kıbrıslı Türkleri ciddi anlamda baskı altına almıştır.
Gelinen bu durumda sorumluluk gerek Türkiye hükümetlerinin gerekse Türkiye hükümetleriyle ilişkisini “kendi kendine yeten ve yöneten” bir anlayışla, “verimlilik ve üretim” üzerinde kurmayan egemen Kıbrıslı Türk siyasilerinde olmuştur. Bu sürenin sonunda, bugün gelinen noktada sadece Kıbrıslı Türkleri suçlamak mümkün müdür? Ekonomik olarak dünyaya açılan tek kapı Türkiye iken, ve 2000’li yılların başına kadar, TC hükümetleri için kuzey Kıbrıs, ekonomik bağlam gözetilmeden sadece siyasi bir gözle değerlendirilmişken...oluşan sonuçun bedelini neden Kıbrıslı Türk halkı hemen ve acımasızca ödesin, neden uzun vadeli bir planlamadan kaçınılsın?
Bu ülkede talanın, torpilin, partizanlığın, baskının dik alası en büyük yıkımların uygulayıcısı ve dayatmaların aracısı UBP hükümetleri oldu; herzaman... Bugünün Türkiyesi, şükran edebiyatının baş mimarı, askerden çok askerci, her dönemin partisi, Türkiye’den çok Türkiyeci, kraldan çok kralcı olan ve mafyanın, gayrı yasal işlerin, yolsuzlukların, usulsüzlüklerin UBP ve türevleri tarafından gerçekleştirildiğini bilmiyor mu? Biliyorlarsa kuzuyu kurda teslim ederek mi, KKTC’de ekonomiyi düzelteceklerini sanıyorlar acaba!
Bugün gelinen noktada, evet !...sistemin çöktüğü açıktır. Kendi “kendine yeten ve kendi kendini yöneten” bir ülke hedefi ile hareket edilmelidir. Bu noktada çözümsüzlüğün yarattığı tahribat ve kuşatma ile açmazların çözüme kadar, yapıcı katkılarla aşılabileceği bir gerçektir.
Sistemin yenilenebilmesi için en temelde Türkiye ve Kıbrıslı Türkler arasında yeni bir ortak anlayışa ihtiyaç vardır. Nasıl ki 1974'e kadar Kıbrıs Rum iç siyasetinde bir aktör olan Yunanistan, 1974 savaşından sonra zihniyet değişikliğine gitmiş ve bundan sonra "Kıbrıslı Rumlar karar verir, biz o kararı destekleriz! sorumluluk tamamen sizin !" anlayışı ile ilişkilerini normalleştirmişse, bizim de Türkiye ile olan ilişkimiz bu anlayış üzerinden şekillenmelidir. Yunanistan ile Kıbrıslı Rumlar arasında 1974'den sonra hiçbir sorun yaşanmamıştır. Yunanistan da Kıbrıslı Rumlar da, karşılıklı olarak siyasi müdahalelerinin ve hatalarının bedelini çok ciddi boyutlarda ödediler.
Bugün UBP hükümetinin yanlış yönlendirmesi, KKTC'de kendi yaptığı icraatları üstlenmemesi ve sürekli karar verici olarak Türkiye hükümetini işaret etmesi yanında Türkiye siyasilerinin malum açıklamalarından dolayı, Kıbrıslı Türk halkı, Türkiye'ye yönelik ciddi rahatsızlık içerisindedir. Bu konu önemlidir. Kimsenin Türkiye'nin olumlu katkı ve desteğini reddetmediği açıktır ancak, KKTC hükümetinin beceriksizliği ve başarısızlığının faturasının Türkiye hükümetine kesilmesi, Türkiye hükümetinin ise, kamuoyunda hiçbir itibarı ve meşruiyeti kalmamış bu hükümetin açıkça yanında durması, hükümet partisinin iç kavgasında yer alması hem anlaşılır hem de doğru değildir.
Bağımlılık ilişkisi, R. Denktaş'ın en temel siyasi anlayışıydı. Kıbrıs'ta arzuladığı siyasi sistemi ancak Türkiye'yi yanına çekerek ve bunun için gerektiğinde Türkiye iç siyasetine müdahale ederek şekillendirme arzusu, aynı şekilde tam ters anlamda da sürekli karşılık buldu. Bu anlayış geçerliliğini çoktan yitirmiştir.
Bunun görülmesi ve radikal anlayış değişikliğine gidilmesi gerekir.

















