
Ölmeden Onore Edilmek...
Bir toplumda; toplum yararına üstün-farklı boyutlarda hizmet vermiş insanların anılması, onore edilmesi; o toplumun-ülkenin-devletin içerisinde bulunduğu kültürel değer anlayışıyla paralel gittiğine inanıyorum.
İnsanların değerini yaşarken bilmek; sadec
Bir toplumda; toplum yararına üstün-farklı boyutlarda hizmet vermiş insanların anılması, onore edilmesi; o toplumun-ülkenin-devletin içerisinde bulunduğu kültürel değer anlayışıyla paralel gittiğine inanıyorum.
İnsanların değerini yaşarken bilmek; sadece devlet erkanının görevi değil kuşkusuz.
Bizler de çevremizdeki, yakınımızdaki insanın değerini ne kadar biliyor, anlıyor ve teslim edebiliyoruz ki?
Ancak ölüm döşeğinde ya da öldükten sonra bazı değerlerin, kişinin; yaşamımızdaki anlamını anlamlaştırabiliyoruz.
Yokluk; insanoğlunun silkinmesinde, kendine gelmesindeki araçlardan biridir kuşkusuz.
Elbette “ölmeden” değer bilen insanlar, toplumlar da vardır ve yazımın başında da belirttiğim gibi; bunun paraleli; o toplumu yönetenlerin, ardından kuruluşların, insanların kültüre bakış açılarıyla bire bir örtüşmektedir.
Kâmran Aziz hanımefendiyi, genç cenerasyonun ne kadar tanıdığı bir muamma.
Bunun suçlusu-suçluları aranırsa çok vardır.
Devlet yetkililerinden başlayarak, sivil toplum örgütlerine, oradan müzik öğretenlere kadar birçok alanı araştırmak gerekir. Ama onun bestelerinden; “Al Yemeni Mor Yemeni” ve “Kıbrıs’ım”ı bilmeyen neredeyse yok.
Son yıllarda tarih kitaplarımıza girmiş ama ondan sonra yanlış hatırlamıyorsam UBP döneminde tarih kitaplarından birçok “gereksiz” şeyler gibi Kâmran Aziz bölümünün de kaldırıldığı söyleniyor.
Hâl böyleyse şayet; yaşarken değerbilirlik açısında birşey beklememek gerek devlet yetkililerinden.
Ama onun ötesinde gerek bazı özel kuruluşlar olsun gerekse; elinde müzik eğitimciliği gücünü bulunduran öğretmenler, dernekler, özel müzik dersleri verenler; çocuklarımıza, gençlere Kâmran Aziz ismini öğretmektedirler.
İşte bu davranış; kendi insanına, kültürüne, kısacası kendi benliğine duyulan sorumluluk ve sahip çıkmaktan başka birşey değildir.
Kâmran Aziz hanımefendiyi,uzun uzadıya anlatsam sayfalar sıymaz. Bir kitaplık insandır bence. Ama onu görsel olarak bir belge haline getirme şerefine nail olmam, bugüne kadar yaptığım belgeseller arasında üst sıralara oturmaktadır.
Böylesi bir insanımızı yaşarken belgelemek ve belgelediğini kendisiyle “yaşarken” paylaşmak apayrı bir duygu ve gurur vericidir.
Kuzey Kıbrıs Turkcell; sosyal sorumluluk açısında çok önemli bir adım atarak; Kâmran hanımın bilinmedik ve bilindik bazı bestelerinin CD’ye, belgeselini de DVD’ye basarak bunu nota kitabıyla birlikte çok güzel ve değerli bir arşiv haline dönüştürmüştür.
Müzik yönünden sevgili Osman Cankoy projeyi götürürken, belgesel yapımında da böylesi bir görevi üstlenmiş oldu.
Birçoğumuzun bu konularda projesi-düşüncesi olduğuna inanıyorum. Şunu yapalım bunu yapalım deriz de, iş maddi boyutuna gelince, proje raflarda kalmaya mahkum oluyor.
Bu noktada Kuzey Kıbrıs Turkcell’in projenin gerçekleştirilmesindeki rolü azımsanmayacak derecede önemlidir.
Ya da sözü ters-yüz edersek; Turkcell sponsor olmasa böylesi bir proje de olmazdı.
Dileğim nice sosyal sorumluluk taşıyan kurumlarımızın böylesi projelere destek olmasıdır. Yoksa devletten birşey beklemek; deveye hendek atlatmakla aynı iştir. Atlatırsanız ne alâ..