
Okulda Ne Öğretiyoruz?
Çocuklarımızın okul yaşamı bizim için çok önemlidir. Onların, okulda öğrendikleriyle kendi geleceklerini kurabilme başarısını göstermesini isteriz… Acaba çocuklarımız, okullarında bizim istediğimiz şeyleri mi öğreniyorlar? Yoksa tahmin ettiklerimizd
Çocuklarımızın okul yaşamı bizim için çok önemlidir. Onların, okulda öğrendikleriyle kendi geleceklerini kurabilme başarısını göstermesini isteriz… Acaba çocuklarımız, okullarında bizim istediğimiz şeyleri mi öğreniyorlar? Yoksa tahmin ettiklerimizden çok daha farklı şeyler mi? Daha açık bir ifadeyle soralım; “çocuklara okulda ne öğretiyoruz?”
Elbette ki onlara bazı semboller öğretiyoruz… “Güneş”, “Ay”, “yıldız”, “toplama”, “çıkarma”, “Pi Sayısı”, “Avagadro Sayısı”, “Mol Sayısı” gibi kavramlar öğretiyoruz… “Yerçekimi İlkesi”, “Suyun Kaldırma Kuvveti”, “tepkimenin öncesi ve sonrasının birbirine denk olması” gibi ilkeler öğretiyoruz… “Savaşlar”, “kıtlıklar”, “kuraklıklar” gibi olgular, olaylar ve genellemeler öğretiyoruz… “Cümlenin sonuna nokta konur”, “cümleye büyük harfle başlanır” gibi akademik kabuller öğretiyoruz.
Peki, ama onların öğrenmesini istediğimiz daha başka şeyler yok mu? Örneğin; değerler, duyuşsal davranışlar, tutumlar… Bunları öğrenmesini istemiyor muyuz?
Çocuklarımızın; insana, topluma, yaşama bir bütün olarak bakmayı öğrenmesi gerekmez mi? Örneğin; her gün karşılaştığı sınıf arkadaşına “günaydın” demeyi, gülümsemeyi, arkadaşlarını, anne-babasını ve öğretmenini etkili dilemesini, bireylerle göz kontağı kurmasını öğreniyor mu? Çevreye duyarlı olmayı, kişisel bakım ve gelişimine önem vermeyi, yaşlı ve engelli bireylere değer vermeyi öğreniyor mu?
Çocuklarımız, yaratıcı düşünme, problem çözebilme, olaylara ve olgulara farklı açılardan bakabilme, gözlem yapabilme becerilerini okullarında öğrenebiliyor mu?
Yaşamın erken safhalarındaki özellikle duygusal çevrenin, insanın tüm yaşamı boyunca kalıcı olacak şekilde beyin devrelerini şekillendirmede büyük önem taşımaktadır. Çocukların beyni sürekli olarak şekillenmektedir. Beyinleri hem olumlu hem de olumsuz olarak nitelendirilebilen deneyimlerle, hem istenen hem de istenmeyen şekillerde kalıplaşmaktadır.
Bu yüzden içinde bulunduğumuz bilimsel, teknolojik ve sosyal açılardan oluşan sorular dünyasında öğrenciler de bu sorular karşısında önceden belirlenmiş yanıtlar ışığında, şablon yanıtlara göre eğitilemez. Çünkü öğrenme birikimli bir süreçtir.
Öğrenme yalnızca bilgi vermeye değil, ilişki kurma ve transfer edebilmeye de odaklanmalıdır.
Okullarda bol bol tekrarlar yapıp, sınavlarda soracağımız; kavramları, ilkeleri, olgu olay ve genellemeleri çocuklarımıza öğretmekle uğraşıyoruz… Ancak tüm yaşam boyunca çocuk ve gençlerimizin sosyal, duygusal ve akademik yönden bütün olarak gelişimine ilişkin beceri ve nitelikleri kazandırabildiğimizden çok emin değilim…
BİLİYOR MUYDUNUZ?
ÖSYM’den Örnek Din Sorusu
2013-YGS’ de, Yükseköğretim Kurulu kararı ile Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi'nden 5 adet soru yer alacağı kararı önceden duyurulmuştu. İşte bu karar doğrultusunda Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM), 2013-YGS’ de yer alacak 5 adet din sorusu için örnek sorular hazırladı… ÖSYM’nin açıklamasında; örnek sorularda olduğu gibi, YGS’ de çıkması muhtemel soruların, TC Milli Eğitim Bakanlığı ortaöğretim müfredatında yer alan konulardan hazırlanacağı belirtildi.
Örnek sorulara ÖSYM'nin ''https://www.osym.gov.tr'' adresinde, “duyurular” başlığı altından erişilebilir.
ANLAYANA - GÜLMECE
Utanç
Çalışanlar, maaşlarını alırken imzaladıkları kâğıtta şöyle bir cümle yazdığını fark etti: "Maaşlarınız tamamıyla size has ve özel bir meseledir. Bu nedenle sizden başka hiç kimse maaşınızı söylememelisiniz.”
Çalışanlardan biri bu cümleyi fark edip kâğıdı imzalarken, cümlenin altına şu not düşer: "Kimseye maaşımı söylemeyeceğim. Ben de sizin kadar utanç içindeyim."
BURAYA DİKKAT
Sınava Girecek Öğrencinin İç Konuşması
Ülkemizde ilköğretimden başlayarak üniversiteye girişe kadar pek çok sınav yapılıyor. Çocuklarımız henüz oyun çağında iken sınav denen ve pek de pedagojik olmayan o acayip uygulama ile tanışıyorlar. Sınavın amacını anlamadan, kendisine sağlayacağı olanakların farkında olmadan, sınav maratonu çocuk için başlamış oluyor.
Dönem sonu sınavları, Kolej Giriş Sınavı derken Ocak ayı, bir sınav ayı haline getiriyor… İşte bu dönemlerde keşke öğrencilerin iç konuşmalarını duyabilsek… Sanırım o zaman onları daha iyi anlayabilirdik… Bakın sınav zamanlarında öğrencilerin iç konuşmaları neler söylüyor:
İç konuşma 1: Benim bu su sınavı başaracağıma ilişkili olarak ailem, arkadaşlarım ve çevremdekilerin bana güveni beni endişelendiriyor. Ya başaramazsam... O zaman bana hangi gözle bakacaklar diye düşünüyorum. Ben zayıf not aldığımda da; annem-babam müthiş hayal kırıklığına uğrayacak; arkadaşlarımın gözünde değerim düşüp, benimle alay edecekler diye kimseye notumu söyleyemem. Zaten arkadaşlarıma kendi notumu söylemeden önce onların kaç aldığını sorarım. Bu rahatsız edici bir duygu... Başarısızlık, yeteneksizlikle aynı anlama mı geliyor?
İç konuşma 2: Sınava hazırlanan bir insanın bedeninin panik halinde olması doğal mı? Çünkü benim bedenimin dengesi bozuluyor. Canım istemediğinden sınav öncesi bir şey yiyemiyorum. Uyku düzenim bozuluyor, midem bulanıyor, bağırsaklarım kilitleniyor. Ben yapmıyorum ama sınav sırasında bacağını sallayan, parmaklarını sıraya vuran, kalemiyle silgisiyle oynadığını söyleyen arkadaşlarım var…
İç konuşma 3: Böyle kader sınavlarına girmeden de iyi insan olmanın bir yolu olmalı! Sınavları kazanınca seviniyorum ama yine de geleceğimin bu sınavdaki başarıma bağlı olduğunu bilmek beni üzüyor... Aslında sınavlar, insanın hedeflediği amaçlara ulaşabilmesi için ölçü olmamalı. İnsan sınavların dışında bir yöntemle de iyi okullarda okuyabilmeli, üniversiteye başlayabilmeli, işe girebilmeli... Bu sınav sonucunun benim hayat başarım ve güvenliğimle doğrudan ilgili olmadığını biliyorum ama yine de elimde olmadan çok ama çok kaygılanıyorum…

















