
KKTC’de Devrimci Durum var mı?
Türkiye’nin en karmaşık yıllarında geçen öğrencilik yıllarımızda en çok tartıştığımız konulardan biri de “Türkiye’de devrimci durum var mı?” konusuydu.
Lenin’in devrimci durum tahlilini hepimiz bir çırpıda ortaya koyar ve t
Türkiye’nin en karmaşık yıllarında geçen öğrencilik yıllarımızda en çok tartıştığımız konulardan biri de “Türkiye’de devrimci durum var mı?” konusuydu.
Lenin’in devrimci durum tahlilini hepimiz bir çırpıda ortaya koyar ve tezlerimizi güçlendirmeye çalışırdık.
Lenin tezlerinde devrimci durumu tanımlarken yalnızca derin ekonomik krizin yetmediğini, bunun yanında en önemli faktörün “yönetenlerin artık eskisi gibi yönetememesi, yönetilenlerin de artık eskisi gibi yönetilmek istememesi” olduğunu söylüyordu.
Bugün KKTC’ye baktığımızda derin ekonomik krizin yanında yönetenlerin artık eskisi gibi yönetemediğine de her geçen gün daha yakından tanık oluyoruz.
Ancak lenin’in devamında buna bağlı olarak da yönetilenlerin de artık eskisi gibi yönetilmek istememesi gibi bir durum yoktur.
Halk bu durumdan hiç memnun değil, hatta herkes şikayetçidir. Ama böyle yönetilmek isteyip istemediği konusunda tereddütlüdür.
Bunun nedeni ise elbette bireysel çıkara dayalıdır. Bu düzen “verme ve alma” ya da “alma ve verme” üzerine kuruludur. Seçim dönemi siyasiler seçmenlerden oy ister, onlar da siyasilerden çocuğuna iş, arsa, tarla, kredi, T izni v.b. birşeyler ister. Ya alır da verir, ya da söz alır öyle verir.
1970’li yıllarda kurulan bu düzen hala değişmedi.
Öyle ki insanlar her seçim dönemini, ne seçimi olursa olsun, kendisine verilen sözlerin yerine getirilmesi için “fırsat” olarak değerlendirir.
Yani normal dönemde kendisinin de şikayet ettiği bu düzenden yararlanmak için elinden geleni yapar. Hatta görünsün diye bilinen muhalif kişilerle sık sık birlikte görünmeye özen gösterir.
***
Bugün KKTC’yi hükümet yönetmiyor. KKTC kendi kendine yönetiliyor. Herkes kendi başına karar alıyor ve uyguluyor . Ortada ciddi bir hükümet yoktur.
Bir ülke düşünün eksik okul öğretmenlerinin atamasını da, ödemesini de bakanlık değil de ilgili sendika yapıyor.
Bir ülke düşünün elektrik paralarını toplayabilmek için elektrikleri Elektrik Kurumu yöneticileri değil de ilgili sendika kesiyor.
Bir ülke düşünün başkent belediyesi batmış olduğu için çalışanları ödenemediğinden, hükümetin yasak kararına rağmen aylardır çalışanlar grevdedir. Buna rağmen hükümet hala seyircidir.
Bir ülke düşünün o ülkenin başbakanı mahkeme kararlarını tanımıyor. Mahkeme kararlarını kendine göre yorumlayarak istediği gibi anlıyor ve anladığı biçimde davranıyor.
Bir ülke düşünün bakanlar kurulu ülkeyi yöneten kurul değil, olayları seyreden kurul durumundadır.
Böyle bir ülkede siz hala yönetenlerin eskisi gibi yönetebildiğini iddia edebiliyor musunuz?
***
Birkaç gün içinde tarihe göndereceğimiz 2012 yılı boşu boşuna geçirildi. Bu yıl kayıtlara olumlu olarak yazılacak en küçük bir gelişme yok. 7-8 ayı UBP kurultay hazırlığıyla, kalan 4 ayı da kurultay mahkemeleriyle geçti.
Mahkeme daha bitmedi. Sanırım yeni yılın ilk ayları da böyle geçecek. Elbette bu durum sürdürülebilir değil. O nedenle yeni yıl öyle ya da böyle, çok erken, ya da geç bir erken seçim kapımızı çalacak.
2013 seçim yılı olacak.
Kim ne derse desin ülkenin başka çıkış yolu yoktur. Bir an önce bu hükümetten kurtarılmalıdır.
Bunun için günümüz koşullarında artık Lenin döneminin devrimci durum koşullarının olgunlaşması beklenemeyeceğine göre, değişim devrimle değil seçimle olacak.
Ama bu değişim basit bir iktidar değişimi olmayacak. Yani UBP’nin yerine kurulu düzeni devam ettirecek yeni bir hükümet kurulmayacak.
Kurulsa bile uzun ömürlü olamayacak.
Aksine ülkenin ihtiyacı olan köklü değişimi gerçekleştirecek devrimci bir partinin iktidarıdır.
2013 köklü değişim yılı olmaya adaydır. Zaten ülkenin daha fazla beklemeye tahammülü kalmadı.
Hepinizin yeni yılını şimdiden kutlarım. 2013’ün barış, demokrasi ve değişim yılı olması dileklerimle...

















