1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. KAOS ve SAVRULMADAN KURTULMALIYIZ
KAOS ve SAVRULMADAN KURTULMALIYIZ

KAOS ve SAVRULMADAN KURTULMALIYIZ

İnsanların bir toplum içerisindeki hakları her ne kadar o toplumun siyasal rejimi ile şekillense de, bir başka açıdan bakıldığında, bireysel haklar toplumların yapılarına ve tarihsel gelişimine bağlı olarak farklı biçimlerde oluşabilir. Siyasal rejimleri

A+A-

 

 

İnsanların bir toplum içerisindeki hakları her ne kadar o toplumun siyasal rejimi ile şekillense de, bir başka açıdan bakıldığında, bireysel haklar toplumların yapılarına ve tarihsel gelişimine bağlı olarak farklı biçimlerde oluşabilir. Siyasal rejimleri benzerlik gösterse de bireysel haklar bakımından toplumların farklılıklara sahip olması büyük ölçüde toplumların tarihsel gelişim evrelerinin, toplumsal değerlerinin, gelenek ve göreneklerinin ve toplumsal dokularının farklılığından kaynaklanmaktadır. Devlet yapısı içerisinde bakıldığında devletin bireyden ne beklediğinin ve aynı biçimde bireyin de devletten ne beklediğinin gerek bireysel hakların oluşmasında gerekse toplumsal değerlerin yapılanmasında büyük bir önemi vardır.

İnsanlığın ürettiği her şey kültür olarak tanımlanırsa, toplumsal kültür özelliklerinin de yaşanan dönemlere, ekonomik şartlara ve sosyal değişimlere bağlı olarak değişiklik göstermesi, toplumsal dokuyu bozmadan değişim yaşanması doğaldır ve kaçınılmazdır; çünkü yaşamda hiçbir şey durağan değildir ve diyalektik, özünde değişimi içermektedir. Buradan yola çıkılarak, demokrasinin de bir kültür olduğu kabulü ile kültürel/toplumsal değerlerin demokratik kültürün oluşmasındaki etkin rolünü görebiliriz.  Değil mi ki gerek insan hakları evrensel beyannamesinin standartlığı gerekse ülkenin kendi anayasalarında var olan insan haklarının kağıt üzerinde aynı ya da benzer özelliklere sahip olmalarına karşın ülkelerin demokratikleşme çaba ve uygulamaları büyük farklılıklar göstermektedir. 

Önemli olan çeşitli sistemlerin her toplumun kendi doku ve yapısına uygun bir biçimde programlanması, o toplumda yaşayan bireylerin kültürel doğasına uyumlu olması, insanın onurunu, psikolojisini ve sosyolojik yapısını zedelememesi ve özellikle sistemlerin toplumsal çoğunlukla kabul edilmesinin sağlanmasıdır. Bu duyarlılık gösterilmediği takdirde toplumlar kendi içerisinde huzursuzluk yaşarlar ve bu huzursuzluklar zamanla toplumsal dokunun ve toplumsal değerlerin bozulmasına yol açar; ki bu durumda sosyolojik olarak karmaşa yaşanması kaçınılmaz olur. Böylesi ortamlar kaotik gelişmelere gebe olur ve zamanla bireysel ve toplumsal hakların dezenformasyonuna yol açar. Toplumların toplumsal birliktelikler, gelenek ve görenekleri, toplumsal duyarlılık ve ortak gelecek hayalleri yok olabilir böylesi kaotik ortamlarda; hatta toplum olma özellikleri dahi zedelenebilir; ki işte en tehlikeli durumlar da böyle ortaya çıkmış olur. Çürüme başlayabilir, güvensizlik oluşabilir, bireyselcilik öne çıkar, toplumsal değerler sıfırla çarpılabilir. Demokrasi dediğimiz kavramın özü kaybolabilir. Bireyler toplumu, toplum da devleti giderek kendi gözünde hiçleştiren bir sürece sürüklenebilir. Bundan sonrası ise katıksız bir “bana dokunmayan yılan bin yaşasın”, “gemisini kurtaran kaptandır” vb deyişlerin yaşam bulduğu topluluklardan bahsedilmesi olur ki bu ortamda topluluklar artık toplum olma özelliklerini kaybetme yolunda hızla yol alıyor olacaklardır. Devlet ise anlamını yitiren bir mekanizma haline döner ki hem bireyler hem toplumlar devleti kendilerinin bir parçası ve değeri olarak görmekten vazgeçerler, çeşitli yollarla ve biçimlerde devleti dolandırmaya başlarlar çünkü devlet kendilerini yansıtmamaya başlayacaktır kendi gözlerinde. Bireysel ve zümresel çıkarlar her şeyden daha önemli olacaktır artık. Devlet insan ve toplum için vardır anlayışı da anlam kaymasına uğrayarak yalnızca insan ve toplum devlet için vardır noktasına sürüklenecek ve birbirleriyle karşılıklı duyarlılık ilkeleri ile var olması gereken ve en temel üçlü olan birey-toplum-devlet birlikteliği zedelenecektir. Günümüz küreselleşen dünyasında bu üçlüye evrensel boyutları da eklemek gerekirken üçlü kendisi yok olma tehlikesi yaşayacaktır. Bireysel haklar elbette oldukça önemlidir hatta insan hakları bağlamında ele alındığında olmazsa olmaz karakteristikleri de vardır ancak toplumsak haklar bireysel haklara feda edilmemelidir; aksi halde yukarıda bahsetmeye çalıştığım biçimde ne bireysel ne de toplumsal haklardan bahsedilemeyecek kaotik ortamlarda toplumsal değerler ve toplumlar yok olabilir. İşte en büyük tehlike de budur; kültürel değerlerini, toplumsal dokularını ve değerlerini dışsal etkilerden koruyamayarak kaybeden ve kendi iç dinamikleri ile değil de dış dinamiklerin etkileri ile öncelikle bireysel ardından da toplumsal sarsıntılar yaşayarak kültürel değerlerini kaybederek değişen toplumlar tarih yazarak geleceğe yürümek yerine tarih olup kitaplara konu olurlar.

Başta da belirtildiği üzere hiçbir siyasal sistem toplumun sosyolojik, ekonomik ve kültürel yapısından bağımsız olamaz. Eğer bu yapılara uygun olmayan sistemler monte edilmeye çalışılırsa toplumlara, ya kaotik ortamlar oluşur ülkede ya da toplumlar yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalırlar. Bu bir süreç meselesidir ki, doğal olarak yaşanmadığı takdirde bu süreç önce bireyleri bireyselciliğe iter, sonra zümresel çıkarlar çatışmaya başlar ve en sonunda toplumsal değerler kaybolur ve birey-toplum-devlet üçlemesi dağılır gider. Tozu bile kalmaz…

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 1371 defa okunmuştur