1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. İnsan Elinden Çıkma Travmalar
İnsan Elinden Çıkma Travmalar

İnsan Elinden Çıkma Travmalar

Ebru Çakıcı: İşkence, insan elinden çıkma bir travma. İnsanın insana yaptığı… Devletin devlet görevlileri aracı ile vatandaşa uyguladığı şiddet.

A+A-

İnsan Elinden Çıkma Travmalar

Ebru Çakıcı

ebrucakici@yahoo.com

 

 

Gaile için yazı yazmam konusunda davet alınca, psikiyatrinin geniş alanında okuyucuların pazar günlerini keyiflendirecek pek çok konu varken, yazmak için aklıma ilk gelen konu işkence oldu. Bu kuşkusuz Kıbrıs’ta yaşamanın getirdiği, güncelle ilgili olan. Yasalarında işkence tanımı olmayan ülkemizde, işkence olguları karşısında şaşkın görünen yetkililer ve ağzını bıçak açmayan yöneticiler karşısında sanırım hepimiz çok yoğun duygular yaşıyoruz.

İşkence, insan elinden çıkma bir travma. İnsanın insana yaptığı… Devletin devlet görevlileri aracı ile vatandaşa uyguladığı şiddet. Bir travma, bir yaralanma. Sadece fiziksel olmayan, aynı zamanda psikolojik bir yaralanma. Çürükler, kırıklar iyileşse de psikolojik yıkımı uzun yıllar, çoğu kez ömür boyu devam eden bir yaralanma. Son haftalarda medyada çeşitli işkence olgularını izledik. Ehliyetsiz araba kullanan ergenler, hırsızlık iddiası ya da tecavüz iddiası ile yakalanıp ‘cezası’ polis karakolunda verilen gençlerdi bunlar. Kıbrıs’ta sivile değil askere bağlı polisimizde de, belli ki, polis olmakla yetinmeyip hakim de olduğunu düşünenler ya da işkence yaparken söyledikleri gibi gözaltındaki kişinin Allah’ı olduğunu sananlar var. Yasadışı yargısız infazı uygulama hakkı olduğunu sananlar (hatta görevi olduğuna inananlar) var.

İşkence sadece ülkemize ait bir problem değil. İnsanlık tarihi boyunca her coğrafyada, insanın olduğu her yerde var olan bir problem. Ancak bazı ülkeler bu konuda oldukça başarılı tedbirler almış görünüyor. Başkaları bu insanlık ayıbını önlemek için neler yapmış, biz ülkemizde neler yapabiliriz konusunu yazımda tartışmak istiyorum. Elbette bu yazı bir psikiyatrist ve adli tıp doktoru olarak benim bakış açımı sunuyor. Hukuki boyutu da ayrıca tartışılmalı.

İşkence ile baş edebilmenin birinci adımı kuşkusuz işkence olgularının tespit edilmesi ve yasal süreçlerin başlatılabilmesi için belgelendirilmesidir. Bu konuda Birleşmiş Milletlerin desteklediği iki protokol bulunmaktadır. Birincisi, işkence nedeniyle öldüğü şüphesi olan vakalarda otopside işkence izlerinin sistematik şekilde değerlendirilmesini sağlayan 1991 yılında yayınlanan ‘Minnesota Protokolü’, diğeri ise işkenceye uğramış ve hayatta olan kişilerde işkence izlerinin saptanması için hazırlanan bir muayene protokolü olan ‘İstanbul Protokolü’dür  (İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı, Aşağılayıcı Muamele veya Cezaların Etkili Biçimde Soruşturulması ve Belgelendirilmesi İçin Kılavuz). İstanbul Protokolü 4 yıl boyunca sürmüş uzun bir çalışma sonunda, farklı ülkelerden (ABD, Almanya, Danimarka, Fransa, Filistin, Güney Afrika, Hindistan, Hollanda, İngiltere, İsrail, İsviçre, Şili, Kosta Rika, Sri Lanka, Türkiye), 40 örgüte mensup 75 kişiden oluşan adli tıp uzmanı, hekim, psikolog ve psikiyatrist, avukat ve insan hakları gözlemcilerinin çalışmasıyla oluşturulmuştur. Birleşmiş Milletlere üye ülkeler tarafından kullanılabilecek canlılarda işkence izlerinin saptanması için bir işkence muayene protokolünün hazırlanması fikri Adana'da 1996 yılı Mart ayında Türk Tabipleri Birliği (TTB) tarafından düzenlenen ''İnsan Hakları ve Tıp Mesleği'' isimli bir toplantıda ortaya atılmıştır. Protokol çalışmasının son toplantısının İstanbul'da yapılması nedeniyle ‘İstanbul Protokolü’ adı verilmiştir. 1999 tarihinde Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’ne sunulmuştur. Türkiye’de bugün pek çok ilde hekim ve hukukçulara dönük olarak İstanbul Protokolünün eğitimi verilmektedir.

 

Kıbrıs’ta da gökteki ayı baştan keşfetmemiz gerekmemektedir. Hekim ve hukukçulara dönük olarak işkence olgularının tespiti ve belgelendirilmesini sağlayan bir kılavuz olan ‘İstanbul Protokolü’nün eğitimi yapılmalıdır.

 

İşkencenin durdurulabilmesi için en üst yetkilinin dur demesi, etkin tedbir alması gerekir. Ancak ülkemizde medya tüm bu işkence mağdurları ile ilgili programları yayınlarken ve eminim benim gibi halktan pek çok kişi polis genel müdürü ya da üst düzey bir hükümet yetkilisinden bu konunun ciddi şekilde araştırılacağı ve üstüne gidileceği konusunda mesaj vermesini ve harekete geçmesini beklerken pek bir ses çıkmadı. TDP genel başkanı Mehmet Çakıcı’nın önergesi ile Parlamento’da kurulan ‘İşkence Araştırma Komisyonu’ önemli bir adım. Ancak UBP’li komisyon başkanı elindeki birçok dilekçe ve işkenceyi belgeleyen fotoğrafa bakarak işkence olduğundan emin olmadığını söyleyebilmektedir.

 

Bunlar gösteriyor ki, ülkemizde işkence önlenecekse yukarıdan gelen sesle değil, bu durum ancak aşağıdan gelen mücadele ile gerçekleşebilir. Bu konuda kamuoyunda ciddi bir farkındalık oluşturulmalıdır. Yarın gözaltına alınacak çocuğu-yakını karakolda kalırken rahat uyuyabilmek için herkesin bu sürece katkı koyması gerekir. Parlamentoda kurulan komisyonun çalışmaları kamuoyu tarafından takip edilmeli, tartışılmalıdır. Bu komisyonun çalışmaları ile içinde işkence ile ilgili ifade bulunmayan anayasamıza engelleyici hükümler koydurma noktasına gelinebilir.

 

Sağlık Bakanı’nın hekimlere yönelik İstanbul Protokolü konusunda hizmet içi eğitim başlatacağını açıklamasını arzu ederdim. Ancak bunu beklemek de yanlış olur, vakit kaybı olur. Kıbrıs Türk Tabipler Birliği, barolar, ruh sağlığı örgütleri bu konuda adım atmalıdırlar. Meslek örgütlerinde eğitimler düzenlenmelidir.

 

Bir şeyi görebilmek için önce onu bilmek gerekir. Hekimin-hakimin işkencenin izlerini görebilmesi için, işkenceyi ve izlerini bilmesi gerekir.   Meslektaşlarım, adli rapor verme sorumluluğu olan hekimler hatırlamalı ki, muayene odasının yetkisi kendilerindedir. İşkenceye uğramış ve muayene sonrası işkence yapanla birlikte karakola geri dönecek olan mağdur, doktora ne söylemesi istenmişse onu söyleyecektir. Hakkında rapor verilecek kişi muayene odasına yalnız alınmalıdır. Yakınma olmasa da her olgunun muayenesi tam yapılmalı, tüm fiziki ve psikolojik bulgular kaydedilmeli ve bulguların işkence ve kötü muamele ile meydana gelme olasılığı hakkında yorum yazılmalıdır. İşkence gören kişi, yaşadığı baskıdan kurtulabilmek için önüne konan ifadeyi imzalayacak, zaten bir fayda beklemediği devletin doktorundan yardım istemeyecektir. Bu noktada vakanın şikayeti olsun ya da olmasın tam muayenesinin yapılması önem taşımaktadır.

 

Yazıyı umutla bitirmek istiyorum. Bir sorunun çözülebilmesi için önce fark edilmesi ve sonrasında konuşulmaya başlanması gerekiyor. Biz en azından bu noktadayız. Mecliste kurulan komisyon çok önemli. Ancak bu noktadan ileriye gidebilmek için kamuoyu, komisyonun çalışmalarının yakın takipçisi olmalıdır. Yöneticiler ve yetkililerin adım atmalarını beklemek yerine ilgili meslek örgütleri harekete geçmelidirler. Hepimizin farkındalığı ve çabası ile ülkemizde bu konuda gelişmeler olacaktır.

 


Not: Bu konuda bilgisini artırmak isteyen hekim ve hukukçu okurlar İstanbul Protokolü’nün tam metnini Türkiye Tabipler Birliği web sayfasından bulabilirler: http://www.ttb.org.tr/eweb/ istanbul_prot/ist_protokolu.html

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 1243 defa okunmuştur