
Bu kirli oyunu bozma zamanı geldi !
Yeni ortak değerler, anlayışlar dizisine yani yeni bir toplumsal paradigmaya olan ihtiyaç hepimizin dilinde. Sistem çöktü yeni bir düzene ihtiyaç var. Şu an kullanılan siyasi araçlar, günü yönetmeye, toplumu ileri taşımaya yetmiyor. Dolayısıyla yeni, çağd
Yeni ortak değerler, anlayışlar dizisine yani yeni bir toplumsal paradigmaya olan ihtiyaç hepimizin dilinde. Sistem çöktü yeni bir düzene ihtiyaç var. Şu an kullanılan siyasi araçlar, günü yönetmeye, toplumu ileri taşımaya yetmiyor. Dolayısıyla yeni, çağdaş, dünya ülkelerinde olduğu gibi bir yaşam için neden gereğini yapmıyoruz?
Biz en genelde ne istiyoruz? Sorusunu çok basit olarak yanıtlamamız lazım. Eğer ne istediğimizde anlaşır isek aslında ne yapmamız gerektiği sorusunda daha ortak bir tavır sergileyebiliriz. Siyasetin görevi kabaca toplumsal talepleri belli ilkeler çerçevesinde projelendirmek ise, iş daha da kolaya indirgenebilir.
Eğer siyaset, toplumsal talepleri değil de talimatı projelendiriyorsa o zaman toplum hem siyasetten uzaklaşır, hem de yabancılaşır. Farklı alternatifler arar. Toplumsal çaresizlikleri bireysel çıkışlarla yönetmeye ve en istikrarlı, en güvenilir, en çok doyacağı ve yarını yani çocuklarının geleceği için vicdanen rahat edeceği alanlarda yaşam arar.
Tam da bu noktada, Kıbrıslı Türklerin kendi kendilerini yönetecek kapasitede olup olmadığını sorgulayanlar konuşmaya başlar. Ancak bu konuşma veya tartışma kendi başına bir halkı aşağılamak demektir. Ve kimsenin buna hakkı yoktur, hiçbir halk için… Çünkü yönetmek eğer, toplumsal beklentilere cevap vermeyen adımlara, işlere yönelikse, yapılacak olan işler birilerine göre maddi anlamda çok değerli olsa bile, toplum için anlamlı ve kendi yaşam dünyası bağlamında değerli olmayabilir. Yapılan işlere anlam ve değer yüklemekse, bir toplumun kendi kendini yönetmesine işaret eder ki bu noktada toplumsal talepler ötesinde işlere girişmenin adına ne demokrasi denir ne de siyasi iradenin temsiliyeti.
Bu topraklarda 1950’li yılardan itibaren adım adım kurulan düzenin amacı, Türkiye’deki Kemalist rejimin resmi aygıtı özel harp dairesi üzerinden adanın Türkleştirilmesi idi. Bu düzen, Kıbrıslı Türklerin varlığına karşı olabildiğince baskıcı, olabildiğince teröre dayalı yöntemlerle toplumu sindirme, baskı altına almaktan asla geri durmadı. Bu dönemde önemli olan adanın kuzeyine yapılan maddi katkı değildi. Önemli olan siyasi düzenin Türk egemenliği bağlamında tesisi idi. O dönemin yerli aktörleri her zaman UBP merkezli olagelmiştir. UBP’yi kuran kadroların rolleri, esasen bu düzeni tesis etmekti.
Dünün düzeni bitti. Türkiye’deki sivil siyasi aktörler, siyaset tarihine girecek kadar önemli bir adımla, askeri vesayet rejimini ortadan kaldırmak için, siyasi, hukuki ve sosyal alanlardaki çıkışlar, düzenlemeler ile önemli adımlar attılar. Türkiye’de başlayan yeni süreç, doğrudan kuzey Kıbrıs’a yansıdı.
Eski düzen bitti, Kıbrıs’ta başlayan yeni düzen, kendi siyasi aktörlerini, kendi ekonomik yapısını ve kendi sosyal davranışlarını beraberinde getirecek, gözüyle bakılıyor. Ama ne eski hemen bitecek ne de yeni kolay başlayacak. Bu süreçte ilginçtir, eski düzenin ana aktörü yine rolü kapmış gözüküyor. Rolleri de düşünmek ve toplumsal proje üretmek değil, sadece söyleneni uygulamak ! Nedeni bu! Dün eski rejimin aktörlerinin eli idiler bugün yenilerinin…şaşıracak bir durum değil.
Bu anlamda, siyasi irade konusunun ne denli önemli olduğunu ve bu süreci tüm boyutları ile görmemiz gerekiyor. Bunun ötesi tamamen aldatmacalarla dolu bir oyundur. Bu kirli oyunu bozma zamanı geldi. Aslolan Kıbrıslı Türklerin, siyasi iradesi, kendi kendini yönetmesi ve tercihleridir…

















