
BU GERÇEK BİR HİKAYE, ACI DOLU!
“Işığı yanan her bir evin ayrı bir hikayesi vardır” diyor Sosyal Riskleri Önleme Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Barış Başel…
Evet mutlu veya mutsuz bir çok gerçek hikaye var dört duvar arasında… Ama çoğu acı ve keder dolu…
“Işığı yanan her bir evin ayrı bir hikayesi vardır” diyor Sosyal Riskleri Önleme Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Barış Başel…
Evet mutlu veya mutsuz bir çok gerçek hikaye var dört duvar arasında… Ama çoğu acı ve keder dolu…
Bir babanın feryadını okuyacaksınız az sonra, oğlu uyuşturucu bağımlısı…
Bizim de içimizi parçalayan babanın ’Oğlumu kurtarın bana’ yalvarışı içinize işleyecek. Umarım bu yazıyı devletin en yetkili kurumları da okur. Harekete geçer, yardım elini uzatır.
***
Elleri nasırlaşmış, belli ki hayatın tüm acılarını da en acısından yaşamış…
Yaş tutmuş gözlerini, kelimeler boğazında düğümleniyor.
Konuşunca, ardı ardına sıralıyor yaşadığı acıları…
Bu ülkenin en büyük sorunu; uyuşturucu belası evinin içinde…
Rahat uyuyamıyor, hem bağımlı oğlu ile mücadele ediyor hem de açlıkla…
Çok değil bir aylığa var 1300 TL ama gel gör ki uyuşturucu bağımlısı oğlu döve döve alıyor parasını…
“Aslında oğlum iyi çocuk ama arkadaşları eroine alıştırdı” diye sürdürüyor cümlelerini içini çeke çeke anlatıyor, göz yaşları süzülüyor…
Başını eğiyor, utanarak, “Bazı geceler aç uyuyorum, bazen çöplerden artık topluyorum, karnımı doyuyorum” diyor yüreğim parçalanıyor.
“Yardım edelim sana” diyoruz, “Ben ekmek istemiyorum, aç kalırım, oğlumu kurtarın, bana oğlumu kurtarın” diye ardı ardına yalvarıyor, ağlıyor.
“Kime başvurayım bilemedim. Ben onun kötü olmasını istemiyorum. İyi olmasını istiyorum. O benim oğlum, canım ama her gün bizi ne zaman öldürecek korkusuyla başımı yastığa koyuyorum” diyor titrek sesiyle…
“İçince benim oğlum değil sanki, ne annesini tanıyor ne beni sürekli dövüyor. Hiçbir şeyimiz kalmadı. Bir maaşım var o da ancak onun uyuşturucu parasına yetiyor. Ödendiğim gün kuruşuna dokunmadan elimden alıyor. Kalıyoruz öyle. Ona yardımcı olmaya çalışıyorum ama ne bir yol göstericim var ne de yardım edenim. Kalakaldım tek başıma. Onun hapse değil, tedaviye ihtiyacı var. Ama çarem yok. Polise gittim, hangi baba oğlunu polise şikayet etmek ister ki ama çarem kalmadı. Size de geldim, sesimi duyurmanızı başka ocaklara ateş düşmemesini istedim. Gençlerimiz uyuşturucu, bet, fuhuş batağında. Ama yetkililer nerede sorarım? Benim çaresizliğimde olan başka ailelerde vardır. Bize kim yardım edecek, kim elimizden tutacak, bizim çocuklarımızı kim kurtaracak. Her gün gözümün önünde eriyor, bir şey yapamıyorum” diye ağlıyor, yüreğimiz parçalanıyor.
Aklıma bu devletin kurumlarından önce Sosyal Riskleri Önleme Vakfı geliyor. Hemen Barış Başel’i arıyorum. Yardım istiyorum, ilk kez böylesine çaresiz biriyle başbaşayım çünkü.
Başel 10 dakika sonra yanımızda, acılı babaya elini uzatıyor, yardım etmeye çalışıyor, tüm imkanları zorlayarak…
Ancak, bu acılı babaya elimizi az da olsa uzatırken, kim bilir hangi acılar yaşanıyor, her bir ışığı yanan evde…
Denktaş bahane, yorum şahane (!)
“Devam ediyorsun ve diyorsun ki “Denktaş Anıtkabire defnedilsin.”
Ve sonunda söylemek istediklerini ortaya döküyorsunuz.
“En azından sembolik olarak mozole öneriyorum. Çünkü üç kuruş parayı bağımsızlığa tercih eden zihniyet nedeniyle Denktaş’ın defnedileceği yerin de Türk toprağı olarak kalacağı meçhul”.
Size göre Kıbrıslı Türk, üç kuruş parayı bağımsızlığa tercih mi ediyor sayın yazar ?
Size göre, Osmanlı kendisini sattığından beri İngiliz’e de Rum’a da direnen ve kimliğini korumaya çalışan Kıbrıslı Türk, vatanını satar mı ?
İngiliz’in de Rum’un da aşağılamalarına göğüs geren ama dimdik ayakta durmayı bilen Kıbrıslı Türk toprağını satacak olsa, çoktaaan satmaz mıydı ?
Ama daha da önemlisi, sence KKTC bağımsız mı sayın yazar ?
Hangi bağımsızlığı satacak ki Kıbrıs Türkü ?”
ERDİNÇ GÜNDÜZ
Denktaş'ın gölgesinde Greentree zirvesi
“Müzakerelerin, halktan tamamen soyutlanmış ve adeta kişisel şirketleri hakkında görüşülüyormuş izlenimi yaratan bir düzlemde yapılması da son derece manidardır.Tarafların kozlarını açık açık oynamalarına neyin engel olduğu da ayrı bir merak konusudur.
Halka açıklanmayan her teklif, değiştirilmesi ihtimali olan tekliftir. Değiştirilme ihtimali olan teklifler ise sonsuz bir sürecin kaçınılmaz senaryolarıdır. Bunu bilmediğimizi veya anlamadığımızı zannedenler varsa yanıldıklarını artık bilmelidirler.
Açıklanmış teklifler ve tekliflere verilen açıklanmış yanıtlar, artık geri dönülemeyecek olanlardır. Müzakere sürecindeki tekliflerin ve karşı tekliflerin açıklanmama sebebi ne olabilir?
Şimdi gönül rahatlığı ile sorabilirim:
Taraflar Greentree’ye ne götürüyorlar?
Götürdüklerin karşılığında ne bekleyecekler.
Götürülenlerin hangilerinde nasıl kırmızı çizgiler vardır?
Bunu bilmeye hakkımız var.Çünkü sonuçlarından biz etkileneceğiz.”
ÇİĞDEM DÜRÜST
Biri bize açıklasın, asgari ücretli nasıl geçinecek?
“Nasıl olur da işleri kötü diye vergi listelerinde göremediğimiz bazı dev şirketlerin sahipleri lüks yaşamlarına devam edebilmektedirler?
Hadi yılların birikimleri nedeniyle yaşam standartlarından taviz vermek istemeyebilirler, o zaman nasıl olur da en pahalı araçları daha bir yıllık bile olmadan yeni modelleriyle değişebilmekte, nasıl olurda ailece çıkılan bir gecelik yemekte asgari ücret kadar hesap ödeyebilmektedirler?
Hadi onları kıskanıyoruz ve bunları yazdık, bari şunu açıklasınlar, bir asgari ücretli nasıl olur da 30 gün boyunca bu parayla geçinir, Allah rızası için bunun bir formülünü söylesinler, kafamıza yatarsa onları ayakta alkışlayalım.
Aynı sorular sadece patronlar için değil, halkı refaha taşıyacaklarını iddia eden ve ekonominin iyiye gittiğini savunan hükümet mensuplarına dadır…
Böyle sihirli bir formül varsa lütfen açıklasınlar!”
LEVENT ÖZADAM
“Allah hükümetimize zeval vermesin, bu kış gününde bizi elektriksiz bıraktıgı için, gaza artış yaptığı için, benzine 3 yilda % 80 artış yaptığı için, halkın alım gücünü %40'a yakın düşürdüğü için, esnafı fersah fersah batırdığı için, halkını süründürdüğü için amin.”
Ahmet Muratoğlu’nun profilinden
***
“EL-SEN ve TEL-SEN'e sendikalardan destek, bildirilerle olursa özelleştirme oldu demektir. Eğer bu konuda dahi genel grev ilan edemiyeceksek sendikalarda oturmamızın, ahkam kesmemizin tek bir anlamı vardır demektir: biz sendika ağalarıyız. Çünkü çalışanlarımız, üyelerimiz açısından kaybedecek bir şeyimiz kalmadığı bir durumda greve inmekten çekiniyorsak... çekindiğimiz kendi küçük statükomuzun elimizden gitmesidir.”
Ulaş Gökçe’nin profilinden