
Britanya’ya gelen ilk Şampiyonlar Ligi Kupası
Takvim yaprakları henüz 1967 yılını gösterirken, İngiltere’de yer alan futbol takımları halen Avrupa’daki en büyük kupayı, yani Şampiyonlar Ligi kupasını ülkeye getirmeyi başaramamıştı. Futbolun beşiği olarak adlandırılan ülkeden, futbolu icat
Takvim yaprakları henüz 1967 yılını gösterirken, İngiltere’de yer alan futbol takımları halen Avrupa’daki en büyük kupayı, yani Şampiyonlar Ligi kupasını ülkeye getirmeyi başaramamıştı. Futbolun beşiği olarak adlandırılan ülkeden, futbolu icat eden ülkeden, bunca ilklere rağmen henüz o kocaman gümüş parçayı öpebilen bir kaptan çıkmamıştı.
1965-66 sezonunda tarihindeki 21. şampiyonluğa ulaşan Celtic, kupaya katılmak için ön eleme oynama hakkı kazanıyordu. Şampiyonluğun geldiği bu sezonun başında takımı çalıştırmaya başlayan efsanevi teknik adam Jock Stein, bu kadar kısa bir sürede böylesi bir başarıyı hedefliyor muydu bilinmez ama 13 sezon takımın başında yer alan teknik adamın en büyük başarısı olarak tarihteki yerini alıyordu.
İlk turda rakibi İsviçre ekibi FC Zürih olan Celtic, ilk maçı evinde 2-0 kazanıyor, deplasmanda aldığı 3-0’lık galibiyet ile 2. tura adını yazdırmayı başarıyordu. Bu turda İngiltere’yi temsilen katılan Liverpool, rakibini zor da olsa geçmeyi başarırken, Türkiye’yi temsil eden Beşiktaş, Ajax engeline takılıyordu. İkinci turda Celtic’i bekleyen rakip, Fransız ekibi Nantes olmuştu. O dönemler aldığı art arda şampiyonluklar ile adından söz ettiren Fransız ekip, bu tura da istekli başlasa da, İskoç ekipten nasibini alıyordu. İki maçta da aldığı 3-1’lik galibiyetler ile rahat bir şekilde çeyrek finale çıkan Celtic, iyice turnuvaya alışmış gözüküyordu. Takımın gölcü oyuncusu Chalmers atmaya devam ederken, turnuva sonunda olacaklardan eminiz ki habersizdi.
Çeyrek final mücadelesinde Yugoslavya şampiyonu FC Vojvodina ile eşleşen Celtic, ilk maçı deplasmanda 1-0 kaybederek turnuvadaki ilk yenilgisini almış oluyordu. Kendi evindeki rövanş maçında ise yine Chalmers’ın golü ile 1-0 öne geçen İskoçlar, 90. dakikada McBride’ın attığı golle maçı 2-0 kazanarak, adını yarı finale yazdırmayı başarıyordu.
Kupada artık sadece 4 takım kalmıştı. İtalyan devi Inter, Bulgaristan ekibi CSKA, Çekoslavakya’dan Dukla Prag ve Celtic. Kuradan Çek ekibi Dukla Prag’ı çeken Celtic, artık zorlu maça hazırdı. İlk maçı kendi evinde 3-1’lik skorla kazanan Celtic, artık finali düşünüyordu. Deplasman maçında ise 0-0’lık skora işi bağlayan Celtic, final oynamaya hak kazanıyordu. O dönemlerin flaş takımı Ajax’ı elemeyi başaran Dukla Prag, İskoç çocukların karşısında sahadan boyunları bükük ayrılıyordu. Inter Milan ise karşılaştığı CSKA ile 2 maçtan da 1-1’lik skorlarla ayrılınca 3. maç oynanıyor, bu maçta rakibini 1-0 ile geçmeyi başaran Inter, finalde Celtic’in rakibi oluyordu.
Inter, o dönemler 10. Lig şampiyonluğunu kazanmış, teknik direktörleri Arjantinli Helenio Herrera ile de futbol literatürüne “Cattenaccio” yani “zincir” sistemini getirmişlerdi. Bu sistemde özel olarak rakibi oynatmama üzerine yoğunlaşırken, maçları az gol atarak kazanmayı amaçlayan bir taktikti. Turnuva boyunca Inter’in yakaldığı en büyük farkın 2-0 olması bu sistemi anlamada bize yardımcı olabilir sanırım.
Ekipler final için hazırlıklarını sürdürürken, maçın oynanacağı Lizbon şehri de bu finali dört gözle bekliyordu. O dönemler kadrosundaki tüm oyuncuların İskoç olmasından ziyade, hepsinin Glasgow’un 30 mil çevresinde doğup büyümüş olmaları da olaya başka bir boyut katıyordu. Maça Billy McNeill kaptanlığında ve Chalmers gibi bir golcünün gücü ile başlayan Celtic, aynı zamanda Jimmy Johnstone gibi Celtic tarihinin gelmiş geçmiş en iyi oyuncusunu da ilk 11’de bulunduruyordu.
O dönemin en enteresan mimariye sahip stadyumlarından biri olan Estadio Nacional, 45,000 kişilik kapasitesinin tamamını doldurmayı başarmıştı. Henüz 7. dakikada penaltı kazanan Inter’de golü atmayı başaran Mazzola, belki de maçın rahat geçeceğini düşünüyordu, ama İskoçların söyleyecekleri henüz bitmemişti. Maç boyunca ataklarını giderek sıklaştıran Celtic, 63. dakikada Gemmell’in müthiş füzesi ile beraberliği yakalarken, turnuvanın en golcü oyuncusu olamyı başaran Stevie Chalmers 84. dakikada attığı gol ile kupayı İskoçya’ya getiriyordu. Bu maç “Le Grande Inter”in sonu olurken, Celtic menajeri Jock Stein’ın adını tarih kitaplarına altın harflerle yazdırıyordu. Kupayı havaya kaldıran Billy McNeill ve 6 arkadaşı, yıllar sonra yapılan “Tarihin En İyi Celtic Onbiri”nde kendilerine yer bulurken, Jock Stein ise tarihin en iyi teknik direktörü olarak anılıyordu. Celtic’de o dönem yer alan oyuncular “Lisbon Lions”, yani Lizbon aslanları olarak anılırken, o dönemin efsanevi Liverpool’un teknik direktörü Bill Shankly arkadaşı Jock Stein’ı arayarak “Sen artık ölümsüzsün” bile demiştir. Bir yıl sonra aynı kupayı finalde Feyenoord’a kaybeden Celtic, bu başarısıyla Britanya’ya ilk Avrupa kupasını getiren takım olarak adını tarihe yazdırmayı başarmıştı.
Jimmy Johnstone
1944 yılında İskoçya’da Uddingston’da doğan James Conolly “Jimmy” Johnstone, tam 14 sezon boyunca 308 maçta Celtic formasını giyip
adını kulüp tarihinin en iyi futbolcusu olarak tarih kitaplarına sokmayı başarmıştır. 1967 yılında Celtic’in kazandığı Şampiyon Kulüpler Kupasında büyük payı olan Johnstone, Celtic kariyeri boyunca sağ kanatta oynamasına rağmen 82 gol atmayı başarmış, 23 kez de İskoçya milli takım formasını sırtına geçirmiştir. Esprili kişiliği ile de insanların sevgisini kazanan Johnstone, 1.57’lik boyu ile de enteresan bir kişiliğe sahipti.
1992 yılında efsane olmuş Celtic takımının kaptanı Paul McStay, Jimmy Johnstone ile bir söyleşi gerçekleştirmiş ve ona “1967 takımı ile 1992 takımı maç yapsa kim kazanır” diye bir soru yöneltmişti. Uzunca bir süre düşünen Jimmy, “Sanırım berabere bitmesi muhtemel” diye bir yanıt vermiş, McStayt ise efsanenin 1992 takımına saygısında böyle bir cevap verdiğini düşünmüştü. Ardından bombayı patlatan Johnstone ise “Ne de olsa 1967 takımının hepsi artık 50’li yaşlarda!” diyerek herkesi kahkahaya boğmuştu.
Bu Celtic efsanesi 2001 yılında ALS hastalığına yakalanan Johnstone, 2006 yılına kadar bu hastalıkla savaşmış, fakat 13 Mart 2006’da bu hastalığa yenik düşerek aramızdan ayrılmıştır. Kariyeri boyunca özdeşleştiği 7 numaralı forma ile akıllarda kalacak olan Johnstone’un heykeli ise stadyum dışına 2011 yılında dikilmiştir.

















