
BİRİKİM ÖZGÜR: BABAMI ÇOK ÖZLEDİM
Ülkemiz siyasetinin bir dönemine yön vermiş bir isimdir Özker Özgür. Kıbrıslıların ‘Özker Hoca’ olarak bildiği barış sevdalısı merhum Özker Özgür’ün oğlu Birikim Özgür ile ‘Özker Hoca’ yı ve baba-oğul ilişkilerini konuştuk.
Ö
Serkan Soyalan
Özgür: “İki dost olarak birlikte güldük, birlikte ağladık. Saatlerce sohbet ettik, dertlerimizi paylaştık. Bazen küstük, bazen barıştık. İnsanca ilişki kurabildik. Sadece 5 yıl yaşayabildik bunu.”
Özgür: “Özker Özgür’den aldığı güçle toplumumuzun özgüven sahibi güçlü bir toplum olmasını öngörmek ve sorunların çözümüne dönük irade sergilemek BADEV’in özünü teşkil ediyor.”
Ülkemiz siyasetinin bir dönemine yön vermiş bir isimdir Özker Özgür. Kıbrıslıların ‘Özker Hoca’ olarak bildiği barış sevdalısı merhum Özker Özgür’ün oğlu Birikim Özgür ile ‘Özker Hoca’ yı ve baba-oğul ilişkilerini konuştuk.
Özker Özgür gibi ülkemiz siyasetine yön vermiş bir kişinin oğlu olmak nasıl bir duygu?
Bir eğitimci olarak insan yaşamında çevrenin rolünü önemsiyorum ancak önemli olan sizin üretiminizle toplumsal bellekte bırakabildiğiniz izdir yine de. Ailemin bana kattıklarından memnunum. O halde hem sizi yetiştirip bugünlere getirenlere layık olacaksınız hem de yeni çözümlemelerle meseleleri ele alacaksınız ki bir tortu da siz bırakabilesiniz. Ortaya güzel bir sentez çıkmalı. Her oğul gibi babanızla gurur duyabilirsiniz fakat O’nun ideallerini benimseyip topluma yeni birşeyler katmak niyetindeyseniz muhalif ruhu yaşatmalı ve güne yansıtmalısınız. Başkalarının yazdığı oyunların figüranı olma lüksünüz yoktur. Babanızla özdeşleşen kavramları birer demagoji unsuruna dönüştürenleri uyararak yol göstericilik yapmak zorundasınız. Eğer toplumda ya da bulunduğunuz yerde o şekilde anılmaz, oluşturduğu birikimlerin sizden kaynaklanan veya sizin dışınızdaki nedenlerden ötürü yeterince gelişemediğini hissederseniz Özker Hoca’nın anısı altında ezilirsiniz. Yaratıcı, üretken ve cesur olmak zorundasınız.
Özker Hoca’yla baba-oğul ilişkiniz nasıldı?
Evde baba figürü sorunlarla ilgili danışılan kişiydi. Hoca yeterince vakit ayıramasa da aile değerlerine bağlıydı. Özel günleri kaçırmazdı. Üniversiteden mezun olduktan sonra ilişkimizi geliştirmek için gazetelerde yazılar yazıp onunla tartışmaya başlamıştım. Bu benim açımdan babamı anlama çabasıydı. Siyasi birtakım tecrübelerden ötürü kendini yalnız hissetmesini istemiyordum. İki dost olarak birlikte güldük, birlikte ağladık. Saatlerce sohbet ettik, dertlerimizi paylaştık. Bazen küstük, bazen barıştık. İnsanca ilişki kurabildik. Sadece 5 yıl yaşayabildik bunu. Bir dost olarak yeri doldurulamaz dersem bugünkü dostlarıma, babamla konuşur gibi rahat konuşabildiğim, dertleşebildiğim değerli insanlara haksızlık etmiş olurum. Yine de nitelikli sohbetlerimizi çok özlediğimi söyleyebilirim.
Biraz da Özker Özgür’ün bilinmeyen yönlerini konuşalım. Özker Hoca neler yapmaktan keyif alırdı? Sevdiği şeyler nelerdi veya kızdığı?
Özker Hoca tam bir kitap kurduydu. Neredeyse bütün hayatı yazarak ve kitap okuyarak geçti. Yaptığı işleri eksiksiz yapmaya çalışır, baştan savmazdı. Yetiştiği dönemin aydınlanmacı karakterini yaşam tarzına dönüştürmüştü. Düzenli bir insandı. Yaptığı işi biraz da abartarak önemsediğinden, örneğin evde herhangi bir konuya yoğunlaşırken sessizlik isterdi. Dile, edebiyata meraklıydı. Esas mesleği olan İngilizce öğretmenliğinin gereklerini son nefesine kadar zevkle yerine getirdi.
Çocukluğunuza gidecek olursak, o dönemler babanızın siyasi arenada mücadeleler içerisinde olduğu dönemlerdi. O dönemlerden unutamadığınız anılarınız nelerdir?
1980’lerin sonlarına doğru Bulgaristan’da Todor Jivkov Türklere çeşitli baskılar yapıyor, asimilasyon uyguluyordu. Hoca, CTP’ye iç siyasette yapılan çirkin saldırılara cevap verirken, “Bulgaristan’da yapılanların benzerini Türkiye Kıbrıs’ta Kıbrıslı Türklere yapıyor” dedi. Yer yerinden oynadı. Zaten Denktaş kendi iktidarını koruyabilmek için Türkiye’yi sürekli muhalefete karşı kışkırtıyordu. Hoca’nın Türkiye pasaportu elinden alındı. O, Kıbrıslı Türklerin haksızlıklar karşısında dik durabileceğini gösteren sembol isimlerinden birine dönüştü. Zorluklar yaşadı ve partisi de bundan nasibini aldı. Yine de dayanışmanın en güzel örnekleri yaşandı o günlerde. “Madem sana bunu yaptılar biz de pasaportlarımızı iade edeceğiz” denildiğinde Hoca’nın çok duygulandığını hatırlıyorum. 1993-1994’ü de unutamıyorum. CTP’nin koalisyon ortağı olması fikri heyecan vericiydi. Seçimden hemen sonra Pazartesi akşamüzeri Hakkı Atun eşiyle evimize gelmiş, “Toplumu Derviş Eroğlu’ndan kurtarmak için hırsımdan dişlerimi gıcırdatıyorum” demişti. Hoca, soğuk savaş sonrasında rejimin alışkanlıklarının devam ettiği o koalisyon döneminde CTP’nin kullanılmasından çekiniyordu. Hükümette işler istenildiği gibi gitmeyince ikilemler yaşıyordu. O’na bu yönde yapılan telkinlerden etkileniyordu. O dönemde henüz kalkınmacı sol anlayış dünyada bile daha tam yerleşmemişti. Bu ikilemler nedeniyle parti içinde sorunlar yaşanıyordu. Hoca partiye rağmen Başbakan Yardımcılığı görevinden istifa etti. “Davul benim boynumda tokmak başkasının elinde” diyerek çeşitli konularda dikkate alınmayan bir lider konumunu reddetti. Bu süreçte yaşananları bir deneyim olarak ele almak gerekir. Bugün de siyaseti belirleyen etken Kıbrıslı Türklerin kendi kendini yönetme arzusudur. “Davul da artık bizim boynumuzda değil” diyor UBP’nin acizliğini gören halk. O günlerde yaşanan tartışmaları Hoca’nın vefatından sonra CTP’yi yıpratmak için kullanmaya çalışanlar bence yanlış yapıyor. Derviş Eroğlu her seçim döneminde miting konuşmalarında Özker Hoca’nın adını mutlaka bir şekilde zikrediyor. Derviş Bey’in Hoca’yı güzel sözlerle anması beni bir oğul olarak gururlandırsa da mesela bizim Doktor Küçük’ün yaşadıkları üzerinden siyaset yapmıyor oluşumuzun örnek alınması gerektiğini düşünüyorum. Yaşamını kaybetmiş değerlerimizi birlikte analım, onları güncel siyasi niyetlerimizin aracına dönüştürmeyelim.
Özker Özgür Barış ve Demokrasi Vakfı’ndan da bahsedelim biraz. Neler söyleyebiliriz?
Biz orta yaşlarımıza girerken önceki nesiller olgunlaşıyor, emekliliğin tadını çıkarıyor hatta kimisi yaşamını yitiriyor. Hayat böyle. Sıra bozulmasın diyelim. Kıbrıslı Türkler değerlerine sahip çıkma konusunda hassas bir yapıya sahip. Vefat eden değerlerimizin anısını yaşatmak için kurulan vakıfların sayısı gittikçe artıyor. BADEV bunlardan bir tanesi. Biz BADEV’in Kıbrıs’a ve Kıbrıslı Türklerin gelişimine katkı yapan Avrupalı bir sivil toplum kuruluşu olmasını istiyoruz. Toplumun önünü açacak raporlar hazırlayan, sosyal programlar yürüten ve bilimsel çalışmalarla oluşturulacak politika önerileri ile yönetişim süreçlerinde etkin rol oynayan, siyasi örgütlenme aracı gibi algılanmayacak, bağımsız bir vakıfcılık anlayışı ile toplumun geneline hizmet sunmasını önemsiyoruz. Bu biraz zaman alacak çünkü ülkemizde sivil toplumun kapasitesini artırmaya dönük bilinç ve kaynak bakımından sıkıntılar var. Yine de BADEV bu hedefler doğrultusunda bazı çalışmalar yürüttü. Örneğin Toplumsal Diyalog ve Değişim İnisiyatifi çatısı altında başlattığımız çalışma ilgi gördü. Yayınladığımız raporlarda en dikkat çeken husus olan toplumsal vizyon eksikliğine dönük yeni çalışmalar yapmayı denedik ancak siyasetteki kilitlenme nedeniyle bunları ilerletemedik. Başarsaydık bugün ortak bir toplumsal vizyon üzerinden toplumsal yaşamın yeniden şekillenmesi daha kolay olabilecekti. Kıbrıslı Türklerin yaşanmakta olan değişim sürecine ilişkin beklentilerini ve hassasiyetlerini Türkiye yetkililerine de aktardık ve saygı ile karşılandık. Özker Özgür’den aldığı güçle toplumumuzun özgüven sahibi güçlü bir toplum olmasını öngörmek ve sorunların çözümüne dönük irade sergilemek BADEV’in özünü teşkil ediyor. Kıbrıslı Türkler de 21. yüzyıl koşullarına ayak uydurmalı artık. Türkiye yetkililerinin tespitlerimizi önyargıyla ele almamasını içten içe Kıbrıslı Türklere duyulan bir sempatiye hatta bir yüzleşme ve hatalardan dersler çıkarma yaklaşımına yordum ve gururlandım. Çabalarımızın somut meyveleri alındıkça Özker Özgür toplumumuzda saygıyla anılacak.
Peki sizler de son yıllarda aktif siyaset içerisinde yer alıyorsunuz. Özker Hoca’nın oğlu olarak daha çok anılıyorsunuz. Bunun avantajları veya dezavantajları oluyor mu üzerinizde?
Evet CTP’nin son kurultayında aday oldum. Parti Meclisi’ne seçildim. MYK üyesi oldum. Bu süreçte temel etkenin CTP’lilerin Özker Özgür’e duydukları vefa duygusu olduğunu anlıyorum. Bir birey olarak kendi birikimlerimle bir katkı yapmaya çalıştım. Ben bu süreci değişim mücadelesinde çok değerli bir tecrübe gibi algıladım. Avantajları ve dezavantajları bir yana, Özker Özgür’ün idealleri, ilkeleri ve onurlu duruşu yol gösterici olmaya devam edecek.
Biraz daha babanızın ideolojilerini açacak olursak, şimdi günümüzde geriye dönüp baktığımızda babanızın politikalarına “ben olsam öyle değil de böyle yapardım” dediğiniz noktalar oluyor mu?
Hayatı boyunca işçi sınıfının birliğine, Kıbrıs’ın bütünlüğüne, toplumların kardeşliğine, siyasi eşitlik temelinde federal çözüme, her Kıbrıslının insan haklarına inandı. Bu duruşu ile CTP’de, YBH’da ve BKP’de aktif siyasete katkı yaptı. Bana göre esasen 20 yıl başkanlığını yürüttüğü CTP’nin tarihidir konuşulması gereken. Çünkü bireysel duruşu bir yana O, partisinin ön plana çıkardığı bir isimdi. CTP’nin uzun yıllar boyunca belli idealleri tüm olumsuzluklara rağmen yaşatma ve geleceğe taşıma misyonunu başarıyla yürüttüğünü düşünüyorum. Soğuk savaşın soğuk nefesini ensesinde hissetmemiş insanlar CTP’nin geçmişini eleştirebilir. Bu doğaldır. Ancak ben CTP’nin o dönemde misyonunu layıkıyla yerine getirdiği iddiasındayım ve CTP’nin geçmişiyle barışık olması gerektiğini düşünüyorum. O dönemlerde parti yetkili organları hangi kararları üretmişse o günün koşullarında yoğun tartışmalar neticesinde o kararlar üretilmiştir. Önemli olan bugün ve gelecektir. Bugün kalkınmacı sol anlayış topluma ne kadar anlatılabiliyor? Bu bir dönüşüm sürecidir Kıbrıslı Türkler için ve gereğinden uzun sürmüştür. Gelir dağılımında adaletin, insani kalkınmacı bir dilin ve sürdürülebilir ekonomik büyümeyi gerçekleştirebilmenin önemi ne kadar anlatılabiliyor topluma? 1990’lı yıllarda babam bu gibi konularda yeni bir döneme girildiğini görmüş olsa da o günün şartlarında bunları topluma anlatmadı ve aktif siyasetteki olumsuz tecrübeleri ışığında daha ziyade ideolojik duruşunu yansıttı yaklaşımlarına. Halbuki Başbakan Yardımcısı iken deniz bitti demiş ve ekonomik program hazırlanmasına da katkı yapmıştı.