
BİRAND’A VEDA
Annan Planı döneminde Türkiye medyasının tüm ilgisi ada üzerindeyken ayaküstü tanışmıştık.
Ara bölgede yapılan bir programda karşılaşmış, süreç içinde program için telefon bağlantılarıyla defalarca yorumlarını almıştım. Bazen program öncesi asistanıyla d
Annan Planı döneminde Türkiye medyasının tüm ilgisi ada üzerindeyken ayaküstü tanışmıştık.
Ara bölgede yapılan bir programda karşılaşmış, süreç içinde program için telefon bağlantılarıyla defalarca yorumlarını almıştım. Bazen program öncesi asistanıyla değil kendisiyle konuşmuşsak, arka arkaya sorduğu meraklı soruları, hızlı kısa cümlelerini bugün bile hala hatırlıyorum.
Annan Planı’nı hararetle savunuyor, Kıbrıs’ı en yakından izleyen gazetecilerden biri olarak, en ateşli dönemlerde yazdığı köşe yazıları gündemden düşmüyordu.
Büyük ısrarlarla dönemin Cumhurbaşkanı Denktaş ile Türkiye Dışişleri Eski Bakanları’ndan İlter Türkmen’i buluşturduğu program, sürecin ağır toplarındandı.
Mesleğe başladığım ilk günlerde edindiğim telefon defterimde, şimdi bir numara daha sonsuzluğa kavuştu.
Şimdi, usta gazeteci Mehmet Ali Birand’ı da kaybettik.
Bu listeler uzadıkça, insan, hayat ve ölüm arasındaki ince çizginin daha çok farkına varıyor.
Özellikle Birand’ın ölümü, bu çizgiyi daha keskin bir dille hatırlattı. Köşe yazısının çıktığı gün, hazırladığı programının yayınlanacağı gün hayatını kaybetti, Mehmet Ali Birand.
Kısa süre önce kansere karşı verdiği mücadeleden güler yüzüyle çıkan adam, ilk bakışta son derece basit görünen bir safra kesesi ameliyatı sonucu, yenik düştü yaşam mücadelesine.
Hayata bağlılığı, 72 yaşına rağmen dinç duruşu, meslek aşkı, yaşamla arasındaki bağa en açık örneklerden.
Ve sanırım böylesi enerji dolu, yaratıcı ve üretken biri için en güzel ölüm şekliyle uğurlanıyor şimdi sonsuzluğa.
İş başındayken, gündemin ve yaşamın tam içindeyken.... Hızlı ve ani...
Yine de “böyle olmamalıydı” diyor insan, sanki daha başka bir modeli tarif edebilirmiş gibi.
Aslında böylesi kişilerle vedalaşmazsınız. Hayatlarındaki üretkenlikleri, sonrasında da yaşamın içine akar. Birand’ın da Kıbrıs dahil kaleme aldığı yazılar, yayımladığı kitaplar yaşamın içinde olmaya devam edecek.
Hayatın anlık dönüşlerden ibaret olduğunu ancak acı örneklerle hatırlıyoruz.
Ne kadar güzel, ne kadar zengin olduğunu ancak kaybetme çizgisine yaklaştığımızda, ya da hiç o çizgiyi geçmez diye düşündüğümüz biri, o çizgiden atladığında farkediyoruz.
Ve her vesileyle kurduğumuz o cümle biryerlerden gelip, yine oturuyor dizimizin dibine.
“Hayatı yaşayın, her anınızın tadını çıkarın.”
Yok, aslında her zaman çok mümkün olmuyor bu. Belki biraz da hayatı farkedin ve hatırlayın demek lazım.
Sonuçta hayat, yaşanmışlıklarla hatırladıklarınız arasındaki bir değer aslında.
Yaşamak ve hatırlayacak kadar hissetmek, hayat.

















