
Bilmiyorum
Aile Danışmanı/Cinsel Danışman Uzm. Nilsu Atıcı yazdı: Bilmiyorum
Kültürümüzde bazı kelimeler vardır. Küçük görünür, masumdur, hatta sıradan. Ama ağırlığı bir toplumun çoğu davranışını belirlemeye yeter. ‘Bilmiyorum’ da bu kelimelerden biri. Ne yazık ki çoğumuz için ‘bilmiyorum’ demek bilgi eksikliğinden çok, itibar eksikliği olarak görülür. Halbuki en temel gerçek şudur, insan bilmediğini kabul ettiği anda öğrenmeye başlar.
Bugüne kadar kaçımız, yolu bilmeyen birine yol sorup da karşımızdaki kişi bilmediği halde ‘biliyormuş gibi’ yaptığı için yarım saatimiz yolda heba olmuştur? Muhtemelen hepimizin. Toplumsal olarak bilme zorunluluğu ile büyütülüyoruz. Her soruya yanıt verebilmek, her durumu açıklayabilmek, her tartışmada haklı çıkmak bir erdemmiş gibi pazarlanıyor. Böylece ‘bilmiyorum’ kelimesi olması gerektiği gibi merak kapısı değil utanma, çekinme, eksiklik hissiyle eşleşiyor. Oysa bu kelime doğru kullanıldığında bireyden aileye, eğitimden ilişkilere kadar yaşamın bütün alanlarında ferahlatıcı bir işlev görüyor.
Bilmiyorum demenin bize neler öğrettiğine bir göz atalım.
Öğrenmenin kapısını açar.
‘Bilmiyorum’ demek bir duraktır ve öğrenmenin kapısı da o durakta açılır. Ne yazık ki eğitim sistemimiz de aile yapımız da çocuklara bu durağın değerini anlatmıyor. ‘Bilmiyorum’ dediğinde ayıplanan çocuğun merakı törpülenir, sorduğu soru hafife alınır, hatta kimi zaman susturulur. Sonra da yetişkin olduğumuzda sormaktan korkan ama bildiğini sanan bir toplum haline geliriz. Öğrenmeyi değil, biliyormuş gibi göstermeyi merkeze alırız. Bilmediğini kabul eden insan, doğru bilgiye ulaşmak için ilk adımı atmış olur.
İlişkilerde dürüstlüğü güçlendirir.
Bir ilişkide en büyük sorunlardan biri insanların bilmediklerini saklama eğilimidir. Duygularını, niyetlerini, beklentilerini bilmediğini itiraf etmeyen biri, çevresini de yanlış anlamalara mahkûm eder. Bilmediğini kabul edebilen bir birey, partneriyle beraber anlamaya çalışır ve ilişkinin en güçlü bağlarından biri oluşur.
Çocuk yetiştirmede sağlıklı bir model sunar.
Ebeveynler çoğu zaman çocuklarına rol model olma adına her soruya yanıt verme baskısı hisseder. Bilmediğini söyleyen ebeveyn sanki otoritesini kaybedecekmiş gibi düşünür. Oysa tam tersi, ‘bilmiyorum, gel birlikte araştıralım’ cümlesi bir çocuğun eleştirel düşünme becerisine yapılmış en kıymetli öğretidir. Çocuğa yanlış bilgi vermektense bilgiye nasıl ulaşacağını öğretmek çok daha değerlidir.
Eğitimde güvenli öğrenme alanı yaratır.
Eğitim ortamlarında yanlış yapma’ korkusunun en büyük nedenlerinden biri bilmediğini söylemenin ayıp sayılmasıdır. Öğrenci, bilmediğini itiraf ettiği anda küçümseneceğini düşünür, öğretmen ise bilmediğini söylediğinde otoritesinin sarsılacağını. Bu gerilim öğrenmenin doğal akışını bozar. Oysa hem öğrenci hem öğretmen bilmediği noktayı açıkça ifade ettiğinde sınıf bir rekabet alanı olmaktan çıkar ve ortak öğrenme alanına dönüşür.
Cinsellik alanında yanlış inanışları ortadan kaldırır.
Cinsellik söz konusu olduğunda toplumun büyük çoğunluğu bilmediğini bildiği halde bildiğini ifade eder. Utanma kültürü, mahremiyet baskısı, konuşmayı ayıp sayan dil. Tüm bunlar ‘bilmiyorum’ demeyi daha da zorlaştırır. Sonuç ne mi olur? Yanlış bilgilerle yetişen gençler, korkularla şekillenen yetişkinler, sağlıksız bir eğitim sistemi. ‘Bilmiyorum’ demek burada bir özgürlük alanı açar. Bilmiyorum çünkü bana öğretilmedi. Bilmiyorum çünkü soru sormama izin verilmedi, bilmiyorum çünkü bilgi hiç konuşulmadı, bilmiyorum çünkü merak ettiğimde ayıp dendi, bilmiyorum çünkü araştırmadım, bilmiyorum çünkü … .
Toplumsal baskıyı görünür kılar.
Aslında ‘bilmiyorum’ demememizin başlıca nedeni toplumun bizi nasıl gördüğüdür. Herkesin her konuda bilgisinin olmasını bekleyen bir kültürde yaşıyoruz. Ekonomiden siyasete, modadan sağlığa kadar herkes uzman olmalı (!). Bu beklenti bireyleri sürekli bir ispat çabasına iter. ‘Bilmiyorum’ kelimesi ise bu baskıyı reddeder. Böylece birey, toplumun yüklediği rolü taşımak yerine kendine ait bir alan açabilir.
İletişimde çatışmayı azaltır.
Bir tartışmada en sık karşılaştığımız şey, insanların bilmediği konularda dahi ısrarla bildiğini iddia etmesidir. Bu tutum, gerçekte tartışmayı değil çatışmayı büyütür. ‘Bilmiyorum’ diyebilen biri karşısındaki kişinin bilgisini duymaya daha açıktır. Ayrıca bu ifade, yanlış bilgiyi savunma zorunluluğunu ortadan kaldırdığı için tartışmanın niteliği de yükselir. Tartışma, haklı çıkma yarışından ortak akıl üretme zeminine evrilir.
‘Bilmiyorum’ demeyi öğrenmek hem bireysel hem toplumsal dönüşüm için güçlü bir adımdır. Bu kelime öğrenmenin, iletişimin, sağlıklı ebeveynliğin, doğru cinsel bilginin ve daha özgür bir yaşamın anahtarıdır. Bizi bilgisiz biri yapmaz, aksine cehaletle yüzleşecek cesareti verir. Bilgiye giden yolun en dürüst, en sade ve en insani başlangıcıdır. Belki de artık sormamız gereken soru şudur; ‘gerçekten bilmediğimiz şeylerden utanmak mı gerekir, yoksa bilmediğimiz halde biliyormuşuz gibi davranmaktan mı?’

















