1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. AT BİNMEK VE ZİYA TUNAÇ
AT BİNMEK VE ZİYA TUNAÇ

AT BİNMEK VE ZİYA TUNAÇ

Ben önceden birçok kez dünyaya geldiğimi hissedenlerdenim. Ve şundan eminim ki dünyaya gelişlerimden birinde kesin bir savaşçıydım

A+A-

 

Filiz Uzun

Ben önceden birçok kez dünyaya geldiğimi hissedenlerdenim. Ve şundan eminim ki dünyaya gelişlerimden birinde kesin bir savaşçıydım. Bundan eminim hatta. Ata binen, belinde bıçakları ve okları olan savaşçı bir kadın. Lara Croft gibi. Beni tanıyanlar da bunu söyler genellikle. Kavgacı, isyancı, dizginlenemeyen, haksızlığa gelemeyen özgürlük anlayışı farklı bir yapım var. Haklı taraf, sevmediğim biri, haksız taraf ise en yakınım olsa dahi asla doğru benim için değişmiyor.

Üniversite yıllarımda, hatta gittiğim ilk yıl Hacettepe Üniversitesine gittiğim ilk yıl bölümümde stajlarda etek giymemek için isyan başlatıp, protestolar yapmış ve pantolon giyme hakkını kazanmıştık. Daha henüz 18 iken. Daha sonraları ise tüm üniversiteler pantolon giyme hakkını elde etmişti. Savaşçı ruhum nerden kimden geldiğini araştırdığımda ise ailemden, anneanneme rastlamıştım. Köyde belinde silahla dolaşan bir anneannenin torunuyum.

Bu savaşçı ruhum nedeniyle çok acılar çektiğim de oldu. Ama şunu söylemeliyim ki hiçbirinden pişman değilim. Hatalarımı yapmasam belki şu anki ben olamazdım. Bazı insanlar vardır tecrübelerden ders alır bazıları da vardır ki doğruyu başını vura vura öğrenir. İşte ben başını sürekli vura vura öğrenenlerdenim. Bin kişi karşıma geçse ve bu yanlıştır dese dahi ben doğru buluyorsam doğrudur. Bunun için zarar göreceksem de göreceğim. Ama şundan emin olacağım ki, bu benim kararımdı!

Dediğim gibi kim ne derse desin ben bildiğim doğrularla yaşıyorum. Bazen kendimi bir ata atlayıp uçarcasına gitmek istiyorum. Savaşmak geri kafalılarla. Kırıp dökmek bir arpa boyu yol kat edemeyenleri. Savaşmak, tek doğrunun kendi doğruları olduğuna inananlarla… Hayatla savaşıyorum zaten yetmez mi? Eğer kimilerine göre geçmiş hayatımda/hayatlarımızda hatalar yapmışsam/yapmışsak yine acısını da ben/biz  çekmiyor muyuz? Kime ne? Size ne? Ben buyum/ Biz buyuz… Farklıyız… Farklı olmak zorundayız. Gelişmeli ve değişmeliyiz. Kim ne derse desin. Hayat bizim hayatımız ve hayat çok hızlı geçiyor.

Bu haftaki yazımda nerden buraya geldim inanın anlamadım. Ata binmek bana savaşçı ruhumu çağrıştırdı sanırım. Ata binmeyi hep rüyalarımda ve hayallerimde görürdüm de birkaç kez ata binmek dışında, bu işten anladığım söylenemez. Ata binmeyi ciddi anlamda İlk kez röportaj için gittiğim Girne’deki Tunaç Binicilik Kulübünde  deneyimledim. Çok güzel karşıladılar beni. Atlarla tanıştım. Bol bol fotoğraf çektik. Atla, Ziya Tunaç’la tanıştım. Nedense hayvanları ve sporu seven insanları ben de seviyorum.  Onlarla inanılmaz bir iletişim doğuyor aramda. Ziya Tunaç’la da öyle oldu sanırım. Atları ve atlara olan sevgisini anlatırken yüzünün değiştiğini, mimiklerinin nasıl pozitif çizgilere dönüştüğünü gözlemledim. Sadece o değil babası Erdoğan Tunaç da öyle ve oradaki tüm çalışanlar da. Sanki ağız birliği etmişçesine beni ata alıştırmaya ve korkmadan atın üstüne binmeye ikna ettiler. Orada ata  binenleri gördüm hatta 3 birincilik kazanan Jokey Çağan Karadağ ile tanıştım. Ata binişi ve atı kullanışı şaşırttı beni. 

Ata binmek harika bir duyguydu.  Atla aynı ritmde olmak…. Dans eder gibi. Ne kadar asil hayvanlar. Sizi sırtlarında taşıyor olsalar dahi başlarının dik duruşu beni inanılmaz etkiledi. Sizin hissettiklerinizi hissetmeleri ise beni ayrı etkileyen unsur. İnsanlar bile bu kadar duyarlı değil. Kendinizi anlatmak için o kadar çabaya rağmen anlayamayanlar oluyor ya da yanlış anlayanlar. Atları sevdim. Hem de çok… Hisleriniz güçlüyse ve hayvan severseniz zaman kaybetmeden gidin ve atlarla tanışın ya da bırakın onlar sizi tanısın…. Bu konuda çok  yetenekliler emin olabilirsiniz…

Nereye mi gideceksiniz tabi ki 1976’da kurulan ve bu güne kadar çizgisinden ödün vermeyen Kıbrıs’ın ilk  binicilik kulübü Tunaç Binicilik Kulübüne… Nerede mi? Girne Karaoğlanoğlu’nda… Bence gidin. Ben gittim ve bayıldım… Özellikle kır gezilerine katılmayı çok istiyorum. Mümkünse deniz kenarında olana… Düşünsenize atın üzerinde, deniz kıyısında ilerlemek  müthiş olsa gerek... Sizi bilmem  ama ben yapacağım…. Mutlaka…

BİR AİLE VE ATLAR

F.U: Kendinizi bize tanıtır mısınız?

Z.T: Adım Ziya Tunaç. 1972 Limasol doğumluyum. Aile mesleği olduğundan kendimi bildim bileli atlarla iç içeyim. İlk kez atla tanışmam 3 aylıkken babamın kucağında oldu. Dolayısıyla doğduğumdan beri atlarlayım. Babam, dedem, dayım herkes atlarla ilgiliydi ailemizde.

F.U: At merakı mı vardı ailenizde yoksa işleri bu muydu?

Z.T: Kıbrıs’ta ilk at kulübünü dedem Ziya Tunaç ve babam Erdoğan Tunaç birlikte kurdu. Ailemin ilgilendiği bir meslek olduğu için ben de kendimi bu işin içinde buldum. Bildiğiniz gibi Kıbrıs’ta birçok sektörde olduğu gibi binicilikte de çok zorluklar ve sorunlar var.  Malzeme hiçbir yerde bulamıyoruz. En basiti atların nallarını bile ya yurt dışından ya da Güney Kıbrıs’tan temin ediyoruz. Ne kadar sorun yaşasak da ailece atları o kadar çok seviyoruz ki vazgeçemiyoruz. Atlarla yaşam ailemiz için vazgeçilmezdir.

F.U: Limasol’da çiftliğiniz mi vardı?

Z.T: Limasol’daki çiftliğe insanlar gelip at biner, binicilik kursu alırdı. Babam daha çok Barış Gücü askerleri ile çalışırdı. İngilizler daha çok gelip ata binerdi. Babam burada binicilik dersleri de veriyordu. Daha sonraları Güney Kıbrıs’taki at yarışlarında da antrenörlük yapıyordu.

F.U: 1974 sonrası atlarınızı ne yaptınız? Orda mı kaldı?

Z.T: 31 tane atımız Güney Kıbrıs’ta kaldı. Kuzey’e geldikten sonra her şeyi sil baştan yapmaya çalıştı babam, ailem. 1979’a kadar Devlet Üretme Çiftliklerinden toplanan birkaç atla bu işi kurmaya çalıştık hatta 1979’da Rauf Denktaş’ın da yardımıyla Tunaç Atlı Spor kulübünü kurduk. O zamandan beri de devam ediyoruz. 1982 yılında Türkiye’den 6 Arap ve 6 İngiliz atını damızlık olarak getirttik. Ve çiftliğimizi oluşturduk. Şu an bizde mevcut olan atların neredeyse yarısının anneleri babaları onlardı.

F.U: Burada (Girne) kurduğunuz çiftlik ne zamandır var?

Z.T: 1976 yılından beridir bu çiftlikte faaliyet gösteriyoruz.

F.U: Şu anda çiftliğinizde kaç tane at var?

Z.T: Toplamda 35 tane atımız var.

AT BİNMEK KALP KRİZİNİ AZALTIYOR

F.U: Ne gibi faaliyetleriniz var burada?

Z.T: Düzenli binicilik dersi alan öğrencilerimiz var. Havanın sıcak olduğu zamanlarda dersler biraz erteleniyor çünkü sıcak, atlar için de çok iyi değil. Genellikle dersleri akşam saatlerine almak zorundayız ki öyle olunca da saatler azalıyor. Havalar serinlemeye başladığında Beşparmak dağlarındaki yangın yolu denilen yollarda atlarla ve öğrencilerimizle yürüyüşler yapıyoruz.  Hafta sonları da belli gruplarımız var. 10 kişilik grubumuz at binmeyi öğrenen tecrübeli binicilerimizdir. Onlarla her cumartesi Beşparmak dağlarında, Karmi bölgesinde, Alsancak’a kadar  her hafta farklı bir yere turlar düzenliyoruz. Sadece yürüyüş değil, Trot dediğimiz koşular da yapıyoruz. Burada bizim için en önemli şey hem atlarla beraber olmak, doğayla bütünleşmek, temiz hava almak hem de spor yapmaktır ki yapılan araştırmalara göre düzenli  at binmek %90 oranında kalp krizi riskini azalttığı yönündedir.

F.U: Kıbrıs’ta insanlar atlar ve çiftliğiniz hakkında bilinçli mi sizce?

Z.T: Aslında çok bilinçliler diyemem. Aslında bu biraz da bizden kaynaklanıyor. Çok fazla reklam konusunda babamın tavrı farklı biraz. Amacımız herkes bize gelmesinden  çok atları gerçekten seven kişiler gelsin istiyoruz. Bu işi gerçekten öğrenmek isteyenlerle çalışmaktır prensibimiz. Geçici merakla gelip bir iki hafta sonra bırakanlar çok fazla. Biz hayvan sevgisi ve özellikle atları sevenlerle çalışmayı prensip edindik. Bu yüzden de fazlaca tanıtım ve reklamla uğraşmadık. At seviyorsa kişi bulur ve gelir diye düşünüyoruz.

F.U: Çiftliğinizde 35 at olduğundan bahsettiniz. Atların bakımı zor mu?

Z.T: Gerçekten zor. Şu an 2 çalışanımız var. Ama onların çalışması yetersiz bizler de ailece hep buradayız ve bakımlara katkı koyuyoruz. Babam, ben, dayım, yeğenlerim ve Aykut arkadaşımız sürekli buradayız. Toplamda 7-8 kişi birlikte çalışarak bakımlarını yapıyoruz. Çünkü atlar çok bakım isteyen hayvanlar. Devamlı tımarları var, yıkanmaları, nalları, beslenmeleri… Ayrıca atlar çok nazik hayvanlar. Her gün ilgilenilmesi gerekiyor, her gün yürüyüşe çıkarılmalı, kapalı kalırlarsa rahatsız olurlar. Dolayısıyla tüm günümüzü bakımları alabiliyor.

F.U: Siz sürekli burada mısınız?

Z.T: Hayır ben BRT’de çalışıyorum. Ama iş çıkışı hemen buraya atların yanına geliyorum.

F.U: At sevgisi köpek, kedi sevgisi gibi değil evinize alıp besleyemiyorsunuz?

Z.T: Aslında yasal olarak bakıldığında atlar yasaya göre evcil hayvanlar grubuna giriyor. Yani bir atı alıp uygun yeriniz varsa besleyebilirsiniz. İngiliz yasalarına göre atlar evcil hayvanlar grubu içerisindedir.

F.U: Az önce söylediğiniz bir şeye takıldım doğrusu. Atları sevenlerle çalışmayı isteriz dediniz. Bir şeyi sevmek için önce tanışmak gerekmiyor mu sizce… Yani önce tanıştırmanız gerekmiyor mu atları bizlere?

Z.T: Aslında haklısınız. 2001 yılında Kuzey Kıbrıs Jokey Kulübü kuruldu. Ve bu kulübün kurulmasıyla burada yaşayan gençler, belli başlı iş adamlarının katkısıyla atlara karşı ilgisi biraz daha arttı diyebiliriz. Televizyonlarda, gazetelerde atlarla ilgili haberlerin çıkması etkili oldu diyebiliriz.

F.U: Jokey Kulübünde sizin buradaki atlarınız mı kullanılıyor? Yoksa başka çiftlikler de var mı?

Z.T: Sadece bizim atlar değil başka atlar da var. Fakat bizim çiftliğimizde 15 tane yarış atımız vardır. Yarış için ayrı, binicilik için ayrı atlar vardır.

F.U: Binicilik derslerinizi kimler veriyor?

Z.T: Eğitmenlerimiz var. Özellikle babam Erdoğan Tunaç, bizlerin de hocasıdır. Ben Ziya Tunaç, dayım Mustafa Tüney, sevgili arkadaşımız Aykut Çetin ve Ahmet Özkaran.  Toplamda 5 tane faal eğitmenimiz var.

BİR NESİLDEN DİĞER NESİLE DEVİR

F.U: Eğittiğiniz jokeylerden yarışlarda derece elde edenler oldu mu?

Z.T: Jokeylerin yetiştirilmesinde özellikle babam çalışıyor. Örneğin Çağan Karadağ adlı arkadaşımız bir yıl içerisinde yetişti ve çok güzel başarılar elde etti. Üç yarışa katıldı üçünde de birincilik aldı.  Siz de şahlanan bir ata nasıl bindiğini gördünüz (Evet gördüm ve hayretler içinde kaldım).

F.U: Jokeyleri ayrı eğitiyorsunuz değil mi?

Z.T: Binicilik eğitimi farklı, yarışlar için eğitim farklıdır. Binicilik eğitimi alanlara; ata nasıl binileceğini, atla iletişimi nasıl kuracaklarını, atın bakımı, beslenmesi, yaşadığı yerin temizliğine kadar atlarla ilgili her şeyi öğretiyoruz. Sadece yarışlarda jokeylik yapmak için eğitim alanlara ise ayrı eğitim veriyoruz.

F.U: Babandan sonra bu işi devir alacak kişi sen misin? Senden sonraki nesliniz meraklı mı atlara?

Z.T: Evet ben devir alacağım. Benim de bir oğlum var. Henüz 2.5 yaşında. 6 aylıktan beridir atın üstünde. Şu anda 2.5 yaşında olmasına rağmen tek başına ata biniyor. Normalde tek başına ata binme yaşı 5 yaştır.

F.U: Birlikte çalıştığınız, öğrencilerini size getiren herhangi bir okul var mı?

Z.T: Evet. Girne Amerikan Üniversitesi var. Üniversitenin kurulduğu yıldan beri rider activity denilen binicilik aktiviteleri var. Ve bu aktiviteleri için birlikte çalışıyoruz. Hatta bu aktivitede olan öğrencilere uluslar arası binicilik belgesi veriyoruz. Tüm dünyada, özellikle İngiltere’den onay almış bir sertifikadır. Tabii ki eğitimlerini ve sınavlarını tamamladıktan sonra.

“GÜNEY’DE YARIŞTIK”

F.U: Jokeyleriniz herhangi bir uluslararası yarışmaya katıldı mı? Ya da Türkiye’de?

Z.T: Hayır. Maalesef. Biliyorsunuz ambargolar nedeniyle katılamıyoruz. Değil uluslararası Türkiye’de bile katılamıyoruz. Fakat kapıların yeni açıldığı yıllarda Güney Kıbrıs’ta yarıştık. Hatta güneydeki gazetelerde manşet olmuştuk. 30 yıl sonra yine Türkler birinci diye. Daha sonraları katılamadık bazı yasaları nedeniyle. Ne yan komşumuzla, ne de Türkiye ile yarışamıyoruz.  Mesela burada doğan bir atı Türkiye’ye götürüp yarıştıramıyoruz.

F.U: Binicilik Federasyonu var mı bizde?

Z.T: Var yalnız üzülerek söyleyebilirim ki faal değil. Normalde 6 kulüple federasyon kurulabiliyor. Şu anda da yeterince kulüp olmasına rağmen aktif bir federasyon kurulamadı. Çünkü kulüpler federasyona üye olmuyorlar. Federasyon başkanı yıllardır aynı kişi ve maalesef hiçbir faaliyet de gösteremiyor. Fakat ambargolar var diye de bir kenarda durmuyoruz. Bizler kendi adımıza bazı temaslarda bulunuyoruz. Türkiye’yle temaslarımız var. Güzel temaslarımız oldu ama maalesef fazla ileriye gidemedik.

F.U: Atları uzaktan izlemek harika bir şey fakat üstünde olmak zor. Eğitim almaya gelen birini hemen ata bindiriyor musunuz?

Z.T: Hayır. Belli bir süresi oluyor. Öncelikle atlarla tanışması gerekiyor. Daha sonra atların günlük ihtiyaçlarını, tımarı, ahırın temizliğinden, atın yaşadığı yeri bilmesi gerekiyor. Ata binmeden önce atın ne hissettiğini anlamasını sağlıyoruz. Atlar hisleri çok güçlü hayvanlardır. Korktuğunuz anda vücudunuz adrenalin salgılar ve bunu atlar hemen hissederler ve bir tehdit olarak algılar tedirgin olurlar. Atla tanışmak ve onu sevmek bu yüzden önemlidir.

KILIÇ SOLDA, ATA SOLDAN BİNİLİR

F.U: Ata binmeden önce bana bazı kurallardan bahsettiniz. Mesela her zaman atın solunda durmam gerektiği, atın solundan binmem gerektiği gibi. Bu neden önemli?

Z.T: Evet her zaman sorulan bir sorudur bu. Genellikle öğrencilerimizin de sorduğu ve biz onlara hep bunu araştırmalarını söyleriz.

F.U: Bugünlük bize siz anlatsanız? (J)

Z.T: Bildiğiniz gibi atlar önceden daha çok savaşlarda kullanılırdı. Savaşlarda kullanılan kılıçlar hep sol tarafa takıldığından da atın solundan binmek gerekirdi.  Atı yaralamamak adına. Ata binmek daha çok İngilizlerin yaptığı bir spor olduğundan da bu geleneği devam ettirdiler. Ve görsel bir kural gibi bu ata binenler arasında yasa gibi oldu. Ve her ata binen bu kuralı bilir ve her zaman atın solundan binilir.

F.U: Ata binmeden önce beni atla tanıştırdınız ve onu sevmemi istediniz. Sevmek ne kadar önemli değil mi?

Z.T: Atlar da insanlar gibi sevgi istiyorlar ve sizi tanımak istiyorlar. Bu tanışma sağlandıktan sonra üstündeyken ne kadar adrenalin salgılasanız da sizi tehdit olarak algılamaz. Bir süre sonra onlar size uyum sağlıyorlar. O yüzden binmeden önce atla temas önemlidir.

F.U: Neden ata binme yaşı 5’dir?

Z.T: Kişinin kaslarının geliştiği zamandır. Ve atı kullanabilecek, kuralları algılayabileceği bir zamandır. 5 yaşından küçükse ve binmeye istekliyse de geri çevirmiyoruz ama asla yalnız bırakmıyoruz. Hatta yürüyüşlere katılan 11 yaşında arkadaşımız var. Ve 7 yaşından beri bizimledir.

BİZDE UCUZ BİR SPOR

F.U: Eğitim almaya başlayan biri dış alanda yürüyüşlere katılabilecek konuma gelmesi ne kadar zaman alıyor?

Z.T: Bazı insanlarda yetenek var bazılarında yoktur. Fakat orta yetenekli biri haftada bir gelmek suretiyle 6 ay içerisinde bizlerle yürüyüşlere katılabilir. Küçük çocuklarda daha erken olabiliyor. Yetişkinlerde eğer haftada iki kez derslere katılırsa bu zaman kısalabilir, 3 ay bile olabilir.

F.U: Masraflı bir spor mudur?

Z.T: Dünya ülkelerinde kesinlikle çok pahalı bir spor dalıdır. Değil ata binmek at kulüplerine girebilmek için 10 bin Tl gibi (İstanbul’da ) bir ücret ödemeniz gerekir sadece aidat için. Kıbrıs’ta ise çok uygun  fiyatlar olduğu halde gereken ilgi yok.

F.U: Daha çok müşterileriniz Kıbrıs’ta yaşayan yabancılar mı?

Z.T: Evet. Genellikle İngilizlerdir. Çünkü ata binmek ve spor onlar için yaşam biçimidir.  Maalesef bizim yerli halkımız bir-iki hafta ya da en çok bir yıl gelir sonra sıkılıp bırakır. Yıllardır bizle at binen ve başladığı günden itibaren devam eden Kıbrıslılar da var fakat baktığımızda İngiltere’de yaşamış ya da oranın kültürünü almış kişiler olduğunu görüyoruz.

F.U: Eskiden savaş öncesi ailelerimizden duyduklarımıza göre at çok kullanılırmış. Bir köyden bir köye atlarla gidilirdi. Acaba şimdi bu yollarda ve bu kadar araç varken ata binilemeyeceği düşünüldüğünden mi talep edilmiyor?  

Z.T: Aslında haklısınız. Burada çiftlikte sadece ata binildiği düşünülüyor. Oysa burası sadece öğrenme alanıdır. Binmeyi öğrendiğinde açık alana çıkıp yürüyüşler hatta koşu yapabiliyoruz. Turlar düzenliyoruz. Hatta deniz kenarına turlar düzenliyoruz. Akdeniz köyünü tercih ediyoruz çamlar arası ve deniz kenarı. Ama şunu da söyleyeyim bizim alanımızın neredeyse yarısı kadar bir alanda engel yarışları yapılıyor mesela Türkiye’de ve İngiltere’de. Ve insanlar katılıyorlar. Neden çünkü sonuçta kupa var kazanılan bir ödül var. Bu da sporcuları motive ediyor. Burada biz yapsak kim gelir, kim katılır… Yarışma olmadığı için cazip gelmiyor.

ATLARDAN KORKMAYIN, SEVİN

F.U: Şunu fark ettim atın insanı sakinleştirici özelliği var? Doğru mu?

Z.T: Kesinlikle doğru. Özellikle bacakları tutmayan engelli kişilerle 6 aylık bir çalışmamız oldu ve şunu gözlemledik, hiç bacakları tutmayan insanların 600 kg’lık bir  atı idare etmeleri ve bunun onlara verdiği mutluluğu tarif bile edemem. Yalnız sağlık bakanlığının değişmesi ile bu çalışmamız sona erdi. Hiç yürüyemeyen kişilerin atın üzerinde rahatça ilerlemeleri inanılmaz bir deneyimdi onlar için biz de çok mutlu olmuştuk.

F.U: Bir at sever ve eğitimcisi olarak ne önerirsiniz insanlara?

Z.T: En önemlisi atlardan korkuluyor. Kesinlikle atlar korkulacak canlılar değildirler. Korkmasınlar. Hatta atlar en duygusal hayvanlardırlar. Sevgi çok önemlidir. Atla bir kez tanışan biri attan asla kopamaz. Ailelere de tavsiyem özellikle içine kapanık çocukları varsa bu sporu öneriyoruz. Atlarla tanışsınlar, çocuklarını da tanıştırsınlar. Mümkün olduğu kadar yanaşsınlar ve sevsinler.  

F.U: Son olarak söylemek istedikleriniz var mı?

Z.T: Çok teşekkür ediyorum size ve gazeteniz Yenidüzen’e ve ADRES’e… Göstermiş olduğunuz yakın ilgiden dolayı. Ülkemizde yayın yapan bir çok gazete var ama sadece ilgilendikleri spor futbol. KKTC’de sadece futbol olmadığını ve birçok alternatif sporun da olduğunu Binicilik sporunun da bu adada var olduğunu vurguladığınız için tekrar teşekkür ederim…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 6064 defa okunmuştur