
2012’nin ardından bakarken…
Feminist Atölye: 2012 yılını geride bırakırken bir de baktık ki, Kıbrıs’ın kuzeyinde var olan her türlü önyargıya rağmen feminist politika yapma inadımız da 5. yılını doldurmuş
Feminist Atölye (FEMA)
2012 yılını geride bırakırken bir de baktık ki, Kıbrıs’ın kuzeyinde var olan her türlü önyargıya rağmen feminist politika yapma inadımız da 5. yılını doldurmuş. Yazılı ve örgütsel düzeyde feminist geleneğin gelişme fırsatı bulmadığı bir coğrafyada yaşamakta olmanın zorlukları, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi 2012’de de karşımıza çıktı. Bir yanda cinsiyetler arasındaki eşitsiz güç ilişkilerini inkâra programlanmış kifayetsiz siyasi elitler, öte yanda feminist etik ve pratiğin gereklerinden bihaber şekilde slogan söylemleri ve saldırıyı üslup edinmiş sekter gruplar çıktı karşımıza. Ama biz şunu farkındaydık: Feminist politika tarihsel olarak ezberlenmiş dillerin, kurulu siyaset yapma biçimlerinin ötesine geçtikçe ve yerleşik siyasi saflaşmaları rahatsız ettikçe saldırıya maruz kalmıştı, kalacaktı. Bizim işimiz, adalet, özgürlük, eşitlik ve demokrasi özleminden yapılma patikamızda, ne feminizmi “erkek düşmanlığı ya da kadıncı siyaset” sanan cinsiyet körlerine, ne de feminizme kendi sekterliğini gizleyecek bir “renk” muamelesi yapan meydan şovcularına kulak asmaktı. Bizim yapacağımız, insanların hayatlarına dokunarak, onlar adına değil, onlarla birlikte yürümekti… Öyle de yaptık. Başta kadınlar ve lgbt bireyler olmak üzere, erkek egemen sistem ve kapitalizm tarafından ezilen, sömürülen, ikincil konuma düşürülen ve ötelenen tüm bireylere karşı yapılan her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılması için 2012’de de mücadele ettik. Birçok koldan beslenerek ördüğümüz mücadelemiz esnasında anti-militarist, anti-kapitalist, ekolojist, engelli bireylerin yürüttüğü, ırkçılık ve milliyetçilik karşıtı hareketlerle de yolumuz zaten ortaktı. Kıbrıs’ta yürütülen siyasetlerin şehirlerde odaklanan ve elit siyasetler olabilme riskinin çok farkında olduğumuzdan sadece şehirlerde değil, köy bazında da çalışmalar yaptık. Kadının insan hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği, kadına yönelik şiddet, kadın emeği gibi konularda çeşitli köyleri gezerek oralarda yaşayan kadınlarla atölyeler gerçekleştirdik.
2011 yılının Aralık ayında 4000 imza toplayarak meclisten geçmesini sağladığımız Avrupa Konseyi’nin Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi Sözleşmesi doğrultusunda verdiğimiz ve Kıbrıs’ın kuzeyinde kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılması için ördüğümüz mücadele, 2012 yılında da devam etti. Toplum içerisinde kadına yönelik şiddete ilişkin farkındalığın geliştirilmesi için video çalışmaları yaptık. Bu yönde attığımız adımlarda “Kıbrıs’ta kadına yönelik şiddet yoktur” gibi cevaplarla karşılaşmış olsak da, maalesef iddiamızı kanıtlar nitelikte olaylar basına yansıdı. 2012 yılı içerisinde kadınlar yine tecavüze uğradı, yine eski kocası tarafından öldürüldü, yine yaralandı. Buna rağmen meclisten geçmesini sağladığımız Sözleşme içerisinde bulunan Sığınma Evi kurulmasına yönelik devlet hiçbir girişim yapmadı. Biz ise bu konuda sürekli çalışma yapmaya devam ettik. “Sığınaksız bir dünya” platformunun parçası olarak, Türkiye’de bu konu ile ilgili yapılan feminist buluşma ve kurultaylara katıldık. Dünya’da ve Türkiye’de kadına yönelik şiddeti durdurma pratikleri ve Sığınma Evleri ile ilgili yasal-kurumsal-sosyal boyutlarda çalışmalar yaptık. Kıbrıs’ta da Sosyal Riskleri Önleme Vakfı tarafından yürütülen Sığınma Evi ile yürüttüğümüz dayanışmanın bir parçası olarak da bir konser düzenledik.
Kıbrıs’ın kuzeyinde yürütülen sol siyasetlerin, kimi zaman düz bir emperyalizm okumasına hasredilmiş ulusal bağımsızlıkçı söylemlere, kimi zaman Türkiye Cumhuriyeti’nin adadaki resmi duruşunu sorunsallaştırırken Kıbrıs Cumhuriyeti’nin resmi duruşuna dokunmayan söylemlere, kimi zaman ise Türk vesayetine teslim olmuş bir şekilde hükümetçilik oynayan söylemlere sıkıştırılmasından rahatsız olduğumuz için “Kıbrıs Türk toplumunda Radikal Politikanın İmkânları” oturumlarını düzenledik. Yine 8 Mart Dünya Kadınlar Günü haftası dolayısıyla, “Hala Tanığız Platformu”nun bir parçası olarak, Pınar Selek ile dayanışma gecesi düzenleyerek “İtaat, Şiddet ve Tek tiplik Kıskacında Erkek Olmak” isimli paneli gerçekleştirdik. Sözü edilen hafta içerisinde birçok örgütün katılımı ile birlikte “Sesini de al gel” başlıklı 8 Mart sokak yürüyüşüne katıldık. Ülkemize dair dile getirdiğimiz talepler arasında seks köleliği ve kadın trafiğinin önlenmesi de var. Ve maalesef 2012 yılında da Kıbrıs’ın kuzeyinde konsomatrist maskesi altında köleleştirilen kadınlardan üç tanesi hayatını kaybetti.
Erkek eşcinselliğini suç sayan yasa maddesinin kaldırılması ve Ceza Yasası’nın insan haklarına uyumlu hale getirilmesi için kampanyalar yürüttük. Feminist mücadeleyi yerele hapsetmemek için yurtdışında düzenlenen uluslararası toplantılara katıldık. Bunlar içerisinde dünyanın her yerinden gelen feminist aktivistlerin, ev eksenli çalışanların, seks işçilerinin, çöp toplayıcılarının, akademisyenlerin bir araya geldiği ve küresel düzeyde anti-kapitalist mücadelenin önemli bir parçası olan AWID Formu var. Bir diğeri “Arap Baharı”ndan çıkan Orta Doğulu ve Kuzey Afrikalı kadınlarla bir araya geldiğimiz Sınır Ötesi Feminist Buluşmalardı. LGBT hakları ile ilgili yürüttüğümüz aktivizmi pekiştirecek bir gelişme ILGA’ya üye olmamız idi; aynı dönemlerde SPOD LGBT Hakları Eğitimi’ne de katıldık. Yine 2012 yılının son aylarında Hindistan’daki ASAP Güvenli Kürtaj ve Cinsel Sağlık Savunuculuk Eğitimi’ne katılmamız doğurganlık hakları ve beden politikası konusunda yaptığımız çalışmaları destekledi. 2013 yılında bu konuda sesimizi daha çok duyacaksınız.
UBP hükümetinin AKP’nin yönlendirmesi ile yürürlüğe koyduğu neo-liberal politikalar sonucunda yaşanan özelleştirme uygulamalarına karşı kamusal alanda ses çıkarmaya devam ediyoruz. Neo- liberal politikalar sonucunda gerçekleşen özelleştirmeler, çevre katliamı, petrol dolum tesisleri, emekçilerin sosyal haklarının budanması vb. her türlü yıkıma karşı tarafız ve olmaya devam edeceğiz. Bu bağlamda Lefkoşa Belediyesi, Kooperatif, Elektrik Kurumu gibi kurumlarda mücadele eden emekçilerle, mücadelelerinin her aşamasında dayanışma gösterdik.
UBP-AKP işbirliği ülkemizde sadece neoliberal ekonomi politikaları ile değil, kültürel asimilasyon ve İslamlaştırma şeklinde de tezahür etmeye 2012 yılında da devam ettiğinden, ülkemizin değerlerinin talan edilmesine isyan ettik.
Kıbrıs’ta federal bir düzen kurabilmenin Türkiye’nin kurduğu vesayet sistemine karşı çıkmakla mümkün olduğunu düşünüyoruz. Kıbrıs görüşmelerinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin doğrudan masada olması gerektiğini, yeni kurulacak devletin tüm kurumları ile toplumsal cinsiyet eşitliği çerçevesinde kurulması gerektiğine inanıyoruz. Bu doğrultuda gerek BM ile gerekse Kıbrıslı Rum kadınlar ile görüşmeler yapıyoruz, daha da ötesi yeni kurulacak devlette güç paylaşımı, ekonomi, kurumsal düzenlemeler vb. konularda somut önerilerimiz hazır. Çünkü aksine inandırmaya çalışsalar da bizleri, biz “KIBRIS’TA BARIŞ ENGELLENEMEZ” demeye devam ediyoruz.
Feminist Atölye olarak 2013 yılında kadına yönelik şiddet ile mücadele edebilmek için Sığınma Evi ve alo yardım hattı kurulmasını, gerek siyasi partiler gerekse sivil toplum örgütleri içerisinde feminist politikanın daha görünür olmasını, Ceza Yasası’nın değişmesini, Kıbrıs’taki iki toplumlu görüşmelerin önünün açılmasını, militarist şiddete zemin hazırlayan zorunlu askerlik hizmeti yerine vicdani ret hakkının tanınmasını, neo-liberal politikaların ortadan kaldırılmasını istiyoruz ve bu konuda mücadele etmeye devam edeceğiz.
İyi seneler Kıbrıs!

















