1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Tabulaştırılan Zulüm: Savaş Tecavüzleri
Tabulaştırılan Zulüm: Savaş Tecavüzleri

Tabulaştırılan Zulüm: Savaş Tecavüzleri

Tabulaştırılan Zulüm: Savaş Tecavüzleri

A+A-

 

Fezile Osum
fezileosum8@gmail.com

İşlerin çığırından çıktığı, yapılanların insancıl hukuk kurallarına uygunluğunu denetlemenin bile mümkün olmadığı ve bilgi kirliliğinin hat safhada olduğu bir dönemden geçiyoruz. Her geçtiğimiz gün, insanlığa karşı suçlar peş peşe işleniyor. Barbarca yapılan ölümler, sivillerin hedef alınmasının yanında kadınlara sistematik şekilde tecavüz ediliyor. Özellikle IŞİD’in Ezidi kadınları seks köleleri haline getirdiği ve defalarca tecavüz ettiği geçtiğimiz aylarda basında yer aldı.(i)  Yanı başımızda bunlar olurken, bu yazı savaşların içinde hep var olmuş ancak uzun zamanlar yok sayılmış yüzünü, tecavüzleri ele alıyor. Ölümler savaşların belki de en acı yanlarından olsa da, savaşın kadınlara reva gördüğü daha niceleri var; işkence altında ve topluluk önünde tecavüze uğramak, zorla hamile bırakılmak, tecavüz bebeğinin annesi olmak, tecavüzün yarattığı psikolojik veya fiziksel yaralarla hayatını geçirmeye çalışmak.

Önceki zamanlarda da var olduğuna dair kuvvetli şüpheler bulunsa da, ortaçağdan bu yana savaşlarda kadınlara yönelik tecavüzün yaşandığı biliniyor. Savaş tecavüzleri o dönemlerde zaferi elde eden tarafın “hakkı” ve başarı “göstergesi” olarak algılanıyordu. Hatta bunun da ötesinde, örneğin Avrupa’da çatışma kuralları şehrin zafer elde eden güçler tarafından ele geçirilmesine direnmesi halinde, o bölgedeki kadınlara tecavüz edilmesine izin veriyordu. Ortaçağ döneminin hukukçularından Alberico Gentili, çatışma dönemlerinde savaşan kişilere yönelik yapılması da dâhil olmak üzere, tüm tecavüzlerin hukuka aykırı olduğunu iddia ederken, Gentili’den sonra gelen diğer bir önemli hukukçu Hugo Grotius cinsel şiddetin cezasının savaş ve barış zamanlarında aynı olması gerektiğini savundu. Lakin savaş tecavüzleri, 20. Yüzyılın sonlarına kadar ne uluslararası insancıl hukuk kurallarında ne de yargılamalarda yeterince yer bulabildi. Geçtiğimiz yüzyılın büyük savaşlarından örnekler verecek olursak, tahmini rakamlara göre Sovyetlerin Kızıl Ordusu tarafından 2. Dünya savaşı esnasında 1 milyon civarında kadın, Bosnalı Sırplar tarafından 20.000-60.000 Müslüman Boşnak kadın,  Hutular tarafından 250,000-500,000 kadın tecavüze uğradı.(ii)  Ayrıca Naziler tarafından Holokost sırasında milyonlarca Yahudi kadına tecavüz edildi.

Tecavüzün uluslararası hukukta gerçek anlamda cezalandırılmaya başlanmasına ise yaklaşık yirmi yıl önce, Yugoslavya ve Ruanda’da yaşanan savaşlardan sonra başladı.

Çatışmalarda tecavüz suçu uzun bir dönem yok sayıldı, görülmedi ve belki de en fazla cezasız kalan savaş suçu oldu. Neredeyse her çatışmada kadınlara yönelik tecavüz varken, bu güne kadar savaş mahkumlarının aldıkları cezaların en azını tecavüzler oluşturdu. Tecavüz savaşın bir zayiatı, doğal sonucu olarak algılandı ve ortaya çıkması halinde ise tarafların psikolojik savaşlarının nesnesi oldu. Öyle ki, Kıbrıs’ın kuzeyinde çatışma dönemindeki tecavüz olaylarının Doğuş Derya tarafından mecliste gündeme getirmesinin ardından bazı çevreler söylenenleri sert bir dille reddetti ve bunu savunanlara çeşitli yollarla saldırırdı. Bazıları ise tecavüzlerin çatışmalarda kaçınılmaz olduğunu, bu nedenle Türk ordusunun da bundan ari olmadığını kabul etti ancak Türk ordusunun yaptıklarının münferit tecavüzler, Rum Milli Muhafız Birlikleri tarafından yapılanların ise sistematik tecavüzler olduğunu iddia ederek kendilerini mağdur pozisyonuna yerleştirme yoluna gittiler.(iii) Bunun benzeri Sırplar tarafından Bosnalı kadınların tecavüz iddialarının ardından da dillendirdi ve Sırplar bunun yalnızca bir anti-Sırp propagandası olduğunu uzun yıllar söylediler. Karşılıklı suçlamaların örneklerini farklı çatışmalar ekseninde çoğaltmak mümkün, ancak gözden kaçırılan bir husus var. Erkeklerin dünyasında vuku bulan tüm çatışmalarda tecavüzler eril zihniyetin tezahürü oldu ve yine erkekler tarafından kendilerini haklı çıkartmak veya mağdurlaştırmak amacıyla kullanıldı. Kadınların sesleri çıkmadı. Kadınlar, görecekleri toplumsal baskılardan korkarak ve çekinerek tecavüze uğradıklarını dillendiremediler bile. Örneğin Japon ordularının II. Dünya Savaşı sırasında işgal ettiği Güneydoğu Asya ülkelerindeki kadınlara “comfort women” adı altında seks köleleri haline getirip sürekli şekilde tecavüz etmeleri o yıllarda ne gündeme getirilebildi, ne de daha sonra kapsamlı şekilde yargılanabildi.(iv) Tarihin karanlık sayfalarına itilen ve sayısız tecavüze maruz kalan kadınlar sessizliklerini ancak 1990’lı yıllarda bozdu.(v) Nitekim bizlerin de içinden geçtiği süreç pek farklı değil. 1974 yılında yaşanan tecavüzler 40 sene sonra, bir meclis konuşması sonrasında Kıbrıslıtürkler tarafından tartışılmaya başlandı. Bu tartışmanın ise nereye doğru ilerleyeceğini zaman gösterecek. Lakin hâlihazırda konu çerçevesinde yeterince araştırma yapıldığını söylemek mümkün görünmüyor.

Tarihi yıllar öncesine dayanan savaşlarda tecavüz gerçeğine hangi unsurların, ne şekilde etki ettiğini anlamak önemli. Zira yaratılan bu döngü içerisinde bitmek bilmeyen bir zulüm yer alıyor. Tecavüzün “cinsel ihtiyaçlar” gereği yapılmadığı, cinsellikle bağının bulunmadığı ve kadınlar üzerinde tahakküm kurma amacıyla gerçekleştiğini feministler uzun yıllardır savunuyorlar. Çatışmalar ekseninde bu kabul devam etse de, tecavüze yeni katmanlar da ekleniyor. Örneğin Yugoslav savaşları üzerine çalışmalar yapmış olan Catharine Mackinnon tecavüzün savaşın bir aracı olduğunu söylüyor. Etnisitenin siyasi hegemonya kurmak veya savaşın soykırımın bir aracı olması gibi, tecavüz de savaşların içinde araçsallaştırılıyor. Tecavüzler gelişigüzel değil, emirlerle, planlarla ve stratejilerle yürüyor. Sonucunda ise toplumu dönüştürmek gibi bir amaç güdülüyor.(vi) Ayrıca propaganda kampanyalarının bir parçası haline getiriliyor, tarafların birbirlerini suçlayabilecekleri ve kendilerini mağdurlaştırabilecekleri bir araç halini alıyor.

Bunların yanında tecavüzler kadınlara yönelik aşağılama ve nefretin en zalimce kendini gösterdiği savaş suçlarından biri olarak kendini gösteriyor. Erkeklerin öfkelerini ve tahakkümlerini acımasızca sergiledikleri bu anlarda, tecavüz mağduru kadınlar bazılarının iddia ettiği gibi cinsel bir aktivite içinde olduklarını değil, kendi onurlarının en kötü biçimde aşağılandığını hissediyorlar. Kadınların bedenlerine yüklenen etnik, kültürel ve sosyal anlamlar ile kadınlara yönelik nefretin bir araya gelmesi kadınlara işkence olarak tezahür ediyor ve bazen tecavüzün yanında bedenlerindeki “feminen” bölgeler (göğüs ve vajina gibi) acımasız şekilde kesiliyor. Bu uygulama da aslında kadınların bedenlerinden ve onları kadın yapan unsurlara duyulan nefreti ortaya seriyor.(vii) Susan Brownmiller’in de vurguladığı gibi sonuç olarak kadınlar yalnızca “düşman” topluma aidiyetleri olduğu için değil, kadın oldukları ve sadece o halleriyle bile düşman oldukları için de tecavüze uğruyorlar.(viii) MacKinnon da benzer bir yaklaşım tarzıyla tecavüzün yerel halkı uzaklaştırmak, terörize etmek, etnik temizliği gerçekleştirmek için yapıldığını ancak bununla da sınırlı olmadığını, tecavüzlerin kadınlara yönelmesinin altında yatan kadın düşmanlığını vurguluyor ve “yabancı düşmanlığı ve kadın düşmanlığı burada karışır; etnik nefret cinsiyetleştirilir; bağnazlık orgazm halini alır” (ix) diyor.  Meselenin bir diğer yanı da erkekler arasında oluşan bir iletişim halini alması. Tecavüzler, kadın bedenleri üzerinden düşman erkeklerin “kadınlarını” koruyamadıklarını göstermek ve dolayısıyla gururlarını incitmek için kullanılıyor. Bunun bir örneği altı, yedi veya daha fazla aylık hamile kadınlar düşman sınırına götürülüp sergilendiği Yugoslavya savaşından verilebilir. Buradaki amaç da hiç şüphesiz kadınları göstererek karşı tarafın erkeklerini rahatsız etmek, incitmek ve psikolojik savaşı devam ettirmenin yanında, kadın bedeni üzerinden karşılıklı olarak taraflar birbirlerine zafer imalarında bulunmasıydı.(x) 

Tecavüzlerin halen yoğun biçimde uygulanmasının nedenlerinden biri, savaşların pekiştirdiği eril zihniyetin yanında, uzun süre bu suçlara karşı hukukun ve uluslararası kamuoyunun sessiz kalmasıdır. Bugün hukuk biraz ilerleme kaydetmiş olsa da, cezasızlığın önüne geçebilmek için yeterli olduğunu söylemek mümkün değil.

Yüzyıllardır cezasız kalan bu suçun karşısında kadınlar olarak adaletten alacaklıyız, belki de her zamankinden daha fazla. Bugün, Kıbrıs’ta yaşanıp cezasız kalan tüm tecavüz suçları ve yanı başımızda sistematik tecavüze maruz kalan kadınlar için, yıllardır süren suskunluğumuza son vererek, sesimizi cesurca yükseltmeliyiz. 

 

(i) “Isis 'forced us to pray - then raped us': Yazidi survivor Nadia Murad describes life as a sex slave in northern Iraq”, Independent, 01.01.2016, Erişim:http://www.independent.co.uk/news/world/middle-east/isis-forced-us-to-pray-then-raped-us-yazidi-survivor-nadia-murad-describes-life-as-a-sex-slave-in-a6792676.html
(ii) Alexandra, K. (2010), “War, Society, and Sexual Violence: A Feminist Analysis of the Origin and Prevention of War Rape”, 8 HOHONU 17, s. 17-18.
(iii) Nuri Çevikel, “1974’te ve  Öncesinde Kıbrıs’ta Meydana Gelen Tecavüz Olayları”, Kıbrıs Time, 18.12.2014, Erişim: http://www.kibristime.com/1974te-ve-oncesinde-kibrista-meydana-gelen-tecavuz-olaylari-makale,3501.html.
(iv) Ayşe Durukan, “Rahatlatıcı Kadınlara Özür, TazminatBorcu” BİANET, 28.10.2005, Erişim: http://bianet.org/bianet/kadin/69530-rahatlatici-kadinlara-ozur-tazminat-borcu.
(v) Ayşe Hür, “Erkek, savaş ve tecavüz: Ayrılmaz üçlü”, Radikal, 21.09.2014, Erişim: http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ayse-hur/erkek-savas-ve-tecavuz-ayrilmaz-uclu-1213861/
(vi) MacKinnon, C. (1994), “Rape, Genocide and Women’s Human Rights” “ 17 Harvard Women’s Law Journal 5, s.9
(vii) Alexandra, K. (2010), “War, Society, and Sexual Violence: A Feminist Analysis of the Origin and Prevention of War Rape”, 8 HOHONU 17, s. 19-20.
(viii) Seifert, R. (1998), War and Rape: Analytical Approaches, Women's International League for Peace and Freedom (WILPF), s. 2-5
(ix) Catharine A. MacKinnon, Turning Rape into Pornography: Postmodern Genocide, s. 75.
(x) Seifert, R. (1998), War and Rape: Analytical Approaches, Women's International League for Peace and Freedom (WILPF), s. 2-5

Bu haber toplam 5510 defa okunmuştur
Gaile 359. Sayısı

Gaile 359. Sayısı