1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “POLİTİKA YOK, RANT VAR”
“POLİTİKA YOK, RANT VAR”

“POLİTİKA YOK, RANT VAR”

Kıbrıs Türk İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Seran Aysal ve Türkiye İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Cemal Gökçe, odalarının ortak çalışması “KKTC Ulaştırması Genel Değerlendirme Raporu” hakkında YENİDÜZEN’in sorularını yanıtladı

A+A-

Ödül AŞIK ÜLKER

Kıbrıs Türk İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Seran Aysal ve Türkiye İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Cemal Gökçe, Kuzey Kıbrıs’ta ulaştırma alanında bir devlet politikası olmadığına vurgu yaptı.

Gökçe, “Bilgi ve bilim insanlarının oluşturdukları bir politika olsaydı, sadece otomobile dayalı bir ulaştırma sistemi değil, toplu taşımaya dayalı bir ulaştırma sistemi de olurdu” dedi.

Aysal halkın da bazı alışkanlıklarını bırakması gereken durumlar olduğunu söyleyerek, “Mühendislik çözümleri üretebiliriz ama bunlar toplumun sahip çıktığı ve içselleştirdiği oranda sonuca gidebilir. İnsanlar bunu içselleştirecek, talepte bulunacak ki bürokratlar, siyasiler bunun üzerinde çalışsın” diye konuştu.

Aysal ve Gökçe, Kıbrıs Türk İnşaat Mühendisleri Odası ve Türkiye İnşaat Mühendisleri Odası’nın ortak çalışması olan “KKTC Ulaştırması Genel Değerlendirme Raporu” hakkında Yenidüzen’in sorularını yanıtladı.

Raporda, Kuzey Kıbrıs’taki kent içi ve kentler arası karayolu ulaşımına odaklandıklarını anlatan Aysal, analitik bazı hesaplamalar neticesinde Kuzey Kıbrıs’ta trafik güvenliğinden ne kadar uzak olunduğunu tespit ettiklerini söyledi.

Aysal, ölümlü kaza sayısının çok fazla olduğuna da dikkat çekerek, yolların geometrisinden, sinyalizasyona, tabelalardan, yolların çizimine kadar pek çok sıkıntı olduğunu belirtti.

Gökçe de “Bilgiye, planlamaya, sürdürülebilirliğe, çevreye, enerjiye, ekonomiye, zaman kaybına, konfora, güvenliğe dayalı bir ulaştırma sistemi oluşturursanız, bu sürdürülebilir bir ulaştırma sistemi olur” dedi.

 

Aysal: “Bazı makamları işgal edenlerde bu konuda niyet ve irade yok, çözmemiz gereken problemler gündemlerinde değil, öncelikleri kişilerin günlük problemlerini çözmek, onlara rant sağlamak, ahbap işlerini çözmek, dosya takipçiliği, o yüzden bunlara sıra gelmiyor”

 

Aysal: “Ömrünü dolduran yollar var”

  • Soru: Ulaştırma konusunda Kuzey Kıbrıs’taki durumun genel fotoğrafını çeken bir rapor hazırladınız. Mevcut durum nedir?
  • Aysal: Kuzey Kıbrıs’taki kent içi ve kentler arası karayolu ulaşımına odaklandık. Analitik bazı hesaplamalar neticesinde Güney Kıbrıs, Türkiye ve bazı gelişmiş ülkelerle kıyaslamalar yapınca trafik güvenliğinden ne kadar uzak olduğumuzu tespit ettik. Araç sayısında birinciyiz, 1000 kişiye düşen araç sayısı standard olarak 200 iken, Türkiye’de 1000 kişiye düşen araç sayısı 200-250, Amerika’da 600-650, ülkemizde ise 950-1000’dir. Yani kişi başına bir araç düşüyor. Bu konuda birinciyiz ama kötü anlamda. 
    Ölümlü kaza sayısına eşdeğer kaza sayısı yöntemini kullanarak baktığımızda, kaza sayısının en üst düzeye çıktığı 2006 yılını ele alınca, Kuzey Kıbrıs’ta Malta’nın 6, Avrupa’nın çeşitli ülkelerinin 2-3, Güney Kıbrıs’ın ve Türkiye’nin 1.5 katı daha fazla ölümlü kaza olduğunu gördük. 2006 sonrasında sisteme yeni bir denetim mekanizması girdi, kameralar ve ölümlü kaza sayısında düşüş oldu ama yine de rakamlar dünya ortalamasından daha yüksek. Bu yıl maalesef  yine yükseliş var, 2017’deki ölümlü kaza sayısındaki artış bizi yine çok yukarılara çıkarıyor. Bunun sebepleri var. Yollarımızın geometrisinde ciddi sıkıntı vardır. Trafik güvenliğinde sorun var, sinyalizasyonda, tabelalarda, yolların çizilmesinde sıkıntılar var. Yollarda yıpranma var, ömrünü dolduran yollar var, Girne dağyolu gibi. Trafik mühendisliğinin uygulamaya yeterince yansıtılmadığını görüyoruz. Bunların bütünü, içinde yaşadığımız duruma neden oluyor.

    Örneğin kara noktaların tespit edilmesi lazım. Trafik ışıklarının mühendislik çerçevesinde yeniden elden geçirilmesi gerekiyor. Tek fazda çalışmakta olan trafik ışıkları beklemeyi en aza indirgeyecek şekilde yeni teknolojik sistemler veya fazları değiştirilerek kullanılmalı. Mesai saatleri başlangıcı ve bitişlerinde, önemli sayıda polis kavşaklarda görevlendirilmekte, trafik ışıklarında yapılacak düzenleme ile polis kendilerinden beklenen denetim konusuna daha çok yönelebilir ve enerjisini kavşaklarda harcamaz.

 

Gökçe: “Bilgiye, planlamaya, sürdürülebilirliğe, çevreye, enerjiye, ekonomiye, zaman kaybına, konfora, güvenliğe dayalı bir ulaştırma sistemi oluşturursanız, bu sürdürülebilir bir ulaştırma sistemi olur”

 

Gökçe: “Böyle devam ederse, insanlar gelecekte bugünü arayacaklar”

  • Soru: Kuzey Kıbrıs’ta ulaştırma konusunda bir devlet politikası olduğunu söyleyebilir misiniz?
  • Gökçe: Söyleyemeyiz. Türkiye’de de bir ulaştırma politikası yok. Ulaştırma ve trafik sorunu günübirlik kararlarla ele alınıyor. Devlet politikası, insanlara çağdaş ve sürdürülebilir bir ulaşım sistemi olarak yansır. Oysa Türkiye’de bugün bu konuda ciddi bir karmaşa var. Örneğin İstanbul’da insanlar yollarda zaman kaybediyorlar. İstanbul’da bir kişi, yılda yolda bekleyerek yaklaşık 113 saat kaybediyor. Bunun üretime dönüştüğünü yani ekonomik boyutunu düşünün. Bir otomobilin yollarda bekleme süresi yılda 219 saat. İşin enerji, çevre kirliliği boyutu da var. Enerjide dışa bağımlı olan Türkiye’de, eğitim, sağlık gibi alanlara harcanacak paraların enerjiye harcanması gibi bir problem var. Olumlu anlamda bir politika olduğunu söylemek mümkün değil.

    KTİMO ile yaptığımız çalışmalar neticesinde iki ülkede de benzer durumlar olduğunu fark ettik. Kuzey Kıbrıs’ta herkese bir otomobil düşmesi, ölümlü kaza sayısının fazla olması, kent girişlerinde araçların beklemesi politikasızlıktır. Kuzey Kıbrıs’ta trafiği ve ulaştırmayı yöneten 5 kurum, Türkiye’de 17 kurum var. Dolayısıyla ulaşım iyi yönetilmiyor. Kuzey Kıbrıs’ta, Türkiye’deki gibi olumsuz bir politika var, sürdürülebilir politika yok.

    Kuzey Kıbrıs’ta bireysel taşımacılığa dayalı bir ulaştırma var, toplu taşıma politikası yok. Otomotiv sektörünün teşvikiyle oluşturulan bir sistem var. Bilgi ve bilim insanlarının oluşturdukları bir politika olsaydı, sadece otomobile dayalı bir ulaştırma sistemi değil, toplu taşımaya dayalı bir ulaştırma sistemi de olurdu. Daha çok otomobile dayalı bir sistemin oluşması, alternatifinin oluşturulmaması, gelecekte bugünden daha fazla otomobil olması, kent merkezlerine daha çok otomobilin girmesi anlamına geliyor. Eğer bu durum böyle devam ederse, insanlar gelecekte bugünü arayacaklar.

    Kuzey Kıbrıs’ta ulaştırma denince anlaşılan şey sadece karayolu ulaştırması. Demiryolu ağı düşünülebilir. Ona gelmeden otobüs taşımacılık ağı oluşturulabilir. Genelde her araçta bir kişi olduğunu gördüm. Nüfus arttıkça otomobil sayısı artıyor. Geleceğe bu politika ile gidilirse, bunun sürdürülebilir olma şansı yok. Benim de otomobilim var ama İstanbul’da toplu taşıma araçlarını kullanabileceğim güzergahlara giderken kesinlikle arabamı almam. Yolda gazete, kitap okurum, daha hızlı giderim, gittiğim yerde park sorunu yaşamam, trafikte sinirlerim bozulmaz. Toplu taşıma sisteminin geliştirilmemiş olması, bunun henüz gündeme alınmamış olması Kuzey Kıbrıs’ta doğru, bilimsel, bilgiye dayalı bir ulaştırma politikasının olmadığıyla ilgilidir.

 

“Araç sayısında birinciyiz, 1000 kişiye düşen araç sayısı standard olarak 200 iken, Türkiye’de 1000 kişiye düşen araç sayısı 200-250, Amerika’da 600-650, ülkemizde ise 950-1000’dir. Yani kişi başına bir araç düşüyor. Bu konuda birinciyiz ama kötü anlamda…”

 

Aysal: “Halkın da bazı alışkanlıklarını bırakması gerek”

  • Aysal: Halkın da kendi kullanım ve alışkanlıklarını bırakması gereken durumlar vardır. Mühendislik çözümleri üretebiliriz ama bunlar toplumun sahip çıktığı ve içselleştirdiği oranda sonuca gidebilir. İnsanlar bunu içselleştirecek, talepte bulunacak ki bürokratlar, siyasiler bunun üzerinde çalışsın. Mevzuata yerleştirilmesi mümkün olan bir toplumsal sözleşme, ortak anlayış çerçevesinde bir ulaştırma politikası geliştirmemiz söz konusu olabilir. İyi planlama ile insanlar toplu taşımayı kullanmaya teşvik edilmelidir. Sistemi kurup, çalışmasını sağlamalıyız. Karayolundaki toplu taşımaya ek olarak, orta ve uzun vadede demiryoluyla ilgili de bazı çözümleri tartışmaya başlamamız gerekiyor.
  • Gökçe: İnsanlara seçenek sunmak lazım. Otomobilini kullanmak isteyenler olabilir fakat toplu taşıma sistemini kullanmak isteyenler de olabilir. Onlar için de toplu taşıma seçeneğinin sunulması lazım. Toplu taşıma önce birlikte olabilir ama sonrasında özel yolları olmalı. Otomobil kullanımına alışmış halk bir toplu taşıma aracının ne zaman geleceğini, ne kadar bekleyeceğini, gideceği yere ne kadar zamanda gideceğini, ücreti bilmeli ve konforu da mutlu etmeli. Böylesi bir toplu taşıma hizmeti sunulursa, bir süre sonra daha fazla sayıda insan toplu taşımayı tercih etmeye başlar. Bilgiye, planlamaya, sürdürülebilirliğe, çevreye, enerjiye, ekonomiye, zaman kaybına, konfora, güvenliğe dayalı bir ulaştırma sistemi oluşturursanız, bu sürdürülebilir bir ulaştırma sistemi olur.

Gökçe: “Kazanın kendisi bir sonuçtur, sonucu tartışmaya gerek yok”

  • Soru: Polis raporlarında hep sürücü hatası ön plana çıkıyor. Başka sebeplerin raporlara yansımamasını neye bağlıyorsunuz?
  • Aysal: Dünyanın en gelişmiş karayolu ağına sahip olan Amerika’da bile sürücü hatası %60-65 seviyelerindedir, %35-40 sürücü dışındaki faktörlerdir. Bizim içler acısı durumumuzda sadece sürücülere hata kaydedilmesinin nedeni bu hizmeti vermekte olan polisin görevlendirdikleri kişilerin, araç ve şoför faktörü dışındakileri değerlendirebilecek yeterli bilgi ve donanıma sahip olmamalarından kaynaklanıyor. O noktada trafik mühendisliği devreye girer. Diğer verilerin de poliste toplanmaya başladığı bilgisi bile verildi ancak bunları değerlendirecek nitelikli kadroları poliste veya Karayolları Dairesi’nde oluşturmak gerekir. Aslında sürücü dışındaki hataların ortaya çıkmasını istemiyoruz çünkü sürücü dışındaki hatanın sorumluluğunu birileri almak durumundadır. Sorumluların bedelini ödeyeceği mekanizmayı da kurmak gerekir.
  • Gökçe: Kazanın kendisi bir sonuçtur, sonucu tartışmaya gerek yok. Sürücü hatasının olması da bir sonuçtur. O sürücünün hata yapmayacağı çerçevede onu eğitmemişsin anlamına gelir. Olayın kendisini tartışıp, onu çözmediğimiz taktirde hep sonuçları tartışacağız. Olayların kendisini tartışmak sorunu çözer.
      
  • Soru: Raporda Eylem Planı’nın hazırlanması konusunda 100 güne ihtiyaç olduğunu belirttiniz. Neler yapılması gerekiyor bu hazırlık aşamasında?
  • Aysal: Eylem Planı’na son halinin verilmesi ve izlenmesi görevini yapacak Uzmanlar Kurulu’nun oluşturulması ve gerektiğinde kurula yardımcı olabilecek komisyonların oluşturulabilmesi, Uzmanlar Kurulu’nun çalışma yöntemini belirlemesi, trafik kazaları bağlamında, daha önce yapılmış çalışmaların toplanması ve bu kapsamda bir uygulama planı hazırlanması gibi çalışmalar öngördük. Problemlerin detaylandırılması için yüz günün yeterli olacağını raporda belirttik.

Aysal: “Vatandaşın da talepkar olması gerek”

  • Soru: Devlet yetkililerine, siyasi partilere raporunuzu sundunuz. Rapora nasıl yaklaştırlar? Daha önce de Sanayi Bölgesi’ni su bastığı zaman da bir rapor hazırlamıştınız ancak uygulanmadı. Bu raporun dikkate alınacağından ve harekete geçileceğinden umutlu musunuz?
  • Aysal: Siyasilerden ve devlet makamlarından çok olumlu geri dönüşler aldık. Seçim havası da etkili olmuş olabilir. Biz öncelikle kendi üzerimize düşeni yapmak durumundayız ki sonradan birşeyler talep edebilelim. Böyle bir çalışma yapmadan talep etmek doğru değil. Daha önce söylediğiniz gibi Sanayi Bölgesi’yle ilgili de bir proje hazırlamıştık. Dönemin Başbakanı Özkan Yorgancıoğlu ve müsteşar Alpay Afşaroğlu projeye çok sıcak bakmıştı. Sonrasında Başbakan Ömer Kalyoncu da projeyi ileriye götürme noktasındaydı ancak hükümetin değişmesiyle proje uygulanmadı. Bazı makamları işgal edenlerde bu konuda niyet ve irade yok, çözmemiz gereken problemler gündemlerinde değil, öncelikleri kişilerin günlük problemlerini çözmek, onlara rant sağlamak, ahbap işlerini çözmek, dosya takipçiliği, o yüzden bunlara sıra gelmiyor. Biz Sanayi Bölgesi konusunda gerektiğinde uyarılarımızı yapıyoruz.
    Ulaşım konusunda da elimizden geleni yapacağız. Ama sadece odanın talepkar olması yeterli değildir, vatandaşın da talepkar olması gerekir.

Gökçe: “Örgütlü halk çözer”

  • Gökçe: Türkiye’de de Kuzey Kıbrıs’ta da devlet var fakat devletin kurumları yeterince kurumsallaşamamış. Bizde siyasiler seçildikten sonra kendi kadrolarını kurar, kendi bildiği gibi yönetmeye çalışılır, o zaman da kurumsal anlayış ortadan kalkar ve başarılı olma şansı olmaz. Raporumuzu Cumhurbaşkanı dahil olmak üzere bazı yetkililere ve siyasi parti başkanlarına sunduk ve aslında olayın farkında olduklarını gördük, “devlet politikası haline getirmek gerekir” dediler. Katılımcı anlayış olmazsa, sadece iktidardaki parti olayı sahiplenirse, hükümet değişikliğinde o güne kadar yapılanlar sıfırlanır. Muhalefetteki partiler de olaya katılmalı, olayı sahiplenmeleri sağlanmalı ve ulaştırma konusunda bir devlet politikası oluşturulmalı. O zaman sorunların çözülmemesi için bir neden yok.
    Halkın da konuları siyaset kurumuna bırakmayacak kadar örgütlü ve talepkar olması lazım. Örgütlü halk çözer. Basın da olayı gündemde tutmalı, takipçisi olmalı.

 

ozel-haber-gorsel-097.jpg

 

 

 

Bu haber toplam 3057 defa okunmuştur
Etiketler :