1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. ‘Ön yargımız yok’
‘Ön yargımız yok’

‘Ön yargımız yok’

CTP Genel Sekreteri Tufan Erhürman, hükümet ortağı olma konusunda, DP-UG veya UBP ile ilgili herhangi bir ön yargıları olmadığını, parti yetkili organların vereceği kararlar doğrultusunda hafta başından itibaren çalışmaya devam edeceklerini söyledi

A+A-

Ödül AŞIK ÜLKER

CTP Genel Sekreteri Tufan Erhürman, hükümet ortağı olma konusunda, DP-UG veya UBP ile ilgili herhangi bir ön yargıları olmadığını, ilk iki tur görüşmelerde edindikleri izlenim ve verileri parti yetkili organlarıyla paylaştıktan sonra yetkili organların vereceği kararlar doğrultusunda çalışmaya devam edeceklerini söyledi.

“İcraat yapabilecek, gerçek anlamda reform yapabilecek bir hükümetin oluşturulması gerektiğini düşünüyoruz” diyen Erhürman, TDP’nin ön koşul olarak seçimi öne sürmesinin kendileri açısından çok tercih edilebilir bir durum olmadığını kaydetti.

Erhürman, “Bu erken seçimden kaçmakla ilgili bir şey değil. Toplumun talebini fark ettiğimizi, toplumun talebini doğru tespit ettiğimizi, mesajı doğru aldığımızı düşünüyoruz” dedi.

“Hepimizin hatası”

Soru: Son dönemde parti içinde yaşanan bazı sıkıntılar oldu. Siz Genel Sekreter olarak partiyi toparlamak adına ne yapmayı düşünüyorsunuz?

Erhürman: Ben parti içi sıkıntıların, sanıldığının aksine, disiplin sorunundan ziyade bizim demokratik merkeziyetçilik diye bildiğimiz ve sol partilerin genelde uyguladıkları yöntemi geçmiş dönemde yeterince uygulayamamamızla ilgili olduğunu düşünüyorum. Eğer biz parti organlarında alacağımız tüm kararları yeterince tartıştıktan ve herkes kendi düşüncelerini gönül rahatlığıyla aktardıktan sonra alabilirsek, yani karar alma mekanizmamızı bu yapının üstüne oturtabilirsek, bunun arkasından alınan kararlara herkesin disiplinli bir biçimde uyacağı kanaati bende hakimdir. CTP’nin böyle bir geleneği vardır ve bu gelenek bugün de canlıdır. Bugüne kadar yaşadığımız sorunların önemli bir kısmının biraz bu geleneğe bağlı kalmakta sıkıntı yaşamamızdan kaynaklandığını düşünüyorum. Bu hepimizin hatasıdır, hepimiz parti organlarını yeterince çalıştırma, gündemli toplantı yapma, disiplinli karar üretme ve demokratik tartışmaların sonucunda karar üretme konusunda ciddi zaafiyetler gösterdik. Bundan dolayı da parti organları yeterince bağlayıcı kararlar üretemedi ve üretemediği zaman da arkadaşlarımızın disiplinli şekilde üretilemeyen kararlara uyması gibi bir durum söz konusu olamadı.

Hedef...

Soru: Kopuş noktası neydi?

Erhürman: Demokratik tartışma mekanizmalarını organlarda oluşturamamamız idi. Bu sadece parti meclisiyle ilgili değil, mesela meclis grup çalışmalarıyla ilgili de böyle bir sıkıntı yaşadık. Gündemli toplantı yapamadık, bu tabi hükümette olmamızla da ilgili bir şey çünkü

hükümette olmak bir sürü fazla yükü üzerimize yığdı ve partinin iç yapısında olması gerektiği gibi üretken, demokratik yapıya uygun ve disiplinli toplantı yapmayı başaramadık, hepimizin hatası sonucu başaramadık, bu da bizim karar üretmemizi zorlaştırdı. Karar üretemediğimiz zaman birçok arkadaşımız kararları basından ya da başka yerlerden duymaya başladı. Böyle olunca da herkes bir anlamda o kararlarla ilgili dilediği yorumları yapma konusunda kendini özgür hissetti. Çünkü insanlar katılmadıkları kararları desteklemek konusunda doğal olarak istekli olmuyorlar. Dolayısıyla bu dönemde en önemli hedefimiz parti organlarının düzenli, disiplinli, demokratik tartışmaya açık, herkesin katkı koyabileceği toplantılar yapabilmesi ve bu toplantılar sonucunda muhakkak kararların oylamayla üretilmesi, kararlar üretildikten sonra da herkesin o kararların alınma sürecinde farklı bir görüş beyan etmiş olsa da ortaya çıkan ortak aklın ürettiği karara sahip çıkmasıdır. Hedefimiz budur.

Soru: Bu mekanizmayı kurmaya başladınız mı?

Erhürman: Başladık. Parti meclisimizin iç tüzük taslağını hazırladık. Yani parti meclisinin çalışmasını usullere ve esaslara bağladık. Bu taslakla ilgili parti meclisimizde görüşme yaptık, görüşleri aldık, şimdi son halini verip parti meclisinden oylama ile geçirmeyi hedefliyoruz. Onu geçirdikten sonra parti meclisinin çalışma usulü netleşecek ve o usul sonucunda her toplantının sonucunda kararlarımız oylama ile alınacak ve alınmış olan kararlar parti meclisi üyelerimize tekrardan gönderilerek o kararlara sadık kalınacak.

Soru: Daha önce disiplin konusunda belli süreçler yaşandı ama sonuca varılamadı. Bunların da zarar verdiğini düşünüyor musunuz?

Erhürman: Yapılmış olması ve sonuç üretilmemiş olması aslında beklentilerin karşılanmaması anlamında bir sıkıntı yarattı. Ama dediğim gibi bizim disiplinden anladığımız birinci ayağı tam olan bir disiplindir. Yani, eğer karar alma süreçlerine insanları katamazsak ve insanlar gerçekten karar alma süreçlerinde düşündükleri her şeyi paylaştıktan sonra oradaki çoğunluğun ne düşündüğünü göremezlerse ve sadece alınan kararları insanlara tebliğ etme yolunda girişim yaparsak, bunun arkasından insanlar bu kararlara uymadı diye bir takım disiplin yaptırımları harekete geçirmemiz bize göre doğru bir tavır değil. Dolayısıyla biz disiplinsizlik meselesini aslında demokratik merkeziyetçiliğin tam anlamıyla çalıştırılması suretiyle aşabileceğimize inanıyoruz. Genel Başkan da, ben de buna inanıyoruz. Demokratik merkeziyetçilik mekanizması tam olarak işler, herkes görüşlerini, düşüncelerini özgür bir biçimde ortaya koyar, kararlar oylama ile alınır ama buna rağmen aramızdan o kararlara uymayanlar çıkarsa o zaman disiplin mekanizmaları elbette devreye girecektir.

Demokratik merkeziyetçilik...

Soru: Sorunların partinin büyümesinden kaynaklandığını veya BG ile alakalı olduğunu düşünür müsünüz?

Erhürman: BG konseptinin çok ciddi bir etki yaptığı kanaatinde değilim. Ama partinin büyümesinin etki yarattığı kanaatindeyim. Bunun da sadece bizimle ilgili bir sorun olduğunu düşünmüyorum. Yaşadığımız, dünyada bütün kitleselleşen ve büyüyen sol partilerin yaşadığı sıkıntılı süreçtir. Bir siyasal parti olarak bizim açımızdan hedef iktidarda olmak. İktidarda olmanın da aslında gerekçesi kendi ilkelerinizi ve kendi düşüncelerinizi topluma yayacak mekanizmanın içinde yer almaktır. Bizim temel hedefimiz bu. Bu hedefe ulaşabilmek için de doğal olarak büyümeniz gerekiyor, kitleselleşmeniz gerekiyor. % 40 oy aldığınızda aşağı yukarı her iki seçmenden biri size oy verdi demektir. Bu da neyi getiriyor? Parti büyüyor. O nedenle zaman zaman o geçmişe duyulan özlem, o nostaljik hava biraz da bizi yanıltıyor sanırım. Çünkü parti ne kadar küçükse doğal olarak o kadar disiplinlidir. Parti büyüdükçe az önce söylediğim anlamada örgütsel mekanizmayı çalıştırıp, o demokratik merkeziyetçiliği gerçekleştirmek güçleşiyor. İşte bu güçleşme aslında az önce bahsettiğimiz sorunları yarattı.

Şimdi bizim çözüm üretmemiz gereken mesele de budur. Bu kadar büyümüş bir partide, o örgütsel yapıyı nasıl demokratik merkeziyetçilik çerçevesinde çalıştırır ve disiplini doğal bir sonuç olarak nasıl elde ederiz, bunun yollarını bulmamız lazım ki bulabileceğimiz kanaatindeyim.

“Hükümet konfederal yapıda olmamalı”

Soru: Hükümet kurma çalışması başladı, nasıl bir hükümet hedefliyorsunuz? Adalet kavramına vurgu yapıyorsunuz, bundan kastınız nedir?

Erhürman: Aslında bizim tasarladığımız hükümet modelinde temel ayaklardan bir tanesi hükümetin konfederal bir yapıda olmaması meselesidir. Buradan kastımız şu: Geçmişte koalisyon hükümetlerinde genel olarak iki parti koalisyon kurduysa hangi parti hangi bakanlıklara sahipse, o parti o bakanlıklardan sorumludur düşüncesi hakimdi. Her partinin bakanlıkları kendi feodal beylikleri gibi algılanırdı. Hatta bir süre sonra bakanlıktan sadece bakan olan kişi sorumludur gibi noktalara da gelindi. Sanki hükümetin geneli tüm bakanlıklardan sorumlu değilmiş gibi! Oysa hükümetin sorumluluğu sonuçta tektir her zaman için. Bu CTP için daha da önemli çünkü biz küçük ortak da olsak, büyük ortak da olsak, halkın ve kamuoyunun nazarında her zaman için bütün hükümet icraatlarından biz sorumluyuz. Bu aslında iyi bir şey. Bu, halkın esas itibariyla bizden beklentisi olduğunu gösteren bir noktadır. Ama sonuç itibarıyla sorumluluk da, o beklentinin karşılığı olarak bizim omuzlarımıza yükleniyor. Dolayısıyla Sayın Genel Başkan sürekli olarak şunu vurguluyor: Eğer hükümette yer alacaksak, o hükümet artık tek bir hükümet olacak ve biz ortağımız olan siyasal partinin yönetiminde olan bakanlıklardan da sorumlu ve o bakanlıklarda da yetkili olacağız. Ortağımız olan siyasal parti de bizim yönetimimizde olan bakanlıklardan da sorumlu ve o bakanlıklarda da yetkili olacak. Dolayısıyla hiçbir zaman “biz bu bakanlıkları ortağımıza verdik, dolayısıyla o bakanlıklarla ilgili bizim yetkimiz de yoktur, sorumluluğumuz da yoktur” gibi bir tavra girmeyeceğiz. O yüzdendir ki biz bir hükümet program taslağı üzerinde çalıştık, ki biz buna müzakere metni demeyi doğru buluyoruz çünkü müzakere edeceğiz. Burada sadece kendimizde kalmasını istediğimiz bakanlıklarla ilgili değil, bütün bakanlıklarla ilgili partimizin taleplerini ortaya koyduk. Her bakanlıkla ilgili olması gerekenlere dair, onları içeren bir müzakere metni hazırladık ve koalisyon ortağımız olma ihtimali olan siyasal partilerle bu müzakere metniyle görüşüyoruz. Birinci temel ilkemiz budur.

“Temel ilke, adalet ilkesini sistemin temeline oturtmak”

İkinci temel ilkemiz de artık gerçekten adalet ilkesini bu memleketin sisteminin temeline oturtmaktır. Çünkü ülkemizde maalesef adaletsizlik sistemin temel ilkesi haline geldi. Bu, istihdam konusunda, ihaleler konusunda da karşımıza çıkıyor, geçmişte eşdeğer mal dağıtımı konusunda da karşımıza çıkmıştı. Memleketin uygulamalarının her alanında aslında adaletsizlik sanki temel bir ilkeymiş gibi davranılıyor. Bizim bunun artık ortadan kaldırılması için gerekli zemini yaratmamız lazım. Bu konuda Sayın Genel Başkan’ın defaatle gerek manifestosunda, gerek daha sonraki televizyon açıklamalarında sürekli vurguladığı şey, mesela istihdamda münhalsiz ve sınavsız istihdamı devletin dahil olduğu ve ilintili olduğu hiçbir kurumda kabul etmemektir. Eğer hükümette yer alırsak, bu sadece bize kalan bakanlıklar açısından değil, diğer bakanlıklar açısından da ve diğer kurumlar açısından da geçerli bir temel ilke olacaktır. İhaleler şeffaf olacak, ihalesiz kamu parası kullanılmaması ilkesi temel ilke haline getirilecek. İnsanlarda bir adalet duygusu yaratmamız lazım. Ekonomik olanaklarımız sınırlıdır, dolayısıyla yapabileceğimiz şeyler vardır, yapamayacağımız şeyler vardır. Ama şundan kimsenin kuşku duymaması lazım: Yapabileceğimiz şeyleri adil bir biçimde yapacağız, yapamadığımız şeyleri de adil bir biçimde yapmayacağız. Maliyenin mali olanakları şunlardır, bu olanaklar sınırlıdır ama bu sınırlı olanaklar adil bir biçimde toplumda paylaşılacaktır. Temel mesaj budur.

Özel sektörde sendikalaşma...

Soru: Emek ve sivilleşme konusunda reform konusuna da sürekli vurgu yapılıyor. Yeni hükümetin daha önceki hükümetlerden ne farkı olacak?

Erhürman: Emek açısından baktığımızda memlekette yıllardır tespit edilen bir mesele var. İş güvenliği, işçi sağlığı ciddi risklerle karşı karşıya, özel sektörede çalışanların çalışma saatlerinden tutun da aldıkları ücretlere, sosyal sigortalarının yatırılıp yatırılmamasına kadar ciddi sorunları var. Bunların hepsinin de üzerinde, özel sektörde bir sendikasızlık sorunu var. Aslında bunlar ilk bakışta ayrı ayrı sorunlar gibi görülebilir; yani işçi sağlığı, iş güvenliği sorundur, çalışma saatlerinin 10-12 saate uzaması bir sorundur, özel sektördeki ücret politikası bir sorundur, sosyal sigorta primlerinin asgari ücret üzerinden yatırılması, sendikasızlık başka bir sorundur gibi bunlar eklektik bir şekilde yan yana sıralanabilir. Ama bize göre özel sektörde sendikalaşma aslında bu sorunların her biriyle yakından ilintili olan bir tür şemsiye sorundur. Eğer özel sektörde, özellikle de sektörel bazda sendika söz konusu olursa, o sendika da devletle birlikte denetim süreçlerine katılabilecek, işçilerin şikayetlerini dinleyip, bu şikayetleri gerekli mercilere, makamlara iletebilecek, insanların aldıkları maaşları takip edebilecek, çalışma saatlerini takip edebilecek ve güçlü bir sendikanın denetiminde olduğu bilindiği taktirde işçi sağlığı önlemleri de, iş güvenliği önlemleri de, maaş düzenlemeleri de, çalışma saatlerine ilişkin düzenlemeler de bununla bağlantılı olarak gelişebilecek, daha doğru bir yöne doğru yönlenebilecek. Burada şunu da ilke olarak söylüyoruz: Biz özel sektörde sendikalaşma konusunda teşviği gündeme getirmeyi hep düşündük, geçen hükümet döneminde de, bu dönemde de. Teşviğin birkaç yöntemi var. İlk akla gelen yöntemler şunlar olabilir: Mesela vergilendirme düzeyinde teşvik verilebilir, sosyal sigorta primlerinde teşvik verilebilir, ihalelerde bazı imtiyazlar verilebilir. Bu tür düzenlemelerle sendikalaşmayı özel sektörde teşvik edebileceğimizi düşünüyoruz.

Takvimlendirme...

Soru: Bugüne kadar niye yapılamadı? Engel neydi?

Erhürman: Bu konuda engel olan çok bir şey yoktu. Ama mevcut hükümet iki yıllık çalışma süresi içinde bu konuda girişim yapmaya yeterince hazırlanamadı. “Mevcut hükümet bunu istemedi” diyemem, istendiğini biliyorum, milletvekilleri olarak bizler de istedik, Çalışma Bakanımız da bu konuda girişimler yaptı. Ama belli ki iki yıllık süre içerisinde bu konu bir türlü öncelikler arasına giremedi. O yüzden biz yeni çalışmamızda, yeni müzakere metnimizde takvimlendirme diye bir kavramın sürekli altını çiziyoruz. Biliyorusunuz ki takvimlendirme yoksa, yani yapacaklarınızı belli bir takvime bağlamadıysanız, o zaman yapmak istediğiniz bazı şeyler bir türlü gündemde ön sıralara gelemiyor. Bu defa bunu bir takvime bağlayıp, mesela “8-9 ay içerisinde bu konudaki yasalar çıkarılacaktır” diyeceğiz. Bunu yaptığımız zaman, milletvekilleri de, kamuoyu da hükümeti denetleyebilecek, hükümet de kendini sürekli olarak denetim baskısı altında hissedecektir

‘İlla ki bu partiyle olmalı gibi bir düşünceye sahip değiliz’

Soru: Koalisyon görüşmeleri başladı. Görüşmeler yapılıyor, ilk intiba nasıl?

Erhürman: Koalisyon görüşmelerinde ilk tur görüşmelerde mecliste temsil edilen bizim dışımızdaki üç siyasal partiyle de görüştük. İlk izlenim şu: TDP’nin erken seçim konusunda bir önkoşulu var. Bunu dile getirdiler. “Ancak bir seçim hükümetinde yer alırız” dediler. Oysa bizim genel olarak tespitimiz, art arda gelen seçimlerin, referandumun aslında toplumda genel olarak bir seçim yorgunluğu yarattığıdır. Toplum “artık bir şey yapacaksanız yapın” beklentisi içinde; dolayısıyla icraat bekliyor, gerçek anlamda reform bekliyor. Biz de icraat yapabilecek, gerçek anlamda reform yapabilecek bir hükümetin oluşturulması gerektiğini düşünüyoruz. Bu erken seçimden kaçmakla ilgili bir şey değil. Toplumun talebini fark ettiğimizi, toplumun talebini doğru tespit ettiğimizi, mesajı doğru aldığımızı düşünüyoruz. Toplum bize durmadan seçime gidip de seçim ekonomisi uygulamak, seçim icraatı uygulamak yerine, “kuracaksanız kurun ve iş yapın” diyor, biz böyle algılıyoruz. Dolayısıyla TDP’nin ön koşul olarak seçimi öne sürmesi bizim açımızdan çok tercih edilebilir bir durum değil.

İkinci turda bu sebeple TDP ile görüşmedik. Gerek DP-UG, gerekse UBP bir reform hükümeti kurulması konusunda istekli olduklarını dile getirdiler. Cuma günü yaptığımız görüşmelerde metin üzerinden her iki siyasal parti ile de görüşüp hedeflediğimiz şeyler onların da hedeflediği şeyler midir, onların bunlar dışında hedeflediği ve bizim kabul edebileceğimiz şeyler var mıdır, bütün bunları görüşmeye başladık. Bu görüşmelerde edindiğimiz izlenimleri ve topladığımız verileri hafta sonundan itibaren yetkili organlarımızda değerlendirip, organlarımızdan çıkan kararları hafta başından itibaren uygulamaya başlamayı hedefliyoruz.

Şu anda hükümet ortağı olma konusunda, DP-UG ile ilgili olarak da, UBP ile ilgili olarak da herhangi bir ön yargımız yok. Şu partiyle asla olmaz, illa ki bu partiyle olmalı gibi bir düşünceye sahip değiliz. İlk iki tur görüşmelerde her iki parti ile ilgili olarak edindiğimiz izlenim ve verileri yetkili organlarımızla paylaştıktan sonra yetkili organlarımızın vereceği kararlar doğrultusunda çalışmaya devam edeceğiz.

Bu haber toplam 3781 defa okunmuştur