1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Hepimiz ne kadar Charlie Olabiliriz ki?
Hepimiz ne kadar Charlie Olabiliriz ki?

Hepimiz ne kadar Charlie Olabiliriz ki?

Hepimiz ne kadar Charlie Olabiliriz ki?

A+A-


Sinan Evcan
sinanevcan@gmail.com

Charlie başlangıcı ve sonucu itibariyle bir güvenlik sorunu muydu?  Yoksa bir özgürlük sorunu muydu?  Yoksa başka bir sorun muydu? Charlie’nin öldürülen karikatüristleri Japon olmayı da, Çin olmayı da, Suriye olmayı da, Filistin olmayı da becerebilecek özgürlükte karakterler iken, karikatüristlere veda yürüyüşünde neden en ön sırayı hipokrit ve aynı oranda özgür olmayan  uluslararası sistemin baş aktörleri aldılar?

Öldürülenler korunamadı ve koruma işlevi dünyanın her yerinde olduğu gibi iç işleri bakanlığına ve hükümete bağlı.  Charlie’nin failleri hükümet emriyle ve hükümete bağlı kolluk kuvvetlerinin çabalarıyla bulundu ve yakalandı.

Ancak Charlie belki de hiç de ruhuna uygun olmayan bir şekilde, yani birçok Avrupa hükümetinin başbakanının kolkola kortejin en ön safhasında yer almasıyla anıldı. Her zaman olduğu gibi en zor durumda hükümet başkanlarının atıfta bulunduğu “terör” kavramının meşrulaştırdığı bir hükümet gösterisi haline dönüştürüldü Charlie’nin haklı davası.

O Charlie ki her durumda hükümetleri eleştirir ve ikiyüzlülüklerini yüzlerine vururdu. O Charlie ki Filistin’le dayanışmaktan geri durmazdı. O Charlie ki dogmaları ve tabuları hiç takmazdı. Bu durumda Charlie’nin en ön sıradaki savunucuları, en ön sıraya protokol’un gerektirdiği ve dikte ettiği şekilde yerleştirilen kişiler olmamalıydı. Eğer o yürüyüş bir özgürlük yürüyüşü olsaydı en ön sıraya onlarca devlet başkanı ve onların yüzlerce koruması yerleşmezdi ve yerleşemezdi.

Aslında arkada yürüyenlere de haksızlık yapıldı, Charlie’ye de haksızlık yapıldı. Kuralları uygulayanlar ve kuralları çiğneyenler arasındaki hesaplaşmaya, devlet ve terör arasındaki hesaplaşmaya. Gilles Deleuze’ün deyimiyle “İki nihilizmin birleştirilemez sentezi”nin hesaplaşmasına Charlie Hebdo ve gerçek özgürlüğe inandıkları için yürüyenler kurban gittiler.

Dünyanın bir devlet ikliminde dogmalaştırılan ve yozlaştırılan İslam dini, bir başka devlet ikliminde dogmalaştırılan, yozlaştırılan,  anlamından kaybettirilen ve liberal küresel kapitalizmle neredeyse aynı anlama getirtilen Demokrasi, elbette ki ana akım militanlarını oluşturacaktı ve bu her iki dogma da birbirlerine “Biz haklılar ve siz haksızlar” şeklinde saldıracaklardı. Bu espri anlayışından yoksun iki inatçı kültüre Charlie Hebdo aslında “Biraz gevşeyin ve anlamları ve içerikleri dogmalardan bağımsızca keşfedin” uyarısı yapmaya çalışıyordu.  Uyarı yapılanların her ikisinin de mesaj algılama kabiliyeti inatçı bir şekilde düşük olduğu için bir tanesi Charlie’nin kanını akıttı, bir diğeri ise onun kanından beslendi. Olan Charlie’ye oldu. Bu durumda hepimiz Charlie olamayız. Bu bir gerçek.

Belki de bu aşamada anlatmaya çalıştığımız “İki Nihilizmin birleştirilemez Sentezi” fikrini en iyi özetleyen konuşmaya yer vermek gerekiyor. Hrant Dink öldürüldüğünde eşi Rakel Dink’in onun anısına yapılan yürüyüşten önce yaptığı konuşma her şeyi çok net özetliyor. Hem de kocaman devlet büyüklerinin ezberlenmiş konuşmalarından çok daha fazla:

“Yaşı kaç olursa olsun; 17 veya 27, katil kim olursa olsun, bir zamanlar bebek olduklarını biliyorum. Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılmaz kardeşlerim…
Kardeşlerim, 
Onun doğruluğa olan sevgisi, şeffaflığa olan sevgisi, dostuna olan sevgisi onu buraya getirdi. Korkuya meydan okuyan sevgisi onu büyüttü. Diyorlar ki “O büyük bir adamdı.” Size sorarım: “O büyük mü doğdu?” Hayır! O da bizim gibi doğdu. O gökten değildi, o da topraktandı. Bizim gibi çürüyen bir beden! Fakat yaşayan ruhu, yaptığı iş, kullandığı üslup gözlerindeki, yüreğindeki sevgi onu büyük yaptı. İnsan kendiliğinden büyük olmaz. İnsanı, yaptıkları büyük yapar… Evet, o büyük oldu, çünkü büyük düşündü, büyük söyledi. Bugün buraya gelerek hepiniz büyük düşündünüz. Sessizce büyük konuştunuz, siz de büyüksünüz. Bu günle kalmayın bu kadarla yetinmeyin.
O, bugün Türkiye’de milat yaptı sizler de mührü oldunuz. Onunla manşetler, onunla konuşmalar, yasaklar değişti. Onun için dokunulmazlar veya tabular yoktu. Kelamda dediği gibi yüreğinden taştı. Büyük bir bedel ödedi. Bedellerin ödendiği gelecekler Hrantları severek Hrantlara inanarak olur, nefretle, hakaretle, kanı kandan üstün tutarak olmaz. Bu yükseliş karşındakini kendin gibi görerek kendin gibi sayarak, kendin sayarak olur.” (Rakel Dink)

Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamak belki de bu konuşmanın en önemli kısmı ve her öldürülen özgürlük savaşçısından sonra “terörü lanetliyoruz” kelimesinden çok daha fazla şey anlatıyor dünyaya.

Devletin İdeolojik Aygıtları (Althusser) ve Terörün İdeplojik Aygıtları... Bunların ikisi de birbiriyle iç içe geçmiş aygıtlar. Bu ikisi sırasıyla İyilik ve Salt Özgürlik isteselerdi dünya aslında çok yaşanası bir yer olurdu;  ancak bu aygıtlar genellikle tepkisellik,  “öteki” yaratmak ve düşman belirlemek üzerine kurgulandıkları için algı eşikleri de ancak kendi nihilizmlerinin aynadaki yansımasını “Şüpheli Öteki”  şekliyle kavrıyor ve onu yok etmek üzerine şartlanıyorlar.

  Kısacası bir nihilizmin kendi semptomu olan bir diğer nihilizmi zaten iyileştirme şansı yok çünkü aslında o kendisinden bir parça ve onun doğal bir uzantısı.

“Terör” kelimesinin tarihte ilk kez Devlet tarafından kullanılmasına belki de şaşırmamak gerekiyor. Fransız Devriminin liderlerinden Maximilen Robespierre: “Ne terör, ne erdem isteyenlerden ne beklenir?” dediğinde aslında terörü erdemli, pozitif ve özgürlükçü bir statüye yerleştirmişti.

Yıllar geçti ve terör kendi anası olan devletten koptu ama hücresiyle, kanıyla ve canıyla koptu. Yani devletin bir semptomu ve onun bir parçası olmaktan aslında hiç kopamadı.

İşte bu yüzden de hepimiz Charlie olamayız, hepimiz Hrant olamayız, her yer Soma olamaz, Çıkarcı devlet mantığı (kurumsallaşmış bazı özgürlüklere sahip ülkelerin devletleri de dahil), onun aktörleri ve bu nihilizmin içinden tepkisellik ve şiddetle endoktrine edilmiş “terör şüphelileri” Charlie’nin veya Hrant’ın iktidar kaygısının ötesinde anlatmaya çalışıklarıyla arkadaşlık edemezler, ellerini o kadar kolay temiz tutamazlar.

Bu haber toplam 1590 defa okunmuştur
Gaile 301. Sayısı

Gaile 301. Sayısı