1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Çünkü Feysbukun Merkezi Sarayönünden Geçer Be Canıııııım
Çünkü Feysbukun Merkezi Sarayönünden Geçer Be Canıııııım

Çünkü Feysbukun Merkezi Sarayönünden Geçer Be Canıııııım

Çünkü Feysbukun Merkezi Sarayönünden Geçer Be Canıııııım

A+A-

 

Çağrı Yalkın
Email : cagri.yalkin@khas.edu.tr


Sosyal medyayla ilişkim çok erken başladı, dolayısıyla uzun süredir özellikle facebook’ta Kıbrıslı(türk) olma hallerini gözlemleyip biriktirdiğimi farkettim. Kafamda uzun süre birtakım sosyal bilimci kelimeleri uçuştu: post-koloniyel, zevk, sınıf, farklılık, kültürel sermaye, sosyal sermaye, tüketim biçimi ve düzeni, narsisizm, tüketim kültürü, falan filan.

Bugün bu konuda iki satır yazmak için oturduğumda bütün bu kelimeleri tek bir facebook yorumu ile özetleyebileceğimi keşfettim:  “çok güzel çıkmışsın cnm xx”.

Çok Güzel Çıkmışsın Cnm xx
“Çok güzel çıkmışsın canım” çünkü İngiliz sömürgesi olmaktan Türkiye sömürgesi olmaya geçişimizi, bunun tüketim pratiklerimize yansımasını, dolayısıyla günlük hayat reflekslerimiz arasına girmesini en güzel bu cümle anlatıyor.Bu cümle aslında hala hem çok İngiliz hem çok Türk. Çok İngiliz çünkü kabul edelim İngiliz sömürgesi olmanınTürkiye sömürgesi olmaya kıyasla bize sağladığını düşündüğümüz küçük faydalar ve lüksler var: İngilizce bilmek, Cadbury’i tanımak, Ercan’dan yol bağladım Stanstead’e metoduyla yıllarca Türkiye tüketim pratiklerinde elli sene geriden gelirken tüketimi İngiliz kodlarında yaşamak, Türkiye’ye “düşünebilin yani Türklerde neskafe bile yoğudu o zaman, gelip Kıprısdan alıllardı” diye üstten bakabilmek, öpücük işaretinde tercihi“xx” yönünde kulllanmak, vs.  Neyse bu cümle bir yandan da çok Türk.  Bikere Türkçe yazılmış ve internet dilindeTürkçe kısaltma tercih edilmiş. İki sömürgeci arasındaki geçişimizi veya geçişemeyişimizi, bazen kimseye itiraf edemesek de “madem illa biri olacak başımızda bari İngiliz olaydı”diye hayıflanışımızı, bir yandan Türkiye’ye küçük ve gizli suçlu sevgiler beslememizi, hapsedildiğimiz 3,355 kilometrekare toprak içinde küreseli yaşamak için açtığımız feysbuk penceresinde de yine iki sömürgeci üstünden tanımlandığımızı anlatan anahtar cümle işte… Çok güzel çıkmışsın cnm xx.

Bu cümlede sadece bir türlü post koloniyel olamayışımız değil, yüklenen sürüsürü seyahat, günlük yaşam, düğün, cenaze, kutlama fotoğrafına cevap çerçevesinde zuhur eden, ne yapılsa ne edilse de çatlaklardan sızan sınıf ayırımlarımız gizli hala. İki üç köklü aile ve bol bol toprağı olan insanlar dışında, toplumun çoğunluğunun bir nevi ganimet veya örtülü kapaklı ödenek veya rüşvetle zengin olduğunu düşünürsek, işler epey ilginç hale geliyor.Peki, yeni zengin bu millet, kültürel ve sosyal sermayesini nasıl ortaya koyuyor?Ekonomik sermayesini kültürel sermaye için harcıyor mu? Şöyle bir bakın facebook sayfanızda akan fotoğraflara, durum paylaşımlarına… Pek rafine zevklerle yoğrulmamış, hepsi aynı tornadan gibi çıkan doğumgünü fotoğraflarını düşünün, fark nerede?Dev Minnie Mouse ve Batman pastalarını, şeker renklerinden oluşan milyonlarca cupcake fotoğrafını filan düşünün…Düğün fotoğrafçınız kim? Düğün öncesi ayakkabının altına isim yazarken fotoğraf paylaşmayan arkadaşınızın sayısı bir elinizin parmaklarını geçiyor mu?Oturup hepimiz her gün Dostoyevsky okuyalım, Maria Callas dinleyelim, ve rafine olmak için tüketilecek ne varsa o klişeyi gerçekleştirelim diye bir derdim yok, merak ettiğim adeta gökten inen bu servetin nasıl tüketiciler yarattığı. Ki aslında bu servetin havadan düşmediğini, başkalarının asla göremeyeceği evleri, tarlaları, çocukluk albümleri, anneannelerinin yüzükleri, vs. olduğunu biliyoruz o ganimetlerin.

Konuyu toparlayayım: rahmetli sosyolog Bourdieu’nün dediği gibi, farklılıklar tüketimle yaratılıyor bizim toplumumuzda da. Sadece, bizim hapsedilmiş ve küçük toplumumuza has bir tuhaflık olarak, tüketim biçimi, neyin hangi sıra ile ve nasıl tüketileceği, adeta bir virüs gibi hızla yayılıyor, facebook’ta birbiriyle yarıştırılıyor, ve ertesi gün bir sonraki tüketim mizansenine, bir sonraki “Barcelona 2010”, “Prensesimizin 5. Doğumgünüüüüü”, “My New Car” isimli fotoğraf albümlerine dönüşüyor.  Tüketim arkadaşlarımız bunları“laykederek” bizi onaylıyor, “çokgüzelçıkmışsıncnm xx” diyerek doğru seçimi yaptığımıza olan inancımızı pekiştiriyor.Deryaların gittiği tatilin fotoğraflarını beğenirken, neredeyse aynı fotoğraf albümünden üç ay sonra bizim de paylaşacak olmamız detayı atlanıyor, zira o sırada yağsız latte’mizi içiyoruz. Toplum olarak izolasyonumuzdan kurtulmak için, yerelde farklı biçimlerde gelişebilse de çok eski bir küresel ilaca sığınıyoruz işte: tüketim. Bu ilaca sığınırken arkadaşlarımızın ilacımızı aldığımızı gördüğünden emin oluyor, küresel tüketici kimliğimizle onaylanarak huzur buluyoruz.

Not: yukarıda bahsedilen tüketim kodları değil kendilerince alternatif tüketim düzeni ve biçiminde yaşayan arkadaşlarım da bu eleştiriden muaf değil. Zira, “Barcelonaaaa” ve “Kelebekler Vadisiiiii” fotoğraf  albümleri arasında bir fark göremiyorum dostlar. Sistem, bize alternatifmişiz duygusunu yaşatıp, kendi mega-pratiklerini devam ettiriyor.

Bu haber toplam 1646 defa okunmuştur
Gaile 281. Sayısı

Gaile 281. Sayısı