1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Yücel Yazgın: “Su yaşamın özüdür”
Yücel Yazgın: “Su yaşamın özüdür”

Yücel Yazgın: “Su yaşamın özüdür”

Uydu görüntülerindeki Kıbrıs göletlerinden yola çıkan sanatçı Yücel Yazgın, uzun çalışmalar ve büyük emekler sonucunda SuAda isimli kişisel sergisini sanatseverlerle buluşturdu.

A+A-

Uydu görüntülerindeki Kıbrıs göletlerinden yola çıkan sanatçı Yücel Yazgın, uzun çalışmalar ve büyük emekler sonucunda SuAda isimli kişisel sergisini sanatseverlerle buluşturdu. İsmet Vehit Güney sergi salonunda 18 Ekim’e kadar devam edecek sergi, sanatçının yirmi dört linol baskı tekniği ile yapılan eserinden oluşmakta. Hayli meşakkatli, uzun zamana yayılan, çalışmanın eseri olan bu resimler özgün olması yanında, tarihe ışık tutar nitelikte bellek çalışmaları olarak da anılabilir.    SuAda sergisinden yola çıkarak Yücel Yazgın’ı daha yakından tanımaya ve baskı resim tekniğini daha iyi anlamaya çalışıyorum.

 

“İlkokulu Maguna’da okudum, o yıllarda eğitim tam gündü”

Henüz çocuk yaşta resim yapmaya ilgi duymaya başladığını anlatan  Yücel Yazgın, ressam olmasında ilkokulda aldığı eğitimin büyük etkisi olduğunu söylüyor.  

“İlkokula başladığım yıllarda eğitim haftaiçi tam gün, cumaertesileri ise öğlene kadardı. Perşembe öğleden sonralarını ise tamamen resim yaparak geçirirdik. Ben güneyde kalan köylerimizden birinde Magunda’da dünyaya geldim. İlkokulu orada okudum. Resim adına kullanılan tüm materyaller de, şu anda çağdaş dünyanın önerdiği materyallerdir. Sanırım her hafta beş saate yakın aldığımız resim eğitimleri bende bu ilgiyi yarattı. Öğretmenimin de katkısı büyüktür. Daha sonra ortaokul için Poli’ye geldiğimde resme olan ilgim devam etti. Orada da öğretmenim herkesin çok iyi bildiği Ali Atakan’dı. O yıllarda yaptığım bir kara kalem çalışmayı çok beğenmesi beni resme daha da yaklaştırdı. Ardından Kurtuluş Lisesi’nde devam eden eğitim hayatımda resim öğretmenim yine çok bilinen ressamlarımızdan Emin Çizenel olmuştu. Ondan aldığım dersler sonucunda, artık üniversite eğitimim de gündeme geldiğinde, akademik olarak notlarım çok iyi olmasına rağmen, resim eğitimi almaya karar verdim. Böylece Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim Öğretmenliği  Bölümü’nü kazandım ve tamamladım.”

1-23-of-42.jpg

1984 yılında ilk kişisel sergisini açan sanatçının, uzun zaman farklı okullarda öğretmenlik, Kültür Dairesi’nde ise güzel sanatlar görevlisi olarak çalıştığını öğreniyorum.  Emekli olduktan sonra da sanattan ve akademik hayattan hiç kopmadığını görüyorum.

“2000 yılında Atatürk Öğretmen Akademisi’ne öğretim görevlisi olarak atandım. Bu süreçte yüksek lisans ve doktoramı Yakın Doğu Üniversitesi’nde tamamlayarak 2016 yılında Atatürk Öğretmen Akademisi’nden emekli oldum. Daha sonra Yakın Doğu Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Plastik Sanatlar Bölümünde bölüm başkanı olarak çalışmaya başladım. Sanatsal ve akademik çalışmalarımı bir arada sürdürmeye devam ediyorum.”

 

“Yoğun olarak baskı tekniklerini çalıştığımı söyleyebilirim”

SuAda sergisi aslında sanatçının altıncı kişisel sergisi. Eserlerinde her zaman baskı resim tekniğini kullanmadığını farklı tekniklerde de eserler ürettiğini söyleyen sanatçı, öyle sanıyorum ki bu teknikle öne çıkıyor, başka ressamlardan ayrılıyor.  

1-2-of-42.jpg

“Zaman zaman tual çalışmalarım oldu. Linol ve ağaç baskılarım var. Yoğun olarak baskı teknikleri üzerinde çalıştığımı söyleyebilirim. Son dönemde ise linol baskı tekniğine yöneldim. Altyapım usta çırak ilişkisi ve el becerisi ile ilgili. Gazi Üniversitesi’nde okuduğum dönemde ağaç işleri atölyesi, metal işleri atölyesi, kazımalar, oymalar beceri geliştirme yönünde eğitimler aldım. Tabii çocukluktan gelen bir aktarım da var diye düşünüyorum. Çocukluktan itibaren orak, çapa, traktörler, derken ve tüm bunları yaparken sanırım elim alet kullanmaya da aşina oldu. Linol baskı tekniğindeki araç, gereç kullanımına yatkınlığım öne çıkınca, bu tekniği kendime daha yakın buldum, geliştirmeye karar verdim. Kazıma araçlarımı bile kendim yaptım.”

 

“Baskı ressamlarının sayısı azdır”

Linol baskı tekniği aslında çok uzun, meşakkatli, emek isteyen bir teknik olduğunu anlıyorum. Belki ki de bu nedenle karşımıza çokça çıkan bir resim tekniği değildir diye düşünüyorum.

“Herhangi bir resmi linol baskı ile yaparken önce kağıt üzerinde çalışıyorum. Daha sonra bunu tersten kazıyacağım linolyum denilen kalın muşambaya aktarıyorum. Bunu tabii tersten aktarmış oluyorum. Bu resmi onun üzerinden kazıyıp tekrar basınca çizim ilk haline, düz haline geri dönmüş oluyor. Düz, ters, düz ilişkisi… Teknik bu şekilde çalışıyor. Çizim ve aktarma bir emek gerektiriyor ama esas zor olan ise kazıma oluyor. Çok uzun zaman alıyor. Baskı tekniklerinde ben gelenekselci olduğum için mürekkep olarak yeni nesil baskı boyalarını da kullanmıyorum. Bu yeni boyaların tam olarak ömrünün ne olacağı belli değil, ayrıca kurumamalarıyla ilgili sorunlar da var. Benim bir metreye üç metre büyük baskılarım var. Onları yeni nesil boya ile yaptığımda fark ettim ki erken kuruma başlıyor ve en son baskıya geçince, net baskı almakta sıkıntı yaratıyor. Oysa ben matbaa mürekkebi kullanıyorum. Matbaa mürekkebi ile çalışmak kirli, zorlu iştir. Biraz da bu nedenle baskı ressamlarının sayısı azdır. Boya ezilir, matbaa merdaneleri ile boyalar camda kazılır. Tüm bunlar güç ister, emek ister, sabır ister… Her resmin kazınması bir ay gibi bir zaman alabiliyor.”  

1-41-of-42.jpg

“Bu resimler tarihe bir not düşmedir”

Tabii bu baskı tekniği sanatçıya farklı deneyimler sunarken, görsel olarak da ortaya hayli etkileyici, şaşırtıcı eserler çıkmasına olanak sağlıyor. Kıbrıs’ ta yer alan göletlerin uydu görüntülerinden yola çıkarak yapılan bu resimlerde ayrıca göletlere yakın yerlerde bulunan kültürel miras unsurlarına da  yer veriliyor. Sanatçı bizimle sadece Kıbrıs göletlerini değil, bir dönem içindeki coğrafyanın resimlerine yansımasını da paylaşıyor.

“Su yaşamın özüdür, küresel ısınma ile su kaynaklarımızın tükeniyor olmasına dikkat çekmek istedim. Bunun yanında tarihe not düşmek de amaçlarım arasındaydı. Resimlerde var olan göletler bir seri şeklinde. Bu resimlerdeki baskı tekniklerinde kapalı alan olarak adlandırılan ana lekelerin her biri, göletlerin uydudan görüntüsünü oluşturuyor. Küresel ısınma ve dünyaya verdiğimiz zarar böyle giderse bir süre sonra göletlerimiz formlarını kaybedecekler. Bu resimler korunarak bu göletlerin varlığı hatırlanabilir. Tabii bu göletlere ayrıca etraflarında bulunan kültürel varlıklar da eşlik ediyor. Büyük olasılıkla onlar da zaman içinde yok edilecek. Bu resimler aslında tarihe bir not düşmedir. Resimlerin ilk on tanesi Yakın Doğu Üniversitesi bünyesinde bulunan Kıbrıs Modern Sanat Müzesi koleksiyonuna girdi. En azından orada korunacağına olan inancım tamdır. ”

1-37-of-42.jpg

Bu haber toplam 1557 defa okunmuştur