
Resim, Fotoğraf, Yapay Zeka: Sanatın Teknolojiyle İlgili Pek Değişmeyen Kaygıları
Fotoğrafın icat edildiği zaman resim sanatına yaşattığı kaygıları, fotoğraf sanatının kendisi yaşamaya başladı
Dilek Kadıoğlu
[email protected]
Yakın zamanda yapay zeka ile üretilen görsellerin sanatsal değeri üzerine yaptığım bir konuşmada, dinleyicilerim arasında yapay zekanın fotoğraf sanatı gibi bir ruhu olan işler üretemeyeceğini söyleyenler oldu. Günümüzde fotoğraf saygın bir sanat nesnesidir ve fotoğraf sanatını seven, kıymetini bilen, fotoğraflardan sanatsal bir keyif alan insanlar, görünürde fotoğraf olan ama yapay zeka tarafından üretildiği bilinen görsellere bir değer atamaktan imtina ederler. Fotoğrafın bir sanat nesnesi olduğu, fotoğrafçıların birer sanatçı oldukları günümüzde tartışmaya açık bir konu değildir. Ama fotoğraf bu statüyü zaman içinde elde etmiştir ve ilk ortaya çıktığında aldığı tepkiler pek de coşkulu tepkiler olmamıştır.
On dokuzuncu yüzyılda fotoğraf icat edildiğinde, bu yeni görsel üretme yönteminin sanatsal değeriyle ilgili tartışmalar başladı. Aslında kamera obscura gibi araçlar uzun zamandır biliniyordu ve resim yapmanın yardımcılarından biri olarak kullanılıyordu. Kamera obscura, dış dünyaya açılan bir deliği olan karanlık bir ortamdır. Dışarının ışığı, bu delikten içeri girer ve karanlık ortamın içindeki bir zemine, dışarıdaki nesnelerin görüntüsünü yansıtır. Kamera obscuranın bilinmesine rağmen, günümüzdeki fotoğrafların ilk örnekleri üretilmeye başladığında, konuyla ilgili birçok kaygı ve yanıtlanması gereken sorular doğdu.
Günümüzdeki basılı fotoğrafların benzerlerini üretme çabaları 1820’lerde başladı. Bir Fransız mucit olan N. Niepce, güneş ışığı ve bazı kimyasallar kullanarak taş baskı kalıplarındaki görüntüleri, taş veya cam gibi yüzeylere geçirmeyi başardı. Buna yakın zamanda, L.J.M. Daguerre isimli bir tiyatro ressamı da benzer deneyler yapmaya başladı. Daguerre, tiyatro sahnelerini resmederken kamera obscura kullanıyordu ve daha hızlı görsel üreten bir tekniğe ihtiyaç duydu. Niepce’in amacı seri üretim yapmaktı ama tekniğinin pozlama süresi çok uzundu – 8 saat kadar sürüyordu. Daguerre ise bu süreyi 30 dakikaya düşürmeyi başardı. Niepce ve Daguerre birlikte araştırma yapmaya başladılar ama tarihe fotoğrafın icadı olarak geçecek yıl gelmeden önce Niepce hayatını kaybetti. Daguerre, 1837 yılında, kendi tekniğini geliştirmiş ve iyi denebilecek fotoğraflar üretebilecek düzeye ulaşmıştı. 1839 yılında, Niepce’in oğlu ve Daguerre, icatlarını Fransız hükümetine sattılar. Tıpkı Niepce ve Daguerre’den önce fotoğraf ile ilgili çalışmalar olduğu gibi, bu ikisiyle yakın zamanda araştırma yapan insanlar da vardı. Bunlardan biri İngiltere’de bulunan W.H.F. Talbot’tı. Daguerre’in icadından haberi olunca, o da bir an önce kendi çalışmalarını yayımladı. Daguerre ve Talbot, fotoğraf tarihine kendi adlarıyla bilinen fotoğraf teknikleri kazandırdılar ve uzunca bir süre bu ikisinin ismi birer teknik adı olmaya devam etti. Çalışmalarını yayımladıkları 1839 yılı ise, fotoğrafın icat edildiği yıl olarak kabul edildi.
Daguerre ve Talbot ile birlikte, fotoğraf toplumsal düzeyde bilinen bir konu haline geldi. Elbette, ilk zamanlarda sanatçılar, bilim insanları, eleştirmenler gibi toplumun daha elit üyelerini meşgul etti ama zamanla daha genel bir düzeyde toplumu etkiledi. Önceleri çeşitli ülkelerdeki tarihi yerlerin fotoğrafları kartpostal olarak satılmaya başladı ve böylece yeni bir ticari nesne ortaya çıkmış oldu. İlk zamanlarda, pozlama süresinin uzunluğundan dolayı hareketli nesnelerin fotoğrafları çekilemiyordu ve portre fotoğrafçılığı henüz mümkün değildi. Ancak fotoğraf teknikleri geliştirildikçe, portre fotoğrafçılığı yaygın bir iş koluna dönüştü.
Sanat dünyasında fotoğrafla ilgili bir karasızlık vardı. Kimi sanatçılar, fotoğrafın icadının resim sanatını öldürdüğünü düşündü. Başkaları, tembel veya vasat ressamların fotoğrafçıya dönüşeceğini ileri sürdü. Fotoğrafın, sanat ve bilime hizmet edeceği gibi olumlu bir bakış açısının yanında, fotoğrafın her şeyi kopyaladığını ama hiçbir şeyi açıklamadığımı ve ruhsuz bir iş olduğunu düşünmeyi tercih edenler de vardı. En ilginç karasızlık ise bir fotoğrafın ne olduğuyla ilgiliydi. Bir sanat nesnesi miydi, yoksa bir belge mi? Bu tartışmalar zamanla unutuldu. Sanat galerilerinin resimlerin yanında fotoğraflar sergilemeleri, sanat çevrelerinin fotoğrafa ilgi duymaya başlaması, zamanla insanların sanatsal çabalarını fotoğraf aracılığıyla aktarmakta bir sakınca görmemeye başlamaları, fotoğrafın sanatsal statüsünü sorgulama eğilimini ortadan kaldırdı. Ve hepimizin farkında olduğu gibi, fotoğraf resmi öldürmedi; resim sanatını yok etmedi. Bazı durumlarda resim sanatının değişmesine sebep oldu ve hatta gelişme denebilecek olayların ortaya çıkmasını dahi sağladı.
Fotoğraf tarihine baktığımızda, fotoğrafın kabaca bazı bilimsel meraklar ve ihtiyaçların sonucunda icat edildiği sonucuna varabiliriz. Peki, yapay zekaya fotoğraf gibi görünen görseller ürettirmek de bir ihtiyacın sonucu muydu? Bu soruyu da olumlu yanıtlayabiliriz. Yapay zeka çalışmalarının en erken dönemlerinden beri, “örüntü tanıma” yani görselleri öğrenme, zekanın bileşenlerinden biri olarak kabul edilmiştir. Yapay zekanın görsellerle başa çıkıp çıkamayacağı bir merak ve araştırma alanı olmuştur. Yakın zamandaki yapay zeka ve görsellerle ilgili çalışmalar artık hepimizin aşina olduğu ChatGPT veya buna bağlı olarak DALL-E gibi sistemlerin ortaya çıkmasını sağlayan teknolojik gelişmelerden önce gelir. Yapay zeka sistemlerinin görselleri tanıma ve yeniden üretmesiyle ilgili başarılı çalışmalar 2015 ve 2016 yıllarına dayanır. Şimdi ise bu iş çok daha gelişmiş bir seviyede, istediklerimizi sözcüklerle ifade ettiğimiz ve insanların çektikleri fotoğraflar ve yaptıkları resimlerden ayırt edilmesi oldukça zor sonuçlar aldığımız seviyededir. Ve bu gelişme, elbette ki beraberinde bazı kaygılar getirmiştir.
2020’li yıllara geldiğimizde fotoğrafın icat edildiği zaman resim sanatına yaşattığı kaygıları, fotoğraf sanatının kendisi yaşamaya başladı. Günümüzde fotoğrafın karşısında yapay zeka diye bir rakip var. Ve eğer yapay zekanın ürettiği görsellerle fotoğrafları karşılaştırmaya kalkarsanız, fotoğrafa değer veren insanları kolayca kızdırabilirsiniz. Yapay zekanın fotoğraf dünyasında yarattığı kaygıların sonucunda bazı fotoğraf sanatçıları çok keyifli ve önemli bulduğum çıkışlar yaptılar. Bu sanatçıların biri Boris Eldagsen, diğeri Miles Astray’dir.
Boris Eldagsen, 2023 Sony Dünya Fotoğraf Yarışmasını, Yaratıcı Kategoride kazanan fotoğrafçıdır. Yarışmayı kazanmasını sağlayan fotoğrafın adı Pseudomnesia: The Electrician’dır. Bahsi geçen yarışma, uluslararası bir yarışmadır; uluslararası fotoğraf komünitesinin dahil olduğu bir etkinliktir. Dolayısıyla, Eldagsen prestijli bir ödül kazanmıştır. Tek sıkıntı, bu eserin, Eldagsen’e göre aslında bir fotoğraf olmamasıdır. Ödülü kazandığını öğrendiğinde, eserinin yapay zekadan çokça yardım alarak üretildiğini açıklar. Uluslararası fotoğraf komünitesi, Pseudomnesia: The Electrician’ın bir insanın bir fotoğraf makinesi ile çektiği bir fotoğraf olmadığını anlamamak gibi bir skandala imza atmıştır. Bu çok vahim bir durumdur. Ama Eldagsen bunun bir uyarı olduğunu, fotoğraf yarışmalarında yapay zeka kullanılan işler için ayrı kategoriler düzenlenmesi gerektiğini, aksi takdirde yapay zekanın fotoğraf sanatını öldüreceğini açıklar.
Pseudomnesia: The Electrician, Boris Eldagsen (https://www.eldagsen.com/pseudomnesia/)
Bir sonraki sene, Miles Astray adlı bir fotoğrafçı, 1839 Fotoğraf Ödülleri yarışmasında hem halk oyu hem de jürinin seçimiyle, Yapay Zeka Kategorisinin birincisi olur. Bu sefer yarışmanın ayrı bir yapay zeka kategorisi vardır. Astray’in bu kategoride birinciliği elde etmesini sağlayan fotoğrafının çok hoş bir adı vardır: FLAMINGONE. Her şey yolunda gidiyor ve fotoğraf yarışmaları artık fotoğrafçıları yapay zeka ile yarışmak zorunda bırakmıyor gibi görünürken, işin hiç de böyle olmadığı anlaşılır. Çünkü Astray’in Yapay Zeka Kategorisine kabul ettirip bir de üstüne ödül alan eseri aslında fotoğraf makinesiyle çektiği bir fotoğraftır. Astray amacını yapay zekanın fotoğrafçıları gölgede bırakmasını tersine çevirmek olarak açıklar ve bu başarısını doğanın yapay zeka karşısındaki bir zaferi olarak görür.
FLAMINGONE, Miles Astray (https://www.milesastray.com/news/july-2024)
Yıllar önce resim dünyasını kaygılandıran ve doğal olmayan bir teknoloji olarak ortaya çıkan fotoğraf, bu sefer kendini doğal olan olarak görüp teknolojiyle savaşa girmiştir. Şimdi bu hikayeden “nasıl ki fotoğraf resmi öldürmediyse, yapay zeka da fotoğrafı öldürmeyecek veya öldüremeyecek” gibi rahatlatıcı bir sonuca varmamı bekleyebilirsiniz. Bu elbette mümkündür. Ama bunun aksine, gelecekte bir gün fotoğraf sanatı “kaybolan meslekler” listelerine girebilir ve “ustalar çırak bulamıyor” haberlerine konu olabilir. Belki gelecekte bir gün “son fotoğrafçı öldü” diye bir haber gören insanlar, “fotoğraf ne demek acaba?” diye düşünebilirler. Ama bu ihtimallerle ilgili kaygılanmak olacak olanlara engel olamaz. Başka bir ihtimal ise, gelecekte bir gün 1960’larda veya 1970’lerde çekilmiş fotoğraflara bakıp insanların yapay zeka olmadan fotoğraf üretebilmelerine şaşırmamız ve bu kadar güzel şeyler üretebilmiş olmalarına hayran olmamızdır. Benim aklıma en çok bu ihtimal yatıyor. Teknoloji birçok alanda insanların işlerini ellerinden alabildildiği gibi sanatı da dönüştürüp değiştirebilir ama değerinden bir şey eksiltmez.
Kaynaklar
N. Rosenblum. 1997. A World History of Photography, 3. Baskı. (s. 208-243).
M. Astray. Tarihsiz. “Reclaiming the brAIn: How my real photo FLAMINGONE won an AI award.”(https://www.milesastray.com/news/newsflash-reclaiming-thebrain?srsltid=AfmBOop41S07JfhoPuDf9ZnD4Xtae-QCEt_fRikAxPho7eid7UJYDrJ3)
B. Eldagsen. 14 Mart, 2023. “My statement when the selection of my image was announced by the SWPA”. (https://www.eldagsen.com/sony-world-photography-awards-2023/)


















