1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. 'Toplumun yarısından fazlası mecliste temsil edilmiyor, bu normal değil'
Toplumun yarısından fazlası mecliste temsil edilmiyor, bu normal değil

'Toplumun yarısından fazlası mecliste temsil edilmiyor, bu normal değil'

FAZİLET ÖZDENEFE KÜRŞAT: “Toplumun yarısından fazlası mecliste temsil edilmiyor, bu normal değil” Fazilet Özdenefe Kürşat, 1980 doğumlu… Warwick Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmasının ardından, 2002’den beri

A+A-

FAZİLET ÖZDENEFE KÜRŞAT:

“Toplumun yarısından fazlası mecliste temsil edilmiyor, bu normal değil”

 

Fazilet Özdenefe Kürşat, 1980 doğumlu… Warwick Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmasının ardından, 2002’den beri kendi hukuk bürosunda mesleğini yapıyor. 2003 Annan Planı döneminde kurulan komitelerde çalışmış. Çeşitli eğitim programlarına katılmış, farklı sivil toplum örgütlerinde çalışmış. Üniversite öncesinde de CTP gençlik örgütünde görev yapan Kürşat, CTP Kadın Örgütü MYK üyeliği ve Dışilişkiler Sekreterliği yanında, partinin Dışilişkiler Komitesinin de üyeliğini yürütüyor. Fazilet Özdenefe Kürşat, 2011’den beri de CTP parti meclisi üyesi.

 

·        “Şu anda tıkanmış bir sistemin içindeyiz. Siyasi kültürümüzü revize etmeliyiz. Meclisi değiştirmek lazım, erken seçim bir zarurettir.”

·        “Toplum olarak biz de kendi kendimizi eğitip bu feodal ilişkilerden kendimizi ve geleceğimizi kurtarmamız lazım. Seçmen olarak sandığa gittiğimizde bu komşumdur, ya da bizim mahallelidir düşüncesiyle oy vermeyeceğiz. Siyasiler de bu şekilde oy vermeyeceğimizi bilip, öyle aday belirleyecek. Birçok kesim siyasetin dibe vurduğunu anladı. Siyasetin kendi kendini düzelteceğine inanıyorum.” 

·        “Kendi kendimizi idare etme iradesini ortaya koyduğumuz anda çok daha iyi günler göreceğiz.”

·        “Kadının siyaset yapamaması yetersizliğinden ya da klişe deyimiyle kadının kadını çekememesinden  kaynaklanmıyor. Seçim sistemi, toplumsal olarak içselleştirdiğimiz düşüncelerimiz ve siyasi partilerinde de kadını oy toplamaya yönelik olarak görmesi bizi bu noktaya getirdi. Şu anda uygulanan %30 kota da yeterli değil, çünkü bu mücadelenin siyasetin geneline yayılması lazım. İlerici ve modern olduğunu söyleyen erkeklerin de kadınlardan önce hassasiyet göstermesi lazım.”

 

Öncelikle siyasete dair gelecek hedeflerini soruyorum, Fazilet Özdenefe Kürşat’a;

Uzun yıllardır siyasetin içinde aktif çalışan bir kişi olarak geleceğe dair somut hedefler koymadığına vurgu yapan Fazilet Özdenefe Kürşat, “şu anda kendimi siyaset yapıyor diye görüyorum. İleriki yıllarda da görevim daha farklı da olabilir, aynı da kalabilir. Bununla ilgili şu anda bir hedefim yok ama hayatım boyunca siyaset yapmayı istiyorum” diyor. Ancak siyaset kadar mesleğini de severek yaptığının da altını çiziyor.

Siyaseti bir yaşam biçimi şeklinde kabul eden Kürşat, bu sevgiyi de “içinde yaşadığım sisteme, eve, topluma dair mücadeleyi seviyorum” ifadeleriyle anlatıyor

TOPLUMSAL ANLAYIŞ KADIN VE GENCİN ÖNÜNDE

Siyasette hem kadın hem de genç olmanın bir dezavantaj olup olmadığını, soruyorum, Kürşat’a;

“Hem kadın hem de genç olmanın tabii ki ben de çeşitli dezavantajlarını yaşadım. Bizim toplumsal anlayışımız ne yazık ki, gencin ve kadının önünde duruyor. Oysa gençler ve kadınlar daha az mı akıllılar ya da daha az mı eğitim alıyorlar? Aslında tam tersi... Bugünkü gençlik, eğitim ve dünya görüşü açısından oldukça yüksek ama buna rağmen siyasette kemikleşmiş “büyükler daha çok bilir” ve “bedel ödemeden bir yere gelmemelisin” kültürü hala ağırlıklı. Bizde siyaset kültürü biraz da feodal kültürün içine sıkışmış” şeklinde konuşuyor.

Peki bu feodal kültürün içinde siyaset nasıl yapılıyor?

“Meyhaneler ve kahvelerde erkek erkeğe yapılan bir süreç bizde siyaset” diyor, Kürşat. Ve seçimlerde adaylar arasında en fazla avantaja sahip olanların da yine cenazeler ve düğünlere en fazla gidenlerden oluştuğuna dikkat çekiyor.

Kadından toplumsal beklentilerin de siyasette özellikle genç yaşlarda aktif olarak rol almasını kısıtladığına işaret eden Kürşat, şöyle devam ediyor;

“Kültürümüz kadının evini çekip çevirmesini, eşinin ihtiyaçlarını karşılayıp, çocuklarının bakımını üstelenmesini bekliyor. Bu durumda da ondan arta kalan zamanında siyasetle uğraşıyor, kadın. Oysa erkek öyle değil. Erkek, eve gece yarısından sonra da gitse, yüksek bir toleransla karşılanıyor ama aynı anlayış kadına gösterilmiyor, maalesef. Eğer eşi anlayışlı değilse, çocuğunu akşamları bırakacak bir tanıdığı, eşi ya da kreşi yoksa, kadın bunu çok erken yapamıyor. Bunu yapsa da çocuğuyla ilgileneceği yerde sanki memleketin meselelerini kendi çözecek diye küçümsenebiliyor. Mevcut kadınlar da biraz da bu yüzden siyasette erkek gibi.”

 


Toplumun yarısından fazlası temsil edilmiyorsa…

Kadın ve anne kimliğinde toplumsal anlamda ciddi setler olduğuna işaret eden Kürşat, genel olarak bu eşitsizliğin farkına varılmadığına da vurgu yapıyor.

“Bir toplumun belki de yarısından fazlasını kadınlar ve gençler oluşturuyorsa ve bunlar mecliste yaklaşık oranlarda temsil edilmiyorsa, burada bir sorun var demektir” şeklinde konuşan Fazilet Özdenefe Kürşat, kadınlar yargıçlık, öğretmenlik ve avukatlık gibi mesleklerde ağırlıklı olarak yer aldığına göre siyasette de daha aktif ve ağırlıklı olarak temsil edilmeleri gerektiği görüşünde.

Buna çareleri ise şöyle sıralıyor;

“Herkesin elini taşın altına koyması lazım. Önce bu durumun bir anomali olduğunu teslim etmek gerek. Eğer toplumun yarısı yönetimde yoksa, bu normal değildir. Parti tüzüklerini, seçim ve halkoylaması yasasını değiştirerek, meclisteki milletvekillerine kadın kotası koymak lazım. Aynı şekilde bu kota gençler, engelliler gibi toplumda eşitlik temelinde temsil edilmeyen bütün kesimlere de uygulanabilir.”

Kürşat’a göre henüz bu konuda toplumsal bir farkındalık geliştirilmiş değil. “Şu anda böyle gelmiş böyle giderin üzerine kurulmuş öğrenilmiş bir çaresizlik yaşıyoruz” diyor.

SİYASETTEN ÇOK MAKAM

Kürşat şu andaki siyaseti ise şöyle tanımlıyor;

“Siyaset yapmaktan çok makam sahibi olma anlayışı üzerine oturmuş bir siyasi kültür var. UBP de bunun en büyük temsilcilerinden. Halka da bundan daha farklı olunmayacağını anlatıp bu benimsetilmeye çalışılıyor. Ekonomik pakette de pazarlanmaya çalışılan bu. Bu nasıl olsa imzalandı ve değişmeyecek deniliyor. Bir devlet ciddiyeti gereği bu imza her şartta geçerli olsa da bir seçim sonrası halk iradesini ortaya koyduktan sonra bu düzeltilebilir. Siyasi partiler çalışmalı ve en iyi şekilde programlarını düzenleyerek, bunlar üzerinden gerekirse Türkiye ile pazarlığa gitmeli. Her zaman için yapacak bir şey vardır. ”

Tartışılmadan ve geniş kitlelerle paylaşılmadan hiçbir paketin başarılı olacağına inanmadığına işaret eden Kürşat, özelleştirmelerin de özel bir tekel yaratması durumunda, bunun halkın felaketine sebep olacağı görüşünde.


 

İrademiz dışında yönetiliyoruz

Mevcut durumda Türkiye ile Kuzey Kıbrıs ilişkilerini nasıl değerlendirdiğini soruyorum, Kürşat’a;

“Bu yapı, daha da dokunulabilir, hissedilebilir bir şekilde irademiz dışında yönetildiğimizi gösteriyor. Türkiye’den gelmesi beklenen su ve elektrik gibi projelere karşı değilim ama mesela burada da bazı şeyler alınacaksa, bunun kendi bağımsızlığımızı yitireceğimiz anlamına gelmemesi gerektiğini düşünüyorum. Biz AB’yi benimsemiş bir toplumuz, kendi içimize kapanamayız ama dünyayla bütünleşmek demek, stratejik kurumları elimizden çıkarmak olmamalı. Söz hakkımız olabilmeli. Şu andaki hükümet icraatlarından anladığım bu süreç bizim irademizle gerçekleşmeyecek.”

Şu andaki mevcut uygulamaların bir hükümet değişikliği ile değişebileceğine inandığını söyleyen Kürşat, “kendinizi yönetmez ve her şeyi karşı tarafın iki dudağı arasına bırakırsanız bu durum kaçınılmazdır. O yüzden herkes politikalarına güvendiği, anladığı partiye samimiyetle oyunu vermelidir. Bir şey değişmez, bütün partiler birbirine benzer anlayışının en tehlikeli anlayıştır.”

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 1358 defa okunmuştur