1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Toplumun iradesine ilk önce yönetenler saygı duymak zorundadır”
“Toplumun iradesine ilk önce yönetenler saygı duymak zorundadır”

“Toplumun iradesine ilk önce yönetenler saygı duymak zorundadır”

İlk kadın Meclis Başkan Yardımcısı Fazilet Özdenefe, iktidarın yasamanın en yoğun ve verimli şekilde kullanılması gerektiği bir dönemde olunduğunun bilincinden uzak hareket etmesinin üzüntü verici olduğunu söyledi.

A+A-

Ödül AŞIK ÜLKER

İlk kadın Meclis Başkan Yardımcısı Fazilet Özdenefe, iktidarın yasamanın en yoğun ve verimli şekilde kullanılması gerektiği bir dönemde olunduğunun bilincinden uzak hareket etmesinin üzüntü verici olduğunu söyledi.

“Bu toplumun iradesine ilk önce bu toplumu yönetenler saygı duymak zorundadır. Meclisin bu şartlarda çalışması da muhakkak ki olumsuz yönde etkilenecektir” diyen Özdenefe, beş günlük hükümetin kabinesindeki değişikliğin oluş şeklinden dolayı Kıbrıs Türk halkının her bir bireyinin derinden yaralandığını kaydetti.

Özdenefe, hükümet programı okunduktan, eleştiriler yapıldıktan ve güvenoyu alındıktan sonra ülkenin yönetilmeye başlanması gerektiğine vurgu yaparak, “Bu ülkede yönetim zaafiyeti var” dedi.

Fazilet Özdenefe, Başbakan Faiz Sucuoğlu ve adı geçen bakanların kabine değişikliği konusunda yaşananlarla ilgili topluma şeffaf bir şekilde hesap verme zorunluluğu olduğunu söyledi.

 

“Ciddi bir demokrasi sorunu”

Soru: Son bir hafta içinde çok hızlı gelişmeler oldu, kabinedeki değişiklik çok da sürpriz olmadı aslında, basında iddia boyutunda yer almıştı. Başbakan Sucuoğlu kesin olarak bunların yalan olduğunu söyledi ancak aradan bir gün bile geçmeden tüm yazılanların gerçek olduğunu gördük. Bu gelişmeleri ülke demokrasisi açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

Özdenefe: Sizin de ifade ettiğiniz gibi tüm bu gelişmeleri tam da demokrasi noktasından değerlendirmek lazım. Kabineler kurulur, kabinelerde değişiklikler olabilir ama son yaşananlar bunların çok ötesinde, ciddi bir demokrasi sorunudur. Kıbrıs Türk halkı, perşembe sabahına demokrasisine aldığı ciddi bir darbeyle uyandı. Geçmişte Kıbrıs Türk halkının iradesi ve ülke demokrasisi hiç darbe almadı mı? Aldı elbette, ama bu son hafta içerisinde yaşananlar hepimizi görünür bir şekilde derinden etkiledi. Kıbrıs Türk halkının her bir bireyi, siyasi görüşü ne olursa olsun, ben bunu herhangi bir siyasal parti üzerinden ya da siyasal görüş perspektifinden söylemiyorum, bu olaydan dolayı derinden yaralanmıştır. Özellikle son bir kaç yılda bu ülkede siyasetimizin saygınlığını ve her şeyden önemlisi ülkede demokrasinin varlığını sorgulatacak çok şeyler yaşandı. 2020 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bu yana halkın gözleri önünde cereyan eden olaylarla halkın iradesi ve bununla bağlantılı olarak da demokrasimiz bir çok kez sıkıntıya düşürüldü. Seçim süreçlerinde bazı tecrübelerimiz olduğu, ifade özgürlüğüyle ilgili sıkıntılar yaşadığımız günlerden geçtik. Mevzuatın ihlal edilmesinden Anayasa’nın ihlal edilmesi noktasına kadar da bir çok süreç yaşadık, hukuka aykırı yasa gücünde kararnameler ve seçimlerin zamanında yapılmaması bunlara somut örnek olarak gösterilebilir.

Unutulmamalıdır ki, bunların hepsinin halkın iradesini, yürütme erkinin yönetim kabiliyetini ve demokrasiyi derinden yaralamasının olumsuz etkileri hayatın her alanında etki bırakan ve yansıyan unsurlardır. Eğer bir ülkede insanlar, söylediği bir söz yüzünden aleyhinde dava okunup okunmayacağı veya Türkiye’ye girip giremeyeceğiyle alakalı endişe duymaya başlarsa, ekonomik krizin yönetilmediği koşullarda geleceğe dair varoluşsal kaygılar yaşamaya başlarsa toplumun, huzuru sarsılır ve ortaya çıkan gelecek kaygıları kişileri bireysel çareler üretmeye yönlendirir. Uluslararası hukukun dışında olduğumuz ve gerek ekonomik gerekse siyasi irade noktasında kendi ayaklarımız üzerinde duramadığımız müddetçe insanlarımızın sadece siyaset kurumuna değil hukukun üstünlüğüne olan inancı da sarsılır, organize suç örgütlerinin varlığı ve etkinliği artar. Bu da toplumu her geçen gün daha da fazla insan hakkı ihlali, kara para aklanması, insan ticareti ve şiddet olayları ile yüzleşmek zorunda bırakır.  

 

“Yaşananlar bir toplumun varoluşuyla ilgili ciddi endişelere yol açar”

Sayın Başbakan’ın, kabine değişikliği konusundaki iddialar hakkında, “Bütün bunlar yalandır, yalan makinaları bunları üretiyor” dedikten saatler sonra bunların hepsinin doğru çıkması, insanların siyasete, meclise, hükümete ve aslında günün sonunda kendi iradesine olan inancını zedeler, toplumun kendine olan inancını, kendi ayakları üzerinde durabilme azmini, kendi kendini idare edebilme iddiasını temelden sarsar. Bu da hem başbakanı 2 saat sonra gerçekleşecek olayları dahi göremez durama gelen vizyonsuz bir başbakana dönüştürür, hem de bir toplumun varoluşuyla ilgili ciddi endişelere yol açar. İçinde bulunduğumuz hassas dönemde bunun hasarları çok daha fazla hissedilir. Zaten Covid-19 pandemisi insanları, dünya genelinde çok ağır koşullarla baş başa bıraktı. Pandemiyle birlikte sağlık sistemleri çöktü, ekonomiler daraldı, ekonomik ve sosyal krizler yaşandı, hala daha yaşanmakta ve yaşanmaya devam edecek, dünyadaki konjonktür bize onu gösteriyor. Pandemi sürecinden çıkamadığımız dönemde Rusya-Ukrayna savaşı çıktı. Tüm bunların bedelini Kıbrıs Türk halkı içinde de en ağırlıklı olarak toplumdaki kırılgan ve dezavantajlı gruplar ödüyor; kadınlar ödüyor, mülteci ve göçmen kadınlar ödüyor, LGBTİ+ler, engelliler, sosyal devletin desteklemesi gereken ama desteklemediği insanlarımız ödüyor. Yoksulluğun artması ile birlikte iktidarda olanların toplumda göz ardı edilenleri güçlendirmek ve görünmez olanları görmek için çok daha fazla gayret sarf etmesi gerekirken, üzülerek gözlemliyorum ki özellikle son birkaç yıldır ortaya bu yönde bir hedef konulmamıştır. Bu son birkaç yılı zaten kurultay hedefleri ile heba eden bir iktidar anlayışı ve sonrasındaki seçim süreci ile son derece verimsiz geçirdik, kaybettik. 2022 yılını kurtarmak adına atılması gereken adımlar atılmadı, önlemler alınmadı. 2022’nin birinci çeyreğini bitirirken, yerel yönetimler seçimleri ve seçim yasakları derken, içine girdiğimiz bu dönemde artık kurulan kabinenin ciddi bir şekilde doğru hedeflere odaklanması gerekirken, bizler bugün yerle bir olan, daha bir haftalık ömrünü tamamlayamadan ve izahatı bile verilmeden yapılan bakan değişikliklerini konuşmak mecburiyetinde kalıyoruz. Bu da geleceğe yönelik belirsizliği ve kaygıları arttırıyor. Bu yaşananların ekonomik anlamda, sosyal anlamda ve siyaset kurumuna olan güven ve erozyon anlamında çok büyük olumsuz etkileri olacak, geleceğe de farklı şekillerde olumsuz yansımaları aktarılacaktır. Böyle bir dönemde muhalefetin, meslek örgütlerinin, sivil toplum örgütlerinin ve sendikaların üzerindeki sorumluluk muhakkak ki artmış, ortak mücadele noktasında bir araya gelme zorunluluk halini almıştır.

 

“Yaşananlar meclisin çalışmalarını da muhakkak ki etkileyecektir”

Soru: Bu ortamda meclisten nasıl bir performans bekliyorsunuz?

Özdenefe: Bu yaşananlar meclisin çalışmalarını da muhakkak ki etkileyecektir. Yasamayı en yoğun ve verimli şekilde kullanmamız gereken bir dönemde olduğumuzun bilincinde olmamıza rağmen, özellikle iktidar tarafından bu bilinçten uzak hareket edilmesi çok üzüntü vericidir. Bakanların sürekli değiştiği, bakanla birlikte kadrolarının da değiştiği bir yapıda, bakanlıklar halkın ihtiyaç duyduğu yasal düzenlemeleri ne zaman çalışacaklar, yasa tasarıları Bakanlar Kurulundan ne zaman geçecek ve bunlar meclise gönderilecek de bizler bunlar üzerinde çalışmaya fırsat bulacağız?

 

“Bu ülkede yönetim zaafiyeti var”

Seçimlerin ardından halkımızın verdiği oylar ortaya aritmetiksel bir sonuç çıkardı. Demokrasinin gereği olarak buna saygı duyuyoruz, bu aritmetik dengeye göre bir hükümet kuruldu. Bu hükümet bir hükümet programı sundu, hükümet programıyla ilgili muhalefet milletvekilleri gece yaralarına kadar yapıcı yönde eleştirilerini yaptı. Hükümet programı okunup, eleştiriler yapıldıktan ve güvenoyu aldıktan sonra artık bu ülkenin yönetilmeye başlanması lazım. Bu ülkede yönetim zaafiyeti var. İstikrar ve iktidar iddiasını en çok seslendirenlerin bunun yerle bir edilmesine ön ayak olması, topluma bununla alakalı herhangi bir izahat yapmaması kesinlikle kabul edilemez. Bu ülkenin başbakanının, adı geçen bakanların topluma şeffaf bir şekilde hesap verme zorunluluğu vardır.

 

“Türkiye’yle ilişkilerin bu noktaya gelmesi kabul edilebilir değildir”

Türkiye’yle ilişkilerin bu noktaya gelmesi de kabul edilebilir değildir. Kıbrıs Türk Halkının seçilmişleri ile Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri veya kurumları arasında böyle bir çatışma algısı zarar verir. Şu an itibarıyla toplumun algısı odur, “Türkiye istemedi ve bakanlar değişti”. Bu algı hem bu toplum için, hem yönetim kadroları, hem de TC için olumsuzdur, zarar vericidir. İki ayrı devlet, iki eşit egemen devletten bahsedenlerin, sözleri ile eylemlerinin tutmaması düşündürücüdür. İki eşit egemen devlet diyenlerin egemenlik anlayışı halkın iradesinin ortadan kaldırılması şeklindeyse, bu ciddi şekilde sorgulanmalı ve bunun hesabı verilmelidir. Yapılanlar, her fırsatta, TC yetkilileriyle eşgüdüm içinde olduklarını söyledikleri bu siyasetle de bağdaşmıyor. Ülkede istikrar iddiasıyla başlayan bu sürecin en başında, daha bir hafta geçmeden yaşananlar demokratik açıdan tutarsız, dış politika açısından tutarsız. Nereden baksanız bir tutarsızlık yumağı var. Bu yumağın derhal temizlenmesi gerekiyor. Bu toplumun iradesine ilk önce bu toplumu yönetenler saygı duymak zorundadır. Meclisin bu şartlarda çalışması da muhakkak ki olumsuz yönde etkilenecektir. Çünkü Cumhuriyet Meclisi’nde yasalar ağırlıklı olarak Bakanlar Kurulu’ndan gelen yasa tasarılarıdır. Elbette her bir vekil yasa önerisi verebilir, verir. Ama reform noktasında, bakanlıklarla birlikte yapılması gereken yasalar konusunda hükümetin çalışmalarını tamamlayıp yasa tasarılarını meclise yollaması lazım. Çünkü komitelerden bakanlıkların desteği olmadan, bakanlıkların ilgili bürokratları gelip görüşleri anlatmadan ve komite üyeleri bu çerçevede çalışmadan yasa tasarılarının geçebilmesi mümkün değildir. Vekil önerisiyle kamu reformu yapılamaz. Kamu reformunda hükümetin tasarrufu olmak zorundadır. Örneğin belediyeler reformunu konuşuyoruz ve çok yanlış zeminde konuşuyoruz. Belediyeler reformu, ilgili bakanlığın ve Bakanlar Kurulu’nun kararıyla gelinen noktada, tüm paydaşlarla görüşüldükten sonra bir neticeye vardırılabilir. Bu kadar istikrarsız ve belirsiz bir ortamda verim sağlanmayabilir, elle tutulur iş çıkamayabilir. Zaten Sayın Sucuoğlu hükümeti kurar kurmaz, kabinenin değişebileceğini söylemişti. Elbette zaman zaman değişiklikler olabilir ama ilk günden değişmeden bahsedilirse, bakanlar tedirgin olur. Bu açıklama ilk günden yapıyı sarstı. Geçtiğimiz günlerde yaşananlardan sonra kimin nerede, ne kadar görev yapacağının belirsizleşmesi ve üstüne üstlük Türkiye ile ilişkilerin de bu kadar kötü bir zemine taşınması kimsenin menfaatine değildir. Demokrasimizdeki bu kara lekenin temizlenmesi lazımdır. Böyle bir dönemde iş yapılması zor olacaktır. 

 

“Bir çok arkadaşımızın, topluma destek olabilecek yasaları geçirme yönünde iradeleri vardır”

Soru: Komiteler mecliste grubu olan UBP ve CTP’den milletvekilleri tarafından oluşturulacak. Komitelerde nasıl bir çalışma bekliyorsunuz?

Özdenefe: Son seçimlerin ortaya koyduğu aritmetik budur. Meclis komitelerinde grubu olan partilerin vekilleri üye olabilir, elbette ki bütün milletvekilleri toplantılara katılıp görüşlerini söyleyebilir ve söylemelidir. Komitelerde 3 UBP, 2 CTP milletvekili olacak. Sayıştay Komitesi dışındaki bütün komitelerde başkanlıklar iktidarın olur. Gözlemleyebildiğim kadarıyla, bir çok arkadaşımız, hem eski hem de yeni gelenlerin bu komitelerde çalışıp, bu sıkıntılı dönemde topluma destek olabilecek yasaları geçirme yönünde iradeleri vardır. Partisi ne olursa olsun, çalışmak isteyen, katkı koymak isteyen çok sayıda vekil vardır. Bütün partilerden bir çok arkadaşımızın birçok farklı noktada gailesi vardır, değiştirme, çalışma istekliliği vardır. Ama istikrarsızlık bir süre daha devam ederse, motivasyon da olumsuz yönde etkilenebilir. Eğer komiteler verimli ve yoğun bir şekilde çalışmazsa önümüzdeki süreçlerde de bunu toparlayabilmek çok zor olur. Ümit ederim ki, bu motivasyon ortadan kalkmadan gerekli ortam sağlanır. Bu dönemde kendi adıma, vekillerimizin sağlıklı çalışması için, Meclis Başkanımızla da her türlü istişareyi yapıp, içtüzüğün ve Anayasa’nın emrettiği şekilde üzerime düşen görevleri hakkıyla yerine getirmek için çalışacağım.

 

“Tüm bu yaşananları içselleştirmememiz ve kabul etmememiz lazım”

Soru: Kabinede bir değişiklik oldu, bir sarsıntı yaşandı ancak bunun öncesinde Meclis Başkanı seçimi sırasında da hükümetin bir bütün olamadığını, kendi adayını ancak beşinci turda seçebildiğini gördük. Bu ne anlama gelir? Hükümet kendi adayına sahip çıkmıyorsa, yarın sunduğu bir yasa tasarısına sahip çıkacak mı?

Özdenefe: Tüm bu yaşananları içselleştirmememiz ve kabul etmememiz lazım. “Bu kadar da olmaz” dediğimiz her şeyin üzerine konularak yeni bir şeyler yaşıyoruz, ancak normalleştirmemek lazım. Geçtiğimiz yıl benzer olaylar yaşandı, sonra seçimler yenilendi, hükümet kuruldu, Meclis Başkanlığı sürecinde de yaşananları herkes gördü. İktidarın 29 milletvekili var, o gün Sayın Amcaoğlu’nun özel bir durumu vardı ilk turlara katılamamıştı, iktidarın mecliste 28 milletvekili vardı. 28 vekilin oyuyla Meclis Başkanı belirlenebilirdi. Meclis iç tüzüğüne göre, meclis başkan yardımcısının ana muhalefetten olması gerekir, dolayısıyla muhalefet 26 sayısını kendi içinde bulamaz, demokrasinin gereği olarak iktidarın da destek vermesi gerekir. Ama meclis başkanı için iktidarın kendi adayının onay alması için muhalefete ihtiyacı yoktur. Ama maalesef, iktidarın kendi içinde meclis başkanı konusunda hem fikir olmadığı yaşananlarla ortaya çıktı. Tüm bunların öncesinde, kimin bakan olacağı gibi tartışmalar da vardı. Bunun ne kadarının, nereye yansıdığını en iyi UBP’liler bilir, ben varsayımlarda bulunmak, yorum yapmak istemem. Ama o gün parlamento çatısı altında yaşadığımız üzüntü verici bir durumdu. Beşinci tura kadar gelen süreç, beşinci tura geçilmeden önce ara verilmesi, aradan sonra medyaya da yansıyan telefon tartışmalarının yaşanması meclise yakışmaz, meclisin itibarını zedeler.

 

“Meclisin saygınlığını korumak hepimizin görevidir”

Meclisin saygınlığını korumak hepimizin görevidir. Çünkü Meclis yasama-yürütme-yargı kuvvetler ayrımında, en önemli organlardan biridir, yasamadan sorumludur ve demokrasi için olmazsa olmazımızdır. Meclisin saygınlığını yitirdiği, halkın meclise olan inancının kalmadığı, siyaset kurumuna inancın kalmadığı noktada yapılan yasaların ne bir anlamı kalır ne de uygulanabilir olur. İktidarın itibarının sarsılması yürütmenin ve yasamanın da itibar ve güç kaybına uğramasına neden olur. Bu silsileler domino taşı gibi birbirini takip eder ve yarın öbür gün yargımıza da zarar verir. Meclisin itibarını korumak, toplumun iradesini, demokrasiyi korumaktır. Meclis Başkanlığı seçiminde bu noktada çok ciddi zafiyet yaşandı. Meclisin itibarı toplumun gözü önünde sınavdan geçti ve maalesef iktidar bu sınavdan yüksek bir not almadı. Bu üzücü olduğu kadar endişe vericidir de. Meclise, siyaset kurumuna olan güvenin azalması bütün siyasal partileri, bütün vekilleri etkiler ve günün sonunda demokrasiyi ve toplumu etkiler. Siyasal partiler demokrasinin bekçileridir, öyle davranmak zorundadırlar. Siyasal partiler öncelikle kendi içlerinde demokratik olmak zorundadırlar ki demokrasi genel anlamda ülkede korunabilsin, insanlar korunabilsin. Bizlerin asli sorumluluğu her bir bireyi ile halkımızı korumak , sosyal devlet anlayışı ile toplumun tüm kesimlerinin ihtiyaçlarını görmek, bu ihtiyaçları karşılamak, halktan aldığımız yetki ve sorumlukların gereğini doğru şekilde hizmet ederek yerine getirmektir.   

 

“Seçimin meşruiyetinin sorgulanması başlı başına en büyük cezadır”

Soru: Kullanılan oyun telefonla görüntülenmesi meclis başkanlığı seçiminin meşruiyetini sorgulatır mı? Seçimlerde oyunu görüntülemek suç ve bunu yapanlar hakkında yasal işlem yapılır. Bunun meclis içinde bu kadar aleni bir şekilde yapılmasıyla ilgili bir yaptırımı olur mu?

Özdenefe: Hukuki anlamda sorarsanız, bunun bir yaptırımı yoktur ama elbette ki toplumun gözü önünde yaşananlar seçimin meşruiyetini sorgulatabilir ve zaten bizim için en tehlikeli olan, en olmasını istemediğimiz de budur. Anayasa da, meclis iç tüzüğü de ceza yasaları değildir, vekillerin mecliste kendi çalışmalarını düzenlemeleri noktasında esneklik gösterebilir ve yaptırım öngörmeyebilir. Vekillerin, yurttaşa vekalet etmenin sorumluluğuyla hareket etmesi gerekir. O yüzden toplumsal algı yönünde, seçimin meşruiyetinin sorgulanması bile başlı başına en büyük cezadır.

 

Soru: Geçmişte, zaman zaman iç tüzüğün ihlal edildiğine dair çıkışlarınız olmuştu. Bu dönemde Meclis Başkan Yardımcısı olarak nasıl bir tavır takınacaksınız?

Özdenefe: Geçmişte olumsuz tecrübelerimiz oldu, Meclis’in çalışmalarında içtüzük ihlalleri yaşandı. Bu dönemde bunların yaşanmaması, iç tüzüğümüzün ihlal edilmemesi için aynı hassasiyeti göstermeye devam edeceğim. Meclis İçtüzüğü’nde değişiklik yapılması gerekiyorsa, bunların demokratik, paylaşımcı ortamlarda konuşularak tespit edilmesi ve gereğinin yapılması yönünde de her türlü desteği sağlamaya hazırım.

 

“Hayatın yükünü en çok taşıyan kadınlardır”

Soru: İlk kadın Meclis Başkan Yardımcısı olarak, kadınların siyasetteki, yönetimdeki yeri hakkında ne söylemek istersiniz? Özelde meclise bakarsak, meclis çalışanlarının çoğunun ve meclisin yükünü taşıyanların kadınlar olduğunu söyleyebiliriz…

Özdenefe: Hayatın hemen hemen her alanında da öyle değil mi? Hayatın yükünü en çok taşıyan da kadınlardır ama sıkıntı toplumun yarısını oluşturan, çalışma hayatının önemli bir kısmını oluşturan kadınların siyasette ve karar alma mekanizmalarında bu oranda temsil edilmemesidir. Sivil toplum örgütlerinde, sendikalarda da durum benzerdir. Kadınların temsiliyetinin, karar alma mekanizmalarında da hayatta olduğu kadar olması gerekir. Feminist kadınlar olarak talebimiz eşitlik talebidir. Toplumsal cinsiyet eşitliği sadece kadınların değil, bütün toplumun mücadele vermesi gereken bir konudur. Geçmiş yıllarda Siyasal Partiler Yasası’nda ve Seçim Halkoylaması Yasası’nda, CTP’nin iktidarda olduğu dönemde, yapılan değişiklikleri önemli buluyorum. 2013 yılına kadar kadın milletvekili sayısı dördü aşmamıştı. Günün sonunda, bu değişikliklerle 4’ten 9’a ve şimdi de 11 kadın milletvekili sayısına ulaşıldı. Bu sevindiricidir ama yeterli değildir, eşitlikten bahsettiğimizde toplumun yarısını oluşturan kadınların mecliste de bu şekilde temsil edilmesi gerekir. Bu konuda mücadele devam ediyor. Bu mücadele yeni değildir, bayrağı bizden öncekilerden devraldık ve bizden sonraki nesillere devredeceğiz. Haklar kazanıldıktan sonra da hiçbir zaman garanti altında değildir. Hak mücadelesinin talep edilen haklar alındıktan sonra gitmediğini, bilakis esas mücadelenin ondan sonra başladığını görüyoruz. Bazı şeyler kağıt üzerinde yazılabilir, mevzuata geçebilir ama esas olan bunların pratiğe yansıması ve toplumu dönüştürmesidir. Örneğin 2014 yılında geçirdiğimiz Toplumsal Cinsiyet Dairesi Yasası’na baktığımızda kağıt üzerinde her şey var ama uygulama yok. Bu kadar yıldır bu daireyi oluşturamıyorsak ve kağıt üzerinde yazılanların pratiğe geçmesini sağlayamıyorsak kazanım henüz hayat bulmuş bir kazanım değildir. Mücadelenin devam etmesi gerekir. Son dönemlerde çok tartışıldı, mecliste kadın temsiliyeti nispeten artmış olmasına rağmen, kabinede hiç bir kadın bakanın olmamasını üzüntüyle karşılıyorum. Kabinede kadın olmaması demokrasi sorunudur ve bu bütün toplumu ilgilendirir.

Pandemi ve ekonomik krizlerden sonra sosyal politikaların güçlendirilmesine eskiden olduğundan çok daha fazla ihtiyaç vardır. Daha önce de bahsettiğim gibi, pandemi, savaşlar, ekonomik krizler en çok kırılgan grupları ve kadınları etkiler. Sözünü söyleyebileceği koşullara sahip, sosyal ve ekonomik anlamda nispeten daha ayrıcalıklı olan kadınlar var ancak aynı imkanlara sahip olmayan, emeği gerek ev içinde, gerekse çalışma hayatında daha çok sömürülen ve hızla daha da yoksullaşan kadınlar, LGBT+ kadınlar, mülteci ve göçmen kadınlar da var. Kadın olmanın getirdiği kesişen temel sorunlar hepimizi etkiler ama aynı oranda etkilemez. Bunu da görmek ve tüm kadınların güçlenmesi için dayanışarak, onların sesi olma sorumluluğumuz vardır.

yd-destek-gorseli-361.jpg

Bu haber toplam 2733 defa okunmuştur