1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Toplum yoksullaştı, kamu hastanelerine talep arttı”
“Toplum yoksullaştı, kamu hastanelerine talep arttı”

“Toplum yoksullaştı, kamu hastanelerine talep arttı”

Sağlıktaki sorunlarla birlikte ülkede birçok sorun daha yaşandığına işaret eden Tabipler Birliği Başkanı Dr. Özlem Gürkut, toplum psikolojisine dikkat çekti, ‘dağıldık’ dedi

A+A-

Fayka Arseven KİŞİ

Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği (KTTB) Başkanı Özlem Gürkut, “toplum olarak dağıldık” diyerek “bir gün derdinizi anlattığınız bakan ertesi gün makamında olmuyor. Sürekli bir değişiklik var, sürekli bir istikrarsızlık var. İnsanlar artık uğraşsak da karşılığı yok noktasına getirildi. Aslında öğrenilmiş bir çaresizlik bu” şeklinde konuştu.

Gürkut, artan nüfus, yaşanan ekonomik krizle birlikte toplumun yoksullaştığını kamu hastanelerine talebin arttığını da belirterek, ancak kamu hastanelerinin talebi karşılamada yetersiz kaldığını vurguladı.

Hekimlerin ve sağlık çalışanlarının güvencesiz çalıştırıldığını da kaydeden Gürkut, teşkilat yasalarının bir an önce güncellenmesi gerektiğine dikkat çekti.

Pandemi ile mücadele konusunda vakaların artmasıyla birlikte Sağlık Bakanlığı’nın yeni bir organizasyon yapmasına ihtiyaç olduğuna da değinen Gürkut, halkın mutlaka yeterli bilgilendirilmesi gerektiğini belirtti.

Bu hafta KTTB Başkanı Özlem Gürkut ile hem sağlığı hem ülkede yaşananların sağlık üzerindeki etkisini konuştuk.

 

YENiDÜZEN: Yeni hükümet, yeni Sağlık Bakanı, pandemi sürecinin devam etmesi. Sağlıkta ilerleme oldu mu yoksa geriye doğru mu gidiyoruz?

GÜRKUT: Sağlığın kronikleşmiş sorunları var. Kamu hastanelerindeki yetersizlikler, personel, organizasyon yetersizliği, ilaçlardaki sorunlar, birinci basamak hizmetlerin sürekli olarak ikinci plana itilmesi…

Son 2 yıldır pandemi mücadelesi ile uğraşıyorduk. Son hükümet ve bakan değişikliği ile uzun süredir Acil Durum Hastanesi’nde yürütülen pandemi hizmetleri ve mücadelesine son verildi. Buna yatan hasta ve yoğun bakım hasta sayısının azalması gerekçe gösterildi.  Sektörlerden ve belirli aktiviteler için talep edilen PCR ve antijen testi uygulamasına son verildi. Zaten bir süre önce toplumsal ve bireysel önlemler de kaldırılmıştı. Aşı konusunda da bakanlığın güncellemesi, topluma yönelik teşvik edici bir tavrı yok.

Şimdi vakalar artıyor, vakaların arttığını kimsenin test yapmamasına, tarama olmamasına rağmen açıklanan resmi sayılardan, bizlere başvuran hastalarımızdan biliyoruz. Açıklanan rakamlar geçen yılın aynı dönemine göre de yüksek. Bakanlık, şu an mevcut Omicron varyantının hastaneye yatışı pek de gerektirmemesi nedeniyle  rahat görünüyor. Ancak yaz aylarında olduğumuzu unutmamalıyız. Yaz aylarının sonunda tekrardan kapalı alanlara girdiğimizde, olası bir varyant değişikliği de söz konusu olursa hızla yeniden pandemiyle ilgili organizasyon yapılması gerekebilecektir. Buna hazır olmamız çok önemlidir.

Bu anlamda K.T. Tabipleri Birliği olarak bakanlığa yazılı görüş ilettik. ‘Hazırız’ demenin yetmediğini, kimin nerede hizmet yapacağı dahil görevlendirilecek hekimlerin, sağlık çalışanlarının kimler olacağının net bir şekilde belirlenmesi gerektiğini ifade ettik. ‘Örneğin birgün 20 hastamız oldu, Pandemi Merkezi’ni açıyoruz’ dedikleri anda oraya kimin gideceği net bir şekilde belirlenmelidir.

Özellikle aşılanmamış risk grubu için aşılanmanın devam etmesi gerektiğini bildirdik. Mutlaka Covid-19 geçirmekte olan kişilerin müracaat edebileceği poliklinikler ve servisler oluşturulmasının, servislerde izole alanlar oluşturulmasının önemini belirttik. Dolayısıyla şu an mevcut kronik sorunların dışında pandemiyle ilgili yeni bir düzenleme önemlidir.

Geriye gidildi mi denilir mi buna? Tabi ayrı bir hastanede sürdürülürken bu hizmetler tekrar en baştaki gibi servislere kaydı. Dediğim gibi biraz da şu an ülkemizdeki hakim varyantın sebep olduğu hastalıkta hastaneye yatış oranının düşük olmasının getirdiği rahatlık var.

 

YENiDÜZEN: Sonbahar kış aylarında yeni bir varyant vaka sayılarında bir patlama beklentisi var mı?   

GÜRKUT: Biliyoruz ki virüslerin genetik materyalinde değişiklikler olabiliyor; mutasyonlara uğrayabiliyorlar. Mutasyonların bazıları daha potansiyel hastalık yapma şeklinde olurken bazıları daha silik kliniklere sebep olabiliyor. Dolayısıyla yeni bir varyant çıkar mı? Çıkma ihtimali var. Bu süreçte SARS CoV-2 virüsünde 5-6 ayda bir yeni bir varyant tespit edildi. İnsanlara bulaştığı sürece mutlaka mutasyona uğramaya da devam edecektir. Umarım güçlü bir varyant oluşmaz. Tabii bir avantajımız var pandeminin başına göre, o da, artık insanların birçoğu hastalığı geçirdi veya aşılandı. Dolayısıyla en azından ölüm ve hastaneye yatış oranlarının ortalama bir varyantta, mesela ilk baştaki Delta’daki gibi olmayacağını bekleyebiliriz.

Zaten normalde beklenen de dalgaların giderek küçülmesi ve mevsimsel şekle dönüşmesidir. Ama kış aylarında kapalı alanlara da gireceğimiz için artışın olabileceğini söyleyebiliriz.

 

YENiDÜZEN: Pandemiyle ilgili mücadele ortadan kalktı. Organizasyonsuzluğun da olduğu ifade ediliyor. Covid rakamları açıklanıyor ama gerçekçi değil. Sizin izlenimleriniz nelerdir?

GÜRKUT: Bakanlık diyor ki; Acil Durum Hastanesi 3 bloktan oluşuyor. A, B, C bloklar. A ve B bloğuna göz ve üroloji servisleri yerleştirildi. C blok olası bir salgında kullanılmak üzere boş bekletiliyor. Ayrıca Acil Durum Hastanesi’ne taşınan ürolojiden boşalan servis de duruyor. Şu an daha önce de kullanılan Ayaktan Tanı Merkezi’nde kullanılan Enfeksiyon ve Göğüs Hastalıkları Servisleri de Covid-19 hastaları için hizmet veriyor. Yeni bir organizasyon var diyelim.

Ama dediğim gibi gün gelir hastalığın kliniği değişirse ve daha çok hastanın yatması, gözlem altında tutulması gerekirse yeni den bir düzenleme gerekeceği de ortadadır.

Açıklanan vaka sayıları gerçek vaka sayılarını gösteriyor mu? Hayır göstermiyor. Bunu hepimiz biliyoruz çünkü herkesin test yapmadığını biliyoruz, bazı kişilerin evde test yapıp pozitif olduklarını gördükleri halde resmi kayıtlara geçecek PCR veya antijen yapmadıklarını, dolayısıyla açıklanan resmi rakamların arasında olmamalarına rağmen aslında pozitif olduklarını biliyoruz. Bir; hiç tespit edilmeden hastalığı geçirenler, iki; kendisi tespit edip resmi kayıtlara geçmeyenler, üç; bakanlığın açıkladığı resmi veriler var. Dolayısı ile gerçek vaka sayımız açıklananın belki de 3 katı gibidir. Hatta şöyle diyebiliriz, en gürültü varyantlarda bile aslında vakaların belirli bir kısmı hastalığı semptomlu geçiriyor. Dolayısıyla birçoğu da hiç semptom göstermeden pozitif olabiliyor.

Ne olacak? “İnsanlar pozitif olsun” derseniz, hiç kimsenin maske takmadığı, normal sosyal yaşamın devam ettiği günümüzde, pozitif olduğunu bilerek ya da bilmeden, diğer insanlara bulaştıracak. Özellikle risk grubundaki kişilerde ağır hastalık geçirme olasılığı bu varyantta düşük olsa bile halen vardır. Şu an hastanemizde yoğun bakım da dahil yatan Covid-19 hastalarımız vardır.

 

YENiDÜZEN: Şu an yaygın varyant Omicron mu?

GÜRKUT: Şu an en son Mayıs analizinde Omicron B.A.1, B.A.2’ydi. Haziran ve Temmuz ayında görülen vakaların kliniğindeki değişiklik ve de bulaşma hızındaki artış nedeniyle bunların B.A.4,  B.A.5 olabileceği düşünülmekte. Dolayısıyla yeni analiz için numuneler gönderildi. Ancak Yakın Doğu Hastanesi’nin analizlerine göre şu anki vakaların %96’sini Omicronun B.A.4 ve B.A.5 tipleri oluşturmaktadır.

Niye vakalar artıyor diye soruluyor; vakalar hem tip değiştiği, hem de biz hiçbir tedbir almadan pozitiflerle karşılaşmaya devam ettiğimiz için artıyor.

 

“Maymun çiçeğinin görülmesi an meselesi”

YENiDÜZEN: Maymun çiçeği tedavisi için ülkemizde gerekli hazırlık var mı?

GÜRKUT: Covid’den öğrendik ki bulaşıcı hastalıklar, insanların yer değiştirme hızının bu kadar yüksek, seyahatlerin bu kadar sık olduğu dünyamızda kolaylıkla yayılabilir. Bize de gelebilir. Bir uçaktan bir yolcu inebilir ve maymun çiçeğini ülkemizde tespit edebiliriz. Bu aynı Covid-19 olduğu gibi an meselesidir.

Bunu tanıyacak, izole edecek, tedavi edecek olanaklarımız var mı? Bu konuda Sağlık Bakanlığı’nın bir çalışma yürüttüğünü öğrendim.

Hastalığın kesin tanısı PCR cihazıyla, maymun çiçeği kiti ile yapılabilir.

Maymun çiçeği ciltte su dolu kabarcıklarla, lenf bezelerinde şişmeyle ve ateş, kırıklık, boğaz ağrısı, baş ağrısı gibi genel belirtilerle seyreden bir virüs hastalığı. Damlacıklarla ve temasla bulaşabiliyor.

Bir kişinin maymun çiçeği virüsünü alması halinde 4-21 günlük kuluçka süresi sonunda belirtilerin görülmesi bekleniyor. Bu nedenle temaslı kişilerin kuluçka süresi olan 21 gün boyunca izole edilmeleri önerilmektedir. Olası vakalar için de hastanede izolasyon odasına ihtiyaç vardır. Sağlıklı kişilerin hastalığı geçirmeleri durumunda genel olarak 1 ay içerisinde iyileştiğini biliyoruz. Ama hastalık özellikle bağışıklığı düşük kişilerde ve belli bir risk grubunda zatürreye, görme kaybına, ensefalite neden olabilir ve daha ağır seyredebilir. Bunlar için anti viral ilaçlar kullanmak gerekebilir. Bu ilaçlar için de Bakanlığın Türkiye ile görüştüğünü ve bunları temin etmek için ön görüşme yapıldığını öğrendim.

Toplumun bilinçlendirilmesi lazım. Özellikle maymun çiçeğinin görüldüğü yerlere seyahat eden kişilerin 1 ay içerisinde ateş, kırıklık, baş ağrısı, boğaz ağrısı gibi belirtiler gösterdikten sonra, lenf bezelerinde şişme ve ciltlerinde, saç derileri dahil su dolu kabarcıklar olan cilt lezyonları göstermeleri durumunda mutlaka sağlık merkezlerine başvurmaları ve seyahatleri konusunda bilgi vermeleri önemlidir.

 

“Kamu hastaneleri talep karşısında yetersiz kalıyor”

YENiDÜZEN: Geçtiğimiz haftalarda eğitimle ilgili artan nüfusa oranla kamu okullarının yetersiz kaldığı açıklandı. Sağlıkta durum nedir?

GÜRKUT: Ülkemizde özel ve kamu hastaneleri var. Pandeminin de körüklediği ekonomik sorunların yanı sıra, Türk Lirasının diğer paralar karşısında hızla değer kaybıyla birlikte fiyatlar fahiş arttı ve alım gücümüz düştü, toplum yoksullaştı. Durum böyle olunca eskiye göre kamu hastanelerine başvurunun giderek arttığını görüyoruz. Ancak kamu hastanelerinin hizmet kapasitesinde bu oranda bir artış yapılamadığı için hastaneler talebi karşılamada yetersiz kalıyor. Dolayısıyla ciddi bekleme listeleri oluşmaya başladı. Ameliyathanelerde, polikliniklerde sıra var. Bir düzenleme gerektiği çok net ortada. Alt yapının güçlendirilmesi, sağlık çalışanı sayısının ve donanımın artırılması gerekmektedir. Yeni hastanelere ihtiyaç vardır.

Verimliği artıracak, halkın sağlık hizmetine ulaşımını kolaylaştıracak düzenlemelere ihtiyaç olduğu ortadadır. Ama bunu yaparken, Sağlık Bakanlığı’nın esas görevinin tedavi edici hizmetler olduğu yanılsamamızdan da vaz geçmemiz gerekmektedir. Evet ülkemizde birinci basamak var ama sürekli ikinci plana itilmektedir. Oysa ki insanların sağlıklarının korunması esastır. Hekimlerin, sağlık çalışanlarının görevi insanları sağlıklı halde koruyabilmektir. O nedenle kamu hastanelerini siz istediğiniz kadar güçlendirin eğer sağlıklı kişileri korumayı başaramazsanız, hasta olanların  tedavilerine hiçbir zaman yetişemeyeceksiniz. Ülkemizde son dönemlerde yaşadığımız ilaç eksiklikleri, hastanedeki tıbbi cihaz ve hizmet eksiklikleri de bunun bir göstergesidir.

 

YENİDÜZEN: Pandemi, ekonomik kriz, ülkede her gün yaşanan olumsuzluklar… Toplum psikolojisini nasıl gözlemliyorsunuz?

GÜRKUT: Sanıyorum şu an en çok düşünmemiz gereken konu bu. Dağılmış durumdayız. Çünkü ardarda kötü şeyler yaşıyoruz. İnsanların umudu kırılmış durumda.

Pandemi veya pandemi bitiş sürecinde üst üste gelen hükümet krizleri, bir türlü kendi kendimizi yönetemememiz,  umutlarımızı kırıcı, morallerimizi bozucu, bu kadar da olmaz dedirten birçok şeyin üstüste olması, yaşanan yoksullaşma, alım gücümüzün giderek erimesi, ciddi bir yangın felaketi yaşamamız ve yine bir kriz yönetimi göstermememiz ve üstüne elektrik kesintileri ve insanların artık becerisizlik olarak yorumladığı yönetimsel sorunlar, tabii ki toplumun devlete olan,  birbirimize olan güvenini, umudunu sorgulatır cinsten ve gerçekten kaygı verici niteliktedir. Ben baktığımda üzülüyorum.

Tekrardan adanın kuzeyinde yaşayan insanları birbirine güvenen, toplum haline getirecek, ortak bir gelecek beklentisi olan insanlar haline getirecek neler yapabileceğimizi bazen gerçekten göremiyorum. En kötüsü umudumuzun yıpranmış olmasıdır.

 

YENİDÜZEN: Toplum olarak da gerekli tepkiyi veremiyor muyuz?

GÜRKUT: Tepkisizlik mi, umutsuzluk mu emin değilim. Çünkü  bu “tepki versek de hiçbir şey değişmiyor” düşüncesi de olabilir. Uzun bir süredir ses çıkaran insanlar, toplumun demokratik güçleri, toplum adına muhalefet eden sivil toplum örgütleri, siyasi partiler, meslek örgütleri karşılarında bir muhatap bulamıyor. En haklı, akılcı eleştirileri yapsanız da, en ciddi çözüm önerilerini ortaya koysanız da, bir gün derdinizi anlattığınız bakan ertesi gün makamında olmuyor. Sürekli bir değişiklik var, sürekli bir istikrarsızlık var. Bütün bunlar insanları artık uğraşsak da karşılığı yok noktasına getirdi. Bu aslında öğrenilmiş bir çaresizlik. Bunu dile getirmekten bile üzülüyorum, ama durum bu. Bunu kabul ederek belki sosyologlar, psikiyatristler birlikte çalışıp çözüm yolları saptamalıdır. Ama sanıyorum en çok da tutarlılık, iyi yönetim, demokratik katılımla kendimize olan inancımızı, umudumuzu tazelemek mümkün olabilecektir.

 

“Tarihler var, hastane yok”

YENİDÜZEN: Lefkoşa ve Girne’ye yeni bir hastane müjdesi verilmişti. Nedir gelinen aşama?

GÜRKUT: Şu an kamusal sağlık hizmetinin toplamı talebi karşılayamıyor, bu çok net ortada. Dolayısıyla sürekli büyüyen bir açık var. Bu nasıl giderilebilir? Hizmet kapasitesinin artırılması gerekir. Bunun için de alt yapı da artırılmalı. Aslında Acil Durum Hastanesi’nin de normal servisler için kullanıma girmesi mevcut Devlet Hastanesi binalarının yetersizliğinin, ameliyathanelerin yetersizliğinin bir göstergesidir.

Arzulanan aynı binanın içerisinde, yeterli bir hastanede bu hizmetlerin sürdürülebilir olmasıdır. Dolayısıyla yeni bir hastaneye ihtiyaç olduğu netdir.

Girne’deki devlet hastanemiz de halen yetersiz durumdadır. Yarım bir inşaat alındı yeni hastane yapılsın diye, her gelen bakan da bir süre sonra bitecek diye açıklama yaptı. Yeni Lefkoşa Hastanesi için de sürekli olarak verilen tarihler var. Ancak hiçbiri gerçekleşmedi. Hatta 14 Mart 2022’nin Tıp Bayramı Töreninde bakanların topluma verdiği yeni hastane vaatlerinin gazete manşetlerini paylaştım, onlar da izledi.  Bizim yeni hastanelere ihtiyacımız var. Ama bu hastanelerin hangi servisinin kaç yataklı olacağını, nasıl çalışacağını bizim kendi toplumsal ihtiyacımıza uygun şekilde şekillendirmek, kendi yasal kurumlarımızın denetiminde ve onlar eliyle inşa etmek gerektiği düşüncesindeyim.

Ama biz ne yapıyoruz? Türkiye bize bir hastane yapmaya karar vermiştir. Bir önceki sağlık bakanımız hastanenin bir şehir hastanesi mi yoksa devlet hastanesi modelinde mi olacağını bilmediğini söylemiştir. Bu kaygı vericidir.

Diğer yandan yeni Lefkoşa Hastanesinin 500 yataklı olacağı söyleniyor. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi 650 yataklı ve çok ciddi bir sıkışıklık var. Nalbantoğlu’nun ne olacağını bilen yok. Yeni hastaneyle ilgili sürekli tarihler açıklanmasına rağmen hiçbir gelişme olmuyor. Bu da en başta konuştuğumuz  diğer verilen ama tutulmayan sözler gibi bizde inançsızlığa dönüştü.

Ama Tabipler Birliği’nin yeni yapılacak hastane konusundaki tavrı nettir. O da Türkiye’de artık  zararlarını açıkça görebildiğimiz şehir hastaneleri modelinin sağlığa zaten ayıramadığımız çok kısıtlı bütçemizin ciddi bir oranını hatta tümünü kullanacağı, dolayısıyla bir şehir hastanesi modelini asla kabul etmeyeceğimizi çok net olarak ortaya koyduk. Mutlaka kendi ihtiyaçlarımız doğrultusunda, bizim şu ana kadar devlet hastanelerimizde hangi servisin nasıl kullanıldığını tespit ederek, bunların bir projeksiyonu olan önümüzdeki yıllarda nüfusta, hastada, talepte ne kadar artış olacağını da öngörerek bir model çıkarmalıyız. Buna uygun bir hastane yapmalıyız. Kendi kurumlarımız, mimar, mühendislerimiz burada, onların ve kendi planlama inşaat dairemizin yasal çerçevesi içerisinde yeni hastanelerimizi oluşturmamız gereklidir.

 

“Sağlık çalışanları güvencesiz”

 YENiDÜZEN: Sağlık çalışanlarının ve hekimlerin yasaların güncellenmemesinden dolayı yaşadığı sıkıntılar da vardı. Bu konularda bir ilerleme sağlandı mı?

GÜRKUT: Giderilemeyen sorunların başında güvencesiz çalışma var. Şu an devlet hastanelerinde çalışan hekimlerin yaklaşık yarısı iş güvencesinden mahrum olarak çalıştırılıyor. Hepsi sözleşmeli veya hizmet satın alımı şeklindedir. Kadrolu hekim oranı giderek azalıyor. Teşkilat yasaları bir türlü güncellenemediği için kadrolar ihtiyaca uygun şekilde artırılamamıştır. Hekimler, sağlık çalışanları sürekli sözleşmeli olarak alınıyor. Bu hekimlerin statüleri de zaman zaman bakanlık tarafından mobbing unsuru olarak kullanılmıştır. Bu kişilere ‘istediğimizi yapmazsanız, sözleşmenizi yenilemeyiz’ şeklinde bir baskı yapıldığı olmuştur. Bu çok ciddi bir sorundur. Sağlık yasaları konusunda çok ciddi sorunlarımız var ama sağlık çalışanları, hekimler konusunda da böyle bir sorunumuz var. Mutlaka teşkilat yasalarının bir an önce ihtiyaca cevap verecek şekilde yenilenmesi ve sağlık çalışanı kadrolarının artırılması gerekir.

Pandemi boyunca bakanlık, mevsimlik işçi statüsünde bile sağlık çalışanı almak durumunda kaldı.  Bunu da partizanca kullandılar aslında. Dolayısıyla yasaların mutlaka ihtiyaca cevap verebilecek şekilde güncellenmesi gerekmektedir.

 

YENiDÜZEN: K.T. Tabipleri Birliği’nin gündeminde şu an ne var?

GÜRKUT: Tabipler Birliği bir yandan üyelerinin haklarıyla ilgili çalışmalarını yürütürken, diğer yandan da toplumun sağlığını, psikolojisini, varlığını tehdit eden unsurlarla ilgili de diğer meslek örgütleriyle ortak çalışmalar yürütüyor. Geçtiğimiz sonbaharda Barolar Birliği ve Mühendis Mimar Odaları Birliği ile ortak mücadele yapacağımızı açıklamıştık. O anlamda da çalışmalarımız devam etmekte. Sırf halk sağlığını ilgilendiren noktalarda yine sağlıktaki diğer örgütlerle çalışmalarımız da sürüyor.

Tabipler Birliği’nin 2018’in sonunda 2019’un başında toplumun sağlık okur yazarlığıyla ilgili bir çalışma başlatmıştı. Ülkede bu konuda çalışma yapması muhtemel tüm tarafları bir araya getirmişti. Üniversiteler, basın, resmi makamlar, sendikalar ile, yaklaşık 40 paydaş ile bir çalışma yapmaya başlamıştık. İlk önce toplumun sağlık okur yazarlığını belirleyecek bir anket çalışması ardından saptanacak sorunlara birer birer çalışma programları oluşturma planımız vardı. Ancak araya pandemi girdi ve biz evlerimize çekildik. Dolayısıyla bu çalışma yarım kalmıştı. Bunu yeniden başlatma aşamasındayız. Çünkü pandemi bize çok net gösterdi ki sağlık okur yazarlığıyla ilgili düzeyimizde çok ciddi sorunumuz var.

Sağlık okur yazarlığı sağlıkla ilgili kendi sağlığınızı koruma yetisine sahip olma, size verilen sağlıkla ilgili öneri ve tavsiyeleri, direktifleri doğru uygulama, hasta olduğunuzda nereye başvuracağınızı bilme, tedaviye sizin katılımınızın doğru olması ve sağlıkla ilgili okuduğunuz, edindiğiniz bilgileri doğru yönlendirme, uygulama anlamına geliyor. Aslında sağlıklı yaşam alışkanlıkları elde edebilmek gibi noktaları içeriyor.
Pandemide özellikle sosyal medyada çok net gördük ki insanlar her okuduklarına inanıyor, bunu denetleyemiyorlar, ne yapacaklarını bilemiyorlar. Sağlık okur yazarlığı daha yüksek toplumlarda insanların daha çok koruyucu sağlık hizmetlerinden yararlandığı, daha düşük olan toplumlarda ise tedavi edici hizmetlere yığılma olduğunu, acillerin kapılarında uzayan kuyruklar olduğunu yapılan çalışmalar göstermiştir. Toplumun sağlık okur yazarlığının yükselmesi, ülkedeki sağlık harcamalarının azalmasını sağlamaktadır.

Bizim ülkemizde çok ciddi ihtiyaçtır. Küçük bir ülkeyiz ve koruyucu sağlık hizmetlerinin geliştirilmesini,  insanların sağlık anlamında bilinçlendirilmesini çok daha kolay yapabiliriz.

Eğitim oranı oldukça yüksek bir toplumuz. Ancak yaz aylarında çok görülen ani ölümlerde insanlar yanımızda düşüp kalabiliyor ve ilk yardım yapmasını bilen insan sayımızın ne kadar az olduğunu da görüyoruz. Biz insanlarımızı ana sınıftan, üniversiteye kadar okutuyoruz ama onlara en temel ilk yardım bilgisini bile vermiyoruz. O nedenle bütün bunları eğitim müfredatımızdan tutun, medyanın topluma verdiği bilgilerden, yerel yönetimlerde uygulanan bisiklet yolları, güvenli yürüyüş yollarının, spor yapılabilecek yerlerin oluşturulmasına, ilaç kullanımının düzgün şekilde denetlenmesine kadar ve bireylerin kendi sağlıklarını koruyabilecekleri ve sağlıklı kalabilecekleri, kötü alışkanlıklar edinmeyecekleri bir düzeye kavuşturmalıyız. Bunun için de uzunca bir zaman ve çok taraflı iyi bir çalışma yürütmeliyiz.

FOTO: ARŞİV

yd-destek-gorseli-483.jpg

Bu haber toplam 3908 defa okunmuştur