1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. “Toplum Sözleşmesi” ve Kıbrıs
“Toplum Sözleşmesi” ve Kıbrıs

“Toplum Sözleşmesi” ve Kıbrıs

“Toplum Sözleşmesi” ve Kıbrıs

A+A-


Şevki Kıralp
sevkikiralp@gmail.com

Niyazi Kızılyürek hocamız, gaile dergisinde geçen hafta yayınlanan, “Bitmeyen Savaşın Hikayesi: Bireysel Bir Tanıklık” isimli yazı dizisinin 53. sayısında, etnik kimlikleri reddetmeyen, bunun yanında da bütün Kıbrıslıları kapsayan bir “Cumhuriyet yurttaşlığı” temelindeki yaklaşımı öne çıkardığı “Oliki Kipros” isimli çalışmasına yönelen eleştirileri dile getirdi. Hocamızın Kıbrıs tarihinin milliyetçilikten etkilenmiş boyutlarına dair önemli tespitleri vardı. Örneğin Rousseau’ya atıfla dile getirdiği “hukuk ihlali” kavramı, Kıbrıs’taki milliyetçiliğin ve etnik çatışmanın temelinde yatan en etkili unsurlardan biriydi. Prof. Kızılyürek, aynı yazısında Kıbrıs’ta milliyetçilik anlayışının “yurttaşlık hakları” ve “hukuk” temelli bir yaklaşıma dayandırılamadığını, bunun sebebinin ise “milliyetçilik” dendiği zaman “etnik kültür” haricinde bir algıyı benimsemeyi reddeden yaklaşımların toplum yaşamı ve siyasetteki parlaklığı olduğunu ileri sürmüştü. Bu yazıda, “yurttaşlık hakları” temelinde Kıbrıs’ta devlet-hukuk-milliyetçilik ilişkisini tartışacağım.

Prof. Kızılyürek, geçen haftaki yazısında “Oliki Kipros” isimli çalışmasının ana hatlarını açıklarken Rousseau’nun “Toplum Sözleşmesi” kuramına atıfla, bir devletin ayakta kalabilmesi için yurttaşların devletin hukukuna dört elle sarılmasının önemine de dikkat çekmiştir. Kızılyürek ayrıca Kıbrıs tarihinde yurttaşların hukuk ihlallerine gereken tepkiyi verecek bilinçten yoksun oluşunun “Cumhuriyet yurttaşı” kavramının oluşamamasına yol açtığını anlatmaktadır. Bu açıdan Prof. Kızılyürek’in tespiti yerindedir. 1960 anayasasını Kıbrıslıların “Toplum Sözleşmesi” olarak görebilmek mümkün değildir ve bu “Toplum Sözleşmesi” eksikliği Kıbrıslıları kısa zamanda önemli felaketlere sürüklemiştir. Enosis yanlısı Rum toplumu ile Taksim yanlısı Türk toplumu, ABD’nin Türkiye ve Yunanistan’ı milliyetçilik eksenli bir krizden uzak tutmak için ortaya attığı “hem Taksimi hem Enosis’i reddeden çözüm” olan bağımsızlığı zorla kabul etmişler ve benimsememişlerdi. Yunanistan’a bağlanmak isteyen Rumların Kıbrıslı Türkler ile siyasal eşitliğe sınırlandırılması ve Taksim yoluyla Rum çoğunluğun tesiri altında kalmaktan kurtulmak isteyen Türk toplumunun Rum çoğunluğa ortak edilmesi her iki tarafı da aynı ölçüde rahatsız etmişti (Stavrinides 1975).

Rousseau’nun “Toplum Sözleşmesi” kuramında işaret ettiği ilkelere değinmekte fayda vardır. Rousseau’ya göre, Toplum Sözleşmesinde genel irade ve gönüllülük esastır. Yani, toplumun her bireyi genel iradeye uymak konusunda gönüllü davranır ve bireyler bütünlükçü bir biçimde hareket ederek siyasete yön verir. Ortaklaşa hedefler ortaklaşa çıkarlar doğrultusunda toplumun kendisi tarafından belirlenir. Hak ve görev dağılımında eşitlik esastır. Hak ve görevlerin eşitlikçi ve sürdürülebilir olması ise toplumsal uzlaşının güvencesindedir (Allen & Allen 1993). 1960 Anayasası’nın ikinci maddesinde, Kıbrıslı Yunan tanımı “Yunan asıllı olan”, “ana dili Yunanca olan”, “Yunan kültürüne ait öğeleri paylaşan” ya da “Yunan-Ortodoks Kilisesi’ne bağlı olan” şeklindeydi. Kıbrıslı Türk tanımı ise “Türk asıllı olan”, “ana dili Türkçe olan”, “Türk kültürüne ait öğeleri paylaşan” ya da “Müslüman olan” şeklinde yapılmıştı (Atun 2007). Kıbrıs devletinin “Kıbrıslı” yurttaşlarına dair bir tanım yoktu. Kaldı ki, bu anayasayı hazırlayanlar Kıbrıslı Rumlar ve Türkler değildi ve aralarında bir uzlaşı yoktu.

1963-1967 olaylarında Rum liderler anayasal değişiklikleri Türk toplumuna zorla kabul ettirmek istediklerinden ötürü, Türk liderler ise devlete, anayasasına ve haliyle Rum liderlere karşı güvensiz olduklarından dolayı, Kıbrıs’ta milliyetçilik adına şiddet ve kontra-şiddet uygulamak mubah sayılmıştı. 1968-1974 arası dönemde toplumlararası şiddet Türk müdahalesine kadar durmuş, bu süre boyunca Rum terörizmi sol görüşlü ve Makarios yandaşı Rumları (ki 1974’te hedefine Türkleri de almıştı) “Enosis” adına katletmeye başlamıştı. 1974 yılında Kıbrıs’ta yaşanan toplumlararası şiddet ise tam anlamıyla bir can pazarıydı.
Kıbrıs’ta 1963-1974 yıllarında “milliyetçilik” adı altında gerçekleştirilen şiddetin hiç bir boyutu hukukla göğüslenmedi. Buradan, yasaların gerektiği gibi işletilmediği ve “yurttaşlık” kavramının “Türk milliyetçiliği” ve “Yunan milliyetçiliği” kavramlarının gerisinde kaldığı sonucuna varabiliriz. 1974 sonrası dönemde ise, her iki toplumda da milliyetçi kesimler federal çözüme karşı kuşkulu yaklaştılar. Kıbrıs Türk toplumu adına konuşacak olursak, federasyon çözümünü desteklemek uzun yıllar “Rum’a azınlık olmak” ile bir tutuldu. Federal çözüme karşı çıkan kesimlerin en temel dayanağı “egemenlik” idi. Bu hiç kuşkusuz Kıbrıs’ın kuzeyindeki federal çözüm karşıtı milliyetçilerin değil, Kıbrıs tarihinin bir ürünüydü. Adına “egemenlik” denen kavram adamızda 80-85 yıldır “etnik kültür” ile özdeşleştirilmişti. Kıbrıs’ta ya Yunan etnik kültürü egemen olacaktı, ya da Türk etnik kültürü Yunan etnik kültüründen bağımsız olacaktı. “Egemen” gücün ortaklaşa devletin hukuku ve etnik kimlik ayırt edilmeden bütün yurttaşların hakları olabileceğine, yani Kıbrıslılar arası bir “Toplum Sözleşmesine” inanç çok azdı.

2004’e geldiğimiz zaman ise, Kıbrıs Türk toplumunun %65’i federal çözümü savundu. Ancak bu “evet”, Rousseau’nun “Toplum Sözleşmesi” kuramına mı benziyordu, yoksa AB koşullarının KKTC koşulları karşısındaki cazibesinin ağır basması mıydı? %65’lik kesim içerisinde Sağ seçmelerin de varlığı düşünülür ve o dönem federal çözümün ana hatlarının değerlendirilmesi yerine “faşist Sağcılar” ve “hain Solcular” tartışmalarının ağırlıkta oluşu dikkate alınırsa, Kıbrıs Türk toplumunun “evet” oyları Rumlara barış çağrısı yapan bir “Toplum Sözleşmesi” olmaya tam anlamıyla hazır değildi. Zaten, Rum toplumunun Annan Planı’nı reddetmesi, federal çözümü Kıbrıslıların “Toplum Sözleşmesi” olmaktan, en azından geçici bir süreliğine, ciddi anlamda koparmıştı.

Toplumumuzda, federal çözümün ancak Rum toplumunun ve Türkiye’nin karşılıklı onayı ile kurulabileceğini bilmeyen yoktur. 2010 yılı başlarında Rum meclisinde garantörlüklerin reddedilmesi yönünde oybirliği ile karar alınırken, KKTC meclisinde Türk garantörlüğünden taviz verilmemesi yönünde oy birliğiyle karar alınmıştı. Buna federal çözüm yanlısı CTP ve TDP vekilleri de onay vermişti. Aslında buradan Kıbrıs Türk toplumunda Sağcı-Solcu hemen her kesiminin (ya da büyük bir çoğunluğun), genel anlamıyla federal çözümü Rumlar ile bir “Toplum Sözleşmesi” olarak nitelendirecekse bile, Türkiye’nin buna kefil olmasını istediği anlaşılmaktadır. Yani Rumlar federasyona garantörlükler kalkarsa razı olacaklarını belirtirken, Türkler federasyonu Türkiye garantör olursa destekleyeceklerini ortaya koymaktadır. Elbette garantörlükler iki toplum arasındaki görüş ayrılıklarından sadece biridir. Federasyon “esnek” mi olacak “katı” mı olacak, “Kıbrıslı göçmenler evlerine” mi dönecek yoksa “takas ya da tazminat” mı uygulanacak, “Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı olmayan Türkiye vatandaşlarına federal devlette vatandaşlık verilecek mi verilmeyecek mi” noktalarında da görüş ayrılıkları olmuştur. Bunun yanında, Kıbrıs Türk toplumunun kendi siyasi belirsizliklerinden dolayı ciddi bir “Toplum Sözleşmesi” sorunu olduğu da göz ardı edilemez. KKTC tanınmamakta, federal çözüm arayışları somut bir sonuca ulaşamamakta ama devam etmekte ve Türkiye’nin hangisi yönünde adım atacağı netleşmemektedir. Bütün bunlar Kıbrıs Türk toplumunu önemli oranda “sözleşmesiz” bir toplum kılmaktadır.

Günümüzde çözüm arayışlarında bir hızlanma yaşanacağı geniş anlamda kabul edilen bir öngörüdür. Fakat burada tartışmamız gereken unsur şudur: Kıbrıslıların “Toplum Sözleşmesi” federal devletten önce mi, sonra mı gerçekleşecektir? 1960 öncesinde bunu tartışma fırsatımız olmamıştı. Önce her iki toplum da şartlarını karşı topluma kabullendirebilmek için şiddete ve kontra-şiddete başvurdu. Sonra milliyetçilik namına cinayetler ve katliamlar yaşandı ve yasal-anayasal düzen başarısız oldu. Bu nedenle, federal Kıbrıs devleti kurulacaksa, anayasasınıh ve yöneticilerinin öncelikli görevi bütün yurttaşlarının haklarını etnik kimlik ayırt etmeksizin korumak ve milliyetçilik namına işlenebilecek suçlara karşı katı ve caydırıcı önlemler almak olmalıdır.

Peki, geçmişin yaralarının üzerine Kıbrıs’ta federal devlet kurmak ve yaşatmak mümkün olabilir mi? Evet olabilir. Kıbrıs’ta bir etnik çatışma daha yaşanmayacağını elbette kimse garanti edemez. Ama bir takım uygulamalar etnik çatışma riskini dizginleyebilir. Örneğin, çok etnik gruplu devletlerde, özellikle Kıbrıs’a benzer güç-paylaşımı esaslı yönetimlerde, “çapraz oy” uygulamalarının etnik çatışmaları dengelemekte etkili olduğu görülmektedir. “Çapraz oy” uygulamalarıyla siyasal seçkinler sadece kendi etnik gruplarının değil, aynı zamanda diğer etnik grupların da oylarıyla iktidara gelmektedir. “Çapraz oy” uygulamaları yasama ve yürütme organlarının üyelerini devlet içerisindeki bütün etnik gruplara karşı sorumlu hale getirmektedir. Böylece devletin bütün vatandaşların haklarını etnik kimlik ayırt etmeksizin savunmasının zemini hazırlanabilmektedir (Horowitz 1991). Tabi ki, anayasal düzenin sürdürüldüğü oranda… Kıbrıs’ta federal devlet, hem anayasasıyla, hem yasalarıyla hem de toplum siyasetiyle, etnik kimlik temelli ayrımcılığı, etnik inkârcılığı ve etnik kimlik temelli şiddeti “makul” görmeyeceğini ortaya koymalıdır. Bu konuda “çapraz oy” uygulamalarının elbette ki faydalı olması beklenebilir. Bu açıdan, federal devlet kurulacaksa devletin bütün vatandaşlarının haklarını etnik kimlik ayırt etmeksizin koruması gerektiği konusunda ciddi bir fikir birliği sağlanmalı, bu fikir birliği anayasa güvencesine alınmalı ve hepsinden önemlisi bunu garantileyen iki toplumun ortak bilinci olmalı... Gerekli anayasal önlemler alınıp yasalar gereği gibi işletilmez ve bu yasalara Kıbrıslıların tamamı bilinçle sarılmazsa “Kıbrıslı yurttaş” ilkesini hayata geçirebilecek bir “Toplum Sözleşmesi” oluşturmak mümkün olmayacaktır. Bu noktada da, 1960 çözümüne benzer bir federal çözümün yine “dıştan zorlama” ile oluşmasının “Toplum Sözleşmesi” olamayacağı da akılda tutulmalıdır.

------------------------------

Kaynakça
Allen, M, J., Allen, J, B. 1993. World History From 1500. New York: HapperPerennial.
Atun, A., 2007. Kıbrıs Antlaşmaları, Planları ve Önemli BM, AB Kararları (1571-1983) Cilt 1. Lefkoşa: SAMTAY
Horowitz, D. 1991. ‘Making Moderation Pay: The Comparative Politics of Ethnic Conflict Management’. Montville, J,V., 1991.(ed.) Conflict and Peacekeeping in Multiethnic Societies. New York: Lexington Books. pp. 451-476.
Stavrinides, Z. 1975. The Cyprus Conflict: National Identity and Statehood. Nicosia: Loris Stavrinides Press.

Bu haber toplam 1568 defa okunmuştur
Gaile 246. Sayısı

Gaile 246. Sayısı