1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Tarihin Kalbinde Bir Sahne: Bandabuliya Yeniden
Tarihin Kalbinde Bir Sahne: Bandabuliya Yeniden

Tarihin Kalbinde Bir Sahne: Bandabuliya Yeniden

Tunç Adanır’la sohbetimiz, mimar olmaya karar verdiği yıllara, kırk yıl öncesine uzanıyor. O yıllarda, Lefkoşa Surlariçi’nin tarihi dokusu, onun hayal dünyasında mimarlığa dair ilk kıvılcımları ateşlemiş gibi.

A+A-

Bir kentin hafızasını yaşatmanın en etkili yollarından biri, geçmişin izlerini bugünün ihtiyaçlarıyla buluşturmaktır diye düşünmekteyim. Yüksek mimar Tunç Adanır, da bunu başaran isimlerden biri. Kendi aile yadigarı evinden başlayarak, birçok yapıya ikinci bir hayat kazandıran Adanır, özellikle tarihe saygılı, işlevsel ve insani projeleriyle dikkat çekiyor. Uzun soluklu mesleki yolculuğunda en anlamlı çalışması hiç kuşkusuz Bandabuliya Projesi. Lefkoşa Surlariçi’nde yer alan, geçmişte kentin en hareketli ticaret merkezlerinden biri olan Bandabuliya binası, yıllar içinde işlevini kaybedip adeta kültürel enkaza dönüşmüştü. Tunç Adanır’ın mimari vizyonu, Lefkoşa Türk Belediyesi’nin açtığı yol ve Arkın Yaratıcı Sanatlar ve Tasarım Üniversitesi desteğiyle yapı artık tiyatrodan akademiye, sanattan kamusal yaşama kadar yeniden hayat buluyor. Adanır için bu proje kuşkusuz yalnızca restorasyon değil; toplumsal değerin yeniden inşası. Tarihi bir binayı dönüştürerek sanatın ve gençlerin hizmetine sunmak, mimarlığın en kutsal tarafıyla yaşatmakla örtüşüyor. Bandabuliya’nın geçmişini koruyarak, bugünün ruhuna uygun bir biçimde yeniden işlevlendirilmesi, bir şehri hem mekansal hem kültürel anlamda dönüştürmenin nadir örneklerinden biri. Bandabuliya’yı tek bir cümleyle anlatmak gerekirse, bu yapı geçmişin izleriyle geleceğin vizyonu arasında kurulan köprü olarak tanımlanabilir. Bu köprünün bir ucunda, tarihi diğer ucunda onu yeniden anlamlandıran genç sanatçılar olacak. Böylece Bandabuliya binadan öte; yaşayan bir makana dönüşüyor.

Tunç Adanır’la sohbetimiz, mimar olmaya karar verdiği yıllara, kırk yıl öncesine uzanıyor. O yıllarda, Lefkoşa Surlariçi’nin tarihi dokusu, onun hayal dünyasında mimarlığa dair ilk kıvılcımları ateşlemiş gibi.

“1974 öncesinde Surlariçi’nde büyüdüm. Biz apartmanda yaşıyorduk, nenemin ve dedemin evi de bahçeli Lefkoşa evlerindendi. Dedemle bu sokaklarda çok gezdik. Tarihi dokuyla büyürken, sanırım mimariyi bilinçsiz olarak içselleştirdim. Büyüdükçe bunu daha iyi yorumlamaya başladım. Kıbrıs’ın kuzeyinde 1974 sonrasında çok fazla yapılaşma olmadı. Farklı projeleri görünce imrenirdim. Neden yapmıyoruz derdim. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde mimarlık bölümünü kazandıktan sonra eğitimimizin parçası olarak, İstanbul’un tarihi yapılarına gezilere giderdik. Bakış açım ve farkındalıklarım çok arttı. Oraları gezerken hep buraları düşündüm zamanla bu duygum gelişti. Bu günlere geldi.”

“Doğru olan binalarımın beni anlatmasıdır”

Mimari yaklaşımını sade ve minimal olarak tanımlayan Adanır, özellikle kültürel değeri olan eski yapıların korunması ve yeniden işlevlendirilmesi yönündeki projeleriyle tanınıyor. Aile yadigârı evlerine sahip çıkarak onları bir butik otele dönüştürmesi ise, sadece mimari değil, aynı zamanda insani yönüyle de derinden etkileyici. Bu dokunuş, geçmişle kurulan bağın ve mimarlığın yalnızca yapılarla değil, duygularla da örüldüğünün güçlü bir göstergesi.

“İlk başta insan hayata atılırken, gençlikte belli bir çizgi ile başlamaz. Bir de insan üniversiteden ilk mezun olduğunda hayatı yeniden inşa edeceğini sanıyor. Hayatın içinde zamanla bunun ne denli zor olduğunu anlayarak, değişimler geçiriyorsunuz. Ülke şartlarıyla, teknik kriterlerle buradaki yapıyla kendimi geliştirdim. Hem modern tarzda çalışmalarım var, hem de tarihi kültürel yapılara ilişkin çalışmalarda bulundum. Eskinin dokusunun yeniyle birleşip, fonksiyonel olarak hayat bulması benim için değerli, duygu yüklü çalışmalar. Bir de tasarladığım binalarda talep edenin ihtiyaçları da önemlidir. Bunu doğru algılayıp, psikolojisini doğru yorumlayıp, teknik bilgi ve donanımla birleştirerek ortaya bir eser çıkarmak ana amacımdır. Yapılan eser kullanıcının ihtiyaçlarına cevap veriyorsa ve memnunsa başarılı olduğunuz anlamına gelir. Binalarımı anlatmam değil, doğru olan binalarımın beni anlatmasıdır.”

“Süreç içinde elbette binalar, şehirler değişir”

Şehirlerin değişimi içerisinde, kültürel kimliği, çevresel duyarlılığı ve yerel dokuyu koruyarak ilerlemek; renovasyon süreçlerinin belki de en hassas, en zorlayıcı yönleri… Mesele sadece fiziksel yapıyı dönüştürmek değil, bir belleği, bir kimliği yeniden inşa etmek anlamına geliyor.

“Lefkoşa Surlariçi, şehrin eski hali, yapıları benim dağarcığıma yerleşmiş detaylar. Teknik bilgim, eğitimim ve çalışmalarımla birleştirince tüm bunları doğru şekilde bir araya getirerek, yeni bir hayata dönüştürmeye çalışıyorum. Bunun çok önemli olduğuna inanıyorum. Binalar, insan hayatı ile kıyaslanınca çok uzun ömürlüdürler. Süreç içinde elbette binalar, şehirler değişir ve dönüşür. Lefkoşa Surlariçi de bu şehirlerden biri. Şehrin yenilenmesi, bununla ilgili ivme kazanması gerekir. Bu tip dokunuşlarla yapıların iyileştirilmesi, doğru fonksiyonunu kazanması ve bütünsellikle birlikte planlamanın yapılması çok önemlidir.”

“Bandabuliya Projesi toplumsal değeri açısından çok önemli”

Söz, hayatında derin iz bırakan, adeta imzası niteliğini taşıyan projelere geldiğinde, Tunç Adanır’ın gözlerinde bir heyecan beliriyor. Yıllar içinde pek çok yapıya dokunmuş olsa da bazı projeler vardır ki, sadece bir binayı değil, hafızayı, bir toplumun belleğini dahi ayağa kaldırır. İşte Bandabuliya Projesi de tam olarak böyle bir dönüşümün sonucu olarak tüm ihtişamı ile karşımızda duruyor.

“En önemli projem aile yadigarımız olan Palm Garden butik otele dönüştürdüğüm binamızdır. Yıllarca yaşayarak tek tek her noktasını tasarladığım bir yapıdır. Zaman içinde şahıslar için de pek çok renovasyon projesi yaptım elbette hepsi beni mutlu etti ancak son dönemde yapmış olduğum Bandabuliya Projesi benim için  toplumsal değeri açısından çok önemli. Uzun bir geçmişi olan, bu denli önemli bir binayı herkesin kullanımında olacak bir alana dönüştürmek çok önemliydi. Büyük bir heyecanla sürdürüyorum.”

Zamanla adeta unutulan Bandabuliya Sahnesi bugün Tunç Adanır’ın önderliğinde; Lefkoşa Türk Belediyesi ile ARKIN Yaratıcı Sanatlar ve Tasarım Üniversitesi’nin katkılarıyla yeniden hayat buldu. Tarihi dokusu korunarak dönüştürülen mekan, yalnızca fiziksel bir yenilenme değil; aynı zamanda kentin hafızasında taze bir soluk anlamına geliyor. Sahneyi ilk gördüğüm anda hissettiğim heyecan, özgün mimari yapısı ve sanatla kurulacak yeni bağ sayesinde daha da derinleşti. Proje geçmişin izleriyle geleceğin vizyonu arasında kurulan bir köprü gibi.

“Ben projeye başladığımda tiyatro kısmı, çalışır durumdaydı. Geri kalan her yer boş ve atıl haldeydi. Lefkoşa Türk Belediyesi’nin mekanı ihale ile dönüştürme kararı almasıyla süreç başladı. Devamında ARUCAD’ın kurucusu Erbil Arkın ve Sinan Arkın, ayrıca rektör Asım Vehbi ihaleye katılma kararı almasıyla, zihinlerinde projeyi belirleyerek, benimle çalışma kararını almışlardı. Elbette ben de bu durumdan mutluluk duydum. İhalenin sonuçlanmasıyla birlikte değişikliklerin nasıl olacağı, üniversitenin talepleri, güzel sanatlar fakültesini binaya taşıma fikri, belediyenin tiyatro salonuna dair beklentisi çerçevesinde ben de onların vizyonlarına kendi mesleki bilgimle katkı koyarak bu günlere geldik. Hala da bu alanda çalışmalarımız devam ediyor.”

Adanır ile sohbetimiz Bandabuliya Sahnesi’nin mimari ve işlevsel detaylarına geldiğinde, sözü Black Box (kara kutu) sahne düzenine getiriyor. Minimalist ve esnek yapısıyla farklı tiyatro formlarına olanak tanıyan bu sistem, tiyatroseverler için yeni oyunlara ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Hem mekânın ruhuna sadık kalınmış hem de çağdaş bir yorumla yeniden kurgulanmış.

“Daha önce burada tiyatro black box şeklinde aktif olarak çalışmaktaydı. Farklı ülkelerde de tercih edilen, yeni bir tiyatro sistemi. Çok da ilgi görüyor. Mevcut yapıyı koruyarak, taş yapıya dokunmadan, içinden çelik strüktür yapılarla bölümler oluşturarak ses ve ışık sistemlerini, asma katları çelikten inşa ederek bu şekle getirdik.”

Adanır, kamusal mekanların yeniden işlev kazanması üzerine düşüncelerini de paylaşıyor. Belki de Bandabuliya ile başlayan bu dönüşüm süreci, Vakıflar İdaresi’ne ait başka yapıların hayat bulmasıyla devam edecek. Umuyorum ki bu binalar, sadece restore edilmekle kalmayıp, halkın erişebileceği, içinde vakit geçirebileceği kamusal alanlara dönüşür. Çünkü görüyorum ki bir şehrin hafızası, ancak yaşanabilir mekanlarla canlı kalabilir.

“Belli bir süreden beridir Suriçinde dönüşüm başladı ancak bu değişim daha çok restoran, kafe ve butik otellerle yoğunlaştı. Bunun devamında eski şehirlerin gelişimleri doğru planlanmalı, sadece eğlence ve turizm için kullanılmamalı. Doğru bir kurgu ile bu noktada projeyi düşünen katkı koyan herkesi kutlamak isterim çünkü buradaki sahneyi sanatla birleştirmek, tarihi dokuyla bilmi buluşturmak çok değerli düşünceler. Bunun devamında şehrin bu yöndeki gelişiminin daha çok olabileceğine inanıyorum. Etrafımızda pek çok tarihi eserimiz de var. Bunu sanatla iç içe olan yeni gençlerle buluşturmak önemli vizyon ve farkındalık katacaktır. Böylece tarihi dokumuz sürekli yaşanabilir hal alacak. Binaların hayata dahil olması gerekmektedir. Binaların atıl, yıkılacak durumdan kurtulması ve hayata dahil olması önemlidir. Şimdi tiyatro ve fuaye açıldı. Yakın zamanda akademi binası da açılacak. Ayrıca sanat galerisi de olacak. Bu noktaya hareket, heyecan, gençlik gelecek. Kültürel olarak da gelişim sağlayacak, şehrin geleceğine dair çok ümitliyim.”

1-17-of-41-001.jpg

1-3-of-41-001.jpg

1-10-of-41-001.jpg

Bu haber toplam 1958 defa okunmuştur