1. HABERLER

  2. HABERLER

  3. Nazlı: Polis, şüpheli kadın ölümlerini etkin soruşturmuyor
Nazlı: Polis, şüpheli kadın ölümlerini etkin soruşturmuyor

Nazlı: Polis, şüpheli kadın ölümlerini etkin soruşturmuyor

Bağımsızlık Yolu Parti Meclis Üyesi Cansu N. Nazlı, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü etkinliklerine hazırlanırken gelen şüpheli kadın ölümleri haberlerinin toplumda hem büyük bir üzüntü hem de öfke yarattığını belirtti.

A+A-

Bağımsızlık Yolu Parti Meclis Üyesi Cansu N. Nazlı, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü etkinliklerine hazırlanırken gelen şüpheli kadın ölümleri haberlerinin toplumda hem büyük bir üzüntü hem de öfke yarattığını belirtti.

Bağımsızlık Yolu Parti Meclisi üyesi Cansu N. Nazlı, Haber Kıbrıs’ta yayınlanan Muazzez Gazihan’ın sunduğu Haber ve Ötesi programına katılarak açıklamalarda bulundu.

Nazlı, bu şüpheli ölümlerin derhal aydınlatılmamasının, ülkede yaşayan tüm kadınların can güvenliği ve yaşam hakkıyla ilgili ciddi bir sorun teşkil ettiğini vurguladı.

 

“Polis, şüpheli kadın ölümlerini etkin soruşturmuyor”

Nazlı, şüpheli ölüm meselesinin zaten halihazırda önemli bir sıkıntı olduğunu, bu olayların artarak devam etmesinin ve soru işaretlerinin havada kalmasının kabul edilemez olduğunu dile getirdi. Akile Nacisoy cinayetinin başlangıçta intihar gibi lanse edildiğini ancak ailenin ısrarlı çabalarıyla dosyanın yeniden canlandırıldığını ve eşi tarafından işlenen bir cinayet olduğunun ortaya çıktığını hatırlattı. Bu süreçte yargılamayı yapan Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararında polisin "ciddi bir ihmali" olduğu tespiti yapılmıştı. Nazlı, polisin tahkikatı etkin yapmamasının, failin olay yerinde kalarak tüm izleri yok etmesine neden olduğunu ve bu ihmale rağmen cinayetin şans eseri ortaya çıktığını, Ağır Ceza heyetinin bu ağır ihmalin altını çizdiğini vurguladı. Nazlı, sonrasında yaşanan Ahsen Nur Kilitçioğlu ve Güldeniz gibi aydınlatılmamış şüpheli ölümlerin, bu ihmaller zincirinin bir devamı olduğunu belirtti.

 

“Soruşturma gizliliği bahane edilemez, aileler bilgilendirilmeli”

Polisin, Ağır Ceza Mahkemesi'nin bu konudaki vurgularından ders çıkararak etkin soruşturma yapması gerektiğini söyleyen Nazlı, mevcut durumda polisin ne yapıp ne yapmadığının bilinmediğini ifade etti. Polis, soruşturmanın gizliliği kisvesi altında şeffaf bir şekilde ne kamuoyuna ne de hayatını kaybeden kız kardeşlerimizin ailelerine bir bilgilendirme yapmadığını söyledi. Nazlı, örneğin Ahsen Nur meselesinde ailenin avukatlarına dahi soruşturma memurunun kim olduğu veya hangi safhada olduğu bilgisinin verilmediğini belirterek, bunun kabul edilemez olduğunu dile getirdi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını hatırlatan Nazlı, "Etkin soruşturmaların yapılması dışında, aile yakınlarının bilgilendirilmesi de idarenin bir sorumluluğudur. Bu bilgilendirmeyi yapmadığınız takdirde, gerçekten bu işin üzerine ciddiyetle düştüğünüzü anlamamız mümkün değildir" dedi. Soruşturma devam ediyor şeklinde verilen tek cümlelik cevaplarla yazılı bilgi taleplerinin geçiştirilmesinin, dosyaların yıllarca açık kalmasına neden olduğunu söyledi. Nazlı, eğer bu ölümlerden birileri cinayete kurban gittiyse, bu durumun ortaya çıkardığı cezasızlığın, kadına yönelik şiddeti artıran ve şiddet failini cesaretlendiren bir sonuç doğuracağını belirterek, bu yüzden soruşturmaların hızla tamamlanması gerektiğini kaydetti.

Nazlı, özellikle ölü bulunan kadınların eş, sevgili ya da eski partnerlerinin meslekleri gereği polis, asker gibi silah taşıyan insanlar olduğu durumlara dikkat çekti. Aile Yasası’nda şiddet uygulayan kişinin silahına el konulması tedbirinin bulunmasının, bu tür risklerin gerçek hayatta var olmasının bir sonucu olduğunu ifade etti. Bu gibi durumlarda, polisin soruşturmayı daha hassasiyetle incelemesi gerektiğini belirten Nazlı, özellikle şüphelinin soruşturmayı yürüten kuruma mensup biri olması halinde, tahkikatın özerk ve tarafsız bir şekilde ciddiyetle yürütülmesi gerektiğini ve kurumun töhmet altında kalmaması için şeffaflığın hayati önem taşıdığını kaydetti. Herkesin masumiyet karinesi olduğunu vurgulayan Nazlı, ancak insanların üzerinde şüphe kalmaması için soruşturmaların etkin yapılıp şeffafça paylaşılması gerektiğini tekrarladı.

 

25 Kasım’ın teması gericilikle mücadeleydi

Bu yılki 25 Kasım yürüyüşünün temasını "Gericilikle Mücadele" olarak belirlediklerini açıklayan Nazlı, gericiliğin kadına yönelik şiddetin nedenlerinden biri olduğunu söyledi. Nazlı, son zamanlarda disiplin tüzüğüyle kız çocukları üzerinde baskı kurulması, siyasete alet edilmeleri, ikinci İlahiyat Koleji’nin gündeme getirilmesi, yasa dışı tarikat yurtlarının varlığı gibi uygulamaların Kıbrıslı Türk halkının laiklik kırmızı çizgisini hiçe saydığını ve gericiliğin yaygınlaştığını gösterdiğini ifade etti. Gericiliğin kadının emeği ve bedeni üzerindeki baskıyı artırdığını, kadını kamusal yaşamdan koparıp özel alana hapsetmek isteyen bir fikrin tezahürü olduğunu belirterek, kadına yönelik şiddetle mücadele ederken bu gerici dayatmalara karşı da mücadele etmenin bir zorunluluk olduğunu bildirdi.

 

Din İşleri Dairesi ve Evkaf gibi kurumlara bütçenin ağzı açılırken, sosyal hizmetlere ayrılan bütçenin kısıtlanması politik bir tercihtir

Nazlı, kadına yönelik şiddetle mücadelede en büyük eksiğin yasal çerçeveden ziyade, mevcut yasaların uygulanmamasında olduğunu belirtti. Her ilçede olması gereken polisin Kadına Şiddetle Mücadele Birimi'nin olmadığının altını çizdi. Kadınların şikayete gittiğinde Adli Şube'deki polisin hassasiyet göstermediğini "ailenin adına zarar gelir" ya da "evin ihtiyaçları aksar" gibi telkinlerle kadını şiddet gördüğü eve geri gönderdiğini ve şiddet dosyasını açmaktan imtina ettiğini söyledi. Bu telkinlerin artık koruma emri ihlal edildiğinde dahi yapılabilir duruma gelmesinin kabul edilemez olduğunu söyledi.

Nazlı, bu birimlerin sadece merkezde değil, köy karakollarına kadar teşkilatlandırılması gerektiğini, merkezden uzaklaştıkça polisin ihmalinin ve şiddet failiyle yakın ilişkilerinin telkinleri artırdığını ifade etti. Ayrıca, Şiddet Önleme Merkezlerinin yokluğunu ve ihbar hattı ALO 183'ün vardiyalı sisteme geçememesini ciddi eksiklikler olarak sıraladı. Sosyal Hizmetler personelinin vakalara giderken araç tahsis edilmemesi gibi sorunları da dile getirerek, Din İşleri Dairesi ve Evkaf gibi kurumlara bütçenin ağzı açılırken, Sosyal Hizmetlere ayrılan bütçenin kısıtlanmasının politik bir tercih olduğunun altını çizdi.

 

Kamusal eğitim, sağlık, ulaşım ve barınmanın geliştirilmesi talebi de Kadına Yönelik Şiddetle Mücadelenin talebidir

Kadına yönelik şiddetle ilgili görünmese de şiddet mağduru kadınların hayatlarını yeniden kurmasını zorlaştıran ekonomik nedenlere de değinen Nazlı, asgari ücretle çalışan bir kadının bir koruma emri ve boşanma davası sürecini yürütemeyeceğini, ev kirası ve çocuk masraflarını karşılamasının neredeyse imkânsız olduğunu belirtti. Bu nedenle, asgari ücretin insani bir yaşamı geçindirecek bir miktara gelmesi ve en düşük kamu maaşına eşitlenmesi gerektiğini vurguladı. Bu talebin kendilerine göre kadın şiddetiyle mücadele içinde bir talep olduğunu kaydetti.

Son olarak, sosyal konutların yapılmasını, kira bedellerinin denetlenmesini, kamusal eğitimin ve kreş/etüt merkezlerinin ücretsiz olmasını, hatta kamusal toplu taşımacılığın geliştirilmesini dahi kadına yönelik şiddetle mücadelede bütüncül bir yaklaşımın parçası olarak gördüklerini söyledi. Bu ülkenin ihtiyacı olan bu kamusal hizmetler yerine, insanları mutsuz ve çaresiz hissettiren politikaların dayatıldığını ifade etti.

Bu haber toplam 1319 defa okunmuştur