1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. Mücadeleden vazgeçmeyeceğiz!
Mücadeleden vazgeçmeyeceğiz!

Mücadeleden vazgeçmeyeceğiz!

Son dönemlerde Kıbrıslı Türklerin yaşadıkları yaşamsal kaygıları ortadan kaldırabilmenin yollarından biri de Kıbrıslı Türklerle Türkiye arasında var olan ve olması gereken ilişkileri yeniden gözden geçirmekten geçer diye düşünüyorum. Çünkü kanımca yaşanan

A+A-

 

 

 

Son dönemlerde Kıbrıslı Türklerin yaşadıkları yaşamsal kaygıları ortadan kaldırabilmenin yollarından biri de Kıbrıslı Türklerle Türkiye arasında var olan ve olması gereken ilişkileri yeniden gözden geçirmekten geçer diye düşünüyorum. Çünkü kanımca yaşanan gelişmeler hiç de 2 ülkeye de yarar getirecek bir zeminde ilerlemiyor. Bunda en büyük paylardan biri de maalesef kendi halkına ve Cumhuriyet Meclisi’ne rağmen yalnızca bireysel/zümresel/partisel çıkarları doğrultusunda hareket eden ve bunu pervasızca yapan UBP hükümetinindir. 

Kıbrıslı Türklerin yaşadığı ve yüz yüze bırakıldığı sorunlar yalnızca ekonomik değil tamamen toplumsal duyarlılıkların öne çıkmasıdır ve bilinmelidir ki Kıbrıslı Türklerin adada yürüttükleri var oluş mücadelesi reel olarak Türkiye’nin aleyhine de değildir. Kıbrıs’ta varılacak bir federal çözüm de Türkiye’nin aleyhine değildir, Kıbrıslı Türklerin demokratik ilerlemesi ve sosyal/ekonomik kalkınması da…

Türkiye’nin 1974’ten beridir sürdürdüğü (2004-2010 yılları dışında) Kıbrıs’taki ekonomik ve sosyal politikaların ve çözümsüzlüğe dönük siyasetlerin ne Kıbrıslı Türklere ne de Türkiye’ye bir yarar getirmediği açıkken, günümüzde yeniden çözümsüzlüğe dönük B planlarının tartışılır olması ve Kuzey Kıbrıs’ta yürütülen ve içerisinde insan unsurunun bulunmadığı mali politikalar, yeni vatandaşlıkların verilmesi, nüfusun artırılması, Kıbrıslı Türk esnaf-zanaatkar-işadamı ve çalışanlarının yerine Türkiye’den nüfus taşınarak başta demografik yapı olmak üzere bir topluma ait olan tüm yapıların alabora edilmesi anlaşılabilir olmadığının ötesinde kesinlikle kabul edilebilir politikalar değildir.

19 Nisan 2009 seçimlerinde “halk geliyor fark geliyor” diyerek halkı aldatan ve iktidara gelen UBP ise hükümet koltuklarında oturabilmek ve yakın partililerine menfaat sağlamak amacı ile Kıbrıslı Türklerin ve KKTC vatandaşlarının aleyhine ne kadar adım varsa atmaya ve ülkemizin ve ülke insanlarımızın geleceğini tehlikeye atmaya fütursuzca ve vurdumduymaz bir biçimde devam etmekte ve aslında bugün gelinen noktada halkı temsil etmemektedir. Kıbrıs Türk insanı 28 Ocak ve 2 Mart 2011 toplu gösterilerinde iradesini ortaya koymuş ve UBP ile Türkiye hükümetinin birlikte hayata geçirmeye çalıştıkları politikalara onay vermediklerini hep birlikte haykırmışlardı.

UBP hükümetinin, Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan vatandaşlarımızın en genelinde yaşam standartlarını yükseltme; 4000 civarında olan yaş nüfusunun eğitiminden istihdamına kadar gerekli çağdaş önlemleri alma; mali tedbirleri kendi önerileri olmamasına karşın doğrudan harfiyen uygularken, esnaftan sanayiciye, hayvancıdan tarımcıya, tüccardan zanaatkara kadar toplumun üretici-girişimci ve tüm çalışanlarına dönük uygun kredi imkanı sağlamaması ve ekonomik çarkları döndürme; özelleştirme adı altında hukuka ve çağdaş normlara uymadan toplumsal kurumları “peşkeş” çekme vb. konularda “basiretsiz” davranması, ekonomik ve sosyal kalkınmaya dönük projeler üretmemesi ve toplumsal varlığımızın her geçen gün daha da tehdit altına girmesinin önüne geçmemesi, üstüne bir de kaçaklara af çıkararak bir de beyaz ve yeşil kimlik kartı vereceği kararını bakanlar kurulundan kanun gücünde kararname olarak geçirmeye ve yeni vatandaşlıkların önünü açmaya çalışması tüm vatandaşlarımızı tüm toplum olarak büyük bir direnme noktasına getirmiştir. Halkın en büyük umudu olan CTP’nin hiç gecikmeden iktidara gelindiğinde tüm bu olası yeni vatandaşlıkları iptal edeceğini açıklaması oldukça önemli bir açılım ve motivasyon olacaktır düşüncesindeyim. Aksi halde bu ülkede Kıbrıslı Türkler ve şu anki KKTC vatandaşları için Kuzey Kıbrıs yaşanası bir ülke olmanın ötesine geçecektir.

Kıbrıslı Türklerin Türkiye halkından kültürel ve diğer bazı konularda doğal olarak çeşitli farklılıkları olmasına karşın hiçbir şekilde kimliklerinden edinilemediklerini, tarihsel süreç içerisinde her türlü olanaksızlığa rağmen mücadeleden vazgeçmediklerini bir kez daha vurgulamak geldiğimiz bu noktada oldukça önemlidir.  Kıbrıslı Türkler kendi varlıklarını korumak ve kendi kendilerini yönetmek istemektedirler ve on yıllardır verilen mücadele de bunun içindir. TC ile iyi ilişkiler içerisinde olmak ve karşılıklı saygı ve anlayış çerçevesinde devletlerarası iletişimi güçlendirmek ve Kıbrıs’ta varılacak bir çözümde Türkiye’nin de temel çekincelerini korumak Kıbrıslı Türkler için elbette önemli ve anlamlıdır.
Kıbrıs Türk toplumu olarak çok uzun yıllardır varlığımızı korumak, geliştirmek, bir dünya toplumu olarak uluslar arası toplum içerisinde yer almak, Kıbrıs’ta 23 Mayıs ve 1 Temmuz 2008 anlaşmaları çerçevesinde ve federalizm temelinde bir çözüme ulaşmak, üreten bir toplum olarak ekonomik olarak olsun sosyal-siyasal bağlamda olsun kendi kararlarımızı kendimizin üretip uyguladığı bir statüye kavuşmak için mücadelemizi sürdürüyoruz.
Artık siyaset alanımızın Kıbrıs’ın kuzeyinden tüm dünyaya ve özellikle Türkiye, Yunanistan, İngiltere, AB ve Kıbrıs’ın güneyine de yayılması daha da çok gerekmektedir. İçerisinde bulunduğumuz sosyal ve ekonomik sıkıntılar, kendi kendini yöneten bir toplum olmaktan uzaklaştırılmaya çalışmamız, toplumsal değerlerimizin elimizden alınmaya çalışılması ve çözümsüzlüğün halen sürmesi şartları devam ettiği müddetçe Kıbrıs’ın kuzeyindeki ekonomik kalkınma çabaları dahi bizleri giderek özellikle Türkiye’ye daha da bağımlı hale getirmekte ve kendi kendimizi yönetebilmemizin önünde en büyük engel olmaktadır. Bu durumu özellikle ekonomik kalkınmada B planları ortaya koymaya çalışanların ve çözüm olmadan da ya da normalize olan bir ülke olmadan da kalkınabiliriz diyen ve örnek olarak da Türkiye’yi gösteren bazı düşünürlerin dikkate almaları oldukça önemlidir. Doğrudur belki çözüm olmadan da kalkınabileceğimiz ancak bunun için en temel şart kendi kendimizi yönetebilmektir diye düşünüyorum.  Bu nedenle bir taraftan çözüm ve barış mücadelesi yükseltilirken diğer taraftan da kendi kendimizi yönetme çabalarımızın artırılması ve gerçekleştirilmesi oldukça önemlidir.
Toplumsal direniş içindeki ülkemiz; bunu inkâr etmekle bir yere varılamaz bir süreden beri toplumsal bir direniş içindeyiz ve bunu otoriteler, ister kabul etsin ister kabul etmesin; Kıbrıs Türk toplumu gerçekten sabrıyla, emeğiyle, ekmeğiyle, demokrasi kültürüyle sınanmaktadır.

 Bu mücadele içinde umudumuzu yitirmeden, onurumuzdan, dürüstlüğümüzden, eğilmez bükülmez halk iradesine inancımızdan, herhangi bir kişiye, bir kuruma ve/veya bir gruba taviz vermeden; ne kula kul olacak kadar acizleşerek ne köle olacak kadar irademizi yitirmeden; hırsların inançlarımıza gölge düşüremeyeceğini bilerek bu yolda yürümek, Kıbrıs Türk toplumunun bir taraftan Birleşik Federal Kıbrıs çözümüne ulaşması diğer taraftan ve esas olarak Kıbrıs Türk toplumunun varoluş mücadelesini yükseltmek ve Kıbrıslı Türklerin sosyal, ekonomik, siyasal, demokratik, toplumsal ve her türden mücadelesinde kalkınmasını ve dünyayla bütünleşmesini sağlamak biz devrimcilerin en vazgeçilmez görevidir.
Toplumsal varoluş mücadelemizi yükseltmek ve geleceğimizi yaratmak için için sürdürdüğümüz mücadelede Che Guevera’nın şu sözlerini hiç unutmamalıyız:
“Kaybettiğinde değil, vazgeçtiğinde yenilirsin.”
Ve işte bizler bu inançla toplumsal varoluş ve dünyayla bütünleşme mücadelesinden vazgeçmeyecek ve kaybetmeyeceğiz.



Bu haber toplam 952 defa okunmuştur