1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. Kulak da yok, sadece duvar
Kulak da yok, sadece duvar

Kulak da yok, sadece duvar

Müteahhitler Birliği dün eylem yaptı… İş araçlarıyla, özel araçlarıyla Başbakanlık önüne gittiler. Başbakanla görüştüler. Nedenleri vardı, sorunları vardı, amaçları vardı… Bu nedenler, araçların üzerine astıkları sloganlarda açıklanıyordu.

A+A-

Müteahhitler Birliği dün eylem yaptı… İş araçlarıyla, özel araçlarıyla Başbakanlık önüne gittiler. Başbakanla görüştüler. Nedenleri vardı, sorunları vardı, amaçları vardı… Bu nedenler, araçların üzerine astıkları sloganlarda açıklanıyordu.

“Emeğiyle, sermayesiyle bir bütünüz, biz Kıbrıs Türküyüz”

“Kavgamız ekmek kavgasıdır, varolma kavgasıdır”

“Hükümet halkını temsil et, onurunu koru”

“Toplum yok edilirken seyirci kalmayacağız”

“Kimin malını kime veriyorsunuz?”

Müteahhitler Birliği kendi kitlesinin, çıkar grubunun sorunları için, talepleri için bu eylemi yaparken bunun yanında toplumsal çıkarları da ön plana çıkarmayı unutmamış. “Toplum yok edilirken seyirci kalmayacağız” pankartında bu gaile ortaya çıkıyor zaten… Bu çok önemli… Diğer sivil toplum örgütlerinin de özellikle son dönemde kendi zümrelerinin çıkarları yanında toplumsal çıkarları da ön plana çıkarmaları artık sık rastlanan bir olgu.

Hatta artık özellikle sendikaların zümresel çıkarlarının kaale dahi alınmadığı bir dönemde bu durumun yani toplumsal kaygıların ön plana çıkması da doğal bir gelişim zaten.

Müteahhitler Birliği’ne geri dönersek Başkanı Cafer Gürcafer, “Kıbrıs’ta bir çözüm olmadan özelleştirmenin olmaması gerektiğini” belirtiyor. Haklı bir endişe… Halkın mallarının ‘peşkeş’ çekildiği, kararların başka yerlerden verildiği, ihalelere Kıbrıs Türk sermayesinin katılamadığı, katılmak için haberi dahi olmadığı bir ortamda sağlıklı özelleştirmelerin olamayacağı bilinciyle böyle bir talep ortaya koyuluyor.

Çözüm sonrası yapılması gereken özelleştirme çalışmalarının AB standartlarında olacağı için daha sağlıklı olması gibi bir gerçek ortada duruyor. Böylesi bir değişimde hak sahiplerinin hak arayacağı ortamın da yaratılması gerçekleşeceğinden, yani hukukun gerçekten karar mercii olacağı bir dönem yaşanacağı için böylesi bir talep çok mantıklı. Şu anda Başsavcılık Doğa Koleji’nin DAÜ’de üniversite öncesi kurumların el değiştirmesi işleminin kanuna aykırı olduğunu söylerken olay öylesine duruyor. Yani Doğa Koleji hala DAK, DAİ ve kreşine el koymuş vaziyette, istediğini alıyor, istediğini atıyor, okula kayıt yapıyor ama ortada ne devlet var ne de hükümet…

Lefkoşa Belediye Başkanı alelacele, hiç kimseye sormadan, yetki almadan, askerin isteğine uyarak yeşil alanı da aldı, kamu yolunu da işgal etti, üzerine tribün yaptı. Neden? 20 Temmuz’u seyredelim! diye… Tribün, yeşil alan işgali yapmış, yolu işgal etmiş, insanlar bağırmış, imza toplamış kimin umurunda! Suç işleyenler suç işlemeye devam ediyor. Onu vereceklermiş, bunu vereceklermiş, itirazlar varmış, ihaleler Ankara’da açılıyormuş, müteahhitler eylem yapıyormuş, kimseler muhatap değil. Sanki sesler, tepkiler duvara vurup geri dönüyor. Bir kulağa girip diğer kulaktan çıkmak da yok. Sadece duvar. Vursun gelsin!

İşte böyle bir ortamda eski çelişkiler geride bırakılmalı… Kıbrıslıtürk sermayesi ile emeği bir araya gelmeli. Amaç ‘varolmak’ mı? Eğer öyleyse bu birliktelik sağlanmalı. Siyasi partiler, diğer stö’ler ortak nokta bulur, uzlaşır ama emekle sermaye özellikle kapitalizmle birlikte sürekli çatıştı. Hep karşı cephedeydiler. Ancak burası Kıbrıs.

Şimdiye kadar neler atlatılmalı ki! Ne güç birlikleri yapılmadı ki! Meydanlarda birlikte olunmadı mı, bu memleket için birlikte slogan atılmadı mı, yan yana yürünmedi mi… Şimdi de bunu daha da büyük bir güç birliği haline getirmenin zamanı.

Hiç olmazsa bu güç birliğini de çözüme kadar sağlayalım. Ondan sonra yine doğasına uygun olarak karşı karşıya gelelim, tartışalım ama şimdi güç birliği zamanı. Emeğin de sermayenin de.

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 1209 defa okunmuştur