1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. Kriz, ekonomik protokol ve alternatif bir ekonomik strateji üzerine...[i]
Kriz, ekonomik protokol ve alternatif bir ekonomik strateji üzerine...[i]

Kriz, ekonomik protokol ve alternatif bir ekonomik strateji üzerine...[i]

Umut Bozkurt: Bugünlerde Kıbrıs’ın kuzey yarısında siyaseti gözlemleyen pek çok kişi aynı yargıda buluşuyor: siyaset sahnesinde ve devlet aygıtının kamusal işlevlerini yerine getirmesi açısından tam bir çöküş söz konusu

A+A-

 

 

Umut Bozkurt
[email protected]

 

 

 

Bugünlerde Kıbrıs’ın kuzey yarısında siyaseti gözlemleyen pek çok kişi aynı yargıda buluşuyor: siyaset sahnesinde ve devlet aygıtının kamusal işlevlerini yerine getirmesi açısından tam bir çöküş söz konusu. Bilinenleri tekrarlamak pahasına tarihe bir not düşelim: Lefkoşa Belediyesi çalışanları aylardır maaşlarını alamadı, sosyal sigorta ve ihtiyat sandığı yatırımları yapılmadı. Usulsüz yüzlerce istihdam yapan, usulsüz harcama, borçlanmalar ve keyfi ihale ve alımlarla belediyeyi batırma noktasına getiren bir belediye başkanı bu yaratılan felaket tablosunda hiçbir sorumluluğu yokmuş gibi elini kolunu sallayarak Lefkoşa sokaklarında dolaşıyor. İktidardaki Ulusal Birlik Partisi içindeki iç çatışma tüm siyasi sistemi işlemez duruma getirme riski taşıyor, nitekim parti içi muhalefetten ötürü meclis toplanamıyor, bütçe görüşmeleri tıkandı. UBP istediği yasayı geçirecek, dilediği kararı alacak çoğunluğa sahip olmasına rağmen son üç ayda bir yasa çıkaramadı.

         Tam da böyle kaotik bir süreçte Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti arasında 4 Aralık tarihinde Ankara’da “2013-2015 Sürdürülebilir Ekonomiye Geçiş Programı” imzalandı. Tarihin ironisiyle kurulduğu günden beri siyaset yapmayı devlet kaynaklarını yandaş kazanmak için dağıtmak olarak gören bir sağ parti toplumdaki pek çok kesimin tepkisini çekmiş bir yıkım paketini uygulamakla görevlendirildi. Bir anlamda AKP, Kıbrıs’ta 1974 sonrası kurulmuş, artık sürdürülebilir olmadığı herkesin malumu olan ahbap-çavuş kapitalizmini” ve tüm sorunların kaynağı olarak gördüğü “hantal devleti” bir tür şok terapi uygulayarak kurumsallaşmış bir kapitalist sisteme, devleti de “iyi yönetişim” sağlayan bir aygıta doğru dönüştürmeye çalışıyor. Bu yaklaşım UBP’nin yıllardır uyguladığı liyakata göre değil partizanlığa göre istihdam ilkesini de dönüştürmeyi amaçlıyor. Örneğin protokolün 4.1.1. maddesi “Kamu istihdamında uzmanlık ve kariyer esas alınacaktır” prensibine yer veriyor. Ancak İrsen Küçük’ün AKP’nin ekonomi politikalarına önceki UBP genel başkanlarından daha sadık olması, AKP’nin İrsen Küçük hükümetinin bazı “küçük kabahatlerini” de görmezden gelmeyi gerektiriyor, krize rağmen UBP’nin kamu kuruluşlarında çoğunlukla yandaşı olan 3500 kişiyi istihdam etmesi gibi[ii]…

4 Aralık 2012 tarihinde imzalanan ekonomik protokol, Başbakanlık Müsteşarı Ömer Köseoğlu’nun ifadesiyle “kamu maliyesini küçültmeyi, özel sektörü büyütmeyi amaçlıyor”. Dört yıllık dönem içinde Türkiye’den gelecek katkıların önemli bir bölümü özel sektör için harcanacak. Köseoğlu’nun, “kamu maliyesinde yer alan konular, özel sektöre yönelik uygulamalar, kamuda verimliliğin artırılmasına yönelik çalışmalara bakıldığında bu konuların herhangi bir siyasi yapı tarafından reddedileceğini düşünmüyoruz”[iii] demesine rağmen Kıbrıs’ın kuzey yarısında pakete karşı tepkiler yükselmeye devam ediyor. Neredeyse bütün sendikalar ve emek kesimini temsil eden partiler ve diğer kurumlar pakete tepkili. Bu örgütlerin ortak eleştirisi ise paketin tepeden inmeci bir tavırla uygulatılmaya çalışıldığı, paketin hazırlanış aşamasında muhalif parti ve sivil toplum kuruluşunun görüşlerinin göz önüne almadığı üzerine...

Protokolde kaygı yaratan iki maddenin altını özellikle çizmek gerekiyor:

 

3.3. Ekonomik faaliyette bulunan kamu kurum ve kuruluşları ile sermayesinde kamu payı olan şirketler; mali, ekonomik ve teknolojik yapıları yetersiz olan, yarattıkları zararları, mali yükleri, sermaye ve zorunlu yatırım ihtiyaçları dikkate alınarak Özelleştirme Yasası kapsamında değerlendirilecektir.

 

5.2.5.2. Elektrik enerjisini daha ucuza mal edebilmek için KIB-TEK’in yeniden yapılandırılarak özelleştirilmeye hazırlanması.

 

         Anılan birinci madde, pek çok kamu kuruluşunun özelleştirilmesini içeriyor. Hali hazırda Kıbrıs Türk Hava Yolları tasfiye edilmiş, Ercan havaalanı yok pahasına satılmış durumda, Telekomünikasyon Dairesinin devir çalışmalarının büyük ölçüde tamamlandığı da biliniyor. Özelleştirilen, mülkiyet hakları devredilen kurumların çoğunlukla AKP’ye yakın sermaye grupları tarafından satın olunuyor olması da Kıbrıs Türk toplumu içindeki gerilimi yükseltiyor[iv].

 Kamu maliyesini küçültmeyi, özel sektörü büyütmeyi amaçlayan program, özel sektördeki çalışanların yaşam koşullarını iyileştirmeyi, örneğin sendikalı olmalarını amaçlamıyor. Kamu Çalışanları Sendikası Başkanı Mehmet Özkardaş’ın da ifade ettiği gibi, “paket tamamen kamu çalışanlarının gelirlerini, ikramiye haklarını ve diğer sosyal haklarını özel sektörde sömürülen sendikasız çalışanların düzeyine indirmeye yönelik tasarruf tedbirleriyle kamu açıklarını kapatmaya yöneliktir. Pakete göre kamu hakları daha da geriye götürülecek, vergiler ve zamlar artırılacaktır”[v].

Öte yandan KKTC Elektrik Kurumu (KIB-TEK)’in özelleştirmeye hazırlanacak olmasının ardındaki mantığı kavramak hayli güç. Zira KIB-TEK’in en büyük sorunu ürettiği elektriğin bedelini tahsil edememek. 1 Ocak 2011 itibarıyla Kıb-Tek’in devlet daireleri, turistik tesisler, üniversiteler, basın kuruluşları, belediyeler, muhtarlıklar ve camilerde tüketilen ve parasını alamadığı enerji bedelinin toplamı 311 milyon TL.[vi]

Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu Çalışanları Sendikası (El-Sen), kamu kuruluşlarının ve devlet dairelerinin elektrik faturalarının karşılanabilmesi için 2013 bütçesine yeterli ödenek konmadığına işaret ediyor.2013 yılında devlet dairelerinde tüketilecek elektrik için bütçeye 48 milyon 158 bin 807.50 TL ödenek konması gerekirken, konan ödeneğin, 24 milyon 602 bin 110 TL olduğunun altı çiziliyor[vii]. Yani devlet bu tahsil edilmeyen borçları tahsil etmeye çalışacağına, kurumu özelleştirmek hesapları yapılıyor.  Bu özelleştirmenin faturası hem işsizler ordusuna katılacak çalışanlara, hem de daha yüksek elektrik faturalarıyla karşılaşacak tüketicilere kesilecek.

Hazırlanan ekonomik protokol küçük ekonomi, işsizlik ve piyasadaki durgunluğu göz önüne almadığı için Kıbrıs Türk ekonomisinin krizini derinleştirmeye gebe. Protokol eğer tamamıyla uygulanırsa pek çok kamu kuruluşu Türkiye sermayesi tarafından satın alınacak, piyasadaki gelir dağılımı bozulacak, işsizlik artacak ve işçiler daha ucuza çalışacak[viii]. Ekonomist Ünal Akifler, özelleştirmelerle ilgili çok haklı bir uyarıda bulunuyor: “küçük bir ülkede doğal monopol sayılan elektrik, hava limanı, telekomünikasyon gibi özele açılımların özel monopole dönüşeceği cihetle bu konuda çok dikkatli davranmak gerekir”[ix]. Öte yandan özelleştirmeler yapılırken hiçbir şeyin değerinde satılmadığını ifade eden Akifler, bu nedenle özelleştirmelere peşkeş gözüyle bakıldığına dikkat çekiyor[x].

Pakete diğer ekonomistlerden de farklı konularda eleştiriler geliyor. Doç. Dr. Mustafa Besim’e göre,

Kamu güdümlü ekonomiden özel sektör güdümlü ekonomiye geçmek için özel sektörün gelişmesi gerekli. Bunun için yatırım ikliminin gelişmesi, dış piyasalara erişimin kolaylaştırılmasıyla dış satımın artırılması ve finansmana erişimin kolaylaştırılması lazımdır. Bu programda bununla ilgili birşey yok. Aksine devlet bankalardaki mevduatlarımızın %30’unu borç olarak kullanıyor. Kamu kaynakları kullandığı için özel sektöre kaynak kullanım imkanı azalıyor ve daha maliyetli oluyor.[xi]

 

Ekonomist Mahmut Sezinler de bu programın ekonomik aktiviteler ile ilgili herhangi bir öngörü içermediğini, daha ziyade bir “mali disiplin programı” olduğunun altını çiziyor.

Burada ekonomik aktivitelerle ilgili herhangi bir öngörü ve program yoktur. Yani ekonomik faaliyetlerin neleri kapsayacağını program süresi içinde üretim ve pazarlama ile ilgili neler yapılacağını, hangi ihraç ürünlerinin üretiminin yapılıp ihraç edileceğini kısaca KKTC’nin Türkiye’ye yılda yapmış olduğu 40 milyon dolarlık ihracatın kaç milyon dolara çıkartılacağını, Türkiye pazarının açılacağını (engellerin kaldırılacağını) söyleyen herhangi bir maddeye ben bu protokolde rastlamadım. Sermayenin yatırıma nasıl dönüştürüleceğine ben bu programda rastlamadım[xii].

         Ünal Akifler ise hükümetin bütçeyi dengelemek ve buna paralel daralan ekonomiye bir rahatlama getirmek için vergilendirme ile ilgili herhangi bir girişim yapmamasına değiniyor. Maliye Bakanlığının dolaylı vergilere ağırlık vermesinin gelir dağılımını bozacağını ve pahalılık yaratacağını belirten Akifler, protokolde “bünyemize uygun, gelir dağılımını düzeltici, orta sınıfı genişletici, kolay ve ucuza toplanır, pahalılık yaratmayan, fazla tasarrufları piyasaya süren, belirgin, kaçağı az, geçmiş suiistimalleri törpüleyen rant, servet ve lüks tüketime yönelik adilane kademeli vergilerden” hiç söz edilmediğinin altını çiziyor[xiii].

Protokole yöneltilen tüm bu eleştirilerden ötürü artık Kuzey Kıbrıs’ta alternatif bir ekonomik stratejiye ihtiyaç olduğu muhakkaktır.  Siyasi partilerin programlarında yapılageldiği üzere yerine getirileceği taahhüt edilen tek cümlelik sözler silsilesinden bahsetmiyorum. Çevreye duyarlı, sosyal adalet ilkesini benimseyen alternatif bir ekonomik model üzerine kafa yormalıyız. Bugün Kıbrıs’ın kuzey yarısını içine düştüğü çöküşten kurtarmak tarihsel misyonunu muhalif partiler, sendikalar ve diğer sivil toplum kuruluşları üstlenmelidir. Bu kesimlerin bir kısmının AKP’yle çatışmamak, iktidara gelmek hesapları yüzünden sergilediği pragmatik davranışları bir tarafa koyması, bu geniş koalisyonun kendi içindeki tüm çatışmaları bir tarafa bırakarak ciddi bir çalışma yürütmesi, AKP hükümetine “sizin dayattığınız paketi benimsemiyoruz, sosyal adalet ilkesiyle çelişmeyen alternatif bir ekonomik model geliştirdik ve bunun uygulanmaya konmasını bekliyoruz” diyebilmesi lazım. Zira mevcut sistemin artık Kıbrıs’ta sürdürülebilir olmadığı ortadadır. Senelerce iktidardaki partilerin liyakata göre değil partizanlığa göre yapmış olduğu istihdamların, insan sermayesinin bunca heba edilmesinin, kamu sektöründe çalışanlar örgütlenirken özel sektördeki insanların kölece yaşam koşullarına tabi olmasının ve dahi burada yaşayan herkesin deneyimlediği bu çarpık yapının artık savunulacak bir tarafı yoktur. Ancak bu yapı, AKP’nin empoze etmeye çalıştığı gibi sürecin toplumsal sonuçlarını değerlendirmeden, emek üzerindeki olumsuz etkiler hesaba katılmadan hızlı bir dönüşüme maruz bırakılmamalıdır.

Önümüzdeki yılın özelleştirmeler yılı olacağı kadar direnişler, grevler ve toplumsal çatışmalar yılı olacağı muhakkaktır. Böylesi bir toplumsal muhalefetin olduğu bir yerde bir yıkım paketini uygulamak ancak tüm karşı çıkışları susturacak bir askeri idare altında mümkün olabilir. Bunun yokluğunda ve açıkça destek verdiği İrsen Küçük hükümetinin yaşadığı meşruiyet krizi göz önüne alındığında, AKP hükümetinin Kıbrıs’ın kuzey yarısında daha az tepeden inmeci bir ekonomi politikası izleme gereği ortaya çıkabilir. İşte o aşamada kitle örgütlerinin Türkiye hükümetiyle köprüleri tamamıyla yakmadan ama alternatif bir ekonomik strateji üzerinde ısrar ederek bu yıkım tablosunu dönüştürmeleri mümkün olabilir. Zor ama denemeye değer. Umut en son ölür ve direniş ve dönüşüm umudu koşullar ne olursa olsun her daim bakidir…

 



[i] Bu yazının değişik bir versiyonu SoL gazetesinin 15 Aralık 2012  tarihli Cumartesi ekinde yayınlanmıştır.

[ii] Ortam, 6 Aralık 2012

[iii] Havadis, 8 Aralık 2012

[iv] Emine Tahsin, “Making Sense of Turkey’s Changing Cyprus Policy: The EU Factor and the Shifting Preferences of the Power Bloc”, Trimikliniotis N. and Bozkurt U. (eds), Beyond a Divided Cyprus: A State and Society in Transformation, Palgrave Macmillan, 2012, s. 148

[v] Ortam, 6 Aralık 2012

[vi] Havadis, 22 Şubat 2011

[vii] Kıbrıs Gazetesi, 22 Kasım 2012

[viii] Ünal Akifler, “Paketin ruhu Anavatan’dan”, Halkın Sesi,   10 Aralık 2012

[ix] Ünal Akifler, “Paketin bana söyledikleri”, Havadis, 11  Aralık 2012

[x] “2013 Özelleştirme Yılı Olacak”, Havadis, 7 Aralık 2012

[xi] Ödül Aşık Ülker, Doç. Dr. Mustafa Besimle röportaj, “Borç Stoku Arttı”  Yenidüzen, 10 Aralık 2012

[xii] “2013 Özelleştirme Yılı Olacak”, Havadis, 7 Aralık 2012

[xiii] Ünal Akifler, “Paketin bana söyledikleri”, Havadis, 11  Aralık 2012

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 986 defa okunmuştur