1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Kıbrıslıtürk Şiirinin Yeni Kuşağından Yeni Kitaplar
Kıbrıslıtürk Şiirinin Yeni Kuşağından Yeni Kitaplar

Kıbrıslıtürk Şiirinin Yeni Kuşağından Yeni Kitaplar

Bu yazı, Kıbrıslıtürk şiirinin yeni kuşağının yakın dönemde, 2018-2022 yılları arasında yayımlanmış altı şiir kitabını, yayımlanış tarihlerine göre kısa kısa tanıtıp değerlendirmeye ve kuşağın yukarıda değinilen ortak eğilimlerinin tespitine ışık tutuyor.

A+A-

Emel Kaya
emel_kaya@hotmail.com

Son on yıldır Kıbrıs’ta yazılan Türkçe şiirde yeni isimler dikkat çekmekte: Nafia Akdeniz, Senem Gökel, Aliye Ummanel, Halil Karapaşaoğlu, Fatoş Avcısoyu Ruso, Ruhsan İskifoğlu, Emre İleri, Tuğçe Tekhanlı, Hüseyin Bahca, Fatih Yalıner öne çıkan isimler. 1975 ve sonrasında doğmuş, ilk şiirlerini 2010’lu yıllarda yazıp yayımlamaya başlamış olan bu şairler, 1974 ve öncesindeki biraradalığı ve toplumsal çatışmaları bizzat tecrübe etmemiş, bölünmüş bir adaya doğmuş, toplumun bilinçaltına pompalanan sürekli bir sınırlılık, kısıtlanmışlık, çaresizlik içinde yoğrulurken bir yandan da dirilip bunlardan sıyrılmaya çabalayan; iktidar mekanizmaları tarafından sündürülüp durulan düşmanlık, ötekilik ve çatışma kavramlarının eziciliğinde kendi bütüncül varlık dilini arayan ve bu dille kendine, toplumuna ve dünyaya bakmaya, bağlanmaya çalışan şairler. Şiirlerinde her zaman ortak bir tematik yönelim veya atmosferden söz edemesek de, şiirlerinin odağına doğrudan Kıbrıs sorununu ve barış temasını almayan, bunları çok çeşitli alanlarda (ekoloji, aşk, kadın hakları, feminizm, insan hakları, hayvan hakları, vicdani ret, mekân ve hafıza ilişkileri, kimlik arayışları vs.), farklı biçimlerde sorgulayan, yaşamdaki yansımalarını takip eden, anlamlandırmaya çalışan; arkeolojiden mitolojiye, bilimkurgudan antropoloji ve distopyaya, sanat tarihinden felsefe ve dijital dünyaya kadar çeşitlenen zenginlikle yazan, “Kişisel olan politiktir” sözünü doğrularcasına dönüp dolaşıp kendini bir biçimde politik olanın içinde bulan bir “kuşak” olarak nitelendirebiliriz onları.

Bu yazı, Kıbrıslıtürk şiirinin yeni kuşağının yakın dönemde, 2018-2022 yılları arasında yayımlanmış altı şiir kitabını, yayımlanış tarihlerine göre kısa kısa tanıtıp değerlendirmeye ve kuşağın yukarıda değinilen ortak eğilimlerinin tespitine ışık tutmaya çalışmakta: Tuğçe Tekhanlı- Derindim İnandırıldım Aksine (Ocak 2018, Şiirden Yay.), Fatoş Avcısoyu Ruso- Otları Yalnız Sevmenin Gürültüsü (Şubat 2020, Öteki Yay.), Halil Karapaşaoğlu- Ahir Zaman Âlemi (Ekim 2020, Buffer Zone Press), Fatih Yalıner- Panayır (2021, KSYB Yay.), Nafia Akdeniz- Yarım İnşaat (2022, Pikaresk Yay.), Hüseyin Bahca- İlânihaye (2022, Pikaresk Yay.).

  1. Tuğçe Tekhanlı – Derindim İnandırıldım Aksine (Ocak 2018, Şiirden Yayınları)

1990 doğumlu olan Tekhanlı’nın, İki Toplumlu Genç Şairler Yarışması’nda Kıbrıslırum bir şairle birinciliği paylaştığı dosyasındaki şiirlerden oluşan kitapta alışılmadık bağdaştırmalar, eksiltili söyleyişler, zıtlıkların bir aradalığından oluşan zengin bir dil ve sakin bir söyleyiş dikkat çekiyor. Doğanın (gök, taş, deniz, kıyı, ova, göl, ağaç, dal, çim, geyik, kelebek vs.) bedenle (omuz, bel, sırt, kol, boyun, saç vs.) bütünleştirildiği, dişil bir alandan seslenen, çoğu kısa şiirlerden oluşuyor kitap. Kısa şiirde çarpıcı bir söyleyişe ulaşmanın zorluğunu aşabilmiş, kırılgan tonun içine kararlılığı, endişeye umudu, öfkeye itidali katıp insanın gel-gitlerini cesur bir kıvraklıkla yakalayıp dillendiriyor şair. Bir ilk kitap için yer yer ustaca diyebileceğimiz duru bir biçeme ulaşmış. Sonraki şiirlerine dair beklentiyi yükselten bir dil hakimiyeti var şairin.  

 “göç ederken tundralardan ormana / geyiklerdir yüzerek geçen / belindeki gölleri” (Ren Geyikleri)         

“bilek deseniz / gözümün önüne gelirdi / katlayıp bir şeyi, dolaba kaldırdığım sahne / bir adamın haiku okumasına dek / bilek içime” (Gösterge Bilim)

  1. Fatoş Avcısoyu Ruso- Otları Yalnız Sevmenin Gürültüsü (Şubat 2020, Öteki Yayınevi)

Kitap, 1978 doğumlu şairin, 2015 yılında yayımlanan ilk kitabı Büyü’den sonraki ikinci şiir kitabı. İkinci kitaplar, genellikle şairin biçem denemeleri yaptığı, şair karakterinin farklı yönlerini barındıran, gelecekte dil ve biçem bakımından karşımıza çıkabilecek ihtimallerin habercisi olan kitaplardır. Avcısoyu’nun bu kitabı da dilin imkânlarını keşfetmeye, şiirde kendi sesinin arayışına çıktığı, yer yer o sesi duymaya başladığı bir yürüyüş olarak dikkat çekiyor. Doğadaki ses ve biçimlerin insan ruhu ve bedeninde deneyimlendiği, insan-doğa arasındaki mesafenin daralıp ara ara kaybolduğu; dostluk, aşk, çocukluk, kadınlık hallerinin doğanın hafızasıyla ilişkilendirildiği, duyular arası aktarımlarla zenginleşmiş şiirler yer alıyor kitapta. Doğanın sonsuz döngüselliği gibi, zaman zaman haikuya göz kırpan, kısa, aksak, ahenkli söyleyişler ve dolaylı sezdirimlerle şiirlerin de sonu yokmuş hissi uyanıyor okudukça. Kişisel tarihin izdüşümleri ve doğaya kaçış diye anlamlandırabileceğimiz iki bölümde de biraz geriden konuşan şair öznenin, bunu gürültüsüz bir şiiri denemek için tercih etmiş olabileceğini fark etmek zor değil.

“bavula sığma provası yaptırıyorum / ayaklarıma / katlandıkları yerden görünüyor / kiraz ağaçları, atlar, balıklar // daraldığım her güne / lavanta sürüyorum biraz / gevşiyorum ağzımdan // ucum / mavi etekli bir çocuk” (Mayıs / I)

“yalnızlığı bir şeye benzetmediği / her halinden belli // sabahın dağınıklığını topluyor / sarmaşık” (Masal / I)

  1. Halil Karapaşaoğlu- Ahir Zaman Âlemi (Ekim 2020, Buffer Zone Press)

1985 doğumlu şairin, 2013 yılında yayımlanan Acı Biberli Aşk adlı kitabından sonraki ikinci şiir kitabı. Daha ilk şiirlerinden itibaren muhalif ve sert bir dille yazmayı tercih eden, kendisi de vicdani retçi olan şairin bu kitabı, sadece toplumdaki iktidar mekanizmalarına değil, kapitalizme, tüm dünyayı ve insanları farkına varılmaksızın yöneten dijital muktedirlere (sosyal medya üreticileri, robot teknolojileri vs.) karşı alenî bir başkaldırış, bu muktedirleri tüm dönüşüm, değişim ve çirkinlikleriyle ifşa ediş girişimidir. Yedi bölümden oluşan kitapta başta devlet ve aile olmak üzere, toplumsal düzeni sağlamak amacıyla kurulmuş tüm kurumları, bu kurumların savunuculuğunu yaptığı ahlak anlayışını; duyguları, düşünceleri ve zaman algısını çarklarında öğüten kapitalist sistemin ve militarizmin toplum içindeki yatay işleyiş ve iktidar mekanizlarının sürekliliğini temin edişini; insan varoluşunun, gerçekliğin ve anlamın bu sistem eliyle parça pinçik edilişinin ardından sunulan sanal varoluş biçimlerinin ve imajların insanı sürüklediği yalnızlık, ruhsuzluk, mekânsızlık, belleksizlikle birlikte insanın savrulduğu belirsizlik ve kayboluşu oldukça etkileyici bir dille ortaya çıkaran bir şiir yazıyor Karapaşaoğlu. Translardan veganlara, katillerden vicdani retçilere, şairlerden robotlara pek çok özne dolaşıyor şiirlerde. Dinsel motifleri, bilimkurguyu, kimi felsefi kavramları yorumlayarak oluşturduğu dille, mekânsal (barlar, sokaklar, cezaevleri, sanal odalar, mutfaklar, banyolar, tımarhaneler, lefkoşa, mezarlar, kktc vs.) ve zamansal sıçrayışlarla okuru hem yaşadığı dünyaya, hem de sistem tarafından bu dünyada “öteki” ilan edilmişlere yeniden bakmaya zorlayan; insanın karanlık yüz/lerini ölüm, arzu, şehvet gibi temel varoluş güdüleriyle birlikte ifşa eden, tam ortadan konuşan bir şiirdir bu kitaptaki.

“(...) imamlara sarın en güzel cigaraları / gassalımla sevişmek nasip etsin / içimden kadınlar çıksın / içimden erkekler / ne öğlen ne ikindi / toprak akşamları sevilir” (Turnageçidi)

“dipnotlardan yapılan kahvaltımı yiyorum her sabah / sevinin işsiz kalacak birçok cerrah / kansız, tensiz, oksijensiz; ah vücudum ah // anlam yığınına dönüşmüş kanalizasyonlar / arıtılmak için dökülüyorlar atık arıtma tesislerine / bir akşam yemeği olarak sunuluyor artık önüme // çöp arabaları kokmuyor / çöpçüler kravatlı, etekli / bir başka güzel pantolonlu kadınlar sütyen takmış erkekler / elektronik temizlik herkesin işi // bu bir Google teorisi / anlam sıçılacak kadar çoğalacak / dipnotlar sonsuzlaşacak / yerinden oynayacak bilginin terazisi / ruhumuza bağışlanacak belirsizlik hissi” (Siborgland Anlam Üretim Merkezi)

  1. Fatih Yalıner- Panayır (2021, KSYB Yayınları)

Panayır, 1994 doğumlu şairin ilk kitabı. Eser, 2019’da yapılan İki Toplumlu Genç Şairler Yarışması’nda birincilik ödülü alır ve ardından kitaplaşır. Distopik diyebileceğimiz bir yapıya sahip ve dört bölümden oluşan kitap, “hayalperest larva’nın balon balığı’na dönüşmesinin hikâyesi..” notuyla açılır. Başlangıçta panayıra gelmeye hevesli, çokça meraklı ve panayır yerinin rengarenk ışıkları ve şenlikleriyle başı dönen, kaostan kozmosa, karmaşadan düzene doğru yol aldığını zanneden şair öznenin, zaman ilerledikçe ve oyuncaklarla eğlencelerle oyalandıkça panayırın aslında distopik bir yer, bir korku tüneli ve düzen diye görünenin tam bir kaos olduğunu fark etmesi ve dönüş / kaçış yollarını araması temasında şekilleniyor kitap. Şairin panayır olarak imlediğinin yaşadığımız dünya olduğunu söylemek mümkün. Dünyanın ve dünyada kurulan sistemin, toplumun insanın umutlarını, hayallerini, sevinçlerini, kendilik imkânlarını nasıl yutup yok ettiğini, insanın içindeki şenliği ve renkleri nasıl söndürdüğünü, bir çeşit Disneyland’dan Bansky’nin Dismaland’ına nasıl korkunç bir akımla savrulduğunu panayır imgesi üzerinden gösteriyor şair. Yer yer Tarkovski filmlerindeki terk edilmiş, yıkık dökük mekânları gözümüzde canlandıracak denli başarılı bir anlatı gücüne ulaşan şairin dili ve kurgu gücü ilk kitap için ustaca. Kıbrıs ağzından kelimelerin (kalif, sırma [kablo anlamında] vs.) de kullanıldığı şiirler, kitabın yazıldığı coğrafyayla da ilişki kurulmasını sağlıyor. Kıbrıs gibi her şeyiyle kaotik ve belirsizliklerle dolu bir adada yaşıyor olmanın nabzı olarak da takip edilebilir şiirler. Daha dikkatli okurların panayır imgesiyle dünyanın yanı sıra “aşk”ın da temsil edilmiş olabileceğini yakalaması mümkün. Çünkü kitabın ilerleyişi, larva ile simgelenen bir aşkın başlangıcındaki umut ve havaîlik dolu ilk günlerinden, umutsuzluk ve sükûtuhayale yuvarlanan ve zararlı, içi boş balon balığı ile simgelenen kapkaranlık son günlerine doğru bir seyir izliyor.

“(...) dönme dolabın endişe veren hızı / beni dünyaya bağlayan vidaları koparacak / yuvarlanıp gideceğim panayırın kalbini bulmaya / gecenin içindeki tüm kuyruklu yıldızlararı toplayarak // yürüdük sonra artacak müzik / sesimin düştüğü her şeyde büyük ikramiye... / inanıyorum, çinkolar tombalayı vuracak / kırışık derim ütülenecek mor-dolunayda (...)” (İlk kavuşma)

“sular boşanırken sahadan/ kuruttu panayırı da / çekilirken ayaklarımın altından / rögar kapaklarına aşk // yol ortasında paramparça kasalar / sırılsıklam sigara paketleri / lokmalar, körelmiş bıçak / şaşkın şaşkın bakıyorlar / atıldıkları ‘saçma mekân’a (...)” (Suların götürdüğü ışıklar)

  1. Nafia Akdeniz- Yarım İnşaat (2022, Pikaresk Yayınları)

1975 doğumlu şairin, 2013’te yayımlanan Yok adlı kitabından sonraki ikinci şiir kitabı. Dört bölümden oluşan kitabın merkez teması olan “yarımlık” kavramı, bir eksiklikten ziyade, geliştirilip tamamlanmaya müsait olanı; varılacak bir menzili değil, yoldalık halini; bitmeyen umudu, beklenen geleceği ve ilerlemeyi imlemekte. Şairin kişisel tarihinden coğrafyanın tarihi sürecine doğru genişleyen halkalar şeklinde birbirine ekleniyor şiirlerin anlam ağı. İnsan bir yarım inşaattır, yaşam bir yarım inşaattır, Kıbrıs halihazırdaki bölünmüşlüğü, tamamlanamamışlığıyla bir yarım inşaattır; bunların hepsi yani insan, yaşam ve Kıbrıs yarımlığıyla, geleceği yeniden kurgulayabilmenin imkân ve ihtimallerini içerir. Kitaptaki şiirlerin hiç inmeyen dinamik nabzı, ilk bölümde durağan gibi görünen ancak ilerledikçe eyleme hızı artan şair öznenin hareketliliğiyle paraleldir. Ev kavramının, yerleşme ve yerinden edilmenin sorgulandığı şiirler aşkın, biraradalığın, umudun, dünyadan koparılmış bu adanın dünyaya yeniden bağlanışının diri, dişil, bütüncül bilincini ve dilini taşır.

“(...) yörüngede örümcek / örer hırka yerine perde / panjursuz evime, evim- / nerede?” (Hafıza fazlası)

“(...) nefes arası uzayacak ölüm öksür öksür / kusuru örtük kozmos av ne yaman ayin / delinecek zara tünemiş mitos mışıl mışıl / uyanır mı canavar uyanır mı midede dil // sürekli koşan bir kaplan var aklımda // ilik çektim yalandım tuz gölünde / etim sıklaştı kabuğa doğru fışkırdı irin / fışkırdı alev toplandı yer gök su kadın / sürekli koşuyor kaplan ağzında ağzım” (Kurtarılacaklar)

  1. Hüseyin Bahca- İlânihaye (2022, Pikaresk Yayınları)

Kitap, 1989 doğumlu şairin 2017’de yayımlanan Eylül Bir adlı kitabından sonraki ikinci şiir kitabı. İçine doğduğu aile, büyüdüğü, yaşadığı şehir ve coğrafyayla bir yüzleşme / sorgulama kitabı olan İlânihaye, adından da tahmin edilebileceği üzere, insanın organik bağlarla bağlandıklarıyla yüzleşmesinin bir sonu olamadığının ete kemiğe bürünmüş halidir. Beş bölümden oluşan kitap aslında bir nehir şiirin bölümlenmesiyle meydana gelmiş gibidir. Şiirlerin mekânı, Kıbrıs’ın 1974’te bölünmüş ikinci şehri olan Mağusa’dır. Arada kalmışlık (Araftalık), kaçış, bölünmüşlük, coğrafyanın dünyadan kopukluğu, karmaşa (kaos), aşk temalarının umut-endişe, hayal-gerçek, sınır-özgürlük, arayış-bilinmezlik-çaresizlik, kayıplar, ganimet evler ve hayatlar arasında sıkışmış bireyin zihnindeki ve yaşamındaki yansımalarının inişli-çıkışlı nabzına sahiptir şiirler. Kapalı Maraş’ın tel örgüleriyle deniz, karartılmış sokaklarla sınırlara dizilmiş paslı variller arasında kimlik arayışını, kendini var etme, evrendeki yerini bulabilme çabasını, sakin, soluğu derin ve uzun bir dille kurduğu etkileyici bir atmosferin içinden anlatır şair.

“perdeleri dünyaya kapalı / ganimet bir evde büyüyorum / sesler çatlaklara sinerken” (Gündüz: Boşluk Yaratan Karartma / III)

“yeni nesil bir kıbrıslıyım ben // çınlayan kökümle sülüyorum / göbeğimin gömüldüğü toprakta // soluğumun temeline monteleniyor / ölü-sevicilerin yarattığı manzaralar –zehirli kasatura, iki yanı / dinginrüzgârkesikateşcambazımsıdans / başkalaşıyorum köşe bucak // kimyasını besleyen kokular yakıyor gırtlağımı – telvarilbinabekleyiş / göğüs kafesime oturuyor yarı-felçli ıslıklar / soluğum beyaz bir felsefenin soluğunu istiyor / henüz kirletilmeyen (...)” (Yeni Nesil Bir İtiraf: İşgal Sahnesi)

 

 

   

Bu haber toplam 2444 defa okunmuştur
Gaile 499. Sayısı

Gaile 499. Sayısı