1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Gaile sordu, Gizem Caner yanıtladı: 'Sizce Gazze insanlığın geleceği adına yeni bir milat olabilir mi?'
Gaile sordu, Gizem Caner yanıtladı: 'Sizce Gazze insanlığın geleceği adına yeni bir milat olabilir mi?'

Gaile sordu, Gizem Caner yanıtladı: 'Sizce Gazze insanlığın geleceği adına yeni bir milat olabilir mi?'

Geriye dönüp baktığımızda savaşın sonu mu diyeceğiz, yoksa yeni bir geleceğin başlangıcı mı?

A+A-

Gizem Caner
[email protected]

Gazze’nin Sumudu: Bir Miladın Kökleri

Filistin, adını tüm dünya tezahüratlarla anmaya başlamadan çok önce, dayanışma ruhunun topraktan fışkırdığı bir yerdi. Filistinliler bu ruha sumud diyorlar; teslim olmadan hayatta kalma sanatı. Bizlerin hayatına Sumud Filosu ile girmiş olan bu kavram, her ne kadar sebat anlamına gelen Arapça bir kelime olsa da Filistinliler için, 77 yıldır, sessiz ama isyankâr, yok olmaya direnen kültürel bir değer, ideolojik bir tema ve politik bir strateji olagelmiştir. Bu nedenle nesiller boyunca zeytin ağacı, sumud’un, toprakla bağın, hafızanın sembolü olmuştur. Binlerce yıl yaşayabilen bu ağaçlar, Filistinliler için varoluştur, kök salmadır, sebattır.

2014 Gazze Savaşı’nın hemen ardından, Birleşmiş Milletler aracılığıyla Gazze’ye gitmiş, bizzat sumud’u deneyimleme fırsatı edinmiştim. O dönem için, on yıllardır İsrail ve Filistin arasında yaşanan en büyük çatışma olarak görülen bu savaş, şehrin belirli mahallelerini yerle bir etmişti. Abluka altındaki Gazze’ye girişi yasaklanan inşaat malzemelerinin yoksunluğu, eldeki imkanların değerlendirilmesini gerekli kılmıştı. Halk, büyük bir yaratıcılık ve girişkenlikle, savaşta yıkılan bina molozlarından yeni inşaat malzemeleri üretiyor ve binalarını bunlarla yeniden inşa ediyordu. Birçok başka örneğin yanında, bu inatçı meydan okuma beni çok etkilemişti.

Bugün sumud ruhu sınırları aştı, küresel bilincin bir parçası haline geldi. Uzun zamandır gri bir gökyüzü içerisinde silikleşen Gazze’deki dumanlar ve küller, dünyanın her köşesinden yükselen seslerle dağılmaya başladı. Bir dehşet ve ıstırap silsilesi olarak başlayan süreç, bir sonraki haber bültenine dek yok olmayı reddeden, büyük, küresel bir hareketliliğe dönüştü. Milyonlarca dünya vatandaşı yürüdü, şarkılar söyledi, yazdı, çizdi.

Ve vicdan çağrısı, güç odaklarını nihayet sarsmayı başardı.

Ancak bu uluslararası öfkenin parladığı hızda sönme tehlikesi hala varlığını koruyor. Kameralar yönlerini değiştirmeden önce, sarsılmış güç odaklarını yeniden şekillendirmek ve sağlam bir yapıya büründürmek için, dayanışma ruhunun ve öfkenin meşrulaşması şart.

Peki geçtiğimiz iki yılın meşrulaşma adına başardıkları oldu mu? Bir Gazze etkisinden söz etmek mümkün mü? İnsanlığın geleceği adına Gazze’de bugüne kadar yaşananlar bir milat oluşturabilir mi?

Evet. Küçük kıpırtılar olarak görülseler dahi, dayanışma ruhunun sürdürülebileceğine ilişkin ışık yakan gelişmeler oldu.

İspanya, İrlanda ve Norveç’in Filistin Devleti’ni tanıması herhalde en yankı uyandıranı. Bu diplomatik bir jestten öte görülmelidir: aşağıdan gelen birikmiş bir öfkenin ve ahlaki bir baskının sonucudur. Tarafsız kalmanın imkânsız hale dönüştüğü bir atmosfer yaratan tüm aktivistler, sanatçılar ve dünya insanları, uluslararası hukuka vicdani bir dokunuş yaptılar. Evet, bu tanınmalar oldukça geç geldi. Hatta popülist hareketler olarak eleştirildi. Ancak, gördüğümüz üzere, adalet duygusuyla yönlenen popülist hareketler, günün sonunda politik bir güç oluşturabilirler!

Amerikan şehirlerindeki üniversite kampüslerinde savaşa karşı barışçıl kamp kurma protestoları, üniversite yönetimlerinin, ister istemez kendi suç ortaklıklarıyla yüzleşmelerini sağladı. Küresel etik, insan hakları, sömürgecilik gibi konulardaki akademik tartışmalar yeni açılımlarla tekrardan gündeme taşındı. Bu tartışmaların bir adım öteye taşınarak kalıcılaştırılması için müfredatlara yeni dersler eklenebileceğini düşünmek artık oldukça olası. Böylece, eğitim, direnişin kalıcı olmasına katkı koyan alanlardan biri haline gelebilir.

Gazze Savaşı’nda medyanın oynadığı rol tartışmasız çok güçlüydü. Ana akım medya organlarının kullandığı dil bu dönemde büyük tepki çekti. Bağımsız yayın organları, gazeteciler ve sosyal medyadaki saymakla bitmeyecek seslerin alternatif gerçekler oluşturmaları üzerine ana akım medyanın sözcük dağarcığı genişlemek zorunda kaldı. Birçok medya ve yayın kuruluşunun kullanmaktan itinayla sakındığı kelimeler – “işgal”, “blokaj / abluka”, “soykırım”, “etnik temizlik” – ana akım programlarda ve gazete yazılarında dillendirilmeye başlandı. Bu, Gazze sayesinde oluşan küresel dayanışma ruhunun bir diğer kazanımı olarak görülmeli.

Son iki yıldır onlarca Filistinli şairin şiirlerini okuduk, sinema yapımcılarının filmlerini izledik, sanatçıların eserlerini takip ettik, müzisyenlerin şarkılarını dinledik. Yakında Lefkoşa Bienali’nde, Gazze Bienal’inden bir kesit görme şansına erişeceğiz! Tüm bu kültürel kanallardan bize aktarılan, Gazze’nin sadece bir savaş ve trajedi mekânı olmadığı, insanın dayanma gücünün de bir sembolü olduğudur. Üretilen her bir eser, umut verici bir biçimde, dayanışmanın hafızaya dönüşmesine katkı koyuyor ve toplumsal belleğin küreselleşerek kalıcılaşmasına olanak tanıyor.

Değinmek istediğim son nokta, henüz doygunluğa ulaşmamış bir halde. İçinde yaşadığımız dijital çağ sayesinde, Gazze’de yaşananlar tüm dünyaya an be an aktarıldı ve küresel bir duruş böylece yeşerdi. #FreePalestine, #AllEyeseOnGaza, #CeasefireNow gibi hashtag’ler, Santiago’dan New York’a, İstanbul’dan Johannesburg’a, tüm aktivistlerin birbirleriyle ilişki kurmasına ve organize olmalarına yardımcı oldu. Şimdiki zorluk, bunların kalıcı ağlar haline dönüşmesini mümkün kılabilmekte. Örneğin, ortak veri tabanlarının kurulduğunu ve krizler sırasında koordineli eylemler için mobilize edildiğini düşünün. Altyapı bunu destekleyecek şekilde gelişirse, bu dayanışma ruhunun bize miras kalması kolaylaşır.

Geriye dönüp baktığımızda savaşın sonu mu diyeceğiz, yoksa yeni bir geleceğin başlangıcı mı? Gazze’den bize aşılanan sumud ruhunun sorumluluğu ve toplumsal hareketlerin halihazırda başarmış olduklarının teşvikiyle, bu soruya olumlu yanıt vermek bizim elimizde. Sadece tanık olmaktan sıyrılıp, aktif rol almaya başladığımız zaman dayanışma kalıcı hale gelebilir.

Her türlü büyük kriz ve felaketten sonra yaşadığımız küresel amnezyadan sıyrılabilmemiz için, kurumsallaşma kaçınılmaz. Okullar, yayınlar, arşivler ve birlik olmak yoluyla hatırlamaya devam etmeli; vicdanın yapıya, protestonun politikaya ve üzüntünün güce dönüşmesini sağlamalıyız.

Öfkemizi kurumlar aracılığıyla köklendirirsek mümkün olur “yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçesine”. Bir zeytin ağacı gibi, fırtınada dalımız bükülse de kırılmaz o zaman. Zeytin ağacının yaşam döngüsündeki hayat ritmine alışırsak, “an” yok olup gitmeyecektir. Zeytin ağacı gibi, binlerce yıl orada kalacaktır.

*Dr., Şehir Plancısı, Şehir Planlama Danışmanı, Lefkoşa Türk Belediyesi

Yazıya eşlik eden görsel https://www.dailysabah.com/feature/2018/04/04/palestinian-culture-of-sumud adresinden alınmıştır. 

Bu haber toplam 967 defa okunmuştur
Gaile 522. Sayısı

Gaile 522. Sayısı