1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Erhürman’ın Kıbrıs’ı
Erhürman’ın Kıbrıs’ı

Erhürman’ın Kıbrıs’ı

“Ama unutmamalıyız ki toplumsal dönüşümler tek bir kişinin veya makamın tavırlarıyla gerçekleşmez…”

A+A-

Mehmet Burhan
[email protected]

Bu sayfalarda defalarca yazılarını okuduğumuz, siyasi kalıpların dışında davranan bir akademisyenin Cumhurbaşkanı olması elbette ki kulağa hoş gelecektir.

Fakat kim isterse olsun, yönetmesi en zor ülkelerden birinde, yönetmesi en zor topluluklardan birini, tam bir keşmekeşin ortasında ve herkes bir taraftan çekiştiriyorken devralıp insan ne yapabilir, hiçbir fikrim yok.

Kıbrıslı Türkler son 50 yılda iki temel varoluşsal kıskaca kapılmış ve hareket etme kabiliyetini tamamen yitirmiş durumda.

Bunlardan bir tanesi tabii ki Kıbrıs konusu bağlamında yaşamı kilitleyen siyasal konumumuz, statümüz ve atmosferimiz.

Diğeri ise tarihsel yaşamını hep başkalarının yönetsel düzeni altında geçiren bir cemaatin, 1974 sonrasında kamusal düzenini, toplumsal tabakalarını, siyasal dengelerini, sürdürülebilir bir üretim döngüsünü ve kurallarını oluşturamamış olması. Kısacası cemaatten halka dönüşememiş olması.

Bu iki kıskaç, ormanda özgürce dolaşırken bir anda iki ayağını birden avcının kapanına kaptırıp acı içinde sonunu bekleyen bir ceylan gibi, Kıbrıslı Türkleri de her geçen gün acı içinde kaçınılmaz sonlarına sürükledi, özellikle son yirmi yılda.

Bu benzetme çok acımasız gelebilir. Ama aslında tam da bizim dışımızda herkesin bize bir kader çizdiği bugünlerde ne kadar da benziyor durumumuz zavallı ceylanla.

Yine de bu iki varoluşsal sorunumuzun çözülebilme ihtimali üzerine lider değişiminin bizi farklı bir kader çizgisine sürükleyip sürükleyemeyeceğine bir bakmaya çalışalım.

 

Erhürman’ın Cumhurbaşkanlığı toplumsal bir dönüşümü tetikleyebilir mi?

Biraz karıştırdım; bundan tam on yıl önce Gaile’ye “Akıncı’nın Kıbrıs’ı” başlıklı  bir yazı gönderişim (1).

Mustafa Akıncı’nın Cumhurbaşkanı seçildiği günün hemen ardına.

Haliyle bu yazının da başlığını bulmak pek zor olmadı.

Akıncı’nın siyasi tavrı üzerinden bir sonraki dönemi anlamaya çalışırken ise şu kelimeler dökülmüş o günlerde:

“Ama unutmamalıyız ki toplumsal dönüşümler tek bir kişinin veya makamın tavırlarıyla gerçekleşmez…”

Akıncı’nın Kıbrısı’ndan faydalı bir toplumsal dönüşüm çıkmadığı ortada. Elbette ki Mustafa Akıncı bütün siyasal yaşamında olduğu gibi, Cumhurbaşkanlığı döneminde de bu toplumun bireylerine, kesimlerine, kurumlarına ve siyasal bilincine kalıcı izler bıraktı. Fakat buna tepeden aşağıya tetiklenen bir Kıbrıslı Türk dönüşümü diyemeyiz. Hatta dönem itibarı ile işlerin daha da kötüye gideceği bir dönemin başlangıcı olarak da görebiliriz.

Zaten KKTC Anayasası bizim geçmişten gelen cemaat önderliği vasfını oldukça daralttı.

Bizde Cumhurbaşkanına atfedilen güç, yetki ve sorumluluğun toplumun süregelen düzeni ve alışkanlıklarını değişmek yerine daha çok onları korumak üzerine. Kurumsal hukukun, siyasal dengenin, Kıbrıs sorunu ile ilgili parametrelerin ve ilişki düzlemlerinin korunması üzerine.

Kısacası dönüştürücü bir liderliğe çok imkan tanıyan bir makam değil. Kaldı ki Denktaş sonrası istikrarlı bir liderlik de oluşmuş değil.

Tufan Erhürman bazen başaramasa da bu kadar karmaşık bir siyasal yapı içinde tutarlı bir siyasal söylem oluşturmaya çalıştı bugüne kadar.

Bu sebeple olacak ki; seçimin ilk günlerindeki çalkantılı ortamda daha soyut kavramların arkasına geçerken, kazanacağının belirginleştiği dönemden itibaren kendini daha anlaşılır bir siyasal pozisyona yerleştirdi.

Erhürman birkaç özelliği ile uzun zamandır en dönüştürücü potansiyele sahip lider.

Bu, böyle bir dönüşümü yapacak, yapmaya niyetlenecek, ya da yapabilecek anlamına gelmiyor tabii ki. Ama Külliye’ye giderken çantasında götürdükleri daha verimli, daha organize, daha üretken, değerleri ve kurumları ile kökleşmiş sağlıklı bir toplumsal yapıya dönüşümün fitilini yakmaya yeterli olabilir.   

Birincisi bunu yapabilecek vasıf, beceri ve artık tecrübeye de sahip.

İkincisi; her ne kadar CTP Başkanı olarak bugünlere uzansa da, onun bir kadro lideri olduğunu söyleyemeyiz. Daha geniş bir ağla etkileşim kurmuş durumda.

Ayrıca siyasal eğilimlerini dogmalar üzerine değil, değerler üzerine kuruyor ki; bu değerler karmaşık siyasi ideolojilerin aksine, insanın özünde olan, basit, anlaşılır kavramlar.

Son olarak da hem hukukçuluktan, hem de siyaset sahnesindeki yolculuğu boyuncaki tavrından dolayı toplum genelinde kayda değer bir saygınlık kazandığını söyleyebiliriz.    

Tabii ki “Akıncı’nın Kıbrıs’ı”nda yazdığımız gibi;

“Ama unutmamalıyız ki toplumsal dönüşümler tek bir kişinin veya makamın tavırlarıyla gerçekleşmez…”

Gerçek bir toplumsal dönüşüm için toplumun tüm kesimlerinin bir koordinasyon ve etkileşim içinde bunu istemesi, gerekli güven ortamını oluşturması ve karşılıklı gerekli adımları atması lazım. Bu ise bir lider tarafından ancak tetiklenebilir ve/veya koordine edilebilir.

Diğer taraftan Erhürman değerlerine kendi kişiliği etrafında sahip çıkabilse de, bunu karşıya empoze eden bir yaklaşımdan genelde uzak duruyor. Onun çoğulcu ve insancıl yaklaşımı dönüşüm için bir avantaj olmasının yanında aynı zamanda bir zafiyet de içeriyor. Bunu nasıl dengeleyebileceği ise sadece onun cevaplayabileceği bir soru olarak kalacak.

 

Erhürman’ın Cumhurbaşkanlığı Kıbrıslı Türkleri siyasal çıkmazlarından çıkarabilir mi?

Bu satırları siyasal çıkmazdan kurtulmanın metodları ile harcamak yazık olurdu. Zira bu günlerde ilhaktan, federasyona kadar herkes kendi çözüm metodunu diğerinin kafasına vurmakla meşgul.

Annan Planı’nı ve daha sonraki görüşme süreçlerini destekleyen biri olarak kendime hep cevabını hâlâ daha bulamadığım bir soruyu sordum: “Toplumun ciddi bir kesimini, belirli endişelerle karşı çıktığı bir çözüme, sırf sayısal bir üstünlükle sürüklemek ne kadar adil ve sağlıklı?”

Tabii ki demokrasinin işleyişinin bir kusuru olarak bu her konuda karşımıza çıkıyor, fakat böylesi bir sürecin kutuplaşmadan yürütülmesi mümkün olabilir miydi?

Burada Erhürman’ın yine çoğulculuk arayışı ve siyasal pozisyonunu kapsayıcı bir hale dönüştürme becerisi bir avantaj olarak ele alınabilir. Tufan Hoca da eminim bu becerilerinin sadece toplumun çoğunun bir hedef etrafında birleştirmede değil, Kıbrıs sorunun çözümündeki tüm paydaşları da aynı hedefte birleştirme konusunda işe yarayacağı konusunda kendinden emin hissediyordur. Fakat diğer taraftan Erhürman, Denktaş veya Akıncı gibi düşüncenin yanında tavır ile ön plana çıkan liderlerden farklılık gösteriyor. Denktaş’ın Annan Planı dönemi kendi düşünceleri çerçevesinde Erdoğan’ın karşısında aldığı tavır, ya da Akıncı’nın seçildiği ilk günkü “kardeş vatan-yavru vatan” krizinden son güne kadar benimsemediği durumlar karşısındaki tavrı Erhürman’ın bu güne kadar şahit olduğumuz duruşuna pek oturmuyor. Bu da güç oyunlarını kendi acımasız kurallarına göre oynayan tüm paydaşlar tarafından bir açık olarak kullanılacaktır elbet.

Tüm bunların nasıl evrileceğini zaman gösterecek. Şimdilik Tatar’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde boş olan toplum liderliği makamına en azından bir aday seçerek kendimiz için olumlu bir adım atmış olmamız kendimizi iyi hissetmemizi sağlamıştır diyebiliriz sanırım.

Ama her şeyden önce Tufan Erhürman’ın hem toplumsal dönüşümü başlatabilme, hem de Kıbrıs sorununun çözümü için sağlıklı bir zemin oluşturabilmek için mutlaka gerçekleştirmesi gereken bir ön şart var. O da hem Türkiye ile hem de Güney ile bir normalleşme sürecinin başlatılması.

Türkiye’nin merhum İrsen Küçük döneminden itibaren gittikçe yoğunlaşan iç siyasetimize müdahele tarzı, yasa dışı unsurların adada öbeklenme biçimi ve Türkiye siyaset ve bürokrasisinin Kıbrıslı Türklerin yaşayışı üzerindeki etkisinin mutlaka tarafımızdan masaya yatırılması gerekiyor. Örneğin bir iyi niyet göstergesi olarak Türkiye’ye girişi yasaklanan Kıbrıslı Türklerin durumunun ortadan kaldırılması, TC Lefkoşa Büyükelçiliğinin faaliyetlerinin, özellikle de müşavirlik faaliyetlerinin, Cumhurbaşkanlığı altında kurulacak bir birim ile meşru ve tartışmasız bir zeminde işbirliği içinde yürütülmesi gibi adımlar bunun için önemli başlangıç olabilir.

Diğer taraftan Kıbrıs Cumhuriyeti’nden kaynaklanan haklarımızın istisnasız tümünün yeniden gözden geçirilerek akılcı, yaklaşımcı ve zorlayıcı bir tavırla tüm paydaşların önüne konulması bu topluma yeni bir meşru zemin yaratması açısından hayati öneme sahip. Şundan ki, elimizdeki bu enstrümanı kullanmadan geleceğimizde belirleyici olma ihtimalimizin olmadığı defalarca kanıtlandı.

Şununla bitirelim: Kıbrıslı Rumlar ve Türkiye Cumhuriyeti Kıbrıs konusunda her defasında konuşmaya Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki meşru haklarından başlarken, bizlerin meseleye hukuksal değil de duygusal bakıyor oluşumuzu değiştirecek ilk kişi de herhalde Anayasa hukukçusu bir Cumhurbaşkanı olurdu.

 Kaynak

1. Burhan, M. (2015). Akıncı’nın Kıbrıs’ı. Gaile-Yenidüzen, 04.05.2015, https://www.yeniduzen.com/akincinin-kibrisi-82364h.htm

Bu haber toplam 1442 defa okunmuştur
Gaile 522. Sayısı

Gaile 522. Sayısı