1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. 'Darbe Günlüklerinde' Kıbrıs
Darbe Günlüklerinde Kıbrıs

'Darbe Günlüklerinde' Kıbrıs

16 Haziran 2012 tarihli Gaile dergisinde “Alper Görmüş’ün Oramiral Özden Örnek’in “günlüğünü” kitaplaştırdığı “İmaj ve Hakikat” adlı çalışmasından yola çıkarak, bir tarafta askerlerin diğer tarafta da AKP’ni

A+A-

 

 

16 Haziran 2012 tarihli Gaile dergisinde “Alper Görmüş’ün Oramiral Özden Örnek’in “günlüğünü” kitaplaştırdığı “İmaj ve Hakikat” adlı çalışmasından yola çıkarak, bir tarafta askerlerin diğer tarafta da AKP’nin Kıbrıs’ı nasıl kullanmak istediklerini etraflıca ele aldım. Konunun öneminden dolayı bazı bulguları buraya da almakta yarar görüyorum.  

Askerler, 2002 yılının sonunda iktidara gelen AKP hükümetini bir an önce iktidardan uzaklaştırmak için yoğun bir arayış içine girdiler. AKP ise Kemalistlerin hışmına uğrayacağını bildiğinden pragmatist açılımlar yapıyor ve Türkiye’nin AB yolunda ilerleyebilmesi için uğraşıp duruyordu. Ne var ki, o konjonktürde AB’ye yönelmek ister istemez Kıbrıs Sorunu ile de muhatap olmayı gerektiriyordu. Bu yüzden de AKP o tarihe kadar hiç bir cumhuriyet hükümetinin yapmaya cesaret edemediği açılımlar yapıyor ve Kıbrıs Sorununu kendi amaçları doğrultusunda araçsallaştırıyordu. Sorunun çözümünü emreden uluslararası konjonktürü izleyerek politika üreten AKP “çözümsüzlük çözüm değildir” diyerek Askerin ve Denktaş’ın Kıbrıs politikalarına kazan kaldırıyordu. Bunun üzerine AKP’yi iktidardan uzaklaştırmak için yanıp tutuşan askerler Kıbrıs konusuna her zamankinden daha özel bir ilgi göstermeye başladılar. Askerlerin gözünde Kıbrıs şimdi AKP’nin iktidardan düşürülmesi için kullanılacak bir araçtı. 26 Aralık 2002 tarihinde yapılan Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantısından sonra bir araya gelen komutanlar “Kıbrıs’ta çözümsüzlüğün benimsenmesi” konusunda görüş birliğine vardılar. Böyle bir ortamda bir yandan SARIKIZ adlı “harekat planını” hazırlarken, diğer yandan da dikkatlerini Kıbrıs Sorununa çevirdiler. Kıbrıs Sorununu çözümsüz bırakmak ve Kıbrıs Türk muhalefetinin seçimi kazanmasını engellemek gibi ikili bir hedefe yöneldiler. Bu arada, amaçlarına ulaşmak için adeta “kader birliği” yaptıkları Rauf Denktaş’a destek veriyor, “sağlam durmasını” sağlamak için ellerinden geleni yapıyorlardı.

Ne var ki, olayların gelişimi askerlerin istediği gibi olmadı. Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök kuvvet komutanlarının görüşüne katılmıyor, AKP hükümetini devirmeye yanaşmıyordu. Bu arada Aralık 2003’te yapılan seçimlerde çözüm yanlısı Kıbrıs Türk muhalefeti çoğunluğa ulaşmış, çözüm karşıtları karşısında zafer kazanmıştı. Ve en önemlisi, ABD AKP hükümetine karşı askeri darbe yapılmasına kesinlikle karşı çıkıyordu. Bu durum karşısında iyice çaresiz duruma düşen kuvvet komutanları dört elle Kıbrıs’a sarıldılar. “Biz Kıbrıs olaylarını takip etmeliyiz. Bizim en kuvvetli olduğumuz konu Kıbrıs konusudur” diyorlardı. Darbe yapmaya muktedir olmayan komutanlar başka bir seçenek düşündüler: “Kıbrıs’ta herkesi Annan Planı aleyhine sokağa dökerek gösterilerin yapılmasını sağlama ve anavatan da bu hareketlere destek vererek hükümet aleyhine olay çıkarmak.”

Bu arada, Rauf Denktaş AKP hükümetinin ve hariciyenin baskısına boyun eğerek New York’ta Kofi Annan’ın hakemlik teklifini de içeren önerisini kabul etmek zorunda kalmış, Kıbrıs süratle Nisan ayında yapılacak referandumlara doğru ilerliyordu.

“Kıbrıs işi bizim kırılma noktamızdır” diyen komutanlar 28 Şubatta Oramiral Örnek’in evinde yeniden bir araya geldiler. Denktaş’tan aldıkları birçok “özel ve gizli mektupları” değerlendirdiler. Her toplantıda olduğu gibi bu toplantıda da “darbe işini” görüştüler. Darbe konusunda her zamankinden daha kararlıydılar: “Ne yapacaksak 9 Nisan’dan önce yapmamız gerekecek. Bu nedenle yanımıza Tümg. Can Teller’i de alarak gerekli planlamaya başlamaya karar verdik.” Ne var ki, darbe yapmanın koşulları yoktu. En büyük engel ABD’nin tutumuydu. Ayrıca, Genelkurmay Başkanı kuvvet komutanlarının görüşüne katılmıyor, ne yapmaya çalıştıklarını da “gayet iyi” biliyordu.

 İşte böyle bir ortamda bütün umutlar Genelkurmay Başkanlığı’nın yapacağı Kıbrıs açıklamasına bağlandı. Kuvvet Komutanları TSK’nin alacağı tavır sonucunda Kıbrıs Sorunun çözümsüz kalacağını, bunun da AKP’yi yıpratacağını umuyorlardı. Tam da bu yüzden Hilmi Özkök’ün benimseyeceği Kıbrıs açıklaması tarihi öneme sahipti. İlginçtir, bu gelişmeler yaşanırken kuvvet komutanları ile yakın işbirliği içinde olan Rauf Denktaş da Genelkurmay’dan gelecek açıklamayı bekliyordu. O da bütün umutlarını Genelkurmay’ın yapacağı Kıbrıs açıklamasına bağlamıştı. Bu konuda 22 Temmuz 2008 tarihli Yeni Çağ gazetesinde aynen şunları söylüyordu: “Bahsettiğiniz günlerde beklentimiz hiç olmazsa askeri kanadın yapacağı bir açıklamayla, referanduma gidecek halkımızın, Türkiye’nin devlet olarak Annan Planını desteklemediğini, desteğin sadece, ABD tarafından ikna edilmiş iktidar partisi tarafından geldiğini gösterecek bir Genelkurmay açıklamasıydı.” 

  Ne var ki, “beklenen açıklama” hiç bir zaman yapılmadı ya da beklendiği gibi yapılmadı. 4 Nisan 2004 tarihinde Kıbrıs konusunu görüşmek üzere Genelkurmay Başkanlığı’na “sivil ve arka kapıdan” davet edilen kuvvet komutanları tam bir düş kırıklığı yaşadılar. Yakın tarihe yön veren bu toplantı Oramiral Örnek’in günlüklerinde şöyle değerlendiriliyordu: “Genelkurmay Başkanı demokrat olduğu için mi, korktuğu için mi bilmiyorum ama hükümet aleyhine hiçbir şeyin bildiride yer almasına izin vermiyor. Bildiride sadece deregasyonlar konusu vurgulanıyordu. (…) Israrın anlamı yoktu. Neticede komutan oydu ve Kara Kuvvetleri Komutanı da yavaş yavaş onun yanında yer almaya başlamıştı…”

Bu satırlar sadece kuvvet komutanlarının “yenilgisine” tanıklık etmiyor. AKP’nin Kıbrıs’ı kullanarak AB koruması altında Türkiye’de gücünü nasıl sağlamlaştırdığını da anlatıyor. Tabii ki Rauf Denktaş’ın düşüşünü de… Kıbrıs Türk halkının büyük çözüm yürüyüşü karşısında bütün ümitlerini askerlerden gelecek açıklamaya bağlayan Rauf Denktaş kariyerini tam bir düş kırıklığı içinde noktalamak zorunda kaldı. Genelkurmay’ın açıklaması Annan Planını reddetmediği gibi plana destek olarak yorumlandı. Denktaş, 22 Temmuz 2008 tarihli Yeni Çağ gazetesinde yazdığı bir yazıda şöyle diyordu: “Beklenen bildiri yayımlandı ve Annan Planını destekler mahiyette algılandı. Bu da Kıbrıs’ta evet oyunu tetikleyen bir etki yaptı.”

Görüleceği gibi, Kıbrıs Sorununu AKP’yi devirmek için araçsallaştırılırken, AKP de Kıbrıs Sorununu kendi amaçları doğrultusunda işlevselleştirdi. Varlığını korumak için Türkiye’nin yüzünü bir an önce AB’ye doğru çevirmek gerektiğine karar veren AKP Kıbrıs’ta çözüm karşıtı bir politika izleyemeyeceğini biliyordu. Kısacası, Türkiye’de çatışan güçler Kıbrıs konusunu kendi gündemleri için ayrı ayrı ve farklı yönlerde araçsallaştırdılar. Asker tarafı adayı çözümsüzlüğe mahkum edip AKP’yi vurmak isterken, AKP de çözüm yanlısı açılımlar yaparak AB üstünden kendini korumaya çalışıyordu. AKP için o dönemde önemli olan çözüm yanlısı görünmekti. 24 Nisan referandumlarında Kıbrıs Rum tarafının ‘hayır’ demesi AKP’ye bu fırsatı verdi. AKP’nin “Allah Rumlardan razı olsun” deyip demediğini bilmiyoruz. Ancak ‘Evet’ derken Kıbrıslı Rumların ‘hayır’ oyu kullanacağının önceden kestirildiğine ve “çözüm oyununun” bunun üzerine bina edildiğine dair güçlü kanıtlar var. Bu konuda en sağlam “kanıt” o dönemde dışişleri bakanlığında müsteşar yardımcı olarak görev yapan ve AKP ile yakın işbirliği içinde olan büyükelçi Baki İlkin’in Oramiral Örnek’e söyledikleridir. Oramiral Örnek’i 8 Kasım 2004 tarihinde ziyaret eden İlkin aynen şunları söylüyordu: “Annan planı kapsadığı konular itibariyle zaten GKRY (Güney Kıbrıs Rum Yönetimi) tarafından kabul edilemezdi. Zira onların devletlilikten vazgeçip yeniden bir devlet kurmalarını, Türk askerinin kalmasını ve mala mülke dönüşü gecikmeli olarak sağlaması nedeniyle kabul edilemezdi. Biz bunu başından sezerek bir risk aldık. Aldığımız risk fazla da değildi. Eğer biz ‘evet’ dersek onların ‘hayır’ diyeceğini kabul ederek çalışmalarımıza başladık. DİB’e (Dışileri Bakanlığına NK), bizim amacımız Kıbrıs sorununu çözmek değil ama AB’ye giden yolda bir engel olmasını önlemek diye bildirdik. Nitekim faraziyemiz gerçekleşti ve GKRY ‘hayır’ dedi.” 

 

 

 

 

   

 

 

Bu haber toplam 975 defa okunmuştur