
CTP’li olmanın dayanılmaz onuru
Bir Aralık günüydü. Soğuk bir Lefkoşa gününde Kıbrıslı Türklerin devrimci mücadelesinin ateşini yakacak olan Cumhuriyetçi Türk Partisi, zamanın faşist BEY yönetimine baş kaldırmak amacıyla bir grup yurtsever tarafından kuruluyordu.
Ancak, bu bir grup ark
Bir Aralık günüydü. Soğuk bir Lefkoşa gününde Kıbrıslı Türklerin devrimci mücadelesinin ateşini yakacak olan Cumhuriyetçi Türk Partisi, zamanın faşist BEY yönetimine baş kaldırmak amacıyla bir grup yurtsever tarafından kuruluyordu.
Ancak, bu bir grup arkadaş nasıl bir kavgaya ve mücadeleye giriştiklerinin farkını bir süre sonra parti üzerinde kurulan faşist baskıyı görünce daha da iyi anlıyorlardı.
İşte, bu dönemde Türkiye üniversitelerinde 68 kuşağı olarak anılan devrimci öğrencilerin arasında benim de olduğum Kıbrıslı Türk öğrenciler akın akın Kıbrıs’a dönmeye başlamıştı.
Sonradan, Türkiye’de Kıbrıslı öğrencilerin kurduğu Öğrenci Federasyonu’nun başkanı olan ve Kıbrıs’a dönüldüğünde partinin genel sekreteri olacak olan Naci Talat (Usar)’ın yönlendirmesiyle bizler de bu partinin ilk üyeleri oluyorduk.
Ne var ki, CTP’ye üye olmanın bedelini de hepimiz ödemeye başlamıştık. Devletin bütün kapıları bizlere kapanırken, her birimizin arkasına saldıkları ajanları ile de bir “Devrimci Avı” başlatılmıştı.
İşte, bu büyük parti içerisinde olan devrimciler bu bedeli öderken, hiç de yüksünmüyorlardı. Çünkü her devrimin bir bedeli olacaktı. Cumhuriyetçi Türk Partisi mücadelesine devam ederken, araya giren “YORGUN DEMOKRATLAR” bu baskıdan kurtuldukları anda CTP saflarında yerlerini almaya başladılar.
Artık, Kıbrıslı Türklerin bir umut partisi olan CTP, Kıbrıs’ta baskının simgesi olan merhum Birinci Cumhurbaşkanı R.R.Denktaş’a rağmen, büyümeye devam ederken, önce 90’lı yıllarda, sonraları da Kıbrıs’ta barış ve çözümü hedefleyen ANNAN PLANI’nın rüzgarıyla 2003’de yeniden iktidar oluyordu.
Bugün, vaat ettiği barış ve çözümü, Kuzey ve Güney Kıbrıs’taki statükocular nedeniyle gerçekleştiremeyen CTP, ana muhalefet görevini yerine getirmeye ve halkın yeniden umudu olma mücadelesi veriyor.
Veeee, bugün 42 yaşında olan CTP ile bu partinin yayın organı olan evim, her şeyim, yaşama biçimim YENİDÜZEN’le beraber olmanın onurunu yaşıyorum. Ölene dek yaşayacağım. Ama en büyük onuru da beni bu partiye taşıyan sevgili dostum, yoldaşım Naci Talat Usar’a (HAMBO) ARMAĞAN EDİYORUM.
Kuzey Kıbrıs’ta sporun iflası
Kuzey Kıbrıs’ın her alanda yıkım yaşadığı bugünlerde, sporun da yıkımı göz ardı edilmez diyorum. Bu bağlamda, sporun patronu konumundaki Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Bakanlığı sadece siyasi mülahazalarla bu göreve getirilen çapsız “BAKAN”lar ve üst düzey yöneticiler ile belki de en kötü dönemini yaşıyor.
Özellikle, oy deposu olarak görülen futbolun bir rant aracı olarak görüldüğü Kuzey Kıbrıs’ta tüm sporun futbola endekslendiği ortamda, sporun çöküşü adeta hızlanıyor.
Futbola ayrılan 2,5 milyon TL’ye rağmen, futbolda uluslararası izolasyonlar nedeniyle bir arpa yolu yol alınmazken, sadece siyasi istikbal hedefleyen üç-beş kulüp başkanı ve bu rantın tepesinde olan siyasiler bu ranttan faydalanıyor.
Buna mukabil, futbol dışındaki 27 spor federasyonuna ise, sadece 1,5 milyon TL ayrılırken, bu federasyonlar adeta süründürülüyor. Ancak, KKTC MOK Başkanı Eyüp Zafer Gökbilen’in ruhani başkanı olduğu Taekwondo vs…… Federasyonu’na derin devletli katkılar devam ediyor.
Salon sporlarındaki federasyonlarda takım sayıları bir bir azalırken, sporun ana dalı olan Atletizm Federasyonu da adeta spordan dışlanıyor. Bu konudaki, faaliyetlerine verilmesi gereken mali ve lojistik destek verilmezken, geçtiğimiz gün yapılan 27 Aralık Atatürk Koşuları’nda ise, tamamen devre dışı bırakılıyordu.
Güya, okul sporlarını yöneten ucube bir birim olan Okul Sporları Birimi bu yarışlarda Atletizm Federasyonu’nu devre dışı bırakırken, bu görevi şekilde pardon resimde görüldüğü gibi Spor Koordinatörü Süleyman Göktaş, Genel Orta Eğitim Dairesi Müdürü Mehmet Kortay, Spor Dairesi Müdürü Hüseyin Cahitoğlu ve bizim Ertuğ üstleniyordu.
Hatta, iddialara göre bu konuda Atletizm Federasyonu Başkanı Ersin Doğaç ve ekibi ile Salih Tarcan’ın sözlü tartışmaya giriştiği ve işin kavga noktasına geldiği duyumları da kulağımıza geldi.
Halbuki, dünyada her yerde atletizm yarışmalarında starttan finişe kadar, Atletizm Federasyonlarının gözetimi söz konusudur.
Benim, iyi bir spor adamı olduğuna inandığım sevgili dostum Spor Koordinatörü Süleyman Göktaş’ın bu konunda daha duyarlı davranmasını umuyordum. Her neyse, herhalde Göktaş, bu noktadan sonra zaten çökmüş olan okul sporlarını bir kez daha gözden geçirecektir diye düşünüyorum.
Yarışlara okullar katıldı ya. O zaman dümene Okul Sporları Birimi Sorumlusu yine bizim Salih Tarcan (Stekka) geçiyordu.
İstanbul’da 72 saat
Uzun bir aradan sonra, belki üç yıl KTSYD yönetiminin teveccühü ile Kıbrıs dışında bir spor etkinliğinde spor yazarı olarak görev aldım.
Bu bağlamda, geçtiğimiz hafta İstanbul’da yer alan Türkiye Tekerlekli Sandalye Basketbol Süper Ligi’nde yer alan Galatasaray-Kuzey Kıbrıs Turkcell takımları arasındaki karşılaşmayı KTSYD adına izledim.
İstanbul Bağcılar Salonu’nda yer alan bu karşılaşmadaki ambiyans gerçekten mükemmeldi. Benim, engelli kelimesini kullanmak istemediğim,
normal insanlardan daha mükemmel olan bu sporcuların karşılaşması beni çok etkiledi.
Sahada mücadele eden iki takımdan biri olan Kuzey Kıbrıs Turkcell sponsorluğundaki takımımız sahada adeta harikalar yarattı. Keza, bu takıma maddi ve lojistik destek veren Kuzey Kıbrıs Turkcell Genel Müdürü Aybars Karaatmaca başkanlığındaki KKTCELL kolonisini de orada görmek müthişti.
İşte, bu güzel ortamdan ayrıldıktan sonra, İstanbul’da yaşamını sürdüren sevgili küçük oğlum Kerem ile bir İstanbul kaçamağı yaparken, kendimizi Karaköy’de Oddesa isimli bir balık restoranında bulduk.
Ünlü Galata Köprüsü’ne nazır bu restoranda balık-ekmek yerken, karşı masada bulunan Türkiye’nin ünlü sanatçılarından, başta “Kurtlar Vadisi” gibi dizilerde yer alan Mesut Usta ve reytingi yüksek “Öyle Bir Geçer Zamanki” de yer alan genç Emrah ile tanıştık ve onlarla bir “İSTANBUL HATIRASI” çektik.

















