
Cremona'nın ölümsüz çiçekleri
Bu hafta, Türkiye’nin en prestijli sanat dergisi diye düşündüğüm ‘Andante’de yayınlanan Ecevit Tunalı’nın bir makalesini sizlerle paylaşmak istiyorum. Özellikle keman meraklılarına!
Ecevit Tunalı’nın kaleminden;
“Dü
Bu hafta, Türkiye’nin en prestijli sanat dergisi diye düşündüğüm ‘Andante’de yayınlanan Ecevit Tunalı’nın bir makalesini sizlerle paylaşmak istiyorum. Özellikle keman meraklılarına!
Ecevit Tunalı’nın kaleminden;
“Dünyanın en güzel sesli kemanları bir zamanlar İtalya’da yapılmaktaydı. Bugünlere büyük bir ihtimamla korunarak taşınan bu sanat eserlerinden bazılarını görmek amacıyla geçtiğimiz Ekim ayında bu ülkenin Cremona şehrinde açılan Bergonzi Sergisi’ni ziyaret ettim. Kemanın öyküsünün yüzyıllar önce başladığı mekânları 22 yıl aradan sonra yeniden ziyaret etmek çok güzel bir duyguydu. İtalya’nın keman atölyeleriyle ünlü bu tarih kokan şehri, benim mesleğim icabı keşfe çıktığım, üstelik hayatımda ilk kez uçağa binip gittiğim yerdi. Bergonzi Sergisi’nin açılmasını fırsat bilip bu şehirdeki anılarımı yıllar sonra tazeleme fırsatı buldum. Sergiye gelmeden önce Cremona hakkında kısa bilgiler vereyim. Şehrin civarında gezinirken sanki Ayvalık’ın Cunda adasındaymışsınız hissine kapılabilirsiniz. Burada deniz yok ancak “Po” adlı nehir Cremona’yı adeta sınır çizer gibi çepeçevre sarıyor. Yapılar yüzyıllar önceki dış görünüşlerini korurken, iç mekânları, çağımız insanına hitabeden yaşam alanlarına dönüştürülmüş. Etrafı gezerken hiçbir yerde rantın sembolü yüksek cam kuleler göremezsiniz. Anlayacağınız, buralarda bizim inşaat firmaları pek iş yapamazlar! Avrupa kıtasında en çok kullanılan ulaşım aracı tren ya da bisiklet olduğundan dolayı şehirde ulaşım kirliliği de söz konusu değil. Piazza San Domenico şehrin en meşhur meydanı unvanını hâlâ korurken, meydana açılan kafeterya ve restoranlar en temel dinlenme mekânları halne gelmiş. Meydandaki katedralle birlikte bir de Torrazzo isimli, 1300’lü yıllarda yapılmış ve 112 metre yüksekliğiyle Avrupa’nın ikinci büyük çan kulesi sayılan yapı her taraftan görülebiliyor. Tam karşısında bulunan Belediye Sarayı’nın içinde yerli ve yabancı ziyaretçilere açık tutulan, müzik festivallerinde de çalınmakta olan tarihi kemanlar sergileniyor. Cremona Belediyesi’ne ait olduğunu öğrendiğim 7-8 parçadan oluşan bu mini koleksiyon içinde en değerlisi Il Cremonese isimli, 1715 yapımı bir Stradivarius keman. Küçük bir şehirde gezilmesi gereken çok sayıda müze olunca turistler de eksik olmuyor haliyle. Mantova, Brescia ve Verona, keşfedilmeyi bekleyen civardaki birbirine yakın diğer tarihi bölgeler.
ÇÖREKLERDEN TİŞÖRTLERE KADAR HER YER KEMAN
İtalyanların kemanı kullanımı, yaşamın tüm alanlarına yayılmış bulunuyor. Biblolardan tişörtlere, kitaplardan çöreklere, aklınıza gelebilecek her tür eşya ve gıda ya keman formunda ya da üzerine keman figürleri yerleştirilmiş şekilde ziyaretçilere sunuluyor. Tabii tüm bunların yanında o nefis capuccinolar, pizzalar, Lombardia şarapları ve peynirleri de unutmamak lazım. Gelelim peşine düştüğüm Bergonzi Sergisi’nde neler olup bittiğine. Serginin tanıtımı parklar, sokaklar ve dükkânlarda büyük panolarla ilan edilmiş; internet ortamı ve aylık dergilerde yayımlanan haberler sayesinde etkinliği duymayan kalmamıştı. Mağrur Roma İmparatorluğu’nun bugünkü sevimli torunları, kültürlerine sonsuza dek sahip çıkmanın yollarını çoktan bulmuşlar. Cremona’nın çiçekleri diye adlandırdığım bu nadide kemanlar yüzyılların anılarını nesilden nesle taşıyorlar. Burada yaşamış efsanevi keman ustası Stradivarius un son öğrencisi olan Carlo Bergonzi (1683-1747) eski İtalyan ekolünün son isimlerindendir. Tüm dünyadan bir araya getirilmiş 21 adet Bergonzi imzalı keman Museo Civico’da 25 Eylül ve 10 Ekim günleri arasında sergilenip oda müziği konserlerinde çalındılar. Serginin ziyaretçileri arasında keman yapımcılarını hemen farkedebiliyordunuz. Merak ettikleri görsel ve duyusal çeşitliliği etüd etme fırsatını bulmanın heyecanıyla camlı dolaplarda asılı kemanlara, ellerinde defterler, lambalarla bakıyor, inceleyip notlar tutuyorlardı. Müzedeki Bergonzi kemanlar 1730-1750 zaman aralığından seçilmişlerdi. Amati okuluyla Stradivarius’un deneyimlerinden kendine bir sentez oluşturmuş olan Carlo Bergonzi ile dönemin diğer ünlü ustası Guarnerius (del Gesu), Cremona’nın en karizmatik lütiyeleridir. 1700-1750 yılları arasında öne çıkan ustaların en iyilerini örnek almışlar, özgün bir stil yaratmışlardır. Pablo Casals’ın Bergonzi çellosu, Fritz Kreisler ve Itzhak Perlman’ın Bergonzi kemanları vardı. Bugüne kadar gelebilmiş olanlar, başta vakıflar, bankalar, şirket sahipleri, koleksiyoncular ve müzisyenlerin yoğun ilgisi altında. Böylesi nadir sergiler son yıllarda Stradivarius Vakfı’nın desteğiyle yapılıyor. Bir benzerini en son 2008 yılında farklı bir konseptte ve aynı mekânda düzenlemişlerdi. Bu projelerin en ilgi çekeni ise 2005 yılında yaptıkları Andrea Amati’nin 500’üncü Doğum Yıldönümü kutlamaları olmuştu. Milano’dan 1 saatlik tren yolculuyla varılan 350 bin nüfuslu Cremona’da halen 150 kadar lütiye atölyesi bulunuyor. Burada her şey 22 yıl önce bıraktığım gibiydi. Mesela Amati Caddesi, Stradivarius Sokağı, Stradivarius Müzesi, Monteverdi Caddesi yerli yerinde duruyordu. Önceki seyahatimde, dönemin ünlü ustası Gio Batta Morassi’yi ziyaret etmiştim. Kendisinden övgüler beklerken bana “Yeteneklisin ama yaptığın cila ahşabın güzelliğini kapatmış” demez mi… Biraz utançla karışık iyi bir ders almıştım. Bu işin erbabına “Maestro liutaio” diyorlar. Günümüz Türkçesinde ise tüm ustalar tek sözcükle “lütiye” şeklinde tanımlanır. Sözcüğün “Luthier” olan aslı Fransızca kökenli olup “Luth (Lavta) yapan” anlamındadır. Almanlar bu meslek erbabına “Geigenbaumeister” derler. Türkçede kullandığımız “Keman Yapımcısı” ile İngilizcedeki “Violin Maker” tam olarak birbiriyle örtüşür. Bu meslek, Türkiye’de 1900’lü yılların başlarında ülkemizde yaşayan Musevi ve sonraları Ermeni keman yapımcılarıyla birlikte yerleşmiştir. Araştırmalarım sırasında, 1900’lü yılların başında İstanbul’da yaşayan lütiye Abraham Eisenstein’ın adına rastlamıştım. Halen kendi koleksiyonumda olan imzalı bir kemanda “Luthier a Constantinople” yazar. Etiketteki tarih 1912 olduğuna göre İstanbul’da 100 yıl önce yaşayan bu aile sonradan ABD’ye göç etmiş, Eisenstein & Sons adı ile yeni bir atölye açmış. Benzer kanıtların en bilineni ise 1960’lı yıllarda İstanbul’da ünlenen Vahakn Nigogosian’ın yaptığı kemanlara “Luthier a Istamboul” şeklinde marka koymasıdır. Cremona’da atölyeye sahip olan lütiyelerin hepsi İtalyan değil, sevgili okurlar. 400 yıllık kemanların yaşamlarının başladığı topraklarda gezindiğiniz sırada önünüze çıkan herhangi bir atölyenin kapısını çalarsanız sizi bambaşka ülkelerden gelip oralara yerleşmiş insanlar karşılayabilir. Cremona’ya atölye açmak için yerleşen yapımcıların bu köklü gelenekten azami fayda sağlamaya gayret ettiklerini görürsünüz. Birçokları, sadece Cremona’da bulunabilmek için bizlerden daha kötü koşullarda, sağlıksız, karanlık atölyelerde mücadele veriyorlar. Dinlendirilmiş ağaçlardan yapılması esas olan kemanın altmıştan fazla parçadan bir araya gelebilmesi bazen haftalar, bazen aylar sürebiliyor. El emeği göz nuru dediğimiz, sabrın deneyimle birleşmesinden muhteşem bir heykel, bir resim, bir his yumağı ortaya çıkıyor. Lütiyenin ödülü ise çalgının sesinin güzelliğini ortaya çıkaracak kemancı ile onu dinleyenlerin alkışları oluyor…