1. HABERLER

  2. KÜLTÜR & SANAT

  3. Cesur genç kadınların istenmeyen hamilelik ve kürtajla imtihanı
Cesur genç kadınların istenmeyen hamilelik ve kürtajla imtihanı

Cesur genç kadınların istenmeyen hamilelik ve kürtajla imtihanı

Farklı ülkelerden farklı sınıflardan,farklı koşullar içinde yaşayan kadınların cinsel birliktelik  sonrasında yaşadıkları istenmeyen hamilelik ve kürtaj süreçlerini konu alan filmler dikkat çekti.

A+A-

Murat OBENLER

21.Eskişehir Uluslararası Film Festivali’nde gösterim, söyleşi,atölye ve film sonrası ekiplerin katılımıyla gerçekleşen soru-cevaplarla 3-11 Aralık tarihleri arasında sinemanın büyüsü tüm sinemaseverlere doyasıya yaşattı. Bu yıl T.C.Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü desteği ile Anadolu Üniversitesi ve İletişim Bilimleri Fakültesi tarafından gerçekleştirilen festivalde farklı ülkelerden farklı sınıflardan,farklı koşullar içinde yaşayan kadınların cinsel birliktelik  sonrasında yaşadıkları istenmeyen hamilelik ve kürtaj süreçlerini konu alan filmler dikkat çekti. Bazıları yan konu olarak,bazıları ana mesele olarak ele aldıkları birliktelik,hamilelik,kürtaj( bir filmde ise doğumla yüzleşme ve sonrasında yaşanan sorunlu süreç) meselesi sinemaseverlere cinsel birliktelik, bedensel birleşme gibi etik, sevgi, farklı ihtiyaçlar, manevi ve psikolojik boyutları olan önemli bir konuyu bir kez daha düşünme fırsatı yarattı. Pedro Almodovar’ın “Parallel Mothers”, Julia Ducournau’nun “Titane”, Mahamat-Saleh Haroun’un “Lınguı”, Audrey Diwan’ın “Kürtaj”, Andrea Arnold’un belgesel filmi “İnek” ve Julia Ducournau’nun “Titane” filmlerine bu çerçevede yakından bakacağız.

k1-217.jpg

Almadovar’ın gözünden iki kadının çocuk sahibi olmak ve büyütmekle ilgili hikayesi

İspanyol yönetmen Pedro Almodóvar daha önceki filmlerinde de gördüğümüz gibi “Paraller Mothers” filminde bir kez daha kadınları odağına alıyor. Filmde yönetmen hastahanede bebekleri karışan iki bekar anneyi(yalnız yaşayan fotoğrafçı Janis ve anne evinde yaşayan genç evkadını Ana) takip ediyor. Janis duygusal olarak kendine yakın hissettiği birinden kendi iradesi ile bir çocuk sahibi olurken Ana kendi deyimiyle kaza sonucuyla hamile kalıyor. Bir yanda çocuk doğurma heyecanı ve arzusu ile yanıp tutuşan bie kadın varken diğer tarafta ise pişmanlık duyan bir genç kadını görüyoruz. Böylesi iki farklı yaklaşımla çocuk sahibi olmaya bakan iki anne adayı varken doğum sonrasında karışan bebeklerle hikaye tam bir çıkmaza giriyor. Aradan aylar geçip de farklı bebekler farklı annelerle büyüdükten sonra bir bebeğin ender bir hastalık sonucu hayatını kaybetmesi ile film bambaşka bir noktaya evriliyor. Annelik,babasız çocuk yetiştirme, ölüm,yas tutma, yalnız kadın karakterlerin hayatta kalma mücadelesi, kadınlar arası yakınlaşma gibi sularda ilerleyen film hem özgürlükçü ilişkiler düşünen kadınların çocuk sahibi olmayla yüzleşmeleri hem de kadınlar arası sevgi ve dayanışma ile ciddi travmaların bile üzerinden gelinebileceği gibi noktalara değiniyor. Hep kadınların kendi kararlarını alıp kendilerinin uygulaması şeklinde giden filmde Almadovar yine kadınların egemenliğindeki bir dünyayı beyazperdeye aktardı.

 

Toplumsal ve dini tabularla dolu Çad’da iki kadının bedenleri hakkında söz sahibi olma çabası

Amina, kendi ailesi tarafından dışlanmış, kendi hayatını kurmuş ve Çad’ın başkenti Encemine’de 15 yaşındaki kızı Maria ile birlikte yaşayan bekar bir annedir.Baba karakteri sadece cinsel tatmin için Amina ile birlikte olup kendisini hayatın mayınlı tarlalarıyla başbaşa bıraktığı için Amina çok farklı zorluklarla dolu bir hayat yaşamaktadır. Kendisi okumadığı için kızı Maria’nın eğitimine büyük önem veren Amina kızını ahlaksız,sapık insanlardan uzak tutamaz ve kendisine de yakınlık duyan ileri yaştaki komşusunun kızına tecavüz ettiği gerçeği ve sonrasında da kızının istenmeyen bir hamileliğiyle yüz yüze kalır. Kürtajın Çad’da hem yasadışı hem de dini olarak yasak olmasına karşın cesur ve girişimci bir kadın olan Amina çocuğu aldırmak isteyen kızının yanında durur ve hayatlarını kaybetmek pahasına zorlu bir sürece girerler. Toplumsal ve dini tabularla dolu bir ülkede iki kadının bedenleri hakkında söz sahibi olma çabalarını anlatan ve yönetmenin büyükannesinden ilham alarak mücadeleci ve özgür kadınlara bir saygı duruşu olarak tasarladığı film “Lingui”, 2021’de Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye’ye de aday gösterildi.

k2-194.jpg

Sevgi olmayınca çocuğun da bir anlamı yok

Audrey Diwan’ın İngilizceye “Happening “diye çevrilen,Türkçeye ise “Kürtaj” olarak çevrilen filmi Fransa’da kürtajın yasa dışı olduğu 1963 yılında istenmeyen hamileliğini bitirmeye çalışan genç bir kadının hikâyesini anlatıyor. Yaşadığı küçük şehirden çıkabilmek için eğitimini tamamlamaya çalışan Anne, beklenmedik bir şekilde hamile kalınca gizlice kürtaj olabilmek için çeşitli yollara başvurur. Başarılı bir öğrenci olan Anne’ın psikolojik olarak zorlu,fiziksel değişimlerle dolu, sosyal yaşamda dışlanmaya kadar gidebilen bu zorlu süreç boyunca yaşadıkları cesurca beyazperdeye yansıtılırken film kürtaj yasağının etkilerine dikkat çekiyor. Annie Ernaux’nun Türkçede de aynı adla yayımlanan kitabından uyarlanan filme bu yıl Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan ödülü verildi.

Karnında yarı makine-yarı insan bir bebek taşıyan bir genç kadının provakatif hikayesi

Fransız yönetmen Julia Ducournau’nun oldukça provakatif,ilginç,cesur ve seveni kadar katlanılamaz bulanı da çok olan korku filmi “Titane” sevgisiz bir çocukluk geçiren ve geçirdiği kaza sonucunda ciddi bir ameliyatla hayata geri dönen Alexia’nın gençlik yıllarında seri bir katile dönüşen hikayesini yüksek dirençli alaşımlara sahip, ısıya ve korozyona karşı oldukça dirençli olan,biyouyumluluğu nedeniyle tıbbi protezlerde çokça kullanılan Titanyum elementi ile birleştirerek anlatıyor. Çocukken bir araba kazasında yaralandıktan sonra kafasına titanyum plaka takılan ve bir dansçı olarak hayatına devam eden Alexia insandan makineye metamorfor geçiren bir araba tarafından hamile birakılınca genç kızın bedeni yarı insan yarı makneden oluşan bir mutantlaşma süreci yaşar.“Beden dehşeti” (body horror) türünün bir örneği olarak 2021 Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülünü alan filmi neredeyse tüm filme yayılan Alexia bu kan ve motor yağı dolu hamileliği ile mücadelesini gösterirken ikinci yarından itbaren ise işlediği cinayetler nedeniyle aranmasına paralel olarak, itfaiye şefi Vincent’ın yıllar önce kaybolan oğlu Adrien’in yerini almasıyla yaşanan garip,yapay baba-oğul ilişkisine de odaklanıyor. Cinsiyet olarak kadın olan birinin erkek gibi görünebilmek için kendi fiziksel yapısıyla da oynamasını da zaman zaman rahatsız edecek noktada gösteren film Vincent’in oğlu olarak bildiği ve sevdiği kişinin kadın olduğunu gördükten sonra (kaybolan çocuğundan dolayı uzun yıllardır yaşayamadığı babalık hissi ihtiyacı) yine de ona bir evlat olarak sahip çıkması ile daha da ilginç ilişkiler yumağına doğru sürükleniyor. Ateş-metal, sıcak-soğuk gibi zıtlıklardan beslenen zaman zaman da  film beden, şiddet, cinsiyet, mutant gibi kavramları şaşırtıcı bir şekilde inceliyor. Yönetmen Ducournau, Cannes’da ödül aldıktan sonra jüriye “daha akışkan ve kapsayıcı bir dünyaya duyduğumuz açlığı, bu derin ihtiyacımızı gördükleri için, canavarları içeri aldıkları için” teşekkür etti.

İneklerin de duyguları var ama insanoğlunun amacı başka

Andrea Arnold’un Birleşik Krallık yapımı “İnek” belgeseli ise bir süt ineğinin yaşamından yola çıkarak insanın ön planda olduğu  bir çağda hayvanın ham gerçekliğinin temelini göstermeyi amaçlıyor. Bir çiftlikte uzun bir süre Luma adlı ineği takip eden yönetmen insan-hayvan ilişkisi, gerçek yaşamda süt ineklerinin sadece ürün verme ve üreme amacıyla bir araç gibi kullanılmasını bütün çıplaklığıyla gözümüze sokuyor. Filmde Luma’nın hamile kalma,doğum ve sonrasında bebeği ile yaşadığı duygusal yoğunluk tüm gerçekliğiyle beyazperdeye yansırken insanoğlunun müdahalesi ile bu sevgi çemberi dağılıyor.
 

Bu haber toplam 2431 defa okunmuştur
Etiketler : ,