
Beyin Çürümesi: 21. Yüzyılın Vebası mı?
Uzun lafın kısası her yeni içerik, her yeni video veya herhangi bir edit bile sadece daha fazla insana erişmek ve bu insanları bu sistemin kölesi haline getirmek için kullanılıyor.
Ecrin Bulut
bulutecr2009@gmail.com
Brainrot (Beyin çürümesi) 2024 yılında Oxford sözlüğünde 37000 kişiden fazla katılımcı ile yılın sözcüğü seçilmiştir. Brainrot terimi dijital bağımlılığın beyinde yarattığı bozulma etkilerini anlatmak için popülerleştirilmiştir. Bu akımın hayatımıza etkilerini görmek istiyorsak bu kelimenin ne kadar çok kullanıldığına bakmamız yeterli. 2023 ve 2024 yılları arasında bu terimin kullanımı yüzde 230 arttı. Bu inanılması zor bir istatistik olarak kalmıyor, fakat aynı zamanda bu akımın günlük hayatımızda ne kadar büyük bir yer kapladığı ve buna mağdur olmanın ne kadar normalleştirildiğinin bir ipucudur. İlk defa Henry David Thoreau’nun 1854’te çıkan “Walden” adlı kitabında rastladığımız bu terim, 2007 senesinde bir çevirim içi blogda görülüp ardından dijital çağa uyarlanıp kullanıldı. Şimdi ise özellikle gençler arasında anlamsız derecede eğlenceli ve gereksiz herhangi bir içerik, genellikle kısa bir videoyu tanımlamak için kullanılıyor.
Sosyal medyanın bize sunduğu şerbet kadar tatlı gelen sonsuz kaydırma özelliği tüketiciyi daha da kısa ve düşük kaliteli internet içeriklerini tüketmesi için teşvik ediyor. Böylece tüketici fark etmeden dakikalar hatta saatlerini sadece bu önemsiz ve zorlayıcı olmayan içeriklerle tüketiyor ve sonunda bir zihinsel bulanıklık ve halsizlik gibi sonuçlar elde ediyor. Aşırı derecede ekran süresinin üstüne amaçsız ve dikkatin aslında kullanılmadığı içerikler; dikkat süresinin kısalması, bilişsel gerileme, uyku eksikliği, stres ve anksiyete, fiziksel aktivitelerin azalması ve düşünsel dağınıklığa yol açabiliyor ve bunlar brainrot’un daha yapabileceklerinin küçük bir kısmı.
Pandeminin global etkisi yüzünden artık daha fazla insan ekran önünde geçirilen sürenin kaliteli olmasına, kaç saat bakıldığından daha çok önem veriyor. Yani artık bizler için ne kadar ekrana baktığımız değil, ekranda ne kadar faydalı vakit geçirdiğimiz önemli. Ekran önünde on saati aşkın vakit geçirmek kabul edilebilir oldu. Günün on saati internet üzerinde videolar izleyebilir (ki bu videoların güvenilirliği ve gerçekliği sorgulanır), yazılar okuyabilir, yapay zeka ile konuşabilir ve sorular sorabilirsiniz. Bunların tabii ki size faydaları olabilir lakin faydası olduğu kadar fiziksel ve ruhsal zararları da olacaktır. Pandemiden önce, yani eğitim, iş ve sosyal hayatın internet üzerine taşınmasından önce bunların normalleştirilmesi söz konusu bile değildi. Birçoğumuz doğal olarak internete daha az ihtiyaç duyuyor ve kullanıyorduk. Ayrıca internet daha çok eğlence için kullanılan bir alan olarak görülüyordu. Pandemi sürecinde ve sonrasında şu an kullandığımız birçok platform hızlı tüketilen içeriklerin hegemonyasına döndü. Aynı “fastfood” (hızlı yapılan ve tüketilen, insan sağlığına oldukça zararlı yiyecekler) gibi insanın ruhsal ve fiziksel sağlığına zararlı içerikler daha yaygın hale geldi. Brainrot mağdurları sürekli çıkan yeni bir içeriği tüketiyor, ardından bu yeni içerik yeni bir uyarı olarak beyin tarafından fark ediliyor. Sonrasında kısa vadeli bir dopamin patlaması oluyor ve bu devam eden döngü beyin tembelliğine yol açıyor. Uzun lafın kısası her yeni içerik, her yeni video veya herhangi bir edit bile sadece daha fazla insana erişmek ve bu insanları bu sistemin kölesi haline getirmek için kullanılıyor. Tüketici bu kısa süreli dopamin patlamalarına erişebilmek için daha çok kaydırıyor ve daha çok içerik tüketiyor. Böylece aslında “tembel” veya “umutsuz” değil dopamin bağımlısı oluyor. Bu bireyi sürekli yapması gereken görevleri ertelemeye ve sonra ertelediği için stresli olmaya itiyor. En kötü yanı ise her bağımlılıktan kurtulmanın zor olması gibi bu “internette amaçsız kaydırma” bağımlılığından kurtulmak da oldukça zor. Hatta çoğu zaman mağdur kişi bağımlı olduğunun farkında değildir ve sorunun kendinde olduğunu düşünür, lakin bu içerikler zaten istemli bir şekilde belli bir kitleye ulaşmak ve bağımlılık oluşturmak için yapılır. Bu kitle hedefine ulaştıktan sonra, sürekli paylaşım yapmaya devam eder ve kitle, yakınlarıyla olan paylaşımlarla kendi kitlesini büyütür. Uzun lafın kısası buradaki tek hedef siz yani bu videoları veya içerikleri tüketecek olanlar ve üreticilerin istediği onlara kazanç getirebilecek kitlelerdir.
Akılda tutmak gerekir ki, “Brainrot” terimini Z kuşağının daha sık kullandığı gerçeği, diğer kuşakların bu durumu yaşayamayacağı anlamına gelmez. Kuşaklar arası değişimlerin olması normal. Mesela çoğu X ve Y kuşağı Facebook gibi bir platformu kullanmayı tercih ederken, Z ve Alfa kuşağı Instagram ve Snapchat gibi uygulamaları kullanıyor. Kuşakların, beyin çürümesi yaşayabileceği durumu değiştirilemez fakat beyin çürümelerinin yol açtığı faktörler değişir. Bunu zaman yani jenerasyon farkı ile değerlendirebiliriz. Kuşaklar, doğdukları jenerasyondaki tabular, anlayışlar ve trendler zaman ve globalleşme ile gelişir.
İnternet üzerinde gördüğümüz çoğu “internet şakaları” yani brainrot içerikleri globalleşme ile yaygınlaşmış, Kuzey Amerika ve Avrupa bakış açısı ile gelişmiştir. Bundan dolayı, Z Kuşağı (1997-2012) dijital olarak doğmuş ilk kuşak olduğundan ve Brainrot ile ilk direkt etkileşime geçmiş kuşak olduğundan hızlıca tüketilebilen ve estetik anlayışına uyan bir platform olan Instagram’ı daha çok tercih ediyor. Ayrıca her gün yeni bir filtrenin trendlere uygun olarak çıkış yaptığı ve anlık, geçici fotoğraflar paylaşabilecekleri Snapchat uygulamasını da tercih ediyorlar. Özellikle Snapchat gibi uygulamalar kişilerin kullandıkları profildeki avatarlarını değiştirme ve kendileri dizayn edebilme seçeneği sunduğu için oldukça popülerdir. Bunun yanında, atılan anlık fotoğraf, kısa video ve hikayelerin toplamı profilde sunuluyor. Bu sayının büyüklüğü gençler arasında küçük çaplı bir “statü” örneği haline geldi. Ne kadar çok “snap” atarsanız o kadar çok arkadaşınız vardır veya popülersinizdir ve o kadar çok Snapchat üstünde aktifsinizdir. Uygulamalar sıklıkla “ödül tekniği” ile bireyleri daha çok aktif olmaya ve günlük o uygulamaya daha sık girmeyi teşvik eder. Alfa Kuşağı (2013-2025) zaten her gün internet ile bir bütün halinde büyüyor. En erken eğitimlerini internet üzerinden yaşamış bu kuşak dolayısıyla en çok ekran süresine yani en çok Brainrot’a maruz kalmış kuşak. Alfa kuşakları günlük hayatta Brainrot trendlerine dair en çok kelimeleri bilmeleri ve kullanmaları ile bilinir. Bu kuşak sayesinde Brainrot fandom toplulukları ve dilde tamamıyla bir evrime yol açmıştır.
X Kuşağı ise (1965-1980) internetin ve sosyal medyanın yükselmeye başladığı dönemde büyüdü (2000’ler), bu sayede 2000’lerin başında çıkan ve zamanının süper özelliklerine sahip olan Facebook’u benimseyip kullanmaya başladılar. Facebook’un da Z ve Alfa kuşağı tarafından “Yaşlılar uygulaması” diye anılmasının sebebi budur. Daha az “trend odaklı” bir sunuma sahip olmasıyla hızlı gelişen bu yeni neslin Brainrot akımlarına ve şakalarına uyum sağlaması o yüzden imkansızdır. Facebook daha çok bir topluluk oluşturmaya, haber makaleleri yayımlamaya ve tanıdıklar arasında gönderi yapmak için kullanıldı. Peki ya niye bütün jenerasyonlar bir uygulamada kalamadı? Arada platformlar arası geçişi yaşayabilen Y Kuşağı (1981-1996) en çok geçişin görüldüğü jenerasyondur. İlk önce Facebook’u seçen ama ardından Instagram gibi platformlara göç edebilen tek kuşak. Instagram daha geniş çaplı ve global bir ortam sunduğundan Y Kuşağının kendini ifade edebilme arzusunu karşıladı, ayrıca estetik dizaynı ile daha çok ilgi çekti. Z ve Alfa kuşağının herhangi bir göç yaşamaması durumu onlara hitap eden görsel içeriklerin ve sosyal eğilimlerin Facebook gibi platformlarda olmamasıydı. Ayrıca Facebook’un gizlilik politikasının da biraz yeni jenerasyonların arzularını karşılamadığını söyleyebiliriz.
Unutmamalıyız ki Brainrot’un sonunda vereceği boşluk hissi hangi platformda olursanız olun değişmeyecektir. Hayatınızda değişiklik yapmayarak farklı sonuçlar bekleyemezsiniz. Sonuçta yürüdüğünüz iki yolda sadece birbirini mimikleyen yollar olduğu için adres aynı yere çıkacaktır. Birey, Instagram gibi bir platformda saatlerce gezip ve hızlı ya da önemsiz internet tüketimi yapsa da, Facebook’ta yapsa da fark etmez. Bu tür sanal ortamlarda üreticiler tüketicilerin dışarda mükemmel bir sosyal hayat yaşayıp sadece arada bir onların içeriklerini kısa bir süreliğine tüketmelerini istemez. Öyle bir şey olsaydı Brainrot durumu zaten kimsede yaşanmıyor olurdu. Uzun lafın kısası, en yaşlısından tutun en gencine bilinçli ve tutarlı medya tüketimi olmayan herkes beyin çürümesinin mağduru olabilir. Bu sadece gençler için geçerli bir durum değildir.
Beyin Çürümesini Engellemek
Peki nasıl engelleyebiliriz bu sürekli maruz kaldığımız beyin çürümesini? Tabii internet üzerinden yayıldığından dolayı ilk atılacak adım internet üzerinde geçirdiğiniz vakti azaltmak ve kullandığınız internetin gerçekten yararlı olduğundan emin olmaktır. Ayrıca geçirdiğiniz vakitte tamamen konsantre olmanız gerekli, beyin çürümesini en çok tetikleyen faktörlerden biri de halihazırda odağın kullanılmaması ve amaçsızca video izlenmesidir. Ayrıca her videoyu veya herhangi bir içeriği, bilgiyi, yazıyı normal hızında tüketmeliyiz. Örneğin YouTube’dan bir video izlerken normal hızında izlemeliyiz, hemen her şeyi hızlı tüketmek veya tüketme isteği gene beyin çürümesine yol açar. Tabii ki beyin çürümesini sadece internet üzerinden engelleyemeyiz, sağlıklı beslenmek ve yeteri kadar uyumayı da bunlara katabiliriz. En önemlisi de herhangi bir iş yaparken aniden gelen telefona bakma ve sadece birkaç kısa video izleme arzusunu bastırmayı, kendimize limitler koymayı bilmeliyiz. Son zamanlarda oldukça konuşulan “Dopamin detoksu” Doktor Cameron Sepah tarafından, sürekli olan dopamin salgılanma isteği ve bağımlılığından kurtulma amacı ile öne sürülmüştür. 2018’de çıkan bu düşünce şekli son zamanlarda beyin çürümesinin yaygınlaşmasıyla tekrar gündeme oturmuştur. Dopamin biyolojik olarak, beynimizdeki ödül ve motivasyon ile ilişkilendirilen bir nörotransmiter olarak tanımlanır. Dopamin detoksu kısaca; aşırı dopamin uyarılarından kaçmak- Brainrot içeriği tüketmemek veya bireyi herhangi mutlu eden ama aynı zamanda ona zarar veren hareketlerden uzak durmak, gereksiz her şeyden (sosyal medyada gönderi yapmak veya beğenmek dahil) kurtulup daha sade bir yaşam tarzını benimsemek fiziksel ve zihinsel uyarıcılardan kaçınmak; mesela çok fazla dizi izlememek veya müzik dinlememek ve son olarak yoga gibi rahatlatıcı aktiviteler yapıp insan beynini dinlendirmektir. Dopamin detoksuyla birlikte beyin uzun vadeli hedeflere odaklanabilir hale getirilir. Fakat “dopamin detoksu” bilimsel olarak halen kanıtlanmamıştır ve bir teori olarak varlığını sürdürmektedir, yine de beyin çürümesini önlemek isteyenler için oldukça faydalı olabilir.
Beyin çürümesi dilde evrime yol açtığı gibi sosyal yaşantımız da etkilenir oldu. Özellikle kendi günlük hayatımda ve okulda fark ettiğim bir şey varsa Brainrot akımının terimlerini kullanmadan bir teneffüs geçiremiyoruz. Geçen gün bir sohbeti devam ettiremediğim için sadece “TRALELERO TRALALA” dedim ve bu komik bulundu. Ne diye hitap etsem bilemediğim bu iki kelime, “İtalyan brainrot” olarak geçiyor. Evet, konuşmayı bu şekilde yürüttüm sadece anlamsız iki kelime ve bu diğerlerinin garibine değil hoşuna gitti. Gençler sürekli bu akımlar hakkında benzetmeler ve şakalar yapıyor, sonuçta bu akımlara uymayan ve tanıdık olmayan bireyler konuşmalardan hatta sosyal yaşamdan mahrum kalıyor. Brainrot akımları anlamsız ve saçma olmakla kalmıyor ama aynı zamanda yapay zekâ kullanımını destekliyor. Az önce örnek verdiğim “TRALELERO TRALALA” mesela yapay zekâ tarafından yapılmış mavi ayakkabılı bir köpek balığı. Kusuruma bakmayın ama bunların ne diye komik bulunduğu ve yapılmaya devam ettiği hakkında en küçük bir fikrim yok. Şu anki en ünlü Brainrot replikleri “La vacca saturno saturnita” ve “bombardiro crocodilo” gibi şeyler ve arkalarında olan anlamsız yapay zekâ tarafından üretilmiş çizimler. Başka tür örnekler verecek olursam en az anlamsız brainrot şakalarının yanında masum kalır. Kadın nefretini yayan ve bireylerde özgüvensizliğe yol açan trendler… Andrew Tate isimli bir sosyal medya figürü tarafından yapılan kısa videolar ve podcastler toksik maskülenliği yayarken ayrıca fandomu tarafından “mizah” adı altında kadın düşmanlığını yayıyorlar. Veya “looksmaxing” (görünüşünüzü en üst düzeye çıkarın) videoları genelde insanlara ulaşılması imkânsız güzellik standartları koyarak onların özgüvenlerini düşürüyor. Üstüne kişilerin yeme bozukluklarını tetikliyor ve hayattaki en önemli şeyin insanların onları nasıl gördüğü olduğunu düşündürüyor.
Sonuç olarak, beyin çürümesi üstüne farkındalık artarsa ve bunun üstesinden nasıl gelinebileceği veya önlenebileceği yaygınlaşırsa hem ruhsal hem de fiziksel huzurumuzu koruyabiliriz Her şeyin fazlası zarar olduğu gibi internet kullanımının da fazlası zararlıdır.
