1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. BENİM İÇİN KIBRIS
BENİM İÇİN KIBRIS

BENİM İÇİN KIBRIS

BENİM İÇİN KIBRIS

A+A-


Ezgi Ağım
[email protected]

Bir sandalyem var benim. İzleme sandalyesi. Kenara çekilir kendime bakarım. Bize bakarım, uzaktan, sessizce. Bir İstanbul sokağı, çeşit çeşit insanın geçtiği, kalabalığın sözcük anlamını canlı bulduğumuz yer. Hep bir koşuşturma vardır. Herkes bir yere amansızca sürüklenir o kalabalığın hızında. Kimse kimsenin umurunda değil sanırsın. “Herkesin kendi hayatı” deyip kestirip atarlar sanırsın. Ama o iş hiç de öyle olmaz. Tek bir şortla kıyametler kopar, tek bir konuşmayla acımasız yargılamalar yükselir o kalabalığın içinden. Koşuşturma durur bir anda.
Sandalyemde oturmaya devam ederken, bir kadın kalabalığın içinden o ince mini şortuyla sıyrılır bir anda. Taciz boyutunda laflar ve bakışlar ise hemen havada uçuşur. ‘Açık’ giyindiğini savunan kişiler tarafından kınayıcı söz ve bakışlara maruz kalan kadın ise toplumun baskıcı tavrından bıkmış bir şekilde çaresiz yürümeye devam eder. Aşağılanmış, hor görülmüş, dışlanmış, obje olarak değerlendirilmiş, rahatsız edilmiş ve korkmuştur. Neden? Bir bez parçasından bu kadar laf üretebileceğini düşünen insanlar yüzünden. Derken, sandalyemi aşklarını “Cık Cık Cık” eleştirileri altında yaşayan bir çifte doğrulttum. Mutlu bir şekilde, özgürce duygularını yaşamaya çalışan bu insanlar, toplumun tabularının saldırısına uğramışlardı adeta. “Ayıp” damgasını yemişti bir kez kadın. Sokak ortasında hiç öpüşebilir mi bir kadın? Yok muydu bunun bir ailesi, edep adap öğretsin de “düzgün” olsun biraz?
Saat geç olmuştu. Hava kararmıştı. Sandalyeme gömülmüşken “Kadın kısmı gece vakti dışarıda kalmaz.” cümlesiyle irkildim. Gece vakti yürüyen insanlar arasından sadece kadının eleştirildiği, kadını erkekten ayırıp farklı bir kategoriye koyan bu hasta zihniyetin sözlerde hayat bulmasıydı o cümle. Nasıl olur da kendisine bu kadar karışılmasına izin verebilirdi bir kadın? Nasıl olur da diğer insanlar, bir kadının düşünce, duygu ve hayat tarzı üzerine söz söyleme hakkını kendinde görebilirdi? Kim vermişti bu izni onlara?
Sandalyemi kapıp hemen eve koştum. Kızgındım. Herkese. Taciz eden erkeklere, ayıplayan yaşlı teyzeye, eleştiren bakkala, küçümseyen bakışlı adama ama hepsinden öte kendisine bunların yapılmasına izin veren kadına. Derken birini gördüm uzaklarda. Kızgın bakışlarla o da bana bakıyordu. Ben ona yaklaştıkça o da bana yaklaştı. “Neden bana bakıyorsun?” diye seslendim ona. O da sadece dudaklarını aynı şekilde oynattı. Yüzünde hüzün vardı. Haksızlığa uğramışlığın verdiği itiraz vardı suratında. Öylece bakakaldım ona. O da kıpırdamadı. Beni seyretmeye aynı hüzünle devam etti. Tekrardan seslendim ona. O yine dudaklarını oynatmakla yetindi. Gözlerinin içine baktığımda ise onu tanıdım. Bütün gün kadının nasıl haksızlığa uğradığını, bastırılıp hor görüldüğünü izleyen o gözlerin içindeki korkuyu hissedince, karşımdakinin kim olduğunu sorgulamayı kestim. O bendi’m. O her şort giydiğinde korkuyla yürüyen, sokakta hareketlerini toplumun çizdiği kurallar çerçevesinde sınırlayan, bastırılmış tüm kadınlardı’m. O buna karşı sesini zihninde çıkartsa da pratikte bir yere varamayan, toplumun normlarını kabul eden bir kişiydi.
Eğitim her şeyin çözümü gibi düşünülür ya, peki eğitim toplumun zihniyetini değiştirebilir miydi? Gelenekleri, toplumda yerleşmiş düşünce kalıplarının dönüşmesini sağlayabilir miydi? Kültürüne bu kadar bağlı bir toplumda eğitimin her şeyi çözebileceğini umabilir miydi insan? Ne bizde, ne de kültürüne sıkı bir şekilde bağlanmış diğer ülkelerde geleneklerinden dolayı oluşmuş düşüncelerden tamamıyla kurtulabilmek o kadar kolay olmamıştır.  Afrikalı yazar Mariama Ba’nın So Long A Letter (Waveland Press, 2012) adlı kitabında ele aldığı gibi politik ve legal açıdan kadının haklarını arttırmak mümkünken, kültürden kaynaklanan kalıplaşmış düşünceleri değiştirip aynı reformu sosyal yapıda gerçekleştirmek çok güçtür. Geleneği, alışılmışı bozmak zordur. Mariama Ba bu meseleyi poligamik bir evliliğe maruz kalmış bir eğitimli kadının, aşağılandığını bildiği ve hor görüldüğü halde sesini çıkartmayıp, geleneğe uymaya devam etmesi eşliğinde anlatır. Legal açıdan boşanmaya hakkı olan bu kadın, toplumun boşanmış kadınlara olan bakış açısı ve kadının erkeksiz yaşayamayacağını savunan toplumsal inanış sebebiyle bu haktan yararlanamaz. Benim sandalyemdeki görüntünün aynısı. Tek farkı yer sadece. Legal açıdan birey özgürken, toplumsal normlar tarafından adaletsizce sınırlandırılmış bir kadın var günümüzde birçok yerde. Yıllar geçse de, geçmişten gelen kalıplaşmış düşünceler ve toplumsal doğru ve yanlışlar artık öyle bir kök salmış durumda ki, bu normlardan uzaklaşmak kendimizi ‘daha modern’ zannediyoruz diye daha kolay değil.
Bu olumsuz düşünceler içinde kaybolmuşken, bu toplumdan gerçek anlamda soyutlanmama yardımcı olan gerçek “sandalye”mi buldum günlerden bir gün. Çok uzakta değildi; fakat bu toplumsal normların o kadar kuvvetli görülmediği bir yeni sandalyeydi burası. Benim için Kıbrıs, Türkiye’nin o zorlu geleneklerinden kopup, özgürlüğüme gerek kıyafetlerimde, gerek konuşmalarımda ve davranışlarımda erişebildiğim bir yerdi. 17 senedir senede iki kez kaçtığım bu adada, kadın ve erkek ayrımının ağır kısıtlamalara dönüştüğüne bariz bir şekilde hiç rastlamadım. Kadının üzerine yıkılmış özel kısıtlamalar, yaşadığım ülkedeki gibi değil. İstediği gibi giyinebilir, istediği gibi davranabilir, istediği yere gidebilir; kısacası kendi hayatı üzerinde kendi kararlarına sahip olabilir genellikle kadınlar. Kıbrıs’ta mini şortla, etekle dolaşırken rahatsız edildiğimi hatırlamıyorum. Kimse ona onu yargılamak amaçlı bakmaz. Ya da bu kadınların kılık kıyafetini kısıtlamasına varacak ölçüde olmaz. Kıbrıs’ın o sakinliğinde kadınlar için daha güvenli, daha huzurlu bir yan vardır.
Kıbrıs’ta uçaktan iner inmez suratımda hissettiğim o sıcaklık, uçak pervanelerinin arasından sıyrılan hava, özgürlüğün tatlı esintisiydi. Bazıları için bunaltıcı, bazıları için tahammül edilemez diye tasvir edilen bu sıcaklık, bazıları için kazanılan özgürlüğün habercisiydi. Sadece bazıları için...

Bu haber toplam 1191 defa okunmuştur
Gaile 233. Sayısı

Gaile 233. Sayısı