1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Asya Bebek ve İnsan Olmak
Asya Bebek ve İnsan Olmak

Asya Bebek ve İnsan Olmak

Asya Bebek’in bu ilacı alması da alamaması da aslında Kıbrıslıtürk olmasından dolayı içine saplandığı politik krizdi.

A+A-

Halil Karapaşaoğlu
halilkarapasaoglu@gmail.com

 

1980’li yıllardan bugüne insan sağlığının neo-liberal politikalarla metalaşması bu alanda sunulan sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi bugün çok ciddi boyutlara ulaşmıştır. Sağlık bir insan hakkı olarak görülmemekle birlikte, insan sağlığıyla ilgili olan neredeyse bütün bileşenler özelleştirme sürecinin içinde dönüşüme uğramaktadır. İktidara gelen hükümetler insan sağlığıyla ilgili verilen hizmetleri alınıp satılan bir meta ilişkisi içine sokarken insanlarımız da ne yazık ki insan sağlığının bir hak olduğu, bunun her şeyiyle iktidardan talep edilmesi gerektiği bilincinden de uzaklaşmaktadır. Asya Bebek olarak kabul gören SMA Tip-1 hastası Asya Polatlı, sağlığın özelleştirilmesi, ilaçların büyük şirketlerin tekeline girmesi ve bunun doğuracağı sonuçları bize net bir şekilde göstermiştir.

Sağlığın Özelleştirilmesi ve Kültürel Dönüşüm

Asya Bebek’in sağlık sorunlarıyla ilgili KKTC devletinin hiçbir şekilde inisiyatif almaması, yaşaması için gereken ilacın çok yüksek fiyatta olması ve Asya Bebek’in bu ilaca kendi imkânlarıyla ulaşamaması Asya Bebek için bir kampanya başlatılmasını zorunlu kılmıştır. 2,4 milyon doları toplamak için Asya gönüllüleri olarak farklı meslek ve yaş gruplarında bulunan, çoğunluğu kadın olan insanlar her geçen gün büyüyen bir kampanya yönetmişlerdir. Bu kampanya Kuzey Kıbrıs’ın neredeyse her noktasına ulaşmış, insanlar büyük bir dayanışma içinde Asya Bebek’e sahip çıkmıştır. Esnafından, sanatçısına, zanaatkârından işçisine, memuruna, antikacısına, öğretmenine hayatın farklı alanlarında üreten herkes Asya Bebek’i kurtarmak adına bu parayı toplamak için çaba sarf etmiştir. Kuzey Kıbrıs gibi küçük bir yerde bu denli büyük bir miktarı toplamak kolay değildi. Herkes elinden ne gelirse yapmaya çalıştı. Bu bağlamda aslında çok önemli bir toplumsal dayanışma örneğini görmüş olduk.

İnsan nedir? İnsan nasıl insan olur? Her yüzyılda her dönemde bu sorulara farklı cevaplar vermek mümkündür. İçinden geçtiğimiz bu süreçte neredeyse havanın da güneşin de satılacağı bu dönemde insanı insan yapan en temel faktör insanın haklarıdır. İnsan sağlık, eğitim, barınak, ulaşım, ifade ve iletişim gibi en temel insan haklarıyla insan olur. Bu haklardan mahrum bırakıldığında, bu haklarını kamudan alamadığında artık insan olmaktan çıkar. Dolayısıyla hak mücadelesi aynı zamanda piyasa koşullarında kapitalizmin saldırıları karşısında insanlaşma sürecidir de. İnsan, haklarıyla insan olur.  Başta sağlığın özelleştirilmesi, daha sonra insanın diğer haklardan yoksun bırakılmasıyla insan, insan olduğunu unutmuş ve kendisiyle yabancılaşma içine girmiştir. İnsanın yaşadığı hastalıklarla bu hastalıklar için yapılacak tedavilerin paralı hale gelmesi bedenini alınıp satılacak bir meta haline sokmuştur. Yabancılaşma ve şeyleşme buradan doğmaktadır. En temel haklarından mahrum bırakıldığı ve insanların bu ağır koşulları normalleştirdiği yeni bir kültürel yapıyla karşı karşıyayız. İnsan insandan uzaklaşmıştır. Uzaklaşmaya da devam etmektedir.

Öte yandan sağlık sorunlarına karşı insanların para toplayarak kendi başlarına çözüm üretmeye çalışması iyilik, şükran ve biat gibi farklı iktidar ilişkilerini yaratarak yoz bir kültür yaratmaktadır. Asya Bebek’in kampanyasında gördüğüm en can alıcı nokta insanların 10 TL veya 1000 TL bağışta bulunarak toplumsal sorumluluklarını yerine getirdiğine kendini inandırması ve vicdanen kendini rahatlatmasıydı. Diğer bir can alıcı nokta “Allah rızası için istenilen” bağışlardı. AKP’nin ürettiği kültür ilişkileri burada kendini daha çok açığa çıkarıyor. Sağlık alanındaki mücadele, hak mücadelesi yerine dinî bir zemine yerleştirilirse bu aynı zamanda bu yoz kültürün çoğalmasını da getirecektir. Asya Bebek’e Kıbrıs Cumhuriyeti yardım etmeseydi, gönüllüler bu parayı toplayamasaydı suçlu kim olacaktı? Yeterli parayı vermeyen halk kesimleri mi? Bu parayı toplamayı başaramayan gönüllüler mi? Yoksa herkes ben elimden geleni yaptım deyip, vicdanlarını rahatlatıp kenara mı çekilecekti? Sağlığın özelleştirilmesi emekçi kesimlerle sermaye güçleri ve onların emir kulluğunu yapan politikacılar arasında bir çelişki doğurmaktadır. Bu çelişki sağlık hakkını talep etmeyen bu tarz kampanyalarla görünmez kılınmaya çalışılıyor. Hak mücadelesinde en önemli noktalardan biri bu uzlaşmaz çelişkileri görünür kılmak ve insanların iktidardan hesap soracağı bir zemin yaratmaktır. Bu kampanyalar aynı zamanda insanın devletle olan sorgulanabilir ilişkisini de ortadan kaldırmaktadır. Bugün KKTC devleti pandemi döneminde de gördüğümüz gibi sadece ve sadece özel şirketler, kumarhaneler ve kerhaneler için vardır. Bu kampanyaların yarattığı kültürel bilinçle insanlar bunun hesabını sormaktan uzaklaşmakta, bunun hesap sorulacak bir mevzu olduğunu bile unutmaktadır.    

Sağlık Hakkı ve Sivil Toplum Örgütleri

“Her şeyi devletten bekleyemeyiz. İktidara gelen bakanlar ve milletvekilleri bizim bütün problemlerimizi çözemezler” gibi ifadelerin alt yapısında 1980’li yıllarda başlayan neo-liberal saldırılar vardır. Tam da bu noktada Demokratik Kitle Örgütleri yerini Sivil Toplum Örgütlerine (STÖ) bırakmıştır. Demokratik Kitle Örgütleri, sistemin insan haklarına yaptığı saldırılara karşı hesap sorarken, bu hakların geri alınması, insanın yaşam koşullarının iyileştirilmesi için iktidara karşı mücadele verirken, Sivil Toplum Örgütlerinin iktidardan hesap sorma gibi bir politik tavırları yoktur. Neo-liberalizm Sivil Toplum Örgütleriyle toplumsal bir dönüşümün oluşmasını başarmıştır. Sağlık sorunları için oluşturulan dernekler vardır. Neredeyse her hastalık için bir dernek kurulmaktadır. Bu dernekler gerek halktan aldıkları bağışlarla gerekse AB’den aldıkları fonlarla hastaların sağlık sorunlarına çözüm bulmaya çalışmaktadırlar. Sağlık derneklerinin Sağlık Bakanlığıyla olan ilişkisi bürokrasiye hapsolmuştur. Devletin insanlara karşı yerine getirmesi gereken sorumluluklarını STÖ’ler üstlenmektedir. STÖ’ler aracılığıyla örülen bu ilişki ağı toplumu da hastaları da bürokrasinin içinde boğma noktasına getirmiştir. STÖ’ler ne yazık ki artık hastaların sorunlarına çözüm bulamamaktadır. STÖ’lerin bu tavrı sağlık hakkı alanında verilen mücadeleyi de baltalamaktadır. Adanın kuzeyinde sağlık alanında doktorundan hemşiresine, hemşiresinden hastasına, hastanelerine kadar her yerde sorun vardır. Sağlık sistemi çökmüştür. Kimsenin ihtiyaçlarına cevap verememektedir. Kamu hastanelerine tek bir kuruş yatırım yapılmazken, özel hastanelere çeşitli teşvikler verilmektedir. STÖ’ler bir an önce sağlık hakkı alanında bir mücadeleye girişmeli sağlık sorunlarına hükümetlerin çözüm bulması için baskı yapmalıdır.

Bir insan hayatı ne dernek yöneticilerinin ne politikacıların ne de o toplumdaki insanların insafına, vicdanına bırakılacak kadar ucuzdur. Bundan dolayı bu koşullarda en sert şekilde başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere iktidardan hesap sorulması gerekmektedir. Uzlaşmayan çelişkilerin üstü örtülmemeli tam tersi, uzlaşmayan çelişkiler derinleşmeli ve bu çelişkinin en büyük taraflarından olan hastalar, onların aileleri ve hasta olmaya aday olan bizler iktidarla doğrudan hesaplaşmalıyız. Hastaları temsil eden dernekler hastaların sorunlarına çözüm aramak yerine, iktidarın kamusal sağlık alanlarını iyileştirmesi için baskı yaratmalıdırlar.        

Sağlık Hakkı ve Kıbrıslıtürk Olmak

Asya Bebek Orta Doğu’da lanetli bir azınlıklık olan Kıbrıslıtürk bir bebekti. Hastalığı 4 aylıkken tespit edilmişti. Kıbrıs Cumhuriyeti’nde Kıbrıslıtürkler sağlık alanında geçirilen yasa ile ücretsiz sağlık hizmetinden artık yararlanamıyor. Bundan dolayı Asya Bebek Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki sağlık hakkından yararlanamadı. Türkiye Cumhuriyeti’nde kas erimesini durdurmak için gerekli ilaç TC vatandaşlarına ücretsiz verilmesine rağmen, 4 aylıkken Ankara’ya giden Asya Bebek orada TC vatandaşı olmadığı için 3 hafta hastanede beklemesine rağmen kendisine ilaç verilmedi. Kıbrıs’a geldiğinde ise kendisine TC vatandaşlığı olmadığından dolayı verilmek istenmedi. Asya Bebek kamusal bir figür haline dönüşünce TC elçiliği devreye girdi ve Asya ile ailesini Türkiye’ye gönderdi. Asya 4 hafta bu ilacı almak için bekledi. Çünkü ilaç yabancı bir şirket tarafından sağlandığından TC devletiyle olan anlaşmaları gereği bu ilacı alacak olan kişilerin Sosyal Güvenlik Kurumuna kayıtlı olması lazımdı.

Asya Bebek için Sağlık Bakanlığı önünde yapılan eylem sonrası polisin gösterdiği şiddet toplumda bu öfkeyi daha da arttırdı. Eylemlerden kısa bir süre sonra Asya Bebek’e 6 aydır verilmeyen TC vatandaşlığı verildi ve Asya ilk doz ilacını aldı. TC elçiliği Asya’yı Türkiye’ye götürürken Ankara’dan sağlık görevlileri geldi. Asya Bebek cihazlara bağlı yaşadığı için bu cihazların kontrolünü yaptılar. Ne yazık ki bu süreçte KKTC Sağlık Bakanlığı Asya Bebek’in hiçbir şekilde yanında olmadı.

Bütün bunlar olurken Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası Genel Sekreteri Şener Elcil Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Nicos Anastasiades’e Asya Bebek’in durumuyla ilgili mektup yazdı. Bu mektup bu sürecin içindeki en kritik adımlardan bir tanesiydi. Elcil’in yaptığı bu girişim sayesinde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Atina’dan kiraladığı ambulans uçak Asya Bebek’i almak için Ankara’ya gitti, Asya Bebek’i aldı ve Larnaka havalimanına doğru çocuğun yolculuğu başladı. Larnaka Havalimanında kendisini bekleyen ambulans Asya Bebek’i Makarios Çocuk Hastanesine götürdü. Asya Bebek’in tedavisi hâlâ devam ediyor. Kan tahlilleri Hollanda’ya gönderildi ve eğer her şey yolunda giderse Asya Bebek 2,4 milyon dolar değerinde olan ilacı alacak. Bu ilaç ilk kez Kıbrıs’ta SMA hastası bir çocuğa veriliyor.

Asya Bebek’in bu ilacı alması da alamaması da aslında Kıbrıslıtürk olmasından dolayı içine saplandığı politik krizdi. Kuzey’deki rejimin Ulusal Birlik Partili Sağlık Bakanı Ünal Üstel, Asya Bebek’in yüzüne bile bakmamıştı. Yine UBP’li Başbakan Ersan Saner aileye 10 bin TL verip geri yollatmıştı. Asya Bebek Kuzey’de unutulan diğer insanlar gibi unutulmuş ve ölüme terk edilmişti. Türkiye Cumhuriyeti ise küçük bir bebeğin vatandaşlık işlerini halletmekte zorlanıyor, ilk başlarda hasta bir çocuğa vatandaşlık vermekten kaçınıyordu. Kıbrıs Cumhuriyeti ailenin güneyde yaşamamasından dolayı Asya Bebek’in tedavi masraflarını karşılamayacağını söylemişti.

İnsan oturup düşünüyor. Bir tane 90 milyonluk devasa bir devlet. Bir tane Avrupa Birliği üyesi bir devlet. Bir tane de ne olduğu belli olmayan Türkiye’nin arka bahçesi olan bir devlet. Öte yandan Asya’nın babasının Britanya vatandaşlığı da var. Bu fotoğrafta bir Yunanistan eksik öyle değil mi? Aslında o da var. Ambulans uçağındaki görevliler Yunanistan’dan geldikleri için gömleklerinde Yunan bayrağı vardı. Fotoğrafın eksik parçası da Yunanistan’ın gelmesiyle tamamlanmış oldu.

Bu fotoğrafın tam ortasına Asya Bebek ile Asya Bebek’in sağlık hakkı için mücadele eden ve KKTC polis teşkilatı tarafından dövülen eylemcileri de koymak lazım. Bu arada Asya’nın annesinin babasının sesini aylarca kimse duymadı. Asya ve ailesi aylarca yapayalnız bu hastalıkla mücadele etti. Şimdi tam buradan geriye dönüp bakıyorum. Kıbrıslıtürk olup bütün bu politik krizlerin içinde yaşamaya çalışmak ne demek? Diğer azınlıklar geliyor aklıma. Drüzler, Ezidiler, Kürtler, Süryaniler, Berberiler, Nusayriler, Katalanlar, Basklar, Ermeniler, Maronitler, Çerkezler ve liste uzayıp gidiyor…

Asya Bebek Kıbrıslıtürk bir azınlığın üyesidir. Şu an 11 aylık olmasına rağmen Türkiye Cumhuriyeti, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Kıbrıs Cumhuriyeti ve babası aracılığıyla Britanya vatandaşlığı bulunmaktadır. 4 ülkenin vatandaşlığı ve Yunanistan’la birlikte 5 ülkenin diyelim dahil olduğu bir sağlık hakkı mücadelesi…

İlaç şirketlerinin sağlık alanında tekelleşmesi, kuzeydeki sermaye kesimlerinin Asya Bebek’e destek çıkmaması, Asya Bebek’in kampanyasındaki kadın mücadelesi, Asya Bebek’in sağlık hakkı mücadelesinin nasıl başladığı gibi başka başlıklar oluşturulabilirdi bu yazıda. Belki bu yazı ileride geliştirilir, bilemiyorum. Ama benim için Asya Bebek öncesi ve Asya Bebek sonrası var artık. Bu arada ben Asya Bebek’i daha hiç görmedim. Onunla hiç karşılaşmadım. Onunla belki bir gün karşılaşırız. Belki bir gün ondan sadece 3 ay daha büyük olan kızım Berceste ile birlikte başka bir hak mücadelesi için birlikte aynı yolda gideriz. Eğer Asya Bebek’e Kıbrıs Cumhuriyeti yardım etmeseydi ne olacaktı? Kafamdan birçok düşünce geçti. Bazılarını dostlarımla paylaştım, bazılarını paylaşmadım. Hayatın içinde ince bir çizgi var. Ben Asya Bebek’e kadar o ince çizginin diğer tarafına hiç geçmedim, hayatımdaki bütün çalkantılara rağmen. Şunu itiraf edebilirim sanırım. Hayatımda ilk kez Asya Bebek’in sağlık hakkı mücadelesinde o çizginin diğer tarafına geçmiştim. Küçücük bir bebeğin tedavi imkanlarından mahrum bırakılmaması için yapmamam gereken birçok şeyi yapma yönünde ilerliyordum. Eşim, güzel insan Tuğçe ile çok kavga ettim. Bu süreçten çok kopmak istedim. Onun da kopması için elimden geleni yaptım. Ne o koptu, ne de ben koptum günün sonunda. Hayatımda üstlendiğim en ağır sorumluluk Asya Bebek’in hayatıydı. İnsan olduğumu hatırladım onunla birlikte.     

Gecenin zifiri karanlığında bir masaya oturur insan. Masa muhabbettir. Masa sevinçtir. Huzurdur, hüzündür. Çeşit çeşit pazarlıklar dönebilir o masada. Bir şeyler satın alınabilir. Bir şeylerden vaz geçilebilir. Hayatın içinde tek bir şeyin pazarlığı olmaz masada. Bir can masaya yatırılmaz. Bir canın hesabı kitabı yapılmaz. Bütün kavga bir bebeğin hayatını masaya yatırmamaktı aslında. Hatta o masanın kurulmaması içindi bütün bu mücadele. Onlar masayı kurdular. Biz kurulan o masayı kırmak için kavga ettik! Size anlattığım bu hikâye, bir bebeğin parası olmadığı için bir masaya yatırılması, sonra da o masanın kırılmaya çalışılması ile ilgilidir. Size anlattığım hikâye umutsuzluğa saplanmış olduğu bataklıkta kaybolmak üzere olan insanın, Asya Bebek’in yaşama sevinci ve yaşama direnciyle direnişe geçmesidir.    

Bu haber toplam 2605 defa okunmuştur
Etiketler :
Gaile 486. Sayısı

Gaile 486. Sayısı