
Arif Hoca’yı Saygıyla Anıyoruz
Arif Hoca’nın yüreği hep Kıbrıs için attı, kalemi hep Kıbrıs’ı yazdı. Öğretmen, Sendikacı, Gazeteci, TMT’li ve Solcu olarak yaşadı ve kimliklerinin tümünü çok sevdiği ülkesinin kaderiyle bütünleştirdi, yeniden şekillendirdi.
Arif Hoca’nın yüreği hep Kıbrıs için attı, kalemi hep Kıbrıs’ı yazdı. Öğretmen, Sendikacı, Gazeteci, TMT’li ve Solcu olarak yaşadı ve kimliklerinin tümünü çok sevdiği ülkesinin kaderiyle bütünleştirdi, yeniden şekillendirdi.
Arif Hoca sadece savaş yaşamış biri değil, bizzat savaşmış biriydi. Fakat o barışa herkesten çok inandı. Türk milliyetçiliğinin en militarist örgütü TMT’nin saflarında yer aldı ama milliyetçiliğin “savaş” demek olduğunu çoğu insandan önce fark etti.
Yaşadığı fırtınalı süreçler içinde Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumların “vatan kardeşi” olduklarına ve Kıbrıslıların özgür olmaları için ortak vatanlarına sahip çıkmaları gerektiğine inandı ve özellikle 1974 sonrasında bu fikre dört elle sarıldı. Bir fikir ve eylem adamı olarak ömrünü bu davaya adadı.
Kıbrıslı Türklerin “hakyiyici” bir düzen olduğuna inandığı 1974 Düzeni içinde kalarak varlıklarını sürdüremeyeceklerini, Kıbrıslı Rumların ise Kıbrıslı Türklerle Kıbrıs vatanını, egemenliği ve iktidarı paylaşmadan huzura eremeyeceklerini düşünüyordu. Bu yüzden Kıbrıs toplumlarının etnik milliyetçiliğin kurguladığı “Anavatan” anlayışından uzaklaşarak Kıbrıs’ı vatan yapmaları uğurunda mücadele etmeleri gerektiğine inanıyor, kendisi bu uğurda mücadele ediyordu.
Cesurca ve inatla sürdürdüğü mücadelesinde kendine has üslubuyla kaleme aldığı kitaplarla öğretici ve sorgulayıcı bir miras bıraktı. Kitaplarında sadece değerli bilgiler, anılar ve düşündüren değinmeler yoktur. Yazdığı her şeyde “yurt kokusu” vardır. Özellikle Genç nesiller onun buram buram Kıbrıs kokan dilinde farklı bir yurt duygusu keşfediyor.
Arif Hoca, yazdıkları ve yaptıklarıyla ölümünden önce Kıbrıs tarihindeki yerini aldı.
Onu saygıyla anıyoruz.
GaiLe
Seçmediğim Yol
Bir sonbahar ormanındaki yol ikiye ayrılıverdi,
Üzüldüm her ikisi boyunca gidemediğime
Yalnız bir yolcuydum, durdum uzun uzun
Ve baktım görebildiğimce yollardan birine
Ağaç diplerindeki yeşillikler arasında kıvrıldığı yere dek
Sonra diğerini seçtim, adil olmak ona da hak tanımak için,
Ve belki de sahip çıkabilmek için.
Çimenlerine basılmamıştı ve kullanılmak istiyordu çünkü;
Güya oradan gidersem
Her ikisi de eşit aşınmış olurdu,
Ve o sabah her iki yol da önümdeydi
Adımların çiğneyip karartmadığı yapraklarıyla,
Ah, diğerini yürümeyi başka bir güne bıraktım!
Gerçi yolların yolları izleyeceğini bile bile,
Bir daha geri dönebilecek miydim?
Bunu iç çekerek söyleyeceğim
Yıllar ve yıllar sonra bir yerlerde:
Bir ormanda yollar ikiye ayrıldı ve ben...
Ben en az geçilmiş olanı seçtim
Ve işte bundandır bütün farklılıklar.
Robert Frost, “The Road Not Taken”.

















