1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. AİHM, Vakıflar Hukuku ve TMK Yasası uygulamaları açısından Kapalı Maraş Açılımı
AİHM, Vakıflar Hukuku ve TMK Yasası  uygulamaları açısından Kapalı Maraş Açılımı

AİHM, Vakıflar Hukuku ve TMK Yasası uygulamaları açısından Kapalı Maraş Açılımı

Taşınmaz Mal Komisyonu (TMK) eski Başkan Yardımcısı Romans Mapolar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Vakıflar Hukuku ve TMK Yasası uygulamaları açısından Kapalı Maraş açılımını YENİDÜZEN’e değerlendirdi.

A+A-

Taşınmaz Mal Komisyonu (TMK) eski Başkan Yardımcısı Romans Mapolar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Vakıflar Hukuku ve TMK Yasası uygulamaları açısından Kapalı Maraş açılımını YENİDÜZEN’e değerlendirdi.

TMK’nın  Kapalı Maraş’la ilgili uygulamaları

Soru: Öncelikli olarak Vakıflar Örgütü ve Din İşleri’nin, Kapalı Maraş bölgesinde mülkiyet haklarına dair yapmış olduğu iddiaları açısından “önemli bir adım” olarak nitelendirilen “ilgili şahıs ilan edilmesiyle”  ilgili TMK’nın  28 Aralık 2022 tarihli kararını değerlendirir misiniz? Bu güne kadar TMK’nın Kapalı Maraş’la ilgili  herhangi bir davanın esası hakkında verilmiş bir kararı var mıdır?

 

Mapolar: Bu güne değin TMK Kapalı Maraş’taki Vakıf mallarıyla ilgili esas hakkında bir karar üretmemiştir. Prosedürü devam eden bazı vakıf malları başvuruları için Vakıflar İdaresinin ilgili taraf olma talepleri TMK tarafından  oybirliğiyle onaylanmıştır. 28 Aralık 2022 tarihli Vakıflar İdaresi’nin “ilgili şahıs ilan edilmesiyle” ilgili TMK kararı ilk kez verilmiş bir ara kararı değildir. Daha önce de müteaddit talepler için benzer ara kararları verilmiştir.

Daha önemlisi, TMK, 23.11.2012 tarihinde ve 167/2010 sayılı başvuruda, Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesi’nin ilgili şahıs olmasına karar vermiştir. Karardan şikayetçi olan K.V Mediterranean Tousrs Ltd (Davacı) Yüksek İdare Mahkemesi’ne (YİM) başvurarak, verilen  kararın hatalı olduğunu iddia etmiş ve  iptalini istemiştir. Tek yargıçlı olarak şikayeti inceleyen YİM,  62/2012 no’lu davada davacıyı haklı bulmuş ve 6.11.2015’te  TMK’nın,  Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesi’nin ilgili şahıs olması kararını  hükümsüz sayarak iptal etmiştir.

6.11.2015 tarihli söz konusu tek yargıçlı YİM kararına karşı 19 Kasım 2015’de istinaf dosyalanmıştır. Konu istinafın duruşması yapılmış ve karar 29 Kasım 2016’da okunmuştur.
Tek yargıçlı YİM’in  6.11.2015  tarihli kararını kapsamlı olarak inceleyen üç yargıçlı İstinaf Mahkemesi YİM kararını iptal etmiştir.

İstinaf Mahkemesi diğer şeyler yanında Gazimağusa Kaza Mahkemesi’nin 27.12.2005 tarihinde, 271/2000 sayılı davada  vermiş olduğu ve bu güne kadar hiçbir şekilde iptal edilmemiş kararı üzerinde  önemle durmuştur: Anayasamızda da belirtildiği gibi; KKTC’nin herhangi bir mahkemesi tarafından verilen bir emir veya hükmün KKTC’de bulunan tüm gerçek veya tüzel kişileri bağladığı vurgulanmıştır. Kısacası  Gazimağusa  Kaza Mahkemesi kararının geçersiz sayılamayacağı beyan edilmiştir.

Gazimağusa  Kaza Mahkemesi, vermiş olduğu ve halen yürürlükte olan kararında dava konusu taşınmazın da dahil olduğu Kapalı Maraş bölgesinde bulunan taşınmazların genelde Abdullah Paşa Vakfı’na ait olduğu tespitini yapmış ve bu yönde karar üretmiştir.
Özetle Gazimağusa Kaza Mahkemesi’nin kararı ışığında ve istinaf kararında belirtilen sair hukuki nedenlerle, TMK önünde halen görülecek olan 167/2010 no’lu davada Vakıflar İdaresi bundan böyle ilgili şahıs olarak duruşmalara katılabilecektir.

TMK’nın Kapalı Maraş’taki Vakıf mallarıyla  ilgili sonuçlanmış bir davası henüz yoktur.

Bu arada, AİHM Kapalı Maraş’taki Vakıf mallarla ilgili beş davada kullanım kaybı tazminatına hükmetmiştir. Bu kararlar iç hukuk yolu tüketilmeden verilmiştir.

AİHM,  Vakıflar İdaresinin Lordos v/d – Türkiye Davası’na müdahil olma  başvurusunu, adalete ulaşılmasına katkısı olmayacağı gerekçesiyle reddetmiştir.

Soru: Vakıflar İdaresi Kapalı Maraşla ilgili AİHM’de görülen beş davada ilgili taraf olma başvurusu yapmış mıdır?

Mapolar:  Kapalı Maraş’la ilgili AİHM’in gördüğü son dava olan Lordos v/d – Türkiye Davası’na Vakıf idaresi ilgili taraf olma talebinde bulunmuştur. Lordos ve Diğerleri – Türkiye davasında, 2 Kasım 2010 tarihinde esas hakkında hüküm veren  AİHM,  Vakıflar İdaresinin davaya müdahil olma  başvurusunu, adalete ulaşılmasına katkısı olmayacağı gerekçesiyle reddetmiştir. “...the President of the Fourth Section of the Court decided to refuse the Evkaf Administration's request, as its intervention was not necessary in the interests of the proper administration of justice (Rule 44 § 2 of the Rules of Court).”  (Bkz. Lordos – Türkiye no. 15973/90, esas hakkında karar  p. 9).

Üstelik davalı taraf,  Vakıflara ait olduğunu ileri sürdüğü taşınmazların mülkiyeti konusundaki iddiasını, kabul edilebilirlik aşamasında sürdürmemiştir. “...the Court observes that in the final decision on the admissibility of the application it noted that the respondent Government had not challenged any of the titles regarding the immovable properties claimed by the applicants” (bkz. a.g.k. p. 29).

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (Sözleşme) Ek Protokol 1 madde 1 ile güvence altına alınan “mülkiyet hakkı” aslında zilyetlik hakkını “kullanım hakkını” da içermektedir. “...constitute their “possession” within the meaning of Article 1 of Protocol No. 1” ( bkz. Kyriakou - Turkey (merits), no. 18407/91, §§ 48 and 56, 27 January 2009).

Gazimağusa  Kaza Mahkemesi’nin verdiği tespit  kararı ve AİHM’in verdiği kararlar  TMK’nın  önüne gelen başvuruları kendi özelliklerine ve koşullarına göre kendi temeli üzerinde  değerlendirme yetkisini etkilememektedir.

Bu durumda Vakıf malı olduğu iddia edilen  taşınmazların  iadesi başvuruları  ilgili mevzuata göre değerlendirilecektir.

 

Anayasal Düzenleme ne diyor?

Soru: Anayasal düzenlemeye göre, Kapalı Maraş’taki Vakıf malları TMK’nın yargı yetkisi alanına girer mi?

Mapolar: 67/2005 sayılı Yasa ile kurulan Taşınmaz Mal Komisyonu’nun (TMK) amacı, Anayasanın 159’uncu maddesinin (1)’inci fıkrasının (b) bendi kapsamına giren taşınmaz malların tazmini, takası ve iadesini sağlamaktır.

Anayasamızın 159 (1) (b) ve (c) maddesi, Kıbrıs Türk Federe Devletinin ilan edildiği 13 Şubat 1975 tarihinde  terkedilmiş bulunan veya söz konusu tarihten sonra yasanın terkedilmiş veya sahipsiz taşınmaz mal olarak nitelendirdiği veya hüküm veya tasarrufu kamuya ait olması gerekli olup da aidiyeti saptanamamış olan tüm taşınmaz malların, bina ve tesislerin tapuda böyle kayıtlı olup olmadığına bakılmaksızın, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin (KKTC) mülkiyetinde olduğunu ve tapu kayıtlarının buna göre düzeltileceğini öngörür.

Anayasamızın 159 (1) (b) maddesi  kapsamında bulunan taşınmaz malların üç farklı nitelikte olduğu yerleşik içtihat kararlarıyla onanmıştır.

Soru: TMK’nın yetki alanına giren taşınmaz malların üç farklı nitelikte olduğunu vurguladınız. Niteliksel farklılıkları açıklar mısınız?

Mapolar: Üç ayrı başlık altında niteliksel ayrılıkları somutlayabiliriz. Şöyle ki:

 

1-“13 Şubat 1975 tarihinde terkedilmiş bulunan...Tüm taşınmaz mallar, bina ve tesisler.”

Anayasanın 159. maddesinin (1). fıkrasının (b) bendinde yer alan birinci “terkedilmiş taşınmaz mal” ifadesinin KKTC sınırları dışında ikamet eden ve KKTC yurttaşı veya Kıbrıs Türk toplumu mensubu olmayan “Kıbrıs Cumhuriyeti” yurttaşları, Kıbrıs Rum Yönetimi yurttaşları ile Rum, Yunan ve Ermeni asıllılar ve hisseleri oranında bunlar tarafından kurulmuş şirket, kurum ve kuruluşlar tarafından terkedilen taşınmaz malları kapsamakta ve “terkedilmiş” sözcüğü niyet unsuru taşımamaktadır. (Bkz. Anayasa Mahkemesi 2/86 sayılı karar).

Niyet unsuru taşımamaktan murat edilen geri dönme kastının olup olmadığına bakılmaksızın taşınmazın bırakılmasının fiilen terkedilme unsurunu oluşturduğudur.

 2- “......söz konusu tarihten sonra “yasanın terkedilmiş ve sahipsiz mal” olarak nitelendirdiği ........ tüm taşınmaz mallar, bina ve tesisler”.

Anayasanın 159. maddesinin (1). fıkrasının (b) bendinde yer alan ikinci “terkedilmiş taşınmaz mal”  veya “sahipsiz taşınmaz mal” deyimleri yasada terkedilmiş veya sahipsiz taşınmaz mal olarak nitelendirilen bir taşınmaz malı anlattığına ve yorumunun ilgili yasanın kurallarına göre yapılması gerektiğine, böyle bir yasanın 13.2.1975 tarihinden sonra yapılmış olması koşul olmakla beraber Anayasanın yürürlüğe girdiği tarihte yürürlükte bulunan bir yasa olabileceği gibi Anayasadan sonra yapılmış bir yasa da olabileceğidir. (Bkz. Anayasa Mahkemesi 2/86 sayılı karar).

 3-“.....hüküm ve tasarrufu kamuya ait olması gerekli olup da aidiyeti saptanamamış olan taşınmaz mallar, bina ve tesisler.”

Anayasanın 159. maddesinin (1). fıkrasının (b) bendinde yer alan üçüncü taşınmaz mal ifadesi,  hüküm veya tasarrufu kamuya ait olması gerekli olup da aidiyeti saptanamamış olan tüm taşınmaz malları kapsar ve 33/1975 sayılı Yabancı Malların Tahsis ve Değerlendirilmesi Yasası’nın 2. maddesinde aynı deyime verilen anlamı taşır.

Şöyle ki, 32/1975 sayılı Yabancı Taşınmaz Malları (Kontrol ve Yönetim) Yasasının amaçları bakımından KKTC’nin kontrol ve yönetimindeki bölge dahilinde bulunan ve:

1-KKTC’nin kontrol veya yönetimindeki bölge dışında ikamet eden yabancı kişi veya kişilere ait olan veya;

2-Kimliği veya nerede olduğu bilinmeyen kişilere ait veya terkedilmiş durumda bulunan; taşınmaz malları anlatır.

 

Anayasanın 159 /4 Maddesine  Göre Konu Taşımaz Mallarla İlgili Hak Arama

Yukarıdaki 159 (1). fıkranın (b) ve (c) bentlerinin kapsamına giren taşınmaz mallar ile ilgili olarak meşru hak iddia edenlerin ortaya çıkması halinde, haklarının ispatı için gerekli usul ve koşullar ile alacakları tazminat esasları yasa ile düzenlenir.

Vakıflarla İlgili Mevzuat nedir?

Soru: Bu durumda Vakıf malları TMK’nın yetkisi  dışında kalmıyor mu?

Mapolar: Anayasa Koyucunun  Kapalı Maraş’taki vakıf mallarını Anayasa’nın 159 (1) (b) ve (c) maddesi kapsamına almaması anlaşılabilir bir durumdur. Kıbrıslı Rumların (AİHM)’de Türkiye Cumhuriyeti aleyhine açmış olduğu mülkiyet hakkı ihlaline ilişkin davalardan bir kısmının konusu olan gayrı menkuller, mazbut ya da mülhak vakıfların malvarlığı içerisinde yer almaktadır. Ahkâm-ül Evkaf’a göre, bu malların önemli bir bölümünün satışı veya takastan başka bir yöntemle el değiştirmesi hukuken mümkün değildir.

Nitekim, Gazimağusa Kaza Mahkemesi, 27.12.2005 tarihinde, 271/2000 sayılı davada  Kapalı Maraş’taki taşınmaz malların tamamına yakınının başta Abdullah Paşa Vakfı olmak üzere Lala Mustafa Paşa ve Bilal Ağa Vakıflarına  ait olduğu yönünde beyan ve tespit  kararı vermiştir.

KKTC Yargıtay Hukuk Mahkemesi Kararı

Soru: Tanıma Kararının içeriği hakkında bilgi verir misiniz?

Mapolar: Maraş’taki taşınmaz malların tamamına yakınının  Evkaf’a ait olduğuna ilişkin alt mahkemenin (Gazimağusa Kaza Mahkemesi) kararına Rum mülk sahiplerinin itiraz başvurusu, KKTC Yüksek Mahkemesi’nde (Yargıtay Hukuk Mahkemesi)  görüşülerek karara bağlanmıştır.

Tanıma Kararı istinafında, Yargıtay Hukuk Mahkemesi, Kapalı Maraş bölgesinin KKTC Anayasası’nın 159. Maddesi kapsamında TMK’nın  yetkisinde olduğuna karar  vermiştir. Yargıtay Hukuk Mahkemesi, konu  itiraz başvurusunun Gazimağusa Kaza Mahkemesi kararı alındıktan sonraki altı ay içerisinde yapılması gerektiğini ancak hak düşürücü sürenin geçirildiğini kaydederek,  Rum mülk sahiplerinin kendilerine ait olduğunu iddia ettikleri   taşınmazların Evkaf’a ait olduğuna ilişkin Mağusa Mahkemesi kararına yaptıkları  itiraz başvurusunu, zaman aşımından dolayı reddetmiştir.

Yargıtay Hukuk Mahkemesi çoğunluk kararında, ayrıca TMK’ya; “Komisyonun yetkisi münhasıran 1974 tapu kayıtlarını esas alarak bir karar üretmektir. 1974’ün gerisinde herhangi bir usulsüzlük olup olmadığı inceleme konusunda bulgu yapmaya yetkisi yoktur” telkininde bulundu. Yargıtay Hukuk Mahkemesi azınlık kararında ise; “usulsüzlük olup olmadığına da bakması lazımdır” denildi.

Verilen karar içtihat kararı niteliğindedir. (Bkz. 21 Ekim 2019 tarihli  Yargıtay/Asli Yetki İstida/İstinaf No:1/2018; D.2/2019 sayılı çoğunluk kararı).

Öte yandan Ankara 25’inci Asliye Hukuk Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvuran ve 885 bin Euro kullanım kaybı tazminatı kazanan Mira Exenides-Arestis'in, üzerinde hak talep ettiği mülkü, Abdullah Paşa Vakfı'na ait olduğunu belirten 23 kişiyi ''vakıf evladı'' olarak tescil etmiştir.

 

 Vakıf Mallarla İlgili Kamulaştırma, El Koyma ve Sınırlandırma konusu

Soru: Vakıf mallar kamulaştırma, el koyma ve sınırlandırma kapsamında mıdır?

Mapolar: Anayasa’nın 42’inci maddesine göre: 

(1) Kamulaştırma ve el koyma konularında vakıf mallarla ilgili kurallar, Temel Evkaf Kurallarına (Ahkamül Evkaf) uygun olarak yasa ile düzenlenir.  Bu Yasada, kent ve ülke planlaması için vakıf mallar hakkında yapılması gereken kısıntı ve sınırlandırmalara ilişkin kurallar da gösterilir.

(2) Kısıntı ve sınırlandırma işleminin konu olduğu hallerde, mahkeme bu işlemleri yasa esaslarına göre durdurabilir.

73/1991 sayılı Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesi (Kuruluş, Görev ve Çalışma Esasları)

Soru: Kapalı Maraş’taki vakıf mallarına taraf olan Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesi’nin kuruluş, görev ve çalışma esasları hakkında bilgi verir misiniz?

Mapolar: Yasasının 5. Maddesine göre Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesi’nin tüzel kişiliği vardır. Yasanın  7. maddesine göre, Vakıflar İdaresi mazbut vakıfları (mülhak vakıflar dışında, mülkiyeti ve yönetimi Vakıflar İdaresine ait olan vakıfları anlatır) asaleten idare ve temsil eder.

Aynı maddenin 2. fıkrasına göre, Vakıf İdaresi, tayin edilmiş mütevellileri bulunmayan veya mütevellileri normal olarak yabancı bir memlekette ikamet etmekte olan mülhak vakıfları da (Vakıflar İdaresinin gözetim ve denetiminde, vakfiyeye uygun olarak atanmış mütevellilerce idare edilen vakıfları anlatır) emaneten idare ve temsil eder.

Yine aynı maddenin 3. fıkrasına göre, Vakıflar İdaresinin bir diğer görevi de, mütevellileri bulunan mülhak vakıfları kontrol etmek ve mütevellileri görevlerinde  gözetmektir.

Bu maddelerden de anlaşılacağı gibi, mülhak vakıfların mülkiyeti özel hukuk tüzel kişiliğine ait olup, bu vakıflar kendi mütevellileri tarafından idare edilirken, mazbut vakıfların mülkiyeti KKTC Devleti tüzel kişiliğinden ayrı bir kamu tüzel kişiliğine sahip olan Vakıflar İdaresine aittir ve Vakıf İdaresi tarafından yönetilmektedir.

Yasanın 6. Maddesine göre, Vakıflar İdaresi görevlerini Ahkam-ül Evkaf’a uygun biçimde yerine getirmekle yükümlüdür.  Ahkam-ül Evkaf, Osmanlı Hukukunda vakıflarla ilgili konuları düzenleyen hukuk olup, Kıbrıs’ta  Osmanlı döneminde, İngiliz Sömürge İdaresi döneminde, Kıbrıs Cumhuriyeti döneminde, 1963’ten sonraki Türk İdareleri döneminde ve KTFD döneminde yürürlükte kalmıştır. Bu kurallar şu anda KKTC Hukukunun bir parçasıdır.        

Kıbrıs Kurucu Antlaşmasının Ekindeki Liderlerin Taahhüdü  Vakıf  İdaresinin  Vakıf Mallarla İlgili Talebini Etkiler Mi?

Soru: Çok konuşulan bir konu da, Kıbrıs Kurucu Antlaşması’nın ekindeki Liderlerin taahhüdünün vakıfların talebini  etkileyeceği iddialarıdır. Bu konuyu aydınlatır mısınız?

Mapolar: Kıbrıs Kurucu antlaşmasının U Ekinde Türk Cemaat Meclisine ödenen bir buçuk milyon sterlinle ilgili olarak Kıbrıs Türk Topluımu Liderlerinin taahhüdü ile ilgili 3'üncü fıkra şöyledir:

 “3. I also have to request your confirmation that the Turkısh Community, including the High Council of Evkaf, have no financial claims against the Government of the United Kingdom, or against the Government of the Colony of Cyprus, arısing or purporting to arise out of or in connection wıth either the Administration of Cyprus or the establishment of the Republic of Cyprus or other wise, and that no such claims wıll be made hereafter by  or on behalf of the Turkish Community.”

 

Konu fıkranın Türkçe çevirisi  ise şöyledir:

3. Ayrıca, Evkaf Yüksek Konseyi de dâhil olmak üzere Türk toplumunun Birleşik Krallık Hükümeti veya Kıbrıs Sömürge Hükümeti aleyhinde, Kıbrıs’ın idaresi veya Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulması ile ilgili veya bunların dışında sair nedenlerden kaynaklanan veya bunlardan kaynaklandığı iddia edilen hiçbir nedenden ötürü herhangi bir maddi hak ve alacak talep etmediğini ve bundan sonra da Türk toplumu tarafından veya onun namına bu tür herhangi bir hak talebinde bulunulmayacağını da teyit etmenizi talep ederim.

İngiliz Valisi tarafından sayın  Dr. Küçük ve  sayın Denktaş’a gönderilen mektubun liderler  tarafından onanması, Maraş'taki mallarla ilgili Evkaf İdaresinin herhangi bir talepte bulunmasını önleyici bir taahhüt sayılabilir mi? Liderlerin  ayrı bir tüzel kişiliği olan Evkaf İdaresi’nin  mülkiyet hakkı konusunda  bağlayıcı bir karar vermelerinin  geçerliliği  hukuken  tartışmaya açık bir konudur...

 

Vakıf Mallarla İlgili İlk  AİHM Kararının  Değerlendirilmesi

Soru: AİHM’in Kapalı Maraş’taki vakıf mallarla ilgili ilk kararını verirken hangi gerekçelere dayandırmıştır?

Mapolar: İlk görülen dava aynı zamanda bir pilot dava (test case) olan  Xenides Arestis – Türkiye Davası’dır:

AİHM, Xenides – Arestis Davasında, 14 Mart 2005 tarihinde kabul edilebilirlik (no. 25781/94) ve 22 Aralık 2005 tarihinde  esas hakkında  (no. 25781/94) hüküm vermiştir.  Türk Hükümeti (Davalı Taraf) davanın her iki aşamasında da, öncelikli olarak başvuranın mağduriyet iddiasıyla, özellikle mülkiyet talebiyle ilgili olarak itirazda bulunmuştur. Davalı,  başvuranın mülkiyet iddiasında bulunduğu taşınmaz malın Vakıf Kayıt Defterine göre bir Türk Müslüman Vakfına vakfedildiğini ve vakıf mevzuatına göre bir vakfa vakfedilen taşınmaz malın artık  başka birine devrinin mümkün olmadığını  ileri sürmüştür. Başvuru sahibinin AİHM’e, Tapu Dairesinden alınmış orijinal bir tapu senedi (koçan) sunmadığını,  sadece kendine ait olduğunu  iddia ettiği taşınmaz malın “Türk-kullanımında bir taşınmaz mal” olduğunu gösteren bir belge sunduğunu belirten davalı, kendi denetiminde olmayan  KKTC Tapu Dairesi kayıtlarına ulaşıp, taşınmaz malın özgeçmişi hakkında gerekli araştırmayı  yapabilmek için süre istemiştir. Mahkeme, Davalının itirazının kabul edilebilirlik aşamasında reddedildiğine değinerek, başvuranın AİHS’in 34. Maddesine göre “mağdur” kabul edildiğini hatırlatmıştır. Verilen süre içerisinde Davalı, AİHM’e yeni bir belge sunmamıştır. Bu nedenle Mahkeme esas hakkında hüküm verirken, kabul edilebilirlik aşamasında verdiği hükmün değişmesini gerektirecek  bir durumun oluşmadığı kanaatine  varmıştır.

 Hak sahiplerinin  şeklen bile olsa geçerli  bir tapu belgesine dayanmaları, konu belgenin içeriğinin sahte olduğunun kanıtlanamaması ve hak talebinde bulunanların uzun süre resmi otoriteler tarafından hak sahibi olarak muamele görmeleri durumunda,  AİHM, hak sahiplerinin mülkiyeti yasal olmayan yoldan,  haksız olarak elde ettikleri  iddialarını dikkate almamaktadır.

Sözleşme’ye Ek Protokol 1 madde 1 ile güvence altına alınan “mülkiyet hakkı” aslında zilyetlik hakkını “kullanım hakkını” da içermektedir. “...constitute their “possession” within the meaning of Article 1 of Protocol No. 1” ( bkz. Kyriakou - Turkey (merits), no. 18407/91, §§ 48 and 56, 27 January 2009).

Ankara Asliye Mahkemesi veya daha önce Gazimağusa Kaza Mahkemesinin verdiği iki tespit  kararı, ve AİHM’in  iç hukuk yolu tüketilmeden verdiği beş kullanım kaybı kararı  TMK’nın  konu başvuruları kendi özelliklerine ve koşullarına göre kendi temeli üzerinde  değerlendirme yetkisini etkilememektedir.

Bu durumda Vakıf malı olduğu iddia edilen  taşınmazların  iadesi başvuruları  ilgili mevzuata göre değerlendirilecektir.

 

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin  (AİHS) 35/1’inci maddesi Neden Önemli

Soru: İç hukukun tüketilmesi neden önemli?

Mapolar: AİHS’in 35/1’inci fıkrasına göre:

“1. Mahkeme (AİHM) bir meseleyi ancak, yaygın olarak kabul edilen uluslararası hukuk kuralları uyarınca, tüm iç hukuk yolları tüketildikten sonra ve son kararın alındığı tarihi müteakip altı aylık süre içerisinde ele alır.” Bu süre1 Şubat 2022’den itibaren dört  aya indirildi.

2. Tüketmenin Genel İlkeleri Sözleşme tarafından tesis edilen koruma mekanizmasının, insan haklarını koruyan ulusal sistemleri tamamlayıcı olduğu temel ilkelerdendir. AİHM, Taraf  Ülkelerin  Sözleşme tahtındaki yükümlülüklerini yerine getirmelerinin denetlenmesiyle ilgilenmektedir.

AİHM, sorumluluğu, yerel düzeyde temel hak ve özgürlüklere saygı gösterilmesini ve bunların korunmasını sağlamak olan Sözleşmeye Taraf Ülkelerin rolünü gasp edemez ve etmemelidir de. İç hukuk yollarının tüketilmesi kuralı, bu koruma sisteminin işleyişinin vazgeçilmez bir parçasıdır.

Devletler, eylemleri ile ilgili olarak, kendi yasal sistemleri içerisinde meseleleri düzeltme fırsatı bulmadan önce, uluslararası bir makam huzurunda yanıt vermekten muaftırlar ve herhangi bir Devlet aleyhine şikâyetlerle Mahkemenin denetçi yetkisine başvurmak isteyenler öncelikle ulusal yerel hukuk sistemi tarafından sağlanan çareleri kullanmak zorundadırlar (bakınız, sair birçok otorite arasında, Akdivar ve Diğerleri - Türkiye, 16 Eylül 1996 § 65, Raporlar 1996-IV). AİHM kesinlikle bidayet mahkemesi (alt mahkeme/birinci mahkeme) değildir; prensip olarak ve etkili uygulama bakımından yerel yargının yetkisinde olması gereken, temel olguların tespitini veya maddi tazminatın hesaplanmasını gerektiren çok sayıda davaya bakmak bir uluslararası mahkeme olarak işlevine uygun değildir ve bu, AİHM’in yetkisi dışındadır.

Önceki Madde 26 (şimdi sözleşmenin 35 /1 maddesi) tarafından öngörüldüğü şekilde, iç hukuk yollarının tüketilmesi kuralının uygulamasıyla ilgili olarak AİHM, Akdivar (§§ 66-69) kararındaki klasik ve kapsamlı ifadesine uymalıdır.

Nitekim Joannou - Türkiye davasında AİHM, Loizou – Türkiye ( dikkat, Loizidou - Türkiye davasından farklı bir davadır -rm-) başvurusuna göndermede bulunarak, yerel otoritelerin uygulayıp yorumladıkları yerel hukukun öncelikli olduğunu vurgulamıştır:

“AİHM öncelikle, kendi içtihadında pek çok kez yaptığı gibi, iç hukuku yorumlayacak ve uygulayacak olan makamın öncelikle ulusal makamlar olduğunu ve Mahkemenin bu açıdan yerel makamların yerini almak gibi bir görevinin bulunmadığını tekrar eder. (Bkz, diğer davaların yanı sıra, Delfi ASv. Estonia [GC], no. 64569/09, § 127, ECHR 2015)... Bu durum başvuranın kanıt olarak ileri sürebileceği aksi yönde herhangi bir yerel emsalin bulunmaması durumunda özellikle doğrudur. Bkz, aksi yönde, Gas and Dubois v. France (dec.), no. 25951/07, 31 Ağustos 2010).

 

Sonuç

Soru: Tüm bu değerlendirmelerin ışığında nasıl bir sonuca varabiliriz?

Mapolar:  Şu anda, Kıbrıs’ın kuzeyinde ve güneyinde, mülkiyet hukuku açısından bakıldığında, iki ayrı mevzuat ve iki ayrı yargı sistemi vardır. Ahkâmül-ül Evkaf, Kıbrıs’ın her iki yanında da yürürlükte olan hukukun bir parçasıdır. Buna karşın, vakıf mallar üzerinde, biri 1974 tapu sicilinden, diğeri Ahkâmül- Evkaf’tan hareketle ikisi de güçlü sayılabilecek hukuki argümanlar ileri süren iki kişiden biri (1974 tapu sicilinde adına kayıt bulunan Kıbrıslı Rum) güneydeki mevzuat çerçevesinde oradaki yargı sistemi tarafından haklı bulunurken, diğeri de (mülhak vakıflarda özel tüzel kişisinin mütevellisi, mazbut vakıflarda da ayrı bir kamu tüzel kişiliğine sahip olan Vakıf İdaresi) kuzeydeki mevzuat çerçevesinde, buradaki yargı sistemi tarafından haklı bulunmaktadır, (bu konuda kesinleşmiş Gazimağusa Kaza Mahkemesi kararı örnek gösterilebilir).

TMK kararlarının nihai denetim yetkisine sahip olan AİHM’in taraflar arasındaki farklı görüşleri dikkate almadan ve iç hukuk yolunun  tüketilmesine olanak vermeden,  beş davada taraflardan birini malik olarak kabul ederek uygulama yapmasının hakkaniyete dayalı bir yaklaşım olup olmadığı tartışmalıdır. Kaldı ki, TMK’nın  giderim yöntemlerinden (tazminat, takas ve iade) hiç birini kabul etmeyen davacılara, sadece kullanım kaybı tazminatı ödenmesi, TMK yasası gereği mümkün değildir.

AİHM’in, AİHS’in 35/1 maddesini yani iç hukuk yolunu dışlayarak  verdiği kapalı Maraş kararları iç hukuk yolu olarak TMK’nın bağımsız  yargı yetkisini etkilememektedir.

TMK, önündeki Vakıf malları ile ilgili başvurular konusunda, yerel yasalar, yerel yasalarımızın ayrılmaz bir parçası olan  Ahkam-ül Evkaf kuralları ve Avrupa nsan Hakları Sözleşmesi’nin  ilgili  maddelerini birlikte okuyarak, yerel mahkemelerimizin ve AİHM’in  yerleşik içtihat kararlarına ağırlık vererek, vicdani kanaatına göre, hakkaniyet temelinde karar verecektir. Verilecek karara  karşı YİM’e ve nihai denetim yetkisine sahip AİHM’e  itiraz  yolu açıktır.

Bu haber toplam 15228 defa okunmuştur
Etiketler : ,