1. HABERLER

  2. ÖZEL HABER

  3. “Yönetimsel boşluk olan bir yerde, hata payı ihtimali de çok fazla olur"
“Yönetimsel boşluk olan bir yerde, hata payı ihtimali de çok fazla olur"

“Yönetimsel boşluk olan bir yerde, hata payı ihtimali de çok fazla olur"

Kıbrıs Türk Hekimler Sendikası (TIP-İŞ) Başkanı Dr. Özlem Gürkut, sağlıkta yönetimsel boşluk olduğunu belirterek, “Yönetimsel boşluk olan bir yerde, hata payı da aksaklık da plansızlık yaşanma ihtimali de çok daha fazladır” dedi.

A+A-

Ödül AŞIK ÜLKER

Kıbrıs Türk Hekimler Sendikası (TIP-İŞ) Başkanı Dr. Özlem Gürkut, sağlıkta yönetimsel boşluk olduğunu belirterek, “Yönetimsel boşluk olan bir yerde, hata payı da aksaklık da plansızlık yaşanma ihtimali de çok daha fazladır” dedi.

9 yaşındaki Chinyere’nin ölümüyle ilgili elde ettikleri bilgileri YENİDÜZEN ile paylaşan Dr. Gürkut, aynı hastanede daha önce alkollü mama olayının yaşanmış olmasının, söz konusu olabilecek, sebebi belli olan beklendik bir ölümün bile soru işaretleriyle karşılanmasına yol açabildiğini kaydetti.

Hekim sendikası olarak, söz konusu olayın şeffaf bir şekilde aydınlatılması ve kamuoyuyla net bir şekilde paylaşılmasını talep ettiklerini de hatırlatan Dr. Gürkut, olayın çok üzücü ve sarsıcı olduğunu ama bunu bir linç girişimine dönüştürmemek gerektiğini söyledi.

Dr. Gürkut, “Benzer olayların yaşanmaması için yönetimsel boşlukların doldurulması, kalite sisteminin mutlaka başlatılması ve uygulanması, çeşitli eksikliklerin de bir an önce giderilmesi şarttır. Burada da, olayın neden olduğunun net bir şekilde aydınlatılmasına ihtiyacımız olduğu da bir gerçektir” diye konuştu.

Sağlık Bakanı Hakan Dinçyürek’in ve hükümetin, eleştiri ve önerilerden yararlanmak gibi bir tarzı olmadığını söyleyen Dr. Gürkut, sağlık politikalarını ihtiyaca uygun şekilde geliştirmenin hükümet ve bakanın görevleri gereği olduğunu vurguladı.

Dr. Gürkut, meclisin Ekonomi, Maliye, Bütçe ve Plan Komitesi’nde yarın görüşülmeye başlanacak olan, 191 milyar 131 milyon TL olarak öngörülen 2026 yılı bütçesinden sağlığa ayrılacak payın, sağlığı ülkenin ihtiyacı olan düzeye taşıyabilecek bir pay olmasını beklediklerini söyleyerek, ayrılan payın da akılcı ve bilimsel temelde, doğru şekilde kullanılması gerektiğinin altını çizdi.

9 yaşındaki Chinyere’nin ölümü...

Soru: 9 yaşındaki Chinyere’nin ölümü ile ilgili iddialar var. Sağlık örgütleri olarak sürecin adil, şeffaf ve kapsamlı biçimde yürütülmesi çağrısında bulundunuz ve idari soruşturmanın da en kısa sürede yürütülmesinin büyük önem taşıdığını söylediniz. TIP-İŞ olarak konuya dair ne gibi bilgilere ulaştınız?
Dr. Gürkut: O gün görevde olan tüm meslektaşlarımızla bire bir görüştük, idareden de gerekli bilgileri almaya çalıştık, öneri ve taleplerimizi ilettik.
Öncelikle, bazı yayınlarda “sapasağlam gelen çocuk…” şeklinde yaklaşımlar var. Şunu net bir şekilde ortaya koymalıyız ki, çok ciddi bir yakınmayla gelen, iki gün boyunca nöbet geçiren ve beyninde bir hastalık olduğu şüphesiyle, ambulansla Lefkoşa’ya sevk edilen bir çocuktan bahsediyoruz. Çocuğumuz kolunda, kendi istemi dışında gelişen ve kontrol edemediği bir kasılma şikayetiyle; buna fokal nöbet diyoruz, Mağusa Devlet Hastanesi’nin aciline götürülüyor. Orada, yatış öneriliyor ama hastanın babası tedavi ret formu imzalayarak, çocuğunu yatırmayıp evine götürüyor.

Aynı gecenin sabahında, çocuk daha şiddetli kasılmalarla Mağusa Devlet Hastanesi acil servisine tekrar geliyor. Çocuk uzmanı, Lefkoşa’daki çocuk nörolojisi uzmanını arıyor. O da, çocuğun tetkik edilmesi gerektiğini söyleyerek, ambulansla Lefkoşa’ya naklini istiyor. Çocuğumuz Acil Durum Hastanesi’ne ambulansla geliyor. Çocuk nöroloğu ve acildeki iki pediatri uzmanı tarafından muayene ediliyor. Şuuru açık ama yer-zaman-kişi oryantasyonu yok. Mesela okulda olduğunu zannediyor, kardeşini tanımıyor. Dolayısıyla meslektaşımız da bir ensefalit olabileceğini düşünüp, ona lomber ponksiyon yapmayı düşünüyor. Yani beyin omurlik sıvısını örnekleyerek, bir hastalık var mı yok mu, bunu anlamaya, tanı koymaya yönelik, halk arasına belinden su alma denilen bir işlem yapılması gerektiğini düşünüyor. Bunu yapmadan önce de, beyinde kanama veya kitle olmadığını göstermek amacıyla, çocuğumuz önce tomografi ünitesine alınıyor. Bu kısa bir işlemdir, 20-30 saniye sürer. Başında görevli doktorlarımızdan birisi varken bu işlem yapılıyor. Daha sonra tomografide, beyinde bir kitle veya kanama olmadığı tespit edilerek, beyin MR çekilmesine karar veriliyor. Beyin MR’ı çekmek 20-25 dakika süren, daha uzun bir işlemdir ve bu işlem sırasında sabit durmanız, hiç kıpırdamamanız gerekiyor. Çocuk hareketli, kendini bilmez davranışlar yapıyor, MR sırasında ajite oluyor. MR çekimi mümkün olmayınca, çocuk nöroloğu arkadaşımızla konuşularak, içerideki iki pediatri uzmanı çocuğa sedasyon yapıyor. Bu sakinleştiricidir, kolonoskopi, bazı kalp müdahaleleri, kürtaj gibi kısa cerrahi işlemler yapılırken yapılan gibi bir sedasyon, genel anestezi değil. Başında iki pediatri uzmanı olmak kaydıyla çekimi tamamlanıyor ve çocuk acil servise doktorlar refakatinde alınıyor. Bir süre sonra babası, çocuğun nefes almadığını söylüyor ve hemen doktorlar müdahaleye geçiyor. Daha sonra çocuk kardiyoloğu, çocuk yoğun bakım uzmanı, acildeki iki pediatrist ve çocuk nöroloğu ve diğer pediatri hekimleri, hepsi beraber çocuğa, bir saatten daha uzun bir süre, canlandırma prosedürlerini tam olarak uygulamalarına rağmen çocuğu kaybediyoruz. İlgili hekimlerin tümü ve hepimiz çok çok üzgünüz.
Hekim sendikası olarak, bu olayın, şeffaf bir şekilde aydınlatılmasını ve kamuoyuyla net bir şekilde paylaşılmasını talep ettik. Ama hekimlerin bazı yorumlarda ve paylaşımlarda, sanki isteyerek ve bilerek çocuğun ölümüne sebep olup, sonra da bundan etkilenmemiş caniler gibi gösterilmesi korkunç bir şey. Acil serviste, aynı hekimler, her gün yüzlerce, binlerce kişinin yaşamını kurtarıyor. Bunu da unutmadan davranmak lazım.

“Otopside hastalığa dair bazı bulgulara rastlamış”

Otopsiyi yapan arkadaşlarım, hastalığa dair bazı bulgulara rastlamış. Alınan numuneler genetik, toksik, enfeksiyöz sebepleri aydınlatacak şekilde gönderilmiş. Sonucunda elde edeceğimiz bulgular ve tespit edeceğimiz durum da mutlaka gereği yerine getirilecek şekilde değerlendirilmelidir. Bulguların bizlerle de, kamuoyu ile de net bir şekilde paylaşılması bizim de talebimiz.

Olay çok üzücü ve sarsıcı ama bunu bir linç girişimine dönüştürmememiz lazım. Benzer olayların yaşanmaması için yönetimsel boşlukların doldurulması, kalite sisteminin mutlaka başlatılması ve uygulanması, çeşitli eksikliklerin de bir an önce giderilmesi şarttır. Burada da olayın neden olduğunun net bir şekilde aydınlatılmasına ihtiyacımız olduğu da bir gerçektir.

“(Alkollü mamayla ilgili) sürecin bir an önce tamamlanması gerekli”

Soru: Alkollü mama skandalının aynı hastanede olması da toplumda güvensizliğe neden oluyor. Mihrimah bebeğin otopsi sonuçları da geldi ama süreç tamamlanmadı, olay aydınlığa kavuşturulmadı. Hekim sendikası olarak bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dr. Gürkut:
Aynı hastanede daha önce alkollü mama olayının yaşanmış olması güven sarsıcı ve söz konusu olabilecek, belki sebebi belli olan beklendik bir ölümün bile soru işaretleriyle karşılanmasına yol açabiliyor. Alkollü mama olayında, kamu vicdanını tatmin edecek açıklamalar yapılmış olması, şeffaf bir şekilde sürecin yönetilmesi ve gün be gün bilgi edindikçe kamuoyu ile paylaşılması lazımdı.
Olay mahkemeye yansımış durumdadır. Mahkemelerin, bu gibi bütün kamuoyunun sonuç beklediği olayları daha hızlı sonuçlandırması ve sonuçlarından da ders çıkarılması önemlidir. O nedenle sürecin bir an önce tamamlanması gerçekten gerekli. Sadece olayın olduğu andaki kişileri bulup, “bunlar suçludur” ya da “değildir” demek yetmez. Bu olayların yaşanmasına ya da hata payının artmasına sebep olacak konuları iyi değerlendirip, dünyada neler nasıl çözülmüş bakıp, bunları bizim hastanelerimiz için de uygulamaya koymak lazım ki, benzer olaylar tekrarlanmasın.

“5 devlet hastanemiz, bir tane başhekimimiz var”

Soru: Yönetimsel sorunlar olduğuna sık sık dikkat çekiyorsunuz. Hastanelerde bu konudaki durum nedir?
Dr. Gürkut:
Genelden özele doğru konuya bakalım. Sağlık Bakanlığımıza bağlı 5 hastanemiz, 1 rehabilitasyon merkezimiz ve birçok sağlık ocağımız, sağlık merkezimiz var. 5 kamu hastanemizde; Dr. Burhan Nalbantoğlu Hastanesi, Mağusa Devlet Hastanesi, Girne Dr. Akçiçek Hastanesi, Cengiz Topel Hastanesi ve Barış Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi’nde 5 başhekim ve yasaların öngördüğü sayıda başhekim muavinleri olması lazım. Bunlar hastanenin sevk ve idaresinden sorumlu, bütün hekimlerin, kliniklerin, polikinliklerin, bütün hizmetlerin denetleneceği, organize edileceği makamlardır. Şu anda KKTC sınırlarında, Kamu Hizmeti Komisyonu tarafından, yasaların öngördüğü şekilde liyakate uygun şekilde atanmış sadece bir başhekim var. O da, atandığı noktada değil, başka bir hastanede geçici görevdedir. 5 devlet hastanemiz, bir tane başhekimimiz var, diğer herkes geçici görevle o pozisyonlara getirilmiştir. Ne yazıktır ki, başhekim muavinlerinin de çoğu böyledir. Bu da, “siyasi olarak bakana yakın olacaksınız, onun dediklerinin dışına çıkmayacaksınız ki, o pozisyonda oturmaya devam edesiniz” demektir.

“Kendi kendine yazılar gönderiyor”

Çok ilginçtir, şimdiye kadar hiç yaşamadığımız bir şey yaşıyoruz şu anda, Cengiz Topel Hastanesi’nde başhekim yoktur, görevlendirme başhekimin görevlendirme süresi bittiği için o da görevde değildir ve Yataklı Tedavi Kurumları Dairesi Müdürü, kendi dairesi altındaki hastanenin başhekimliğine vekalet eder gibi, hastaneyi hiç hastaneye gitmeden bakanlıktan yönetiyor. Hastaneden kendi müdürlüğüne gönderilecek yazıların altında hastane adına kendi ismini yazıp, imzalayıp, kendi kendine yazılar gönderiyor, doktor taleplerinde bulunuyor. Böyle tuhaf bir pozisyondayız.

Yönetici boşluğu ve yönetsel boşluk...

Sağlık Bakanlığı altındaki, sağlık hizmetlerinin sunulduğu dairelere bakacak olursak, Temel Sağlık Hizmetleri Dairesi’yle Yataklı Tedavi Kurumları Dairesi’nin müdürleri var, başhekimleri ortada yok. Yataklı Tedavi Kurumları Dairesi’nin başhekimi, neredeyse görevden el çektirilme noktasında, başka birimlerde hizmet etmekte... Temel Sağlık Hizmetleri Dairesi’nde görevli hekim yok. Dairenin başhekimlik makamı boştur, idari kadrolarında bir hekim yoktur. Yönetici boşluğu ve yönetsel boşlukla, “Niye işler iyi gitmiyor? Niye eksiklikler zamanında görülüp tamamlanmıyor? Niye aksaklıklar yaşanmaya devam ediyor” diye düşünüyoruz. Bir yerde yönetici yoksa, yasal boşluklar varsa, devlet kendi yaptığı yasalara kendisi uymuyorsa, sadece siyasi olarak kendine yakın olanları, onları da iki dudağı arasında kalacak şekilde tutmak kaydıyla, belli pozisyonlara getirip istediği olmayınca, görevlendirmelerini geri alacak şekilde yönetirse, böyle olur. Bu çok ciddi yönetimsel zaaftır ve derhal giderilmesi lazımdır.

“Yönetimsel boşluk olan bir yerde, hata payı ihtimali çok daha fazladır”

Sadece başhekim, başhekim muavinliği kadrolarında değil, şeflik ve sorumlu hekimlik kadrolarında da, hekimlerin bir an önce yasaların öngördüğü şekilde, Kamu Hizmeti Komisyonu tarafından, liyakate uygun olarak atanması lazımdır. Şu anda, sağlık hizmeti vermek üzere, Sağlık Bakanlığı kadrolarında çalıştırılan hekimlerin çok büyük bir çoğunluğu, Kamu Hizmeti Komisyonu tarafından esas kadrolarına atanmış değildir, sözleşmeli ya da mecburi hizmet personeli olarak çalıştırılmaktadırlar. Bir gün bir hastaneye, ertesi gün başka bir hastaneye, bir sonraki gün bir sağlık ocağına gönderiliyorlar. Bu insanların servislerde yatan hastaları var, hastane dışı göreve gönderiliyorlar ve hastalarına diğer doktorlar bakıyor. Oysa ki, hasta kendi hekimine güvenir, kendi hekiminden daha yakın bir takip bekler, her gün bir başka hekim ona baksın istemez. Bu da aslında takipte ve tedavide başarının önemli bir parçasıdır ve hastayla hekim arasında güvene dayalı ilişkinin de temelidir. Dolayısıyla, hekimleri sözleşmeli, mecburi hizmetli pozisyonlarda ve nerede eksik varsa oraya sürgün ederek verimliliklerini, motivasyonlarını düşürerek çalıştırmak kesinlikle yasa dışıdır, hekim onuruna uygun değildir, ayrıca hasta haklarına da aykırıdır. Yönetimsel boşluk olan bir yerde, hata payı da, aksaklık da, plansızlık yaşanma ihtimali de çok daha fazladır.

“Sağlık Bakanı, hekimlere saldırmak yerine, esas görevi olan ilacı sağlamanın yöntemlerini arasın”

Soru: İlaç eksikliği de devam ediyor. Bu konu sağlıkçıları da, hastaları da sıkıntıya sokuyor. Bu neden kaynaklanıyor?
Dr. Gürkut:
Sağlık örgütleri her sesini yükseltip, “ilaç eksikliği var” dediğinde, Sağlık Bakanı İlaç Eczacılık Dairesi’nin depolarına gidip, arkasında ilaçları gösterip, “Koyacak yer bile bulamıyoruz. Her taraf ilaç dolu” diyor. Ben de diyorum ki Sayın Bakan’a, sizin on bin kutu aspirininiz olmasının, Ayşe Teyze’nin diyabet ilacı yoksa, hiçbir anlamı yoktur. Sizin, hastaların temel ihtiyacı olabilecek ilaçları bulundurmanız ya da bunları sağlamanın bir sistemini oluşturmuş olmanız gerekir. Bazı ilaçlar eksiktir, yoktur. Bunu söylediğimiz zaman, Sayın Bakan Meclis kürsüsünde, maalesef çok talihsiz bir açıklama yaparak, hekimlerin diplomalarını sorgulamayı tercih etmiştir. Meclis kürsüsünden “bir hekim hastasının ihtiyaç duyduğu ilaç dozunu bölerek ayarlayamıyorsa, ben onun diplomasını sorgularım” demesi, bu tabletin nasıl bir yapıya sahip olduğunu ya da muadillerinin kapsül olduğunu hiçbir şekilde bilmiyor olduğunu açığa çıkardı. Çünkü bahsettiği ilaçlar,  24 saat boyunca etkili dozlarda kalabilmesi için yavaş salınımlı tabletlerdir ki bir tane içtiğinde 24 saat boyunca kanınıza karışmaya devam etsin. Ya da kapsüller vardır, içinde de özel yapılmış partikülcükleri vardır. Siz ne bir kapsülü açıp içindeki ilacı döküp, ikiye bölebilirsiniz, ne de yavaş salınımlı bir tableti bölebilirsiniz. Bölerseniz, bu özelliğini tamamen ortadan kaldırırsınız ve ilacın yarılanma ömrünü tamamen değiştirirsiniz. Zaten tabletlerin içeriğinde “çiğnenmez, ezilmez, bölünmez” diye yazıyor. Dolayısıyla, Sağlık Bakanı, hekimlere saldırmak, diplomalarımızı sorgulayacağını açıklamak yerine, esas görevi olan ilacı sağlamanın yöntemlerini arasın. Çünkü hastalara, hangi ilacı, hangi dozda vermemiz gerektiğine biz hekimler karar verebiliriz. Bakanlığın görevi ise ilacı sağlamaktır.

Soru: İlaç konusundaki bir diğer sıkıntı da, hastane eczanesinden temin edilen ilaçların üzerine nasıl kullanılacağına dair bilgi yazılmıyor olmasıdır. Dolayısıyla,özellikle belli bir yaşın üstünde ve alıştığı ilacın muadilini almak durumunda kalan hastalar büyük bir karmaşa yaşıyor.

Dr. Gürkut: Bu da çok ciddi bir sorundur ve çok riskli bir durumdur. Çünkü biz hekimler, özellikle yaşlı ve kronik ilaç kullanımı olan hastalarımıza ilaçları tarif ederiz, “büyük beyaz hapı öğlen tok içeceksin”, “sarı olanı gece içeceksin” gibi. Ama hastaya, eczaneye gittiğinde, bizim “beyaz büyük hap” diye tarif ettiğimizin yerine, muadili olan, kırmızı bir kapsül verilebilir. Ya da bizim adını söylediğimiz ilaç yerine, muadili verilebilir. Hasta bunun ne işe yaradığını anlamayıp, hapı içmeyebilir ya da yanlış kullanabilir. Daha da kötüsü, kronik ilaç kullananların evinde aynı ilacın bir önce aldığı farklı isimli olanı varsa, aynı etkin maddenin iki formunu eş zamanlı kullanma riski de doğabilir. Bu konuda bir standart getirilip, ilaç kullanım etiketi, hekimin yazdığı reçeteye uygun şekilde ilaç üstüne yapıştırılmalı. Bu çok kolay bir şeydir aslında. Sadece bu konuda bir karar almaya ve uygulamaya bakar.

Planlama ve bütçe...

Soru: İlaç eksikliği, altyapı sorunları sizce siyasi irade eksikliğinden mi, yoksa bütçe planlamasından mı kaynaklanıyor?
Dr. Gürkut:
İkisi de. Bir kere doğru planlayacaksınız, doğru bütçe ayıracaksınız ve bütçeyi de doğru kullanıp, ihtiyacınız olan hizmeti, ilacı alacaksınız. Biliyorsunuz, kamyon kamyon ilaç atıldı. Çünkü biz, verilerimizi doğru elde edemediğimiz için, aspirini kaç kutu alacağımızı bilmiyoruz, tahminen alıyoruz. Sonra aspirinin günü geçiyor, kamyonla çöpe atıyoruz. Sonra diğer ilaca paramız yetmiyor, alamıyoruz. Gerçek verilerimize dayalı bir planlama, buna uygun bütçeyi ayırabilme ve ayırdığımız parayı da doğru şekilde kullanabilmek gerekir.

2026 Bütçesi’nden beklentiler...

Soru: 2026 Bütçesi, Cumhuriyet Meclisi, Ekonomi, Maliye, Bütçe ve Plan Komitesi’nde  görüşülmeye başlanıyor. Sağlığa ayrılan bütçeyi her zaman yetersiz oluyor. Beklentiniz nedir?
Dr. Gürkut:
Sağlıktaki eksikliklerin giderilebilmesi için, sağlığın hak ettiği pay şimdiye kadar ayırabildiğimizin çok daha üstünde olmalı. Geçen sene, sağlık bütçesine baktığımızda, genel bütçenin artışından daha düşük bir artış görmüştük. O artışın içinde ilgi çekici bir şey vardı, yurt içi sevklere ayrılan pay, sağlık bütçesi içinde %400’e yakın artmıştı. Bu da, Sağlık Bakanlığı’nın ve hükümetin, kamusal sağlığı geliştirme, eksiklikleri tamamlama niyetinde olmadığının, çözemediğini özele sevk edeceğinin zaten göstergesiydi. Nitekim öyle de oldu. Geçen senenin bu zamanlarında bütçeyi konuşurken, “Zaten Ocak ayında Girne Hastanesi açılıyor, Güzelyurt’u bitiriyoruz” diyorlardı. Yılın sonuna geldik, hala Girne’yi açıyoruz, Güzelyurt’u bitiriyoruz diyorlar. Tek fark oldu, Lefkoşa’ya yeni devlet hastanesinin temeli atıldı.

Bütçeden beklentimiz sağlığı gerçekten ülkenin ihtiyacı düzeyine taşıyabilecek bir payın ayrılması, ayrılan payın akılcı ve bilimsel temelde, doğru şekilde kullanılması, koruyucu sağlık hizmetlerinin ve halk sağlığının organize edilmesi ve bunun yatırımlarının yapılarak yaygın bir şekilde uygulamaya girmesidir. Çünkü eğer, koruyucu sağlık hizmetlerimizi ciddi bir şekilde dikkate alıp geliştirmezsek, insanlarımız hasta olmaya devam edeceği için, tedavi edici hizmetlerimiz hiçbir zaman yetmeyecektir.
Kasımda ultrason tetkiki istediğimiz hastamıza, Şubat 2026’ya randevu verilebiliyor. Bu da tanı ve tedavide gecikmelere neden olarak hekimlerin iyi hekimlik yapabilmesinin önünde ciddi bir engel oluşturuyor. Altyapıdaki eksiklerimizin, rehabilitasyon hizmetlerimizin tamamlanması lazım. Katılımcı bir sağlık politikasının sürdürülmesi lazım ve mutlaka planlı şekilde ilerlememiz lazım.

“Katılımcı bir anlayış asla yok”

Soru: Sağlık örgütleriyle ne kadar işbirliği, görüş alışverişi yapılıyor?

Dr. Gürkut: Şubat 2025’ten beridir TIP-İŞ Sendikası’nın bakandan randevu talebi vardır.  Diğer yandan, mesela yasa değişikliği yapılarak, sağlık çalışanlarının nakilleriyle ilgili kurullardan sendikalar çıkarıldı. Biz artık nakillerde söz sahibi değiliz. Katılımcı bir anlayış asla yok. Eleştiri ve önerilerden yararlanmak gibi bir tarz da yok. Oysa bu ülkedeki sağlık politikalarını ihtiyaca uygun şekilde geliştirmek hükümet ve bakanın görevleri gereğidir.

Bu haber toplam 1857 defa okunmuştur