
UBP, 'sağ' ve yeşil sermaye
Önceki gece KANAL SİM’de yayınlanan Gaileli Sohbetler programında Tufan Erhürman, Niyazi Kızılyürek ve Hakkı Yücel’i dinledim…
Özellikle Tufan Erhürman ve Niyazi Kızılyürek’in ortaya koyduğu fikirlere birebir katılıyorum.
Kuzey K
Önceki gece KANAL SİM’de yayınlanan Gaileli Sohbetler programında Tufan Erhürman, Niyazi Kızılyürek ve Hakkı Yücel’i dinledim…
Özellikle Tufan Erhürman ve Niyazi Kızılyürek’in ortaya koyduğu fikirlere birebir katılıyorum.
Kuzey Kıbrıs’taki “sağ” politikanın irdelendiği programla ilgili bazı notlar aldım.
İşte programdaki fikirlerden hareketle zihnimde oluşanlar:
Kıbrıs’ın kuzeyinde kendisini “sağ” ya da “milliyetçi” olarak açıklayan en büyük örgütlenme Ulusal Birlik Partisi’dir…
UBP, temelleri eski dönemlere uzanan, TMT’nin politik yapılanması olarak kurulmuştu.
Adından da anlaşılacağı gibi milliyetçi bir söylem ve eylemin politik örgütlenmesiydi.
Gerçek sağ politika demokrasinin temel tartışma taraflarından biridir.
Ancak bizde başını UBP’nin çektiği “sağ” olgusu artık rayından çıkmış, farklı kulvarlara girmiştir.
Gelin birlikte inceleyelim.
İrsen Küçük yönetimindeki UBP’nin icraatlarını inceleyiniz.
“Milliyetçi” olduğunu iddia eden hiçbir partinin almayacağı kararlara imza atıyor.
Örneğin “özelleştirme” adı altında toplumun en önemli değerlerini başka bir ülkenin kontrolüne veriyor.
Limanlar, havaalanı, elektrik santrali, telefon gibi alanları Türkiye’deki yeşil sermayenin yönetimine devreden bir “sağ” parti ile karşı karşıyayız.
***
Hadi biz sağcı, ya da milliyetçi değiliz.
Ancak bu ülkede kendini sağda gören, milliyetçi insanlar ne düşünüyor bu konuda, çok merak ediyorum.
Sizin “sağcı” diye seçtiğiniz partiniz ülkenizin havaalanını başka bir ülkenin sermayesine bağışlıyor.
Ya da limanlarını…
Elektrik enerjisini…
Üretimini, dağıtımını…
Hemen hemen, bir toplumu “toplum” yapan bütün değerlerini yabancı sermayeye, hatta yabancı sermayeye de değil, Türkiye sermayesine devreden bir sağ bizdeki sağ…
Niyazi Kızılyürek Kuzey Kıbrıs’ta uygulanan ve adına “özelleştirme” denen politikanın aslında “Türkleştirme” olduğuna işaret ediyor.
Haksız da değil…
Şöyle ki, Ercan’ı Türkiye’deki “yeşil sermaye” diye bilinen AKP’ye yakın bir şirkete devrettik.
Elektrik üretimini de Türkiye’deki özel şirketlere devretmeye hazırlanıyoruz.
Telefon keza öyle…
Adına “liberalleşme” denen başka bir oyun da orada oynanıyor.
Limanlarda da niyet aynıdır herhalde.
Koop-Süt için Ülker’den falan bahsediliyor.
***
Bizde yapılmaya çalışılan dünyada kabul gören “liberalleşme” de değil…
Liberalizmde en azından fırsat eşitliği var, rekabet var vs.
Burada o da yok!..
Dünyadan bizim kurumlarımıza talip olan özel bir şirket gördünüz mü?
Hayır!..
Uygulamada olan liberalleşme bile değil.
Niyazi Kızıkyürek’in dediği gibi çok net bir “Türkleştirme” bu…
Üstelik tüm alanlarda güçlü tekeller yaratan bir Türkleştirme.
Ve tüm bunlara kendine “sağ” diyen, “milliyetçi” diyen UBP destek oluyor, imza atıyor.
Bağımsız bir KKTC sloganını diline dolayan UBP’nin topluma dayattığı bağımsızlık bu mudur?..
Kıbrıslı Rumlara karşı “egemenlikten” söz edenlerin egemenlik anlayışı bu kadar mıdır?..
Federal bir çözümde “egemenliğimiz sulandırılmasın” diye çığlıklar atan UBP’nin anlı şanlı milliyetçi tabanı şimdi içine düştüğümüz durumla ilgili ne düşünüyor acaba?
Bütün kurumlarımız bir bir elden gidiyor, Türkiye bürokrasisi çok daha ağır bir şekilde Kıbrıs’ın kuzeyini yönetmeye eğiliyor, “yardım heyeti” denen grup daha da aktifleşiyor.
Ve “sağ” parti UBP de bunlara çanak tutuyor.
Nasıl bir sağsa…