1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. SOĞUK MEVSİMLERİ ISITAN İNSAN SICAĞI
SOĞUK MEVSİMLERİ ISITAN İNSAN SICAĞI

SOĞUK MEVSİMLERİ ISITAN İNSAN SICAĞI

Kışın, eve çağrısını severim. Hep sokağa davet eden bir güneş ülkesinde yaşadığım için belki… Masa başında oturup uzun iç yolculuklara çıktığım ya da bir kitaba gömüldüğüm zamanları özledim doğrusu… Bu fazlaca sosyal paylaşımcı çağda sessiz ve

A+A-

 

Kışın, eve çağrısını severim. Hep sokağa davet eden bir güneş ülkesinde yaşadığım için belki… Masa başında oturup uzun iç yolculuklara çıktığım ya da bir kitaba gömüldüğüm zamanları özledim doğrusu… Bu fazlaca sosyal paylaşımcı çağda sessiz ve derinde olma hali pek de mümkün değil artık. Dilini bilmediğin uzak ülkeler biçilmiş kaftandır bunun için. Ötekilik hali, çoğu zaman iyi gelir yazara. Yazar, kendine bile ötekidir çünkü. Kendinden çıkıp kendine bir yabancıya bakar gibi bakar. Hayatın bir kahramanını arar kendi serüveninde…

 Uzak ülkelerde bulunduğum soğuk kış günlerini daha çok da kendi içimde yoğunlaşmalar olarak anımsarım. Bir kafede oturup sokaktan geçen, paltolarına bürünmüş insanları gözlemlemişimdir. Bazı Avrupa ülkelerindeki şenlikli Noel hallerini… Yazın, hafif çıplaklığı yanında, derin, mesafeli bir kapalılığı vardır kışın. Bir de yabancı bir ülkede olmanın gizemi katılır buna… Kendimi sürekli bir Noel kartının içinde hissettiğim bir Oslo Şubat’ını anımsıyorum mesela… Dünyanın bir yerinde sonsuz beyazlıklar içinde olmak şahane gelmişti. Larnaka Havaalanından çıkarken “Kızım ne işin var Norveç’te; donacaksın” diye takılan ve bir an pasaportuma mühür vurmayacağından korktuğum polisin inadına…

Dünya her durumda içinde keyif taşıyan bir yerdir. Kederli biri olarak ün yapmışımdır ama içimde hep bir yaşama tutkusu, derinlerime gizlenmiş bir muzip kız çocuğu vardır benim. Kırılganlıktan ve silmeyi beceremeyen lanet bir bellekten ötürü hüzünlere eğilimli olsam da kendimi hemen iyileştirmeyi başarmışımdır çoğu zaman…

Kış geliyor, soğuk ama yine de keyif veren bir ürpertiyle… Salihli Şiir İkindileri sonrasında geldiğim İzmir’de bir kafede yazıyorum bu yazıyı… Son sıralar yolumun sıklıkla düştüğü bu şehirle bir dil tutturmaya çalışıyorum. Bazı şehirler hep çağırır durur insanı. İzmir’in de hep kucaklamayı bekleyen kolları var sanki… Beni gerdiği zamanlar da olmuştu geçmişte ama barıştık galiba…

Buranın egemen ideolojik iklimi aslında pek uymuyor bana… Bazı masalarda gizli bir din taşıyan biri gibi susmayı tercih etmişimdir genelde… Kurtuluş, antropolog bakışındadır böyle durumlarda. Mesafe alır; analiz eder ve rahatlarsın. Bazen de dikkat kesiliyorum. Benim bilmediğim, yanlış algıladığım bir şey olabilir mi diye… Her şehir kendi tarihinden mustarip sonuçta…

Salihli Şiir İkindilerinin yumuşacık duygusuyla vardım bu kez İzmir’e… İçindeki müziğe göre değişir her şehrin duygusu… Müziği değiştirerek bir mekânı farklı duygularla algılayabilirsiniz. Deneyin bunu; eğlenceli bir oyundur. Mavi trende kulaklıkla caz müziği eşliğinde geçtiğim bir İzmit hatırlarım mesela. Theodarkis müziği eşliğinde üstü açık bir arabada bir deniz kıyısı yolculuğuna ne dersiniz? Bazı müzikler bazı mekânlara inanılmaz bir boyut katabiliyor.

Salihli’de konuk edildiğimiz Kurşunlu Kaplıcasında sabah yaptığım doğa yürüyüşü, doğanın renk değiştirişini, kuru yaprakların düşüşünü izlemek zevkliydi.  Sonbahar hüzünle özdeşleştirilmiştir ama düşen yapraklar, sarı ve kızıllar tam tersine derin ve olgun bir yaşama sevinci verir bana… Değişimin olduğunu bilmek iyi gelir belki de…

Salihli Şiir İkindilerinin sahne dekorunda da aynı kökten yükselen bir sonbahar ağacı vardı. Dionisos Şiir Ödülü’nü alan Cengiz Bektaş konuşmasında bu ağaçla ilgili mitolojiye değindi. Zeus ve Apollon iki yoksul gezgin kılığında dünyaya inerler kullarının durumunu gözlemek için… Kimse kapısını açmaz onlara. Bir lokma yemek veren olmaz. Bencillik bürümüştür dünyayı. Yalnızca bir yaşlı çift, kendi son yiyecekleri olan bir elmayı ikiye bölüp ikram ederler konuklara. Tanrılar: “Dileyin bizden ne dilerseniz” diye sorunca aynı şeyi isterler ikisi de. “Birimiz ötekini uğurlamasın; beraber ölelim” derler. Uzun bir ömür yaşarlar birlikte ve sonra aynı kökten çıkan bir çınara dönüşürler. Bu hikâyeyi Büyükada’da bir çınar ağacının altında Despo’dan dinlemiştim geçen yaz ve anlatırken ağlamaya başlamıştı. Refleks olarak benim de gözlerimden yaşlar boşalmıştı ve Hara çok dalga geçmişti bu halimizle…

Ne kadar berbat bir yer olursa olsun, elindeki tek elmayı size verecek insanların da bulunduğu bir yerdir dünya… Ne kadar örselenmiş olursak olalım bizi saracak sıcak bir kucak, en kötü iklimi ısıtacak bir şarkı, içimizde gizli kalanı dillendirecek bir şiir hep vardır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 1633 defa okunmuştur