1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Sivil İtaatsizlik hakkında Kısa, fakat Yararlı bir Kılavuz
Sivil İtaatsizlik hakkında Kısa, fakat Yararlı bir Kılavuz

Sivil İtaatsizlik hakkında Kısa, fakat Yararlı bir Kılavuz

Sivil İtaatsizlik hakkında Kısa, fakat Yararlı bir Kılavuz

A+A-



Woody Allen
Çeviren: Tuku Tuğyan
t.tugyan@gmail.com


Bir devrimi gerçekleştirirken iki gereksinim vardır: isyan edilmesi gereken birisi ya da bir şey ve ortaya çıkıp isyan edecek birileri. Çoğunlukla gündelik kıyafetler giyilir ve iki taraf da zaman ve mekan konusunda esnek olabilir, ancak, eğer taraflardan biri katılamazsa, teşebbüs tümüyle kötü sonuçlanacaktır. 1650’deki Çin Devrimi’nde iki taraf da ortalıkta görünmedi ve girişte verdikleri bedelin karşılığını alamadılar.
Kendilerine karşı isyan edilen insanlar ya da partilere “baskıcılar” denir ve hep eğleniyor gibi göründüklerinden kolaylıkla diğerlerinden ayırt edilebilirler. “Baskıcılar” genelde takım elbise giyerler,  mülkleri vardır ve gece geç saatlerde radyolarını birisi onlara bağırıp çağırmadan dinleyebilirler. Onların işi “statüko”yu, yani her şeyin aynı kaldığı, belki iki yılda bir yeniden boyamak isteyecekleri o durumu korumaktır.
“Baskıcılar” çok sıkı olmaya başladıklarında, karşımızda polis devleti vardır; burada bütün muhalefet yasaktır; aynen kıkırdamak, papyonla görünmek veya valiye “şişko” diye hitap etmek gibi. Temel özgürlükler polis devletinde oldukça kısıtlanmıştır ve ifade özgürlüğü diye bir şey duyulmamıştır, gerçi önceden kaydedilmiş bir şeyi taklit etmeye müsaade vardır. Hükümeti eleştiren fikirlere tahammül edilmez, hele de dans edişleriyle alay eden görüşlere. Basın yayın özgürlüğü de kısıtlanmıştır ve iktidardaki parti, vatandaşların yalnızca, kargaşaya sebep vermeyecek makbul siyasi fikirler ile maç sonuçlarını öğrenmelerine izin vererek haberleri “idare eder”.
İsyan eden topluluklara “ezilenler” adı verilir ve genellikle kaynaşırken, mızmızlanırken ya da başlarının ağrıdığını iddia ederken görülürler. (Not edilmelidir ki “baskıcılar” asla isyan etmezler ve “ezilenler” e dönüşmezler çünkü bu iç çamaşırlarını değiştirmelerini gerektirir.)
Bazı meşhur devrim örnekleri:
FRANSIZ DEVRİMİ, ki köylüler zorla gücü ele geçirip saray kapılarındaki kilitleri, asiller geri giremesin diye aceleyle değiştirdiler. Sonra kalabalık bir parti düzenleyip tıkındılar. Sonunda asiller sarayı yeniden ele geçirdiğinde, ortalığı temizlemeye mecbur bırakıldılar ve bir çok leke ile sigara yanığı buldular.
RUS DEVRİMİ, ki yıllarca fokur fokur kaynadıktan sonra serflerin Çar ve Tsar’ın aynı kişi olduğunu fark etmesi ile bir anda patladı.
Not edilmelidir ki, bir devrim sona erdikten sonra “ezilenler” sıklıkla “baskıcılar” in yerine geçip onlar gibi davranmaya başlarlar. Tabii ki artık onlara telefonla ulaşmak çok zordur ve mücadeleler esnasına borç verilen para ve yemişin adı anılmaz olmuştur.
Sivil İtaatsizlik yöntemleri:
AÇLIK GREVİ. Bu durumda ezilenler talepleri yerine getirilene kadar aç kalırlar. Sinsi politikacılar, grevcilerin kolayca erişebileceği mesafelere sıkça bisküvi veya bazan kaşar peyniri bırakırlar, fakat bunlara karşı konulmalıdır. İktidardaki parti grevciyi yedirmeyi başarırsa, genellikle ayaklanmayı bastırmakta da zorlanmaz. Hem yedirip hem de hesabı ödetirlerse, kesinlikle kazanmışlardır. Pakistan’da bir açlık grevi, hükümetin olağanüstü iyi süt danasından yapılmış cordon bleu  sunması ve kalabalıkların buna karşı koyamamasıyla kırılmıştı, ancak böyle gurme servislere pek rastlanmaz.
Açlık grevindeki sıkıntı şudur ki birkaç günden sonra insan oldukça acıkabilir, özellikle şu megafonlu kamyonlar sokaklarda  “Um . . . ne leziz bir tavuk-umm. . . güzel bezelyeler. . . umm . . .” diye gezindikçe.
Siyasi inançları çok uçlarda olmayanlar için Açlık Grevinin hafifletilmiş bir şekli de frenk soğanından vazgeçmektir. Bu ufak jest, yerinde uygulandığında bir hükümeti oldukça etkileyebilir; iyi bilinir ki Mahatma Gandhi’nin salatasını karıştırmadan yemekte ısrar etmesi, İngiliz Hükümetini utandırarak birçok taviz vermeye zorlamıştır. Yiyecek dışında vazgeçilebilecek diğer şeyler: iskambil, gülümsemek, ve tek ayak üstünde durarak bir vinci taklit etmek.

OTURMA GREVİ. Belirlenen noktaya git ve otur, fakat tam otur, yere kadar. Aksi takdirde çömeliyorsundur ki bu, aynı anda hükümet de çömelmiyorsa hiçbir siyasi anlam taşımayan bir duruştur. (Az görülse de hükümet soğuk havalarda ara sıra eğilecektir.) Püf noktası, tavizler verilene kadar oturmaya devam etmektir, fakat Açlık Grevinde olduğu gibi, hükümet grevciyi ayağa kaldırmak için kurnazca yöntemler deneyecektir. Diyebilirler ki, “Hadi, herkes ayağa, kapatıyoruz.” Veya, “Bir dakikalığına ayağa kalkar mısınız, ne kadar uzun olduğunuza bakacaktık da…”

GÖSTERİ VE YÜRÜYÜŞLER. Gösterinin kilit noktası görülebilir olmasıdır. Adından da anlaşılacağı gibi “gösteri”. Eğer bir kimse özel olarak kendi evinde gösterirse, bu teknik olarak gösteri değil sadece “aptalca hareket etmek” ya da “göt gibi davranmak” tır.
Gösterinin iyi bir örneği Boston Çay Partisi idi; öfkeden kudurmuş Amerikalılar, Kızılderili kılığında İngiliz çayını limana boşaltırken. Daha sonrasında Kızılderililer, kudurmuş Amerikalılar kılığında İngilizlerin bizzat kendilerini limana boşalttılar. Daha da sonrasında İngilizler, çay kılığında iki tarafı da limana boşalttı. Sonunda sadece Troyalı Kadınlar’dan  fırlamış kostümler giyen Alman paralı askerleri, belirsiz bir sebeple limanda bitiverdiler.
Gösteri yaparken, ne istenildiğini belirten bir pankart taşımak yararlıdır. Tavsiye edilen bazı istekler şunlardır: (1) vergileri azaltın, (2) vergileri artırın, ve (3)Acemlere sırıtmayı bırakın.
Sivil İtaatsizliğin çeşitli yöntemleri:
Valilik sarayının önünde durmak ve talepler yerine getirilene kadar “muhallebi” diye bağırmak.
Bir kuzu sürüsünü alışveriş bölgesine yönlendirerek trafiğin sıkışmasına yol açmak.
“Düzen” in adamlarına telefon açarak “Bess, şimdi kadınım sensin”  şarkısını söylemek.
Polis gibi giyinip zıplamak.
Bir enginar kılığına girerek, gelen geçeni yumruklamak.

***

Euripides’in M.Ö. 450 yılında yazdığı, aynı adlı tragedyası:
“Euripides bu oyununda yıkımların, vahşiliğin sorumlusunun, dış etmenlerde aranmamasını, bu sorumlunun savaşı yaratan insanoğlunun bizzat kendisi olduğunu vurgulamaktadır.” (Mitos Boyut Yayınları, tanıtım yazısından)
  Gershwin’in Porgy ve Bess isimli operasından. Bu parçada ana karakter Porgy ve sevgilisi Bess birbirlerine olan aşklarını ve artık birbirle

 

***

 

Bu yazının farklı bir çevirisi daha önce "Tüysüz" isimli kitapta basılmıştır.

Bu haber toplam 1354 defa okunmuştur
Gaile 221. Sayısı

Gaile 221. Sayısı