1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. Şimdi o ağacın altında
Şimdi o ağacın altında

Şimdi o ağacın altında

Üzerinden epeyce bir zaman geçti ya, şimdi anımsarken nasıl da gülümserim. Polonya… Ukrayna… Beyaz Rusya… Ve daha nice eski doğu bloğu ülkesine gitmek için otobüslerle yollara düştüğümüzü… Festivaller, en önemli rengi oldu kişisel

A+A-






Üzerinden epeyce bir zaman geçti ya, şimdi anımsarken nasıl da gülümserim.
Polonya…
Ukrayna…
Beyaz Rusya…
Ve daha nice eski doğu bloğu ülkesine gitmek için otobüslerle yollara düştüğümüzü…
Festivaller, en önemli rengi oldu kişisel öykümün.
* * *
Çok “fakirlik” olduğunu düşünürdük, oralarda…
Kendimizi “ayrıcalıklı”, kendimizi “üstün” hissederdik.
Ne kadar da aptaldık meğer…
Yaşantımızın çoğunu esir alan “markalar” yoktu henüz ne Krakow’da, ne Kiev, ne de Prag’da…
Öyle çok da uzak değil, sözünü ettiğim 90’lı seneler…
“Bu kadar az parayla nasıl yaşıyorlar” derdik…
Usanırdık “müze” gezmekten.
Ana babamızın harçlık diye cebimize koyduğu dolarlar, bizim için “sıradan” olsa da, o yıllarda, o ülkelerde, “krallar kraliçeler gibi dört beş gün” yaşamaya yeterdi…
“Zenginliğin” aslında paradan puldan çok, bir toplumun “onurunda” olduğunu anlamaz, hissetmezdik.
Hep hayranlıkla dinlerdik, hep birlikte hem de çok sesli söyledikleri şarkıları…
Öyle ya, daha “alfabeyi” öğrenmeden hepimize ezberletilen “milli marş”ı dahi başından sonuna aynı tempoda, aynı akıcılıkta ve armonide söylemeyi beceremezdik biz.
“Larda” yüzen al sancağı, “o be” milletimi, “diro”yu kavrayamadık nedense!

* * *
Hani derler ya, “ülkemizi temsil ettik”, “bayrağımızı dalgalandırdık” falan, hepsi laf…
Tek derdimiz vardı, -ki eminim öyledir daha- festival aşkları!..
Her gece, gösteri dönüşü, nasıl da telaşla yıkanır, giyinir, parfümlenir, salardık bedenlerimizi sokağa; kanımızı kaynatan yeşil gözlü, örgülü sarı saçlı, çilli yüzlü kızların kalbini kazanmaya…
Oysa, diğer ülke ekiplerinin ergenleri, kollarının altında dosyalarla gelirlerdi, “Birlikte müzik yapalım mı” diye…
“Deli mi ne bunlar” derdik, “gece gece biz ne dertte…”
* * *
Tuna Nehri’nin sessizce aktığı bir ağacın gölgesinde otururken, daha 15 yaşındaki bizim gençlerden biri koşarak geldi yanıma…
“Dudaklarım yerinde mi?” diye mırıldandı…
Gülümsedim…
Yıllar sonra siyasi literatürle anılan cümle çıktı ağzımdan, “hade barra…”
Bir koşu kaçtı, bıraktığı yerden masallarda gezinmeye…
Şimdi, yine o ağacın altında uzanıyor olmak için neler vermezdim!..

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 1158 defa okunmuştur