
SAM VE TOM AMCA’NIN YARIŞI
Tom Amca, orman içindeki kulübesinde yaşayan, ırkçılıkla savaşan siyah bir Amerikalıdır.
Harriet Beecher’ın dünyaca ünlü klasiği, Tom Amca’nın Kulübesi, bu özgürlük savaşını anlatır.
Bildiğimiz Sam Amca ise, Amerika’yı simgeleyen fotoğ
Tom Amca, orman içindeki kulübesinde yaşayan, ırkçılıkla savaşan siyah bir Amerikalıdır.
Harriet Beecher’ın dünyaca ünlü klasiği, Tom Amca’nın Kulübesi, bu özgürlük savaşını anlatır.
Bildiğimiz Sam Amca ise, Amerika’yı simgeleyen fotoğraflarda başında fötr şapkasıyla, işaret parmağı ileriyi göstererek gençleri savaşa davet eden, zengin, güçlü ve beyaz bir Amerikalıdır.
İşte Amerika’da belki de siz bu satırları okurken netleşecek seçim yarışını, ben biraz da bu iki figür arasında görüyorum.
Her ne kadar bizim Tom Amca’nın fazlasıyla Sam’leştiğini düşünsem de…
Uzun süredir bizim gündemimizde olmasa da dünya gündeminde Amerikan seçimleri var.
Ve sonuçları da Avrupa’dan Ortadoğu’ya, Rusya’dan Çin’e kadar gündemin üst sırasını belirleyecek.
Ben kişisel olarak, gönlümden geçenin Obama olduğunu söyleyebilirim.
İlk seçimlerini büyük bir heyecanla izlediğim, fazlasıyla duygulandığım bu Başkan’dan beklenildiği kadar devasa bir değişim göremesem de kötünün fazlasıyla iyisi bir tercih olduğunu düşünüyorum.
Özellikle Romney’i dinledikçe, demeçlerini okudukça, dünyayı Körfez Savaşıyla sarsan Bush’un yüzü beliriyor, gözlerimin önünde.
Sadece kendi ülkesinin değil, bütün dünyanın medyasını da abluka altına alarak, kendi gözlüğünden canlı yayında dünyaya kanlı bir savaş izleten bir siyasetçiyi hatırlıyorum.
Dahası, 10 yıl sonra iktidara gelen oğul Bush ve 11 Eylül travması üzerinden ikinci dönem koltuğunu kazanması düşüyor aklıma.
11 Eylül ve Usame Bin Ladin üzerinden yaratılan korku ve travmayla beslenen siyaseti son derece iyi kullanmıştı, oğul Bush.
Şimdi ironik bir şekilde, tam da karşıt ideolojiden seçilen Obama da ikinci dönem koltuğunu kazanırsa, burada yine 11 Eylül travmasının payı olacak.
Seçim kampanyaları boyunca, Usame Bin Ladin’in öldürüldüğü haberini Amerikan halkıyla gururla paylaşan bir kahraman olarak sunuldu, Obama da.
Bu seçimi en başından bıçak sırtında geçirdi.
Beklenen değişimi ve başarıyı sağlayamamakla eleştiriliyor
Ama bilimsel araştırmalara olan yatırımları ve Irak savaşını bitirmesi, Afganistan’dan çekilme yönünde gösterdiği irade not edilmesi gereken taraflarından.
Romney ise, kürtaja karşı olduğunu, idamı desteklediğini ve kendisinin de temsilcisi olduğu zengin üst sınıfın vergi yükünü indirmeyi hedeflediğini söylüyor.
Zengin ve hırslı ama son derece başarılı bir işadamı portesi var, Romney’nin.
Hayatın kendisine Romney kadar cömert davranmadığı, anne ve babasız büyümek hele bir de ırkçılıkla boğuşmak durumunda kalan, güçlü, idealist bir portenin temsilcisi de Obama.
Sempatik ve samimi bir portre çiziyor.
Sadece Amerikan’ın ilk siyahi başkanı olması bile Obama için önemli bir dikkat nedenidir. Hele 50 yıl önce “köpekler ve zenciler giremez” levhalarına göre yaşamak zorunda kalan bir insanın, bugün dünyayı yöneten, zengin beyaz adamın koltuğunda olması yadsınabilecek bir değişim değildir.
Ama siyaset politikacılara her zaman cömert davranmıyor. Siyasi gerçeklikler ve dile getirilen idealleri buluşturmak kolay değil.
Obama da bu gerçekliklerin açık bir kurbanı...
Yine de tarih bize gösteriyor ki, silahlanma politikalarına odaklı, savaş çığırtkanlığı yapan bir Amerika, yakın coğrafyasına da büyük bir acı getiriyor.
Özellikle Ortadoğu kaynarken, Suriye başta olmak üzere, bizim de aslında içinde olduğumuz yakın coğrafyamızın kaderinde de önemli bir rol oynayacak, bu seçimin sonuçları.
Türkiye Amerika ilişkileri bu rolün belirleyici taraflarından biri.
Ve kendi küçük dünyamıza odaklı bizler de bu sonuçlar arasındaki yerimizi bir şekilde alacağız.

















